Johann
Gottlieb Fichte (1762-1814)
Fichte, yoksul bir dokumacının oğlu olarak
Saksonya bölgesinde Rammenau’da doğdu. Yeteneklerini fark eden varlıklı bir
elemanın desteğiyle eğitimine başladı ve devam etti. 1780’de Jena’da teoloji
öğrenimine başladı. Bir dönem Spinoza üzerinde çalıştıktan sonra ahlaksal
özgürlük kuramına destek vererek Spinoza çizgisinden uzaklaştı.
Rousseau ve Montesquieu okuyarak özgürlük
idesine dair düşüncelerini ilerletti. 1790’da Kant felsefesi üzerinde çalışmaya
başladı. 1794’de Jena’da profesör olarak çalışmaya başladı. Aynı yıl Grundlage der
Gesammten Wissenschaftslehre adlı ünlü kitabı yayınlandı. Fichte bu eserinde
Kant’ın pratik felsefe / ahlak felsefesine ilişkin görüşleri üzerinden yürüdü.
Yapıtta en son bir ilkeden yola çıkarak tüm bilme yollarının dizgesel bir
gelişimi sunulmaktadır.
1799’da Jena’dan ayrılıp Berlin’e geçti. 1814’de
tifüse yakalanıp vefat etti.
Felsefi
Sisteminin Temel İlkesi
Alman idealizminin ilk ve temel kaygısı
felsefede bir sistem bütünlüğü yakalamaktı. Kant’ın eleştirel felsefesi bilgi
sistemi için bir çeşit ön hazırlıktı. Reinhold, kuramsal eleştirinin temel
olduğunu düşünerek, kuramsal alandan ilerlemeye çalıştı. Ancak başarılı
olamadı.
Fichte de felsefenin tümel bir bilim olduğu
inancındaydı. Kant felsefesinden hareketle bilim sistemi kurmaya çalıştı. Her
bilim için bir temel ilke olmalıdır iddiasından yola çıktı.
Felsefenin temel ilkesini iki yolla arar:
birinci yol kuramsal alanda kendinde-şeyden / nesneden yola çıkar. İkinci yol,
pratik alanda özneden-benden yola çıkar. Madde dünyasının özgür bir bilinci
ortaya çıkarmadaki yetersizliği Fichte’yi ikinci yola sevk eder: Temel ilkesi
bilinçli varlık / düşünen bendir.
Deneyim Fichte için önemli bir olgudur.
Bilinç her durumda bir nesnenin özne tarafından biliniyor olması koşuluna
bağlıdır. Bilincin edimsel içeriğinde iki kavramla karşılaşırız, bunlar;
kendinde anlık ve kendinde-şey kavramlarıdır. Fichte, deneyimi bu kavramlarla
açıklamak ister. Deneyimi kendinde-anlık ile açıklayan idealizmdir. Deneyimi
kendinden şeyin etkisiyle açıklamak ise dogmatizme, maddeciliğe yani
determinizme götürür.
Maddeci düşünceyi takip edersek
bilinç/zihinsellik salt bir epifenomen (epifenomen = yan ürün) durumuna
indirgenecektir.
Fichte’ye göre özgürlüğünün bilincinde olan
biri idealizmden başka yol tutamaz. Çünkü maddecilik deneyimin temel
etkenlerinden olan özgürlüğü açıklamakta yetersizdir. Şu halde Fichte’nin temel
ilkesi kendinde anlama yetisinden – anlıktan (zihin) başka bir şey değildir. Fichte,
kendinde-anlama yetisi terimi yerine “ben” demektedir.
Mutlak
Ben ve Zihinsel Sezgi
“Ben” nedir? Bu soruyu yanıtlayabilmek için
empirik ‘ben’in arkasında yer alan ‘mutlak (salt) ben’e gitmek gerekmektedir.
Çünkü “ben” bilinç nesnesi yapılmaya çalışılsa da nesneleştirmeyi aşmaya mecburdur.
Nesneleştirmenin ötesindeki “ben”e “salt ben,” “aşkın ben” denir.
Fichte felsefesinin ilk ilkesi, ben’i aşan
bu salt ben’dir.
Ona göre ‘salt ben’in zihinsel bir
sezgisini insan bireyleri olarak taşımaktayız. Biz bu deneyimi derin düşünerek
ya da bilincin derinliklerine dalarak ancak ayrımsayabiliriz.
Fichte’ye göre birtakım şeyleri düşünme,
bilince konu yapma edimi, salt ben’i ön gerektirir ve bu nedenle ona ‘aşkınsal
ben’ denebilir.
Sistemin Üç Temel Önermesi
Ben ilkin kökensel olarak, kendi için var
olmaya başlar.
“Ben sadece kökensel bir yolda kendi varlığını ortaya koyar.”
Salt ben, sıradan bilincin yani birisinin doğal
olarak kendisini bir dünya içinde ayrımsamasının en son tabanıdır. Bu nedenle
felsefenin ikinci temel önermesi “Ben’in karşısında genel olarak bir benolmayan vardır.”
Böylece bilinç hem ben’i hem de ben-olmayanı
kapsayan bir birliktir. Buna dayanarak Fichte
felsefenin üçüncü temel önermesini şu şekilde öne sürer. “Ben’de bölünebilir bir Ben’e karşıt olarak
bölünebilir bir benolmayan koyuyorum.”
Hülasa; sonsuz etkinlik olarak düşünülen
mutlak ben, kendi içersinde sonlu ben’i ve sonlu-ben-olmayanı üretmedikçe
hiçbir bilinç söz konusu olamaz.
İdealist felsefenin amacı bilincin olgularını
idealist ilkeler üzerinde açıklamaktır.
Bunun için ben’e bağımsız olarak varolan
bir ben-olmayan düşüncesini üretme gücü yüklemek gerekir.
Empirik bilinç böylece doğayı kendisine verili bir şey olarak bulur.
Empirik bilincin dünya deneyimi, Fichte’nin
imgelemin üretken gücü dediği etkinlik ile
gerçekleşmektedir. İmgelem gücü bireysel ben’in etkinliği olarak kendisini, kendiliğinden
sınırlar ve böylece kendini edilgin olarak etkilenen bir şey olarak koyar. Bu
durum duyum dediğimiz etkinliği anlatmaktadır.
Bilinç yalnızca belirsiz bir ben-olmayanı
değil, ama belirli ve değişik nesneleri gerektirir. Bu yüzden imgelem gücü bir
sezgi biçimi olarak uzamlı, sürekli ve sonsuza dek bölünebilir uzayı üretir. Benzer olarak ardışık sezgi edimlerinin
olanaklı olabilmesi için tersine çevrilemez bir zaman dizisi de olmalıdır. Bu
nedenle üretken imgelem ikinci bir sezgi biçimi olarak zamanı
koyar.
Anlama yetisi, tasarımları kavramlar olarak
saptar. Yargı gücü bu kavramları düşünce nesnelerine çevirir. Ben’in bu betimlenişi gösteriyor ki Fichte dış dünyayı ve
tüm içeriklerini bilincin içkin edimlerine indirgemiş ve bu şekilde öznel
idealizmin tutarlı bir temsilcisi olmuştur.
Mutlak ben salt bir etkinlik, sonsuz bir çabadır. Bu çaba ben-olmayanı,
yani doğayı bir karşı tez olarak gerektirir. Doğa,
ben’in ahlaksal özünü olgusallaştıracağı zorunlu bir ortamdır.
Fichte’nin Ahlak Kuramı
Fichte’nin öngördüğü bilim sisteminin ana
ekseni eylem felsefesi/pratik felsefedir.
İnsanın özü eylemdir, eylemin niteliği ise
ahlaksal olmasıdır.
Ben (Ego) özü bakımından bir etkinliktir,
bu etkinliğin altındaki temel biçim ise dürtü ya da itkilerdir.
Bütün olarak sistemi temsil eden dürtü
Fichte’ye göre öz-sakınım dürtüsüdür.
İnsan bir bilinç öznesi olarak kendini yalnızca
kendisi aracılığıyla belirleme eğilimindedir. Buradaki çaba, doğanın belirleyiciliğinden
kurtulabilme çabasıdır. Bu ikisi açıkça birbirine karşıttır. Biri zorunluluk
alanı iken öteki özgürlük alanıdır.
İstenen şey, eylemlerin salt dolaysız bir
doyum, haz uğruna yerine getirilmemeleri ama bunların tinsel bir özne olarak
insanın önüne koyduğu ideal ereğe doğru yaklaşan bir dizinin üyeleri olmalarıdır.
Bu istemi yerine getirdikçe insan ahlaksal doğasını da olgusallaştıracaktır.
Ben kendini öz-etkinlik adına etkinlik
olarak düşünürken aynı zamanda özgür olduğunun da farkına varır ve bu özgürlük
içinde öz etkinliğini gerçekleştirme çabasını bir yasaya uygun olarak yapması
gerektiğini de ayırt eder.
Bu şekilde öz-etkinliğin gerçekleştirimi
özgürlük ve yasa terimleri ile birlikte gider.
Özgürlük ve yasa: Bunlar biri öteki üzerine
bağımlı olarak düşünülebilecek iki düşünce değil ama bir ve aynı düşüncedirler.
Her zaman ödevine ilişkin en iyi kanaatine
göre davran ya da vicdanına göre davran. Böyle davranan istenç iyi istençtir.
Fichte, vicdanı
belirli ödevimizin dolaysız bilinci olarak tanımlar.
Fichte eylemlerin doğruluğu ve eğriliği
için bir ölçüt aramaktadır. Bu nedenle Fichte dikkatini vicdan kavramına
çevirir ve vicdanı dolaysız bir duygu olarak betimler. Fichte’ye göre vicdanı
oluşturan duygu hiçbir zaman yanıltıcı ya da aldatıcı olamaz.
Kendimizi ussal varlıklar topluluğunun bir
üyesi olarak görmedikçe özgürlüğümüzün bilincine varamayız.
Başkalarının özgürlüklerini de tanıma
yoluyla, kendi payımıza özgürlüğümüzü sınırlama yoluna gideriz.
Bir ussal varlıklar toplumunun her bir üyesinin
özgürlüğünün anlatımını, topluluğun öteki üyelerinin de kendi özgürlüklerini
anlatabilecekleri bir yolda sınırlıyor olması hakkaniyet
kavramıdır.
Devletin Temeli ve Doğası
Bireylerin haklarının güvence altında
olabilmesi, kişilerin üstünde bir gücü gerekli kılar. Bireylerin kendi
aralarında yapacakları kişisel hak ve özgürlüklerini belirleyen bir sözleşme
ancak devlet çatısı altında güvende olabilir. Fichte’ye göre bireylerin istençleri
tek bir istenç halinde birleşerek genel istenci temsil eden devleti oluştururlar.
Fichte burada ilginç bir tespit yapar;
bireylerin tümü, hak ve özgürlük kavramları konusunda ahlaki olgunlukta
olamazlar. Eğer öyle olsalardı devlete gerek olmazdı. Bu önermeden hareketle
Fichte devleti, bireylerin ahlaki gelişimlerinden de sorumlu tutar.
Demokrasi ve despotizme de karşı çıkar.
Halkın genelinin istekleri esas alınacak olursa ve bunun önünde herhangi bir
birim yer almazsa devletin başına buyruk bir sürüye dönüşmesi kaçınılmazdır
(çünkü ortalama, vasat veya genel dediğimiz şey toplumu ileriye taşımaz).
Sonuç olarak Fichte, devletin amacının kamu
güvenliğini ve haklar sistemini korumak olduğunu bildirir.
Kapalı Ticaret Devleti
Toplumda temel ekonomik sınıfları yaratan
bir iş bölümü olmalıdır. Ona göre eğer bir ekonomik sınıf orantısız bir biçimde
büyürse bütün ekonomi alt-üst olabilir. Kapalı Ticaret Devleti adlı yapıtının temel düşüncesi toplumun ortak yararıdır.
Bunun için devlet bireyler arasındaki iş bölümünü denetleme ve düzenleme hakkına
sahip olmalıdır.
Fichte’nin düşüncesine göre “Ussal devlette
yabancı uyruklu biri ile doğrudan ticaret bireysel yurttaşa bırakılamaz.”
Ekonomiye ilişkin görüşleri açısından
Fichte Almanya’nın ilk toplumcu yazarlarından biri olarak kabul edilmiştir.
İdeali tüm insanların tinsel özgürlük doğrultusunda
ilerlemeleriydi.
Kendi döneminin Almanya’sının kültürel,
dilsel ve siyasal birliği bir an önce gerçekleştirmesi gerektiğine inanıyordu.
---
Modern Felsefe II
Editör: Prof. Dr. Sara Çelik & Yrd. Doç. Dr. Serdar Uslu
Anadolu Üniversitesi, Ekim 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder