7 Kasım 2014 Cuma

Yusuf Atılgan – Aylak Adam

Yusuf Atılgan – Aylak Adam
İlk defa 1959’da yayınlandı.

Romandaki C tiplemesi bunalımlı aydın tipinin arketipi gibidir. Sonraki birçok örnekte (Tutunamayanlar ve Bir Gün Tek Başına romanlarında görülebileceği gibi) C’nin yansımalarını görmek mümkündür.
C, çalışmayan, hazırdaki varlığını yiyen bir aylaktır. Kendisine kalan miraslardan elde ettiği gelirlerle geçinmektedir. Her gün bir işi varmış gibi sokaklarda dolaşır. İnsanların olağan davranışları ona sıkıcı ve bayağı görünmektedir, bu nedenle insanlardan uzak, kendi dünyasında yaşamaktadır.
Resim yapmayı seven C, resim yaparak vaktini geçirir.
Bir süre ressam Sadık’ın yanında aylaklık eder. Ressamın bir öğrencisi C’nin portresini yapar. C’nin sınırlı ve dar çevresi onun aylak hallerine aşinadır.
C’nin içindeki bunaltı ona bir şey arattırmaktadır ama aradığı şeyin ne olduğunu bilmemektedir. Aradığı şey bir kadın değildir, kadınlarla olan ilişkisi sağlıksızdır. Hayalinde var ettiği ressam bir kadına âşıktır. Hiç tanımadığı bu ressam kızla bir gün mutlaka karşılaşacağını düşünmektedir. Karşısına çıkan kadınlarda hep bu umudun karşılığını arar, bulduğunu düşünür ama yanıldığını hemen fark edip uzaklaşır ve aramaya devam eder.
İlişkisi olduğu Ayşe’yi evinde bulamayınca kendini iyi hisseder. Sürekli iç dünyasını dinler. Zihni genellikle çocukluğunu hatırlar (belki de tanıştığı kadınlarda bir anne yansıması göremediği için onlardan uzaklaşmaktadır). Sokakta gördüğü bir genç kızın peşine takılır. Kızı, günlerce takip eder. Sonunda tanışırlar. İlişki ilerlemeye başlayınca ayrılırlar. C, evlenebilecek biri değildir.
Yazlığına taşınır. Orada Ayşe’yle karşılaşır. İlişkileri yeniden canlanır ama hep bir şeyin eksikliğini duyar.
C, Ayşe’ye çocukluğundan söz eder. Soğuk ve sert biri olan babasını anlatır. Annesi öldükten sonra ona teyzesi bakmıştır. Kendini hep teyzesinin kucağında hatırlar. Kadın bacaklarına düşkünlüğünü bununla ilişkilendirir. Bir gün babasını teyzesinin bacaklarını okşarken görmüştür. Babasının üzerine saldırmış ancak bir köşeye atılmaktan kurtulamamıştır.  Bir anda kadına tutulur. Aradığını bulduğunu hisseder.
Ayşe’nin günlüğünde kendi hakkındaki notları okuduktan sonra Ayşe’den uzaklaşır. Ayşe de bu sebeple onu terk eder.
Roman tamamen C’nin bilinç akışı üzerine kuruludur. Bu nedenle psikanalitik açıdan yorumlanmalıdır. Anne ve baba figürleri arasındaki çatışma C’nin hayata bakışındaki güvensizliğin kaynağıdır. Bu güvensizlikten ancak sevgiyle kurtulabilir. Ne var ki annesini küçük yaşta kaybettiği için sevgi düşüncesinin karşılığı olan anne figürünü belleğinde derinlere işlemiş olan çatışmalardan kurtaramaz. Sevgi kavramının içini dolduramadan yetişkin biri olamayız.
C, sürekli bir arayış içindedir.
Cinsel anlamda tatminsiz biridir.
Baba kavramıyla barışık değildir (ne var ki babasından kalan mirasla geçinmektedir).
Küçük yaşında annesi ölen C’yi teyzesi büyütmüştür. Babasının bir gün teyzesine sarkıntılık ettiğini, C’nin bu sebeple babasının üzerine atıldığını ve babası tarafından (kulağı yırtıldı) dövüldüğünü öğreniyoruz.
 
Notlar
Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi.
Garsonun yüzü (…) gülmekten değil sırıtmaktan kırışmış…
Çevreme ilgiyle baktım,
Yüzleri tasasızdı,
Kendi kendime kızdım. Oysa onu bu caddeye pek seyrek gönderirdim.

(Zehra teyzem) …dizinde yatarken yalnız benim bildiğim kokuyla dolu, kimi duran, kimi kıpırdayan dudaklarına bakardım. Arada eğilir, ben büyük, inanılmaz bir şeyler olacağını beklerken salt burnumun ucunu öperdi.

Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz.

Yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?

Sokağa varınca baktı geç kaldığı bir şey yok. Her şey her zamanki gibiydi; Motor gürültüsü; kalkık yakalı, hızlı yürüyen, kayıtsız insanlar.

Sabahları atölyede Sami’ye poz veriyordu.
Yirmi altıncı gün portresi bitti.

Kim bilir, iç sıkıntısı olmasa, belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı. ‘İş avutur,’ derdi babası. O böyle avuntu istemiyordu.

(Ayşe) “Neden hep bacaklarımı öpüp okşuyordun?”
“Çünkü senin bacaklarından korkmuyorum.”

Mavi yağmurluklu kızın koşmağa başladığını görünce şaşırdı. Duraktaki otobüse atlar atlamaz o da koştu, ama yetişemedi.

Yapı Kredi Yayınları

Ekim, 2000

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder