13 Şubat 2023 Pazartesi

Koruma ve Tarihsel Açıdan İdealleş[-tiril-]miş “Türk Evi”nin Arkeolojisi: Osmanlı Evinin Fragmanları ve Tipolojik Elemanları

Koruma ve Tarihsel Açıdan İdealleş[-tiril-]miş “Türk Evi”nin Arkeolojisi: Osmanlı Evinin Fragmanları ve Tipolojik Elemanları

Cumhuriyet’in mimarları, kendilerini Türk milli mimarisinin vokabülerini oryantalist öğelerden temizlemek zorunda hissetmişlerdir. Bu istek doğrultusunda ortaya çıkan “Türk” mimarlığının özgün unsurlarını kuramsal olarak tanımlama gayreti, bu tezin konusunu oluşturan idealleştirme olgusunu ortaya çıkarmıştır.

 

…mimarlık vokabüleri açısından “Türk” olan idealist bir yaklaşım, ilk olarak Sedat Hakkı Eldem’in “Türk evi” araştırmalarında işlenmiştir.

 

Eldem’in temelini attığı ve bütün sınırlarını belirlediği bu tipoloji, ardıllarının çalışmalarında da her zaman genel çerçeveyi oluşturmuştur.

 

GİRİŞ

…şunu da hemen belirtmek gerekir ki, “Türk evi” bir gerçektir, çünkü yaklaşık yüzyıldır bu kavram etrafında üretilmiş bir mimarlık yazını ve hattâ üretimi vardır.

 

Klâsik geleneğin yorumuna göre iyi ve güzel mimarlık Antikite’de ortaya çıkmış, Ortaçağ’da bozulmuş ve Rönesans’la yeniden doğmuştur. Buna karşılık tarihselci yorum, mimarinin değişerek sürekli ilerlediği fikrini, Romantik yaklaşımlar ise Antikite gibi Ortaçağ mimarisinin de bir değeri olduğunu fikrini ortaya atmıştır. Bu meydan okumalara cevaben, Akademisyenler tarafından sahiplenilen Klâsik mimari daha muhafazakâr bir yapıya bürünmüş, çeşitli kuramcılar tipolojiler oluşturmak yoluyla geleneğin özünü korumaya ve devam ettirmeye gayret etmişlerdir. Buna mukabil, Romantik yaklaşımlarda, tipoloji arayışları olmasa da aynı “ideal öz” araştırmaları mevcuttur ve bunlarda farklı olarak mimarinin “ulusal” kökenlerine dikkat çekilmiştir. “Türk evi” tipleri de dâhil olmak üzere, her türlü ideal ulusal mimari tipler, aynı korumacı anlayışa sahiptir. / s. 3

 

19. yüzyılın son çeyreği, Osmanlı-Türk mimarisinde Batılı tarzda eğitim veren mimarlık ve mühendislik okullarının açılmasına koşut olarak “milli mimari” arayışlarının başladığı bir zamandır. Osmanlı-Türk mimari kuramının ilk basılı örneği olan Usul-u Mimari-i Osmani bu zamanda orta çıkmış, yerli tarihsel mimari araştırmaları ve rölöve çalışmaları – yabancı mimarlar eliyle de olsa – bu devirde başlamıştır. / s. 4

 

“Türk evi” genel başlığı altında Anadolu ve Balkanlar’daki konut kültürü etrafında yazılar, çizimler ve soyutlamalarla meydana getirilmiş bir mimari kuram oluşturulmuştur.

 

1. İDEALLEŞTİRME KAVRAMINA GENEL BİR BAKIŞ

Karl Popper, bilimsel ilerleme için “yanlışlama”nın (falsification) önemi üzerinde durarak, her türlü bilimsel kuramın bina edildiği hipotezlerin, onların yanlışlanmalarına kadar geçerli olan “ideal” kurgular olduğunu göstermiş…

 

18. yüzyıla kadar, hâlâ süregelen dinî bir anlamı olan anıtların dışında, daha önceki dinî ya da etnik topluluklardan kalan anıtsal yapıların – eğer işlevsel değerleri yoksa – ayakta tutulmaya çalışıldığı görülmemiştir.

…sivil mimarinin korunması meselesi tamamen 20. yüzyılda başlayan uğraş olacaktır.

 

BÖLÜM 2. TÜRK MİMARLIĞINDA İDEALLEŞTİRME ANLAYIŞININ ARKAPLÂNI VE GELİŞİMİ

Batılı mimarlık anlayışının, şekilleri itibariyle 18. yüzyılda Türkiye’de belirmeye başlamasına rağmen, kuramsal olarak Osmanlı-Türk mimarlığını etkilemesi 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başına rastlar.

Bu, Osmanlı mimarlarının 14. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Batılı anlamda bir idealleştirme geleneğine sahip olmadığı anlamına gelir.

 

Osmanlı mimarisi Batılı etkilere maruz kalana kadar, geriye bakmadan, ama bir öncekinin üzerine koyarak ilerlemiştir.

 

3. GELENEKSEL “TÜRK EVİ” FİKRİ VE TİPOLOJİK ÇALIŞMALARIN ORTAYA ÇIKIŞI

(erken dönemde) “Türk evi” imajındaki en dikkate değer nokta olarak Osmanlı kültüründeki cinsiyetler arası ayrımı gözler önüne seren harem ve selamlık bölümlenlenmesi gösterilmiştir.

 

C. Esad, tam olarak başaramasa da en azından modern İngiliz evleri ile geleneksel Osmanlı evleri arasındaki benzerliği keşfederek ideal “Türk evi”nin keşfine girişecek

 

(Esad’a) göre, kargir olan Bizans evi ile “Türk evi” arasındaki benzerlik sadece cephelerdeki çıkmalardır. Bu etkileşimi ise Türklerin fetih sonrası konut ihtiyaçlarını karşılamak için geçici olarak Bizans evlerini kullanmasına bağlar.

 

(Heinrich Wilde’nin 1909'da yayınlanan Brussa adlı yapıtı)

…evleri doğrudan Türklerin yaşantısıyla ilişkilendirerek “Türk evi” olarak nitelemiştir. O, çalışmasında mekânsal donatılar üzerinde gözlemlerini anlatırken, Bursa evleri için en fazla üzerinde durduğu konu mekânlar arası bağlantılar ve bu organizasyonda “sofa”nın işlevsel konumudur.

 

İki yazarın çalışmasındaki ortak başka bir tasvirde “Türk evi”nin Gotik evlerle olan benzerliğidir.

 

H. Suphi’nin “Türk evi”nin milli bir imgeye dönüşmesi yolundaki çağrısı…

Türk Ocakları üyeleri R. Osman, A. Süheyl gibi doktorların 1925-1927 yılları arasında Milli Mecmua’da yayınlanan geleneksel-yerel mimariyle ilgili yazılarının, “Türk evi” konusuyla ilgili 1920 sonrasında gelişen vizyonun, Eldem öncesi en zengin örnekleri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

 

Macar mimar Károly Kós, / 1918’de yayınlamış olduğu kitabında (Károly Kós, İstanbul Şehir Tarihi ve Mimarisi,)

Kós’un sıklıkla vurguladığı bir gözlemi, şehrin silüetinde evlerin ve camilerin birbirlerine pitoresk bir şekilde eklemlenmesidir.

Metninin birçok yerinde Batılı evlerle “Türk evi”ni karşılaştıran Kós, Batılı evlere nazaran “Türk evi”nin yakın tarihlere kadar daha sağlıklı olduğu inancıdadır, hattâ İstanbul için kötü plânlamalarla oluşmuş modern uygulamaları sıkça eleştirir ve şehrin kimliğinin korunması meselesi üzerinde durur.

 

Kós gibi Ünver de, “Türk evi”nin “gerekli modernliği” için, yıpranma ve yangın nedeniyle gözden düşen ahşap yapının aynı estetik duyarlılıkla kargirleşmesi gerektiğini savunacaktır.

 

“Türk evi”nin tarihsel gelişimini açıklayabilen en önemli veri olan “oda”nın konumu, Eldem’in tayinine göre plân tiplerini belirleyecektir.

 

Genel olarak “Türk evi”nin çeşitli özelliklerine göre yapılan sınıflanma çalışmalarının 1940’lardan sonra ortaya çıkan araştırmalarda yoğunlaştığını görmekteyiz.

 

Eldem / “Türk evi”nin dört esaslı tipe ayırılabileceğini vurgular. Bunları ise sofasız, dış sofalı, iç sofalı, orta sofalı olarak tiplendirilir.

 

Eldem’e göre en ilkel tip olan “sofasız tip” gelişerek önce “dış sofalı”, sonrada sırasıyla “iç sofalı” ve “orta sofalı tip”e dönüşecektir.

 

Eldem’in “Türk evi”ni çözümlemesinin kuramsal ayağının Quattremère de Quincy’nin fikirleri ile (tip, model), tipolojik ayağının ise J.N.L. Durand’ın yöntemleriyle (soyutlama) ilginç bir benzerliği vardır

 

(Eldem) Onun için geleneksel ev, ölgündür, ancak modernleşerek yaşamaya devam edebilir. Bu sebeple Eldem’in geçmişe ait bir kültürün ürettiği yapıların değil, bir mimari kültürün restoratörü gibi davranmış olduğu iddia edilebilir

 

4. “GELENEKSEL” EV MİMARİSİ UZMANLIĞI: AKADEMİK YAKLAŞIM

Şimdiye kadar iklim ve malzeme gibi belirleyicilerin ortak bir “Türk evi” tanımı ve gene belirli bir sınıflama düşüncesindeki işlevine yukarıda değinildi. Bu araştırmalar “Türk evi”ni sınırlı bir alan üzerinde (özellikle Marmara bölgesi ve Ankara, Konya vb. gibi önemli şehirler) etüt ederken, 1960’lardan sonra - artan akademik ilgiyle beraber - geleneksel ev konusu, daha farklı bölgelerdeki örneklerle değerlendirilmiştir. Böylelikle “Türk evi”ne ait o döneme kadar ulaşmış geleneksel içerik yeniden sorgulanmaya veya anlaşılmaya çalışılmıştır (s. 196).

 

Erdal Aksoy / ilk defa “Türk evi”nin köken sorununa dikkat çekecektir.

Türkiye’nin temelde yedi coğrafi iklim bölgesinde olduğunu, ancak ortak ve benzer veriler nedeniyle pratik olarak 3 iklim bölgesine indirgenebileceğinden bahseder.

1. Akdeniz bölgesi: Güney Anadolu ve Ege bölgesi, 2. Mutedil (ılımlı) bölge: Marmara ve Kuzey Anadolu bölgeleri, 3. Kıta iklimi bölgesi: Anadolu platoları olarak sınıflar.

 

Küçükerman, Aksoy gibi “Türk evi”nin kökeninin “göçebe” Türk gelenekleriyle ilişkili olduğunu savunarak Anadolu “Türk evi”nde oba düzeninin temel öğe olduğunu ifade etmektedir.

 

…akademisyenlerce “Osmanlı evi”, “Anadolu evi” gibi farklı adlarla nitelense de aynı fiziksel ve kültürel bileşenler geleneksel evi açıklamak için kullanılmıştır.

 

Eldem’in “Türk evi”nin “ortak plân” motifinin bağlayıcı ögesi “sofa” üzerinden yapılmışsa, “Anadolu-Türk evi” ve ya “Anadolu evi” olarak nitelenen evler için (…) egemen motif / “eyvan”

“Türk evi”nin temel motifinin “hayatlı ev” tipolojisi olduğunu iddia eden Kuban’a göre hayatın ideal biçimi eyvandan ayrılamaz. / s. 219

 

SONUÇ

Sibel Bozdoğan, Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında ortaya çıkan milli bir mimari üslûp arayışını, Avrupamerkezci düşüncenin Batı-dışı milletlerin kültürel üretimini “tarih dışı” saymasına karşı bir tepki olarak yorumlamıştır.

 

19. yüzyılın / Avrupa’sında, bir ulusun varlığına dair en büyük delil hiç şüphesiz bilimsel, edebi ve mimari üretim olmuştur.

 

“Türk evi” kavramının doğuşu ve ağırlık kazanması, “yerli”, “tarihsel” ve “çağdaş” bir ulusal mimarinin, Osmanlı anıtsal mimarisinin çözümlenmesinden elde edilebileceğine dair inancın yitirilmesiyle doğrudan bağlantılıdır.

 

900’li yılların başında Celal Esad Arseven gibi öncül tarihçilerle başlatılan “Türk evi” ideali, Sedat Hakkı Eldem tarafından ulusal, modern bir mimariye temel teşkil etmesi için geliştirilip kurumsallaştırılmıştır.

 

Eldem’in önayak olduğu “Türk evi”nin tipolojik çalışmaları, 1950’lerden başlayan akademik çalışmalarla ve tezlerle “Türk evi”nin bilimsel altyapısını oluşturmuştur,

 

…kuramsal altyapısı tamamen Batılı olsa da, “Türk evi” ideali, ilk ve son yerli Türk mimarlık kuramı olmuştur. Eldem için “Türk evi”nin anlamı, “Modern mimariyi öz-köklerden gerçekleştirebilmek, kimlik ve üslûp gerilimini böylece çok önemli bir kültürel gösterge olan mimaride aşabilmek” olarak yorumlanabilir. Bugünün dünyasında “yerli” olan kabul görmese de, tarih bu gibi durumların değişebildiğini, geleceği kurgulamanın geçmişi ve bugünü sürekli sorgulamaktan geçtiğini göstermiştir. / s. 244

 

Tuztaşı, Uğur (2009), Koruma ve Tarihsel Açıdan İdealleş[-tiril-]miş “Türk Evi”nin Arkeolojisi: Osmanlı Evinin Fragmanları ve Tipolojik Elemanları, Doktora Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder