2 Şubat 2015 Pazartesi

Fichte

Johann Gottlieb Fichte (1762-1814)

Fichte, yoksul bir dokumacının oğlu olarak Saksonya bölgesinde Rammenau’da doğdu. Yeteneklerini fark eden varlıklı bir elemanın desteğiyle eğitimine başladı ve devam etti. 1780’de Jena’da teoloji öğrenimine başladı. Bir dönem Spinoza üzerinde çalıştıktan sonra ahlaksal özgürlük kuramına destek vererek Spinoza çizgisinden uzaklaştı.
Rousseau ve Montesquieu okuyarak özgürlük idesine dair düşüncelerini ilerletti. 1790’da Kant felsefesi üzerinde çalışmaya başladı. 1794’de Jena’da profesör olarak çalışmaya başladı. Aynı yıl Grundlage der Gesammten Wissenschaftslehre adlı ünlü kitabı yayınlandı. Fichte bu eserinde Kant’ın pratik felsefe / ahlak felsefesine ilişkin görüşleri üzerinden yürüdü. Yapıtta en son bir ilkeden yola çıkarak tüm bilme yollarının dizgesel bir gelişimi sunulmaktadır.
1799’da Jena’dan ayrılıp Berlin’e geçti. 1814’de tifüse yakalanıp vefat etti.

Felsefi Sisteminin Temel İlkesi
Alman idealizminin ilk ve temel kaygısı felsefede bir sistem bütünlüğü yakalamaktı. Kant’ın eleştirel felsefesi bilgi sistemi için bir çeşit ön hazırlıktı. Reinhold, kuramsal eleştirinin temel olduğunu düşünerek, kuramsal alandan ilerlemeye çalıştı. Ancak başarılı olamadı.
Fichte de felsefenin tümel bir bilim olduğu inancındaydı. Kant felsefesinden hareketle bilim sistemi kurmaya çalıştı. Her bilim için bir temel ilke olmalıdır iddiasından yola çıktı.
Felsefenin temel ilkesini iki yolla arar: birinci yol kuramsal alanda kendinde-şeyden / nesneden yola çıkar. İkinci yol, pratik alanda özneden-benden yola çıkar. Madde dünyasının özgür bir bilinci ortaya çıkarmadaki yetersizliği Fichte’yi ikinci yola sevk eder: Temel ilkesi bilinçli varlık / düşünen bendir.
Deneyim Fichte için önemli bir olgudur. Bilinç her durumda bir nesnenin özne tarafından biliniyor olması koşuluna bağlıdır. Bilincin edimsel içeriğinde iki kavramla karşılaşırız, bunlar; kendinde anlık ve kendinde-şey kavramlarıdır. Fichte, deneyimi bu kavramlarla açıklamak ister. Deneyimi kendinde-anlık ile açıklayan idealizmdir. Deneyimi kendinden şeyin etkisiyle açıklamak ise dogmatizme, maddeciliğe yani determinizme götürür.
Maddeci düşünceyi takip edersek bilinç/zihinsellik salt bir epifenomen (epifenomen = yan ürün) durumuna indirgenecektir.
Fichte’ye göre özgürlüğünün bilincinde olan biri idealizmden başka yol tutamaz. Çünkü maddecilik deneyimin temel etkenlerinden olan özgürlüğü açıklamakta yetersizdir. Şu halde Fichte’nin temel ilkesi kendinde anlama yetisinden – anlıktan (zihin) başka bir şey değildir. Fichte, kendinde-anlama yetisi terimi yerine “ben” demektedir.

Mutlak Ben ve Zihinsel Sezgi
“Ben” nedir? Bu soruyu yanıtlayabilmek için empirik ‘ben’in arkasında yer alan ‘mutlak (salt) ben’e gitmek gerekmektedir. Çünkü “ben” bilinç nesnesi yapılmaya çalışılsa da nesneleştirmeyi aşmaya mecburdur. Nesneleştirmenin ötesindeki “ben”e “salt ben,” “aşkın ben” denir.
Fichte felsefesinin ilk ilkesi, ben’i aşan bu salt ben’dir.
Ona göre ‘salt ben’in zihinsel bir sezgisini insan bireyleri olarak taşımaktayız. Biz bu deneyimi derin düşünerek ya da bilincin derinliklerine dalarak ancak ayrımsayabiliriz.
Fichte’ye göre birtakım şeyleri düşünme, bilince konu yapma edimi, salt ben’i ön gerektirir ve bu nedenle ona ‘aşkınsal ben’ denebilir.

Sistemin Üç Temel Önermesi
Ben ilkin kökensel olarak, kendi için var olmaya başlar.
Ben sadece kökensel bir yolda kendi varlığını ortaya koyar.
Salt ben, sıradan bilincin yani birisinin doğal olarak kendisini bir dünya içinde ayrımsamasının en son tabanıdır. Bu nedenle felsefenin ikinci temel önermesi “Ben’in karşısında genel olarak bir benolmayan vardır.
Böylece bilinç hem ben’i hem de ben-olmayanı kapsayan bir birliktir. Buna dayanarak Fichte felsefenin üçüncü temel önermesini şu şekilde öne sürer. “Ben’de bölünebilir bir Ben’e karşıt olarak bölünebilir bir benolmayan koyuyorum.
Hülasa; sonsuz etkinlik olarak düşünülen mutlak ben, kendi içersinde sonlu ben’i ve sonlu-ben-olmayanı üretmedikçe hiçbir bilinç söz konusu olamaz.
İdealist felsefenin amacı bilincin olgularını idealist ilkeler üzerinde açıklamaktır.
Bunun için ben’e bağımsız olarak varolan bir ben-olmayan düşüncesini üretme gücü yüklemek gerekir.
Empirik bilinç böylece doğayı kendisine verili bir şey olarak bulur.
Empirik bilincin dünya deneyimi, Fichte’nin imgelemin üretken gücü dediği etkinlik ile gerçekleşmektedir. İmgelem gücü bireysel ben’in etkinliği olarak kendisini, kendiliğinden sınırlar ve böylece kendini edilgin olarak etkilenen bir şey olarak koyar. Bu durum duyum dediğimiz etkinliği anlatmaktadır.
Bilinç yalnızca belirsiz bir ben-olmayanı değil, ama belirli ve değişik nesneleri gerektirir. Bu yüzden imgelem gücü bir sezgi biçimi olarak uzamlı, sürekli ve sonsuza dek bölünebilir uzayı üretir. Benzer olarak ardışık sezgi edimlerinin olanaklı olabilmesi için tersine çevrilemez bir zaman dizisi de olmalıdır. Bu nedenle üretken imgelem ikinci bir sezgi biçimi olarak zamanı koyar.
Anlama yetisi, tasarımları kavramlar olarak saptar. Yargı gücü bu kavramları düşünce nesnelerine çevirir. Ben’in bu betimlenişi gösteriyor ki Fichte dış dünyayı ve tüm içeriklerini bilincin içkin edimlerine indirgemiş ve bu şekilde öznel idealizmin tutarlı bir temsilcisi olmuştur.
Mutlak ben salt bir etkinlik, sonsuz bir çabadır. Bu çaba ben-olmayanı, yani doğayı bir karşı tez olarak gerektirir. Doğa, ben’in ahlaksal özünü olgusallaştıracağı zorunlu bir ortamdır.

Fichte’nin Ahlak Kuramı
Fichte’nin öngördüğü bilim sisteminin ana ekseni eylem felsefesi/pratik felsefedir.
İnsanın özü eylemdir, eylemin niteliği ise ahlaksal olmasıdır.
Ben (Ego) özü bakımından bir etkinliktir, bu etkinliğin altındaki temel biçim ise dürtü ya da itkilerdir.
Bütün olarak sistemi temsil eden dürtü Fichte’ye göre öz-sakınım dürtüsüdür.
İnsan bir bilinç öznesi olarak kendini yalnızca kendisi aracılığıyla belirleme eğilimindedir. Buradaki çaba, doğanın belirleyiciliğinden kurtulabilme çabasıdır. Bu ikisi açıkça birbirine karşıttır. Biri zorunluluk alanı iken öteki özgürlük alanıdır.
İstenen şey, eylemlerin salt dolaysız bir doyum, haz uğruna yerine getirilmemeleri ama bunların tinsel bir özne olarak insanın önüne koyduğu ideal ereğe doğru yaklaşan bir dizinin üyeleri olmalarıdır. Bu istemi yerine getirdikçe insan ahlaksal doğasını da olgusallaştıracaktır.
Ben kendini öz-etkinlik adına etkinlik olarak düşünürken aynı zamanda özgür olduğunun da farkına varır ve bu özgürlük içinde öz etkinliğini gerçekleştirme çabasını bir yasaya uygun olarak yapması gerektiğini de ayırt eder.
Bu şekilde öz-etkinliğin gerçekleştirimi özgürlük ve yasa terimleri ile birlikte gider.
Özgürlük ve yasa: Bunlar biri öteki üzerine bağımlı olarak düşünülebilecek iki düşünce değil ama bir ve aynı düşüncedirler.
Her zaman ödevine ilişkin en iyi kanaatine göre davran ya da vicdanına göre davran. Böyle davranan istenç iyi istençtir.
Fichte, vicdanı belirli ödevimizin dolaysız bilinci olarak tanımlar.
Fichte eylemlerin doğruluğu ve eğriliği için bir ölçüt aramaktadır. Bu nedenle Fichte dikkatini vicdan kavramına çevirir ve vicdanı dolaysız bir duygu olarak betimler. Fichte’ye göre vicdanı oluşturan duygu hiçbir zaman yanıltıcı ya da aldatıcı olamaz.

Kendimizi ussal varlıklar topluluğunun bir üyesi olarak görmedikçe özgürlüğümüzün bilincine varamayız.
Başkalarının özgürlüklerini de tanıma yoluyla, kendi payımıza özgürlüğümüzü sınırlama yoluna gideriz.
Bir ussal varlıklar toplumunun her bir üyesinin özgürlüğünün anlatımını, topluluğun öteki üyelerinin de kendi özgürlüklerini anlatabilecekleri bir yolda sınırlıyor olması hakkaniyet kavramıdır.

Devletin Temeli ve Doğası
Bireylerin haklarının güvence altında olabilmesi, kişilerin üstünde bir gücü gerekli kılar. Bireylerin kendi aralarında yapacakları kişisel hak ve özgürlüklerini belirleyen bir sözleşme ancak devlet çatısı altında güvende olabilir. Fichte’ye göre bireylerin istençleri tek bir istenç halinde birleşerek genel istenci temsil eden devleti oluştururlar.
Fichte burada ilginç bir tespit yapar; bireylerin tümü, hak ve özgürlük kavramları konusunda ahlaki olgunlukta olamazlar. Eğer öyle olsalardı devlete gerek olmazdı. Bu önermeden hareketle Fichte devleti, bireylerin ahlaki gelişimlerinden de sorumlu tutar.
Demokrasi ve despotizme de karşı çıkar. Halkın genelinin istekleri esas alınacak olursa ve bunun önünde herhangi bir birim yer almazsa devletin başına buyruk bir sürüye dönüşmesi kaçınılmazdır (çünkü ortalama, vasat veya genel dediğimiz şey toplumu ileriye taşımaz).
Sonuç olarak Fichte, devletin amacının kamu güvenliğini ve haklar sistemini korumak olduğunu bildirir.

Kapalı Ticaret Devleti
Toplumda temel ekonomik sınıfları yaratan bir iş bölümü olmalıdır. Ona göre eğer bir ekonomik sınıf orantısız bir biçimde büyürse bütün ekonomi alt-üst olabilir. Kapalı Ticaret Devleti adlı yapıtının temel düşüncesi toplumun ortak yararıdır. Bunun için devlet bireyler arasındaki iş bölümünü denetleme ve düzenleme hakkına sahip olmalıdır.
Fichte’nin düşüncesine göre “Ussal devlette yabancı uyruklu biri ile doğrudan ticaret bireysel yurttaşa bırakılamaz.”
Ekonomiye ilişkin görüşleri açısından Fichte Almanya’nın ilk toplumcu yazarlarından biri olarak kabul edilmiştir.
İdeali tüm insanların tinsel özgürlük doğrultusunda ilerlemeleriydi.

Kendi döneminin Almanya’sının kültürel, dilsel ve siyasal birliği bir an önce gerçekleştirmesi gerektiğine inanıyordu.

---
Modern Felsefe II
Editör: Prof. Dr. Sara Çelik & Yrd. Doç. Dr. Serdar Uslu
Anadolu Üniversitesi, Ekim 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder