Koruma ve Tarihsel Açıdan İdealleş[-tiril-]miş “Türk Evi”nin Arkeolojisi:
Osmanlı Evinin Fragmanları ve Tipolojik Elemanları
Cumhuriyet’in mimarları, kendilerini Türk milli mimarisinin
vokabülerini oryantalist öğelerden temizlemek zorunda hissetmişlerdir. Bu istek
doğrultusunda ortaya çıkan “Türk” mimarlığının özgün unsurlarını kuramsal
olarak tanımlama gayreti, bu tezin konusunu oluşturan idealleştirme olgusunu
ortaya çıkarmıştır.
…mimarlık vokabüleri açısından “Türk” olan idealist bir
yaklaşım, ilk olarak Sedat Hakkı Eldem’in “Türk evi” araştırmalarında
işlenmiştir.
Eldem’in temelini attığı ve bütün sınırlarını belirlediği bu
tipoloji, ardıllarının çalışmalarında da her zaman genel çerçeveyi
oluşturmuştur.
GİRİŞ
…şunu da hemen belirtmek gerekir ki, “Türk evi” bir
gerçektir, çünkü yaklaşık yüzyıldır bu kavram etrafında üretilmiş bir mimarlık
yazını ve hattâ üretimi vardır.
Klâsik geleneğin yorumuna göre iyi ve güzel mimarlık
Antikite’de ortaya çıkmış, Ortaçağ’da bozulmuş ve Rönesans’la yeniden
doğmuştur. Buna karşılık tarihselci yorum, mimarinin değişerek sürekli
ilerlediği fikrini, Romantik yaklaşımlar ise Antikite gibi Ortaçağ mimarisinin
de bir değeri olduğunu fikrini ortaya atmıştır. Bu meydan okumalara cevaben,
Akademisyenler tarafından sahiplenilen Klâsik mimari daha muhafazakâr bir
yapıya bürünmüş, çeşitli kuramcılar tipolojiler oluşturmak yoluyla geleneğin
özünü korumaya ve devam ettirmeye gayret etmişlerdir. Buna mukabil, Romantik
yaklaşımlarda, tipoloji arayışları olmasa da aynı “ideal öz” araştırmaları
mevcuttur ve bunlarda farklı olarak mimarinin “ulusal” kökenlerine dikkat
çekilmiştir. “Türk evi” tipleri de dâhil olmak üzere, her türlü ideal ulusal
mimari tipler, aynı korumacı anlayışa sahiptir. / s. 3
19. yüzyılın son çeyreği, Osmanlı-Türk mimarisinde Batılı
tarzda eğitim veren mimarlık ve mühendislik okullarının açılmasına koşut olarak
“milli mimari” arayışlarının başladığı bir zamandır. Osmanlı-Türk mimari
kuramının ilk basılı örneği olan Usul-u Mimari-i Osmani bu zamanda orta çıkmış,
yerli tarihsel mimari araştırmaları ve rölöve çalışmaları – yabancı mimarlar
eliyle de olsa – bu devirde başlamıştır. / s. 4
“Türk evi” genel başlığı altında Anadolu ve Balkanlar’daki
konut kültürü etrafında yazılar, çizimler ve soyutlamalarla meydana getirilmiş
bir mimari kuram oluşturulmuştur.
1. İDEALLEŞTİRME KAVRAMINA GENEL BİR BAKIŞ
Karl Popper, bilimsel ilerleme için “yanlışlama”nın
(falsification) önemi üzerinde durarak, her türlü bilimsel kuramın bina
edildiği hipotezlerin, onların yanlışlanmalarına kadar geçerli olan “ideal”
kurgular olduğunu göstermiş…
18. yüzyıla kadar, hâlâ süregelen dinî bir anlamı olan
anıtların dışında, daha önceki dinî ya da etnik topluluklardan kalan anıtsal
yapıların – eğer işlevsel değerleri yoksa – ayakta tutulmaya çalışıldığı
görülmemiştir.
…sivil mimarinin korunması meselesi tamamen 20. yüzyılda
başlayan uğraş olacaktır.
BÖLÜM 2. TÜRK MİMARLIĞINDA İDEALLEŞTİRME ANLAYIŞININ
ARKAPLÂNI VE GELİŞİMİ
Batılı mimarlık anlayışının, şekilleri itibariyle 18.
yüzyılda Türkiye’de belirmeye başlamasına rağmen, kuramsal olarak Osmanlı-Türk
mimarlığını etkilemesi 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başına rastlar.
Bu, Osmanlı mimarlarının 14. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar
Batılı anlamda bir idealleştirme geleneğine sahip olmadığı anlamına gelir.
Osmanlı mimarisi Batılı etkilere maruz kalana kadar, geriye
bakmadan, ama bir öncekinin üzerine koyarak ilerlemiştir.
3. GELENEKSEL “TÜRK EVİ” FİKRİ VE TİPOLOJİK ÇALIŞMALARIN
ORTAYA ÇIKIŞI
(erken dönemde) “Türk evi” imajındaki en dikkate değer nokta
olarak Osmanlı kültüründeki cinsiyetler arası ayrımı gözler önüne seren harem
ve selamlık bölümlenlenmesi gösterilmiştir.
C. Esad, tam olarak başaramasa da en azından modern İngiliz
evleri ile geleneksel Osmanlı evleri arasındaki benzerliği keşfederek ideal
“Türk evi”nin keşfine girişecek
(Esad’a) göre, kargir olan Bizans evi ile “Türk evi”
arasındaki benzerlik sadece cephelerdeki çıkmalardır. Bu etkileşimi ise
Türklerin fetih sonrası konut ihtiyaçlarını karşılamak için geçici olarak
Bizans evlerini kullanmasına bağlar.
(Heinrich Wilde’nin 1909'da yayınlanan Brussa adlı yapıtı)
…evleri doğrudan Türklerin yaşantısıyla ilişkilendirerek
“Türk evi” olarak nitelemiştir. O, çalışmasında mekânsal donatılar üzerinde
gözlemlerini anlatırken, Bursa evleri için en fazla üzerinde durduğu konu
mekânlar arası bağlantılar ve bu organizasyonda “sofa”nın işlevsel konumudur.
İki yazarın çalışmasındaki ortak başka bir tasvirde “Türk
evi”nin Gotik evlerle olan benzerliğidir.
H. Suphi’nin “Türk evi”nin milli bir imgeye dönüşmesi
yolundaki çağrısı…
Türk Ocakları üyeleri R. Osman, A. Süheyl gibi doktorların
1925-1927 yılları arasında Milli Mecmua’da yayınlanan geleneksel-yerel
mimariyle ilgili yazılarının, “Türk evi” konusuyla ilgili 1920 sonrasında
gelişen vizyonun, Eldem öncesi en zengin örnekleri olduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz.
Macar mimar Károly Kós, / 1918’de yayınlamış olduğu
kitabında (Károly Kós, İstanbul Şehir Tarihi ve Mimarisi,)
Kós’un sıklıkla vurguladığı bir gözlemi, şehrin silüetinde
evlerin ve camilerin birbirlerine pitoresk bir şekilde eklemlenmesidir.
Metninin birçok yerinde Batılı evlerle “Türk evi”ni
karşılaştıran Kós, Batılı evlere nazaran “Türk evi”nin yakın tarihlere kadar
daha sağlıklı olduğu inancıdadır, hattâ İstanbul için kötü plânlamalarla
oluşmuş modern uygulamaları sıkça eleştirir ve şehrin kimliğinin korunması
meselesi üzerinde durur.
Kós gibi Ünver de, “Türk evi”nin “gerekli modernliği” için,
yıpranma ve yangın nedeniyle gözden düşen ahşap yapının aynı estetik
duyarlılıkla kargirleşmesi gerektiğini savunacaktır.
“Türk evi”nin tarihsel gelişimini açıklayabilen en önemli
veri olan “oda”nın konumu, Eldem’in tayinine göre plân tiplerini
belirleyecektir.
Genel olarak “Türk evi”nin çeşitli özelliklerine göre
yapılan sınıflanma çalışmalarının 1940’lardan sonra ortaya çıkan araştırmalarda
yoğunlaştığını görmekteyiz.
Eldem / “Türk evi”nin dört esaslı tipe ayırılabileceğini
vurgular. Bunları ise sofasız, dış sofalı, iç sofalı, orta sofalı olarak
tiplendirilir.
Eldem’e göre en ilkel tip olan “sofasız tip” gelişerek önce
“dış sofalı”, sonrada sırasıyla “iç sofalı” ve “orta sofalı tip”e dönüşecektir.
Eldem’in “Türk evi”ni çözümlemesinin kuramsal ayağının
Quattremère de Quincy’nin fikirleri ile (tip, model), tipolojik ayağının ise
J.N.L. Durand’ın yöntemleriyle (soyutlama) ilginç bir benzerliği vardır
(Eldem) Onun için geleneksel ev, ölgündür, ancak
modernleşerek yaşamaya devam edebilir. Bu sebeple Eldem’in geçmişe ait bir
kültürün ürettiği yapıların değil, bir mimari kültürün restoratörü gibi
davranmış olduğu iddia edilebilir
4. “GELENEKSEL” EV MİMARİSİ UZMANLIĞI: AKADEMİK YAKLAŞIM
Şimdiye kadar iklim ve malzeme gibi belirleyicilerin ortak
bir “Türk evi” tanımı ve gene belirli bir sınıflama düşüncesindeki işlevine
yukarıda değinildi. Bu araştırmalar “Türk evi”ni sınırlı bir alan üzerinde
(özellikle Marmara bölgesi ve Ankara, Konya vb. gibi önemli şehirler) etüt
ederken, 1960’lardan sonra - artan akademik ilgiyle beraber - geleneksel ev
konusu, daha farklı bölgelerdeki örneklerle değerlendirilmiştir. Böylelikle
“Türk evi”ne ait o döneme kadar ulaşmış geleneksel içerik yeniden sorgulanmaya
veya anlaşılmaya çalışılmıştır (s. 196).
Erdal Aksoy / ilk defa “Türk evi”nin köken sorununa dikkat
çekecektir.
Türkiye’nin temelde yedi coğrafi iklim bölgesinde olduğunu,
ancak ortak ve benzer veriler nedeniyle pratik olarak 3 iklim bölgesine
indirgenebileceğinden bahseder.
1. Akdeniz bölgesi: Güney Anadolu ve Ege bölgesi, 2. Mutedil
(ılımlı) bölge: Marmara ve Kuzey Anadolu bölgeleri, 3. Kıta iklimi bölgesi:
Anadolu platoları olarak sınıflar.
Küçükerman, Aksoy gibi “Türk evi”nin kökeninin “göçebe” Türk
gelenekleriyle ilişkili olduğunu savunarak Anadolu “Türk evi”nde oba düzeninin
temel öğe olduğunu ifade etmektedir.
…akademisyenlerce “Osmanlı evi”, “Anadolu evi” gibi farklı
adlarla nitelense de aynı fiziksel ve kültürel bileşenler geleneksel evi
açıklamak için kullanılmıştır.
Eldem’in “Türk evi”nin “ortak plân” motifinin bağlayıcı
ögesi “sofa” üzerinden yapılmışsa, “Anadolu-Türk evi” ve ya “Anadolu evi”
olarak nitelenen evler için (…) egemen motif / “eyvan”
“Türk evi”nin temel motifinin “hayatlı ev” tipolojisi
olduğunu iddia eden Kuban’a göre hayatın ideal biçimi eyvandan ayrılamaz. / s.
219
SONUÇ
Sibel Bozdoğan, Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında
ortaya çıkan milli bir mimari üslûp arayışını, Avrupamerkezci düşüncenin
Batı-dışı milletlerin kültürel üretimini “tarih dışı” saymasına karşı bir tepki
olarak yorumlamıştır.
19. yüzyılın / Avrupa’sında, bir ulusun varlığına dair en
büyük delil hiç şüphesiz bilimsel, edebi ve mimari üretim olmuştur.
“Türk evi” kavramının doğuşu ve ağırlık kazanması, “yerli”,
“tarihsel” ve “çağdaş” bir ulusal mimarinin, Osmanlı anıtsal mimarisinin
çözümlenmesinden elde edilebileceğine dair inancın yitirilmesiyle doğrudan
bağlantılıdır.
900’li yılların başında Celal Esad Arseven gibi öncül
tarihçilerle başlatılan “Türk evi” ideali, Sedat Hakkı Eldem tarafından ulusal,
modern bir mimariye temel teşkil etmesi için geliştirilip
kurumsallaştırılmıştır.
Eldem’in önayak olduğu “Türk evi”nin tipolojik çalışmaları, 1950’lerden
başlayan akademik çalışmalarla ve tezlerle “Türk evi”nin bilimsel altyapısını
oluşturmuştur,
…kuramsal altyapısı tamamen Batılı olsa da, “Türk evi”
ideali, ilk ve son yerli Türk mimarlık kuramı olmuştur. Eldem için “Türk
evi”nin anlamı, “Modern mimariyi öz-köklerden gerçekleştirebilmek, kimlik ve
üslûp gerilimini böylece çok önemli bir kültürel gösterge olan mimaride
aşabilmek” olarak yorumlanabilir. Bugünün dünyasında “yerli” olan kabul görmese
de, tarih bu gibi durumların değişebildiğini, geleceği kurgulamanın geçmişi ve
bugünü sürekli sorgulamaktan geçtiğini göstermiştir. / s. 244
…
Tuztaşı, Uğur (2009), Koruma ve Tarihsel Açıdan
İdealleş[-tiril-]miş “Türk Evi”nin Arkeolojisi: Osmanlı Evinin Fragmanları ve
Tipolojik Elemanları, Doktora Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü
…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder