13 Şubat 2023 Pazartesi

Kültürel Çeşitlilik Bağlamında Kırsal Mimari Mirasın Değerlendirilmesi: Adana İli Ceyhan İlçesi Örneği

Kültürel Çeşitlilik Bağlamında Kırsal Mimari Mirasın Değerlendirilmesi: Adana İli Ceyhan İlçesi Örneği

ÖZET

…kırsal alanlarda yaşamın getirdiği zorluklar karşısında insanları kırsaldan kente göç etmeye yöneltmiştir. Terk edilen kırsal alanlarda yaşam koşullarının biçimlendirdiği mimariye sahip özgün doku yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmakta ve zamana direnememektedir.

…geleneklerle sürdürülmüş olan mimarinin kırsal alanda nasıl uygulandığı, kültürün bu oluşumu nasıl ve ne derecede etkilediği tezin ana araştırma konusunu oluşturmaktadır.

…neredeyse tamamı sofalı plan tipinde inşa edilmiş tek ya da iki katlı evlerin görüldüğü çalışma alanındaki iki katlı evlerin alt katının; ahır, depo, ambar, samanlık, yemlik, tohumluk, mağaza ya da yaşama alanından oluştuğu, üst katların ise yaşam katı olarak tasarlandığı anlaşılmıştır. Yapılarda kültüre özgü olarak iç mekânda oluşturulmuş ocak, yüklük, taga (kapaksız duvar nişi), mahmil (kapaklı duvar nişi), hamamlık, tahtalık, cağlık (banyo yapmak yâda bulaşık yıkamak için oluşturulmuş, yerden 10 cm yükseklikteki kare formundaki alan) gibi mekânlar, dış mekân oluşumlarında ise ocaklık (ekmeklik), anıt ağaç, kuyu, ahır, sayvant, gökcük gibi mekânlar gündelik hayatın yansıması olarak belirlenmiştir. Geleneksel yöntemlerle çoğu zaman imece usulü yığma kargir yapım sistemi ile inşa edilen evlerde kullanılan yapı malzemesi, bölgenin konumu ve iklimi ile yakından ilişkili olarak ahşap, kerpiç, taş ya da doğal bitki örtüsünden üretilmiş çit duvardır.

 

KÜLTÜR VE KÜLTÜRÜN YERLEŞİME ETKİSİ

Latin kökenli olan kültür sözcüğü, „Colere; sürmek, ekip biçmek kelimesinden türeyen, ekilen biçilen yani ekin anlamında kullanılan „Cuitura’dan gelmektedir

…ilk kez Voltaire, kültür sözcüğünü, insan zekâsının (esprit) oluşumu, gelişimi, geliştirilmesi ve yüceltilmesi anlamında kullanmıştır

‘Kültür; doğa'nın yarattıklarına karşılık, insanoğlunun yarattığı herşeydir’

Kültürün günümüzde en çok kabul gören tanımı; Tylor’ın önermiş olduğu, toplumun bir mensubu olarak bireyin edindiği bilgi, inanç, sanat, töre, yasa, görenek ve diğer tüm yetenekler ile alışkanlıkların oluşturduğu karmaşık bir toplamdır

 

> Bilimsel alandaki kültür: bir toplumun ya da bütün toplumların birikimli uygarlığıdır yani uygarlıktır.

> Beşeri alandaki kültür: Eğitim sürecinin bir ürünüdür.

> Estetik alandaki kültür: Güzel sanatlardır.

> Maddi (teknolojik) ve biyolojik alanda kültür: üretme, tarım, ekin, çoğaltma ve yetiştirmedir. / s. 6

 

KIRSAL MİMARİ MİRAS VE MİRASIN KORUNMASI

Kırsal mimarlık ürünleri, bunları üreten kültürlerin yaşam biçimlerini ve özel ihtiyaçlarını karşılamak, gündelik hayatlarını devam ettirebilmek için tasarlanmışlardır.

…kırsal alanda işlevsellik çoğu zaman biçim ve estetiğin önünde yer alır / s. 15

 

…toplumsal yaşamın ön planda olduğu kırsal yerleşimlerdeki mimari biçimlenmeyi;

> İklim, topoğrafya, doğal bitki örtüsü gibi çevresel etkenler

> Gündelik yaşam döngüsü içinde çevre/mekân-konut kullanım şekli gibi sosyokültürel etkenler

> Ailenin büyüklüğü ve temel geçim kaynağı ve ekonomik yapısı gibi sosyo-ekonomik etkenler oluşturmaktadır / s. 17

 

Kültürel manzaralar, toplulukların kökenleri ve gelişiminin yanı sıra doğal çevre ile olan ilişkilerimizin gelişim sürecini de göstermesi açısından önemlidir.

 

İnsanların doğayı çeşitli amaçlarla kullanmaları (köyler, kentler, tarım alanları gibi) sonucu ortaya çıkmış olan tarım arazileri de kültürel peyzaj değerleri ile toplumların kimliğini belirleyici potansiyele sahiptir. / s. 21

 

Peyzaj, canlı ve cansız varlıklarla birlikte içinde yaşadığımız bütünü ifade etmektedir. Kültürel peyzaj ise, yapı inşası, tarım vb. aktivitelerin yanında mitolojik, dinsel, geleneksel, göreneksel, vb. anlamlandırmaları da içerecek bir kapsamda insanların doğayı çeşitli amaçları doğrultusunda kullanmaları sonucunda oluşan alanlar olarak tanımlanmaktadır

 

UNESCO Dünya Miras Komitesi ise kültürel peyzaj alanlarını doğa ve insanın ortak eserleri olarak nitelendirmektedir.

 

20. yüzyılın ortasından sonra yasal anlamda kırsal yerleşimlerin korunması meselesi uluslararası ortamda yer bulmaya başlamıştır. 4 Ağustos 1962 tarihinde Fransa’da ‘Malraux Yasası’ ile tarihi kentlerin bütüncül olarak korunması ve yaşatılmasına ilişkin yasal süreç oluşturulmuştur / s. 25

 

Kırsal alan koruma kavramı; Cumhuriyet’in ilanıyla başlayan modern köy projeleri adı altında görülmektedir.

 

1951’de kurulan Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu (GEEAYK) ’nun anıtların koruma, bakım, onarım ve restorasyonları için çalışmalar yapması miras koruma adına önemli bir gelişmedir. 1973 tarihinde çıkarılan 1710 sayılı Eski Eserler Kanunu, ‘eski eser’ tanımını açıklar nitelikte olsa da, tarihî mağaralar, kaya sığınakları, yazılı ve kabartmalı kayalar, hayvan ve bitki fosilleri, tabii sit-tabii anıt kavramlarına da değinir.

 

2000’li yıllara gelindiğinde modern mimarlık mirası, endüstri mirası, kültürel peyzaj, alan yönetimi gibi konular gündeme gelirken, yasal zemin buna yeterince uyum sağlayacak nitelikte olmasa da Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA), Kültür Bakanlığı’yla yaptığı bir protokol çerçevesinde Türkiye Kültür Envanteri sistemini kurma çalışmalarına başlamıştır. TÜKSEK adı verilen bu yeni sistemde mimarlık envanteri kentsel ve kırsal olmak üzere iki başlıkta ele alınmıştır. / s. 34

 

MATERYAL VE METOD / s. 49 vd.

 

BULGULAR VE TARTIŞMA

Çukurova bölgesi / Bölgede kırsal mimari mirasın şekillenmesinde etkili olan temel kırılma noktaları:

> 1865-1866 Fırka-i Islahiye ile göçebelikten yerleşik hayata geçişin zorunlu hale getirilmesi sonucunda konargöçer grupların (yörükler) oluşturdukları mimari.

> Osmanlının son döneminde Kırım Savaşı ile başlayan, kaybedilen savaşlar neticesinde zorunlu göçlerin yaşandığı ve ülkesine dönmek durumunda kalan Kırım, Kafkasya ve Balkanlardan gelen göçmenlerin yerleştirildiği köylerde oluşan mimari.

> Erken Cumhuriyet döneminde Cumhuriyetin kazanımlarından olan köy kalkınma politikaları ile 14 köyde yapılmış olan planlı yerleşimler, özellikle kamu binaları / s. 62

 

Yörede yaygın olarak kullanılan çamur sıva, yapıların dış cephesinde, zemin kaplamasında ve çatısında; 10 teneke sarı killi toprağa 1 teneke buğday samanı ve alabildiği kadar su katılarak oluşturulmaktadır. Hazırlanan bu karışım her 8 saatte bir kürekle karıştırılıp 24 saat bekletilmektedir. Bu sayede harcın mayalanıp tutuculuğunun arttırılması sağlanmaktadır. Her yıl bir kere Eylül ayında yapılmak için hazırlanan bu harç elle alınıp duvar yüzeyine uygulanmaktadır / s. 68

 

Köylerde bulunan yerleşim alanları çevresinde doğal bitki örtüsünün yerini büyük ölçüde tarım alanları oluşturmaktadır.

Çukurova’da ilk pamuk faaliyeti 1830’lu yıllarda Adana’yı işgal eden Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa tarafından başlatılmıştır

…soya fasulyesi, 1990’lı yıllarda ise mısır ekimi yaygınlaşarak pamuğun yerini almaya başlamıştır. / s. 70

 

19. Yüzyılda Ceyhan ilçesine yerleşim, yaşanan Rus savaşından sonra Kırım’dan gelen göçmen grupla başlamış, Osmanlı’nın çöküşünün hızlanmasıyla Kafkasya ve Bulgaristan’dan gelen göçmen gruplarla beraber 20.yy. ortalarına kadar devam etmiştir.

 

SONUÇ VE ÖNERİLER

Goğebakan, Aynur Yeliz (2022), Kültürel Çeşitlilik Bağlamında Kırsal Mimari Mirasın Değerlendirilmesi: Adana İli Ceyhan İlçesi Örneği, Doktora Tezi, Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana

Kullanıcı-Yapı Etkileşiminin Diyarbakır Tarihi Geleneksel Evlerinde İrdelenmesi

Kullanıcı-Yapı Etkileşiminin Diyarbakır Tarihi Geleneksel Evlerinde İrdelenmesi

Diyarbakır, kuzeyindeki dağlık bölge ile güneyindeki çöl karakterli ovalar arasında kurulmuştur.

Karacadağ sönmüş yanardağı… / Dolayısıyla çevrede bol miktarda bazalt taşı mevcuttur.

kent surlarla çevrelenmiştir

surların çevre uzunluğu 5 km.dir. Kuzeyden güneye, 1300m.doğudan batıya 1700m. genişliğindedir. Üzerinde 82 burç bulunan surların yüksekliği yaklaşık olarak 8m.~12m., eni ise 3m.~5m. arasında değişmektedir

kent mimarisi, dar sokaklar etrafında, dış dünyaya kapalı olarak gelişmiştir.

Sıcak iklimin etkisi ile bitişik, avlulu yapılar oluşmuştur.

Parsellerin mahremiyet nedeniyle, sokak cephelerinde yüksek duvarlar kullanılmıştır.

komşu parsellere bakan duvarlarda pencereler açılmamıştır

avlu evin merkezi konumundadır. Mekânlar arasındaki bağlantı avlu ile sağlanmaktadır.

 

Yapının zemin katında, mutfak, tuvalet, ahır ve varsa banyo gibi servis birimleri ile eyvanlar ve odalar bulunmaktadır. Bodrum kat her evde olup, depo ya da kiler amaçlı kullanılmıştır.

 

Büyük evlerin bazılarında soğukluk bulunmaktadır. Bu nedenle bodrum katında veya avlu kotundan birkaç basamak aşağıda yer almaktadır. Soğukluk, yazın sıcak günlerinde kullanılan kapalı bir mekândır. Ortasında küçük bir havuz bulunur

 

Tuvaletler, sokaklardaki kanalizasyon sistemine en kısa yoldan ulaşmak için, sokağa yakın yapılmışlardır.

 

Evlerin dış cephe mimarisi oldukça sade olup, avlu cepheleri zengin mimari özellikler göstermektedir.

 

Aile sayısının ve beraberinde aile birey sayısının fazlalığı yapılarda bazı mekânların kapatılmasına, bölünmesine ve hatta yıkılarak yapıyla uyumsuz birimler eklenmesine neden olmuştur.

Kullanıcı-Yapı Etkileşiminin Diyarbakır Tarihi Geleneksel Evlerinde İrdelenmesi, Mühendislik Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 2, Mayıs 2017, s. 275-284

Koruma ve Tarihsel Açıdan İdealleş[-tiril-]miş “Türk Evi”nin Arkeolojisi: Osmanlı Evinin Fragmanları ve Tipolojik Elemanları

Koruma ve Tarihsel Açıdan İdealleş[-tiril-]miş “Türk Evi”nin Arkeolojisi: Osmanlı Evinin Fragmanları ve Tipolojik Elemanları

Cumhuriyet’in mimarları, kendilerini Türk milli mimarisinin vokabülerini oryantalist öğelerden temizlemek zorunda hissetmişlerdir. Bu istek doğrultusunda ortaya çıkan “Türk” mimarlığının özgün unsurlarını kuramsal olarak tanımlama gayreti, bu tezin konusunu oluşturan idealleştirme olgusunu ortaya çıkarmıştır.

 

…mimarlık vokabüleri açısından “Türk” olan idealist bir yaklaşım, ilk olarak Sedat Hakkı Eldem’in “Türk evi” araştırmalarında işlenmiştir.

 

Eldem’in temelini attığı ve bütün sınırlarını belirlediği bu tipoloji, ardıllarının çalışmalarında da her zaman genel çerçeveyi oluşturmuştur.

 

GİRİŞ

…şunu da hemen belirtmek gerekir ki, “Türk evi” bir gerçektir, çünkü yaklaşık yüzyıldır bu kavram etrafında üretilmiş bir mimarlık yazını ve hattâ üretimi vardır.

 

Klâsik geleneğin yorumuna göre iyi ve güzel mimarlık Antikite’de ortaya çıkmış, Ortaçağ’da bozulmuş ve Rönesans’la yeniden doğmuştur. Buna karşılık tarihselci yorum, mimarinin değişerek sürekli ilerlediği fikrini, Romantik yaklaşımlar ise Antikite gibi Ortaçağ mimarisinin de bir değeri olduğunu fikrini ortaya atmıştır. Bu meydan okumalara cevaben, Akademisyenler tarafından sahiplenilen Klâsik mimari daha muhafazakâr bir yapıya bürünmüş, çeşitli kuramcılar tipolojiler oluşturmak yoluyla geleneğin özünü korumaya ve devam ettirmeye gayret etmişlerdir. Buna mukabil, Romantik yaklaşımlarda, tipoloji arayışları olmasa da aynı “ideal öz” araştırmaları mevcuttur ve bunlarda farklı olarak mimarinin “ulusal” kökenlerine dikkat çekilmiştir. “Türk evi” tipleri de dâhil olmak üzere, her türlü ideal ulusal mimari tipler, aynı korumacı anlayışa sahiptir. / s. 3

 

19. yüzyılın son çeyreği, Osmanlı-Türk mimarisinde Batılı tarzda eğitim veren mimarlık ve mühendislik okullarının açılmasına koşut olarak “milli mimari” arayışlarının başladığı bir zamandır. Osmanlı-Türk mimari kuramının ilk basılı örneği olan Usul-u Mimari-i Osmani bu zamanda orta çıkmış, yerli tarihsel mimari araştırmaları ve rölöve çalışmaları – yabancı mimarlar eliyle de olsa – bu devirde başlamıştır. / s. 4

 

“Türk evi” genel başlığı altında Anadolu ve Balkanlar’daki konut kültürü etrafında yazılar, çizimler ve soyutlamalarla meydana getirilmiş bir mimari kuram oluşturulmuştur.

 

1. İDEALLEŞTİRME KAVRAMINA GENEL BİR BAKIŞ

Karl Popper, bilimsel ilerleme için “yanlışlama”nın (falsification) önemi üzerinde durarak, her türlü bilimsel kuramın bina edildiği hipotezlerin, onların yanlışlanmalarına kadar geçerli olan “ideal” kurgular olduğunu göstermiş…

 

18. yüzyıla kadar, hâlâ süregelen dinî bir anlamı olan anıtların dışında, daha önceki dinî ya da etnik topluluklardan kalan anıtsal yapıların – eğer işlevsel değerleri yoksa – ayakta tutulmaya çalışıldığı görülmemiştir.

…sivil mimarinin korunması meselesi tamamen 20. yüzyılda başlayan uğraş olacaktır.

 

BÖLÜM 2. TÜRK MİMARLIĞINDA İDEALLEŞTİRME ANLAYIŞININ ARKAPLÂNI VE GELİŞİMİ

Batılı mimarlık anlayışının, şekilleri itibariyle 18. yüzyılda Türkiye’de belirmeye başlamasına rağmen, kuramsal olarak Osmanlı-Türk mimarlığını etkilemesi 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başına rastlar.

Bu, Osmanlı mimarlarının 14. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar Batılı anlamda bir idealleştirme geleneğine sahip olmadığı anlamına gelir.

 

Osmanlı mimarisi Batılı etkilere maruz kalana kadar, geriye bakmadan, ama bir öncekinin üzerine koyarak ilerlemiştir.

 

3. GELENEKSEL “TÜRK EVİ” FİKRİ VE TİPOLOJİK ÇALIŞMALARIN ORTAYA ÇIKIŞI

(erken dönemde) “Türk evi” imajındaki en dikkate değer nokta olarak Osmanlı kültüründeki cinsiyetler arası ayrımı gözler önüne seren harem ve selamlık bölümlenlenmesi gösterilmiştir.

 

C. Esad, tam olarak başaramasa da en azından modern İngiliz evleri ile geleneksel Osmanlı evleri arasındaki benzerliği keşfederek ideal “Türk evi”nin keşfine girişecek

 

(Esad’a) göre, kargir olan Bizans evi ile “Türk evi” arasındaki benzerlik sadece cephelerdeki çıkmalardır. Bu etkileşimi ise Türklerin fetih sonrası konut ihtiyaçlarını karşılamak için geçici olarak Bizans evlerini kullanmasına bağlar.

 

(Heinrich Wilde’nin 1909'da yayınlanan Brussa adlı yapıtı)

…evleri doğrudan Türklerin yaşantısıyla ilişkilendirerek “Türk evi” olarak nitelemiştir. O, çalışmasında mekânsal donatılar üzerinde gözlemlerini anlatırken, Bursa evleri için en fazla üzerinde durduğu konu mekânlar arası bağlantılar ve bu organizasyonda “sofa”nın işlevsel konumudur.

 

İki yazarın çalışmasındaki ortak başka bir tasvirde “Türk evi”nin Gotik evlerle olan benzerliğidir.

 

H. Suphi’nin “Türk evi”nin milli bir imgeye dönüşmesi yolundaki çağrısı…

Türk Ocakları üyeleri R. Osman, A. Süheyl gibi doktorların 1925-1927 yılları arasında Milli Mecmua’da yayınlanan geleneksel-yerel mimariyle ilgili yazılarının, “Türk evi” konusuyla ilgili 1920 sonrasında gelişen vizyonun, Eldem öncesi en zengin örnekleri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

 

Macar mimar Károly Kós, / 1918’de yayınlamış olduğu kitabında (Károly Kós, İstanbul Şehir Tarihi ve Mimarisi,)

Kós’un sıklıkla vurguladığı bir gözlemi, şehrin silüetinde evlerin ve camilerin birbirlerine pitoresk bir şekilde eklemlenmesidir.

Metninin birçok yerinde Batılı evlerle “Türk evi”ni karşılaştıran Kós, Batılı evlere nazaran “Türk evi”nin yakın tarihlere kadar daha sağlıklı olduğu inancıdadır, hattâ İstanbul için kötü plânlamalarla oluşmuş modern uygulamaları sıkça eleştirir ve şehrin kimliğinin korunması meselesi üzerinde durur.

 

Kós gibi Ünver de, “Türk evi”nin “gerekli modernliği” için, yıpranma ve yangın nedeniyle gözden düşen ahşap yapının aynı estetik duyarlılıkla kargirleşmesi gerektiğini savunacaktır.

 

“Türk evi”nin tarihsel gelişimini açıklayabilen en önemli veri olan “oda”nın konumu, Eldem’in tayinine göre plân tiplerini belirleyecektir.

 

Genel olarak “Türk evi”nin çeşitli özelliklerine göre yapılan sınıflanma çalışmalarının 1940’lardan sonra ortaya çıkan araştırmalarda yoğunlaştığını görmekteyiz.

 

Eldem / “Türk evi”nin dört esaslı tipe ayırılabileceğini vurgular. Bunları ise sofasız, dış sofalı, iç sofalı, orta sofalı olarak tiplendirilir.

 

Eldem’e göre en ilkel tip olan “sofasız tip” gelişerek önce “dış sofalı”, sonrada sırasıyla “iç sofalı” ve “orta sofalı tip”e dönüşecektir.

 

Eldem’in “Türk evi”ni çözümlemesinin kuramsal ayağının Quattremère de Quincy’nin fikirleri ile (tip, model), tipolojik ayağının ise J.N.L. Durand’ın yöntemleriyle (soyutlama) ilginç bir benzerliği vardır

 

(Eldem) Onun için geleneksel ev, ölgündür, ancak modernleşerek yaşamaya devam edebilir. Bu sebeple Eldem’in geçmişe ait bir kültürün ürettiği yapıların değil, bir mimari kültürün restoratörü gibi davranmış olduğu iddia edilebilir

 

4. “GELENEKSEL” EV MİMARİSİ UZMANLIĞI: AKADEMİK YAKLAŞIM

Şimdiye kadar iklim ve malzeme gibi belirleyicilerin ortak bir “Türk evi” tanımı ve gene belirli bir sınıflama düşüncesindeki işlevine yukarıda değinildi. Bu araştırmalar “Türk evi”ni sınırlı bir alan üzerinde (özellikle Marmara bölgesi ve Ankara, Konya vb. gibi önemli şehirler) etüt ederken, 1960’lardan sonra - artan akademik ilgiyle beraber - geleneksel ev konusu, daha farklı bölgelerdeki örneklerle değerlendirilmiştir. Böylelikle “Türk evi”ne ait o döneme kadar ulaşmış geleneksel içerik yeniden sorgulanmaya veya anlaşılmaya çalışılmıştır (s. 196).

 

Erdal Aksoy / ilk defa “Türk evi”nin köken sorununa dikkat çekecektir.

Türkiye’nin temelde yedi coğrafi iklim bölgesinde olduğunu, ancak ortak ve benzer veriler nedeniyle pratik olarak 3 iklim bölgesine indirgenebileceğinden bahseder.

1. Akdeniz bölgesi: Güney Anadolu ve Ege bölgesi, 2. Mutedil (ılımlı) bölge: Marmara ve Kuzey Anadolu bölgeleri, 3. Kıta iklimi bölgesi: Anadolu platoları olarak sınıflar.

 

Küçükerman, Aksoy gibi “Türk evi”nin kökeninin “göçebe” Türk gelenekleriyle ilişkili olduğunu savunarak Anadolu “Türk evi”nde oba düzeninin temel öğe olduğunu ifade etmektedir.

 

…akademisyenlerce “Osmanlı evi”, “Anadolu evi” gibi farklı adlarla nitelense de aynı fiziksel ve kültürel bileşenler geleneksel evi açıklamak için kullanılmıştır.

 

Eldem’in “Türk evi”nin “ortak plân” motifinin bağlayıcı ögesi “sofa” üzerinden yapılmışsa, “Anadolu-Türk evi” ve ya “Anadolu evi” olarak nitelenen evler için (…) egemen motif / “eyvan”

“Türk evi”nin temel motifinin “hayatlı ev” tipolojisi olduğunu iddia eden Kuban’a göre hayatın ideal biçimi eyvandan ayrılamaz. / s. 219

 

SONUÇ

Sibel Bozdoğan, Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında ortaya çıkan milli bir mimari üslûp arayışını, Avrupamerkezci düşüncenin Batı-dışı milletlerin kültürel üretimini “tarih dışı” saymasına karşı bir tepki olarak yorumlamıştır.

 

19. yüzyılın / Avrupa’sında, bir ulusun varlığına dair en büyük delil hiç şüphesiz bilimsel, edebi ve mimari üretim olmuştur.

 

“Türk evi” kavramının doğuşu ve ağırlık kazanması, “yerli”, “tarihsel” ve “çağdaş” bir ulusal mimarinin, Osmanlı anıtsal mimarisinin çözümlenmesinden elde edilebileceğine dair inancın yitirilmesiyle doğrudan bağlantılıdır.

 

900’li yılların başında Celal Esad Arseven gibi öncül tarihçilerle başlatılan “Türk evi” ideali, Sedat Hakkı Eldem tarafından ulusal, modern bir mimariye temel teşkil etmesi için geliştirilip kurumsallaştırılmıştır.

 

Eldem’in önayak olduğu “Türk evi”nin tipolojik çalışmaları, 1950’lerden başlayan akademik çalışmalarla ve tezlerle “Türk evi”nin bilimsel altyapısını oluşturmuştur,

 

…kuramsal altyapısı tamamen Batılı olsa da, “Türk evi” ideali, ilk ve son yerli Türk mimarlık kuramı olmuştur. Eldem için “Türk evi”nin anlamı, “Modern mimariyi öz-köklerden gerçekleştirebilmek, kimlik ve üslûp gerilimini böylece çok önemli bir kültürel gösterge olan mimaride aşabilmek” olarak yorumlanabilir. Bugünün dünyasında “yerli” olan kabul görmese de, tarih bu gibi durumların değişebildiğini, geleceği kurgulamanın geçmişi ve bugünü sürekli sorgulamaktan geçtiğini göstermiştir. / s. 244

 

Tuztaşı, Uğur (2009), Koruma ve Tarihsel Açıdan İdealleş[-tiril-]miş “Türk Evi”nin Arkeolojisi: Osmanlı Evinin Fragmanları ve Tipolojik Elemanları, Doktora Tezi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü

 

Konutla İlgili Sorunlar

Konutla İlgili Sorunlar

Tarımsal yaşama biçimlerini bırakarak, binbir güçlükle sanayileşmiş bir kentsel çevreye geçen insanların konut sorunu için düşünülen «modern» çözümler, eninde sonunda durumu daha da kötüye götürmekten başka işe yaramamaktadır.

 

Gelirleri çok düşük ve kararsız olan aileleri, modern konfor bakımından en aşağı düzeyde kalan, üstelik kiraları da güç geçtikçe yükselen dairelere, ya da ipotekli halk konutlarına yerleşmeye zorlamak, şu iki sonuçtan birini meydana getirmektedir, ya aile içinde oturduğu konutun gerçek fiyatını ödeyecek — ve bu durumda aile bireyleri açlıktan ölecektir—, ya da halkın çoğunu yoksulların teşkil ettiği şehirleşmekte olan bir bölgenin yönetimsel örgütleri, konut fiyatları için yeterli bir ölçüde sübvansiyonda bulunacaklar, bu da o bölge ekonomisinin iflâsı demek olacaktır.

Turner, John (…), Konutla İlgili Sorunlar (Tercüme: Atilla Yücel), Mimarlık Dergisi, s. 20-23

 

Konuta Dair...

Konuta Dair...

Modernleşmede Çeviri Sorunu ve Çağdaş Konutumuz

Modern / insan günlük yaşamın başlıca rutinlerini küreselleşmiş toplumsal ilişki düzeninin belirlediği yerinden oynatılmış kurumsal pratiklerin koşullarında sürdürür.

“modern insan”, toplumsal yaşamı geleneğin normlarından koparmak ve zamanı mekândan bağımsızlaştırmak üzere bilgi üreten acımasız bir sistemin dirençsiz bir parçası olmaya koşullanır.

 

Modernleşirken öylesine yaktık-yıktık kentsel tarihi ki artık varoluşumuz sorgulanabilir hale geldi.

Çünkü biz ciddi bir çeviri hatası yaptık!!! Modernleşmeyi yanlış çevirdik.

 

Üst-yapısal dillerde de kavramlarla düşünmek yerine dillerin sembolleriyle düşünme alışkanlığımızdan vazgeçmedikçe ancak anadilimizin izin verdiği kadar anlarız.

 

“Modern” konut ülkemize medya yoluyla sızdı.

Evlerimiz düpedüz duvar, henüz boyanmamış tuval oldu.

 

Gelenek değer yüklüdür,

 

Eski geleneksel evlerimizle yeni üretilen konutlarımızın olumlu özelliklerini bir arada çözen melez tipler üretemediğimiz gibi her ikisinin de olumsuz özelliklerini bertaraf edemedik

 

Komşuyu çağırmadan et-mangal yapılır mı? Yapılmaz.

 

Konut çevresiyle yaşar. Ama bu gün semt kavramı sosyal statü göstergeleriyle tanımlanmakta; “iyi komşu=paralı komşu anlamına gelmektedir.

 

Erken Cumhuriyet Döneminin bir an önce Modernleşme kaygısıyla yaşanan yıllarında Modern Mimariyi pek az mimarımız tepkiyle karşıladı.

 

1970lerin yapsatçıları elinde, kullanıcıyı “en ekonomik, en kullanışlı” olduğuna inandırarak ve “betonarmenin kolaylığına” sığınarak fiziksel çevrede kendine geniş bir yer açtı. Özgün konut araştırmaları hem gecikti hem de uygulamacıya zamanında ulaşamadı.

 

Bilimsel ortamlarda sunulan konutla ilgili bildirilerin hemen hepsi mevcut yerleşmelerin ve konutların incelenmesine yöneldiler. Gelebilecek eleştiriden çekinerek öneri yapma inisiyatifini kullanamayan bir akademik birikim ne işe yarar?

 

Konut, sokak, bölge ve kent/kır bütünlüğünün bir parçasıdır. Bunları bağlayan bir ulaşım sistemi ve konutun bu sistemle kurduğu ilişki konutun başarısı açısından önemlidir.

 

Çabucak sokaktaki bakkaldan, eczaneden bir şeyler satın alma olanağı, eski tarihli araştırmalarımda “kaliteli konut çevresi” bağlamında kullanıcı tarafından birinci derecede altı çizilen bir özelliktir. “İyi” kent tanımı çerçevesinde sokak ve mahalle bakkallarına ve manavlarına ihtiyacımız var.

…ideal bir cemiyet oluşturmak amacını koruyorsak, sokağın sosyal yaşama katkısını da koruyabilmek gerekir.

 

…yaya ulaşımı potansiyel değerler barındırır.

Çok “merhaba” iyidir, gün aydınlanır, bilgiç komşunun fikri sorulur, çocuk daha çok şey görür-öğrenir. Farklı yollardan eve ulaşabilmeyi tasarımlarda amaç edinirsek daha canlı konut çevreleri ortaya çıkabilir.

 

Kapı önü

Sosyalleşmenin hem başı hem sonudur. Birkaç merdiven soluk almayı, oturup birini beklemeyi, korkuluklara yaslanmayı sağlar.

Biraz içeri çekmek girişi, üstünü yağmurdan korumak, birkaç basamakla eve girmek “iyi”dir.

 

Neden her odanın sadece bir tek kapısı vardır? Neden odadan odaya hiç geçilmez?

Bir havucu rendelemek en azından beş parça bulaşık çıkarıyor insana. Böyle saçma şey görmedim, ama çağdaş yaşam böyle.

Gür, Şengül Öymen (…),Konuta Dair...

 

Kıyı Kentlerimizin Yok Olan Kimlikleri ve Düşündürdükleri

Kıyı Kentlerimizin Yok Olan Kimlikleri ve Düşündürdükleri

Kıyı kentlerimizin hemen hepsi, kıyı sabalarımızın ise çok büyük bir kesimi kültür içeriğinden soyutlanmış hızlı kentleşmenin" etkisiyle, geçmiş kültürlere yaslı kimliklerini kaybettikleri gibi, çağdaş bir kimlik de kazanamamışlardır

 

1950 yılından sonra oluşturulan "Karadeniz Sahil Karayolu", hemen tüm kıyı yerleşmelerinde olduğu gibi, Trabzon'u da denizden mekânsal olarak kopardı.

Karayolcular, sahil yolunu kıyı çizgisine olabildiğince yakın geçirmeye özellikle itina ettiklerinden, yeni gelişen alanların da denizle ilişkisi kopuyordu.

 

Tarihi kıyı kentlerinde, geçmişten bu yana denize bağlı yaşamdan kaynaklanan kültürler, o kentin mekânsal kimliğini de belirler.

İdil, Baran (…), Kıyı Kentlerimizin Yok Olan Kimlikleri ve Düşündürdükleri, Mimarlık Dergisi, Sayı: 89, s. 94-95

 

Kırsal Yaşam / Kırsal Konut: Bir Yaşam Biçimi Olarak Geleneksel Kırsal Konut Üretiminde Kızılcık Köyü Örneği

Kırsal Yaşam / Kırsal Konut: Bir Yaşam Biçimi Olarak Geleneksel Kırsal Konut Üretiminde Kızılcık Köyü Örneği

Türkiye’de modernleşme 20.yüzyılın başlarında toplumsal ve mekânsal yeni bir dönemi ifade etmektedir.

Geleneksel formların dönüşümünün ilk boyutunu geleneksel toplumsal yaşam biçimleri oluşturmaktadır. İkinci boyutu ise geleneksel yaşam alanları üretim süreçleridir.

 

Mekânsal aynılaşmanın Türkiye’deki başlangıcı, 1950’lerde yaşanan “modernleşme” sürecine dayanmaktadır. Bu süreçte başlayan ve yaygınlaşan betonarme kullanımı, birçok yerleşimde yerel yapı malzemesi ve geleneksel yapım yöntemlerinin yerini almıştır.

 

Kızılcık Köyü, Isparta İli, Gönen ilçesine bağlı, Gönen İlçe merkezine 6 km uzaklıkta olan bir yerleşimdir.

 

Köy yerleşim alanının dışında, köyün yaşam alanlarından birini oluşturan, “yayla” olarak adlandırılan ve hayvancılık yapmak üzere yaz aylarında taşınılan bölgeler, özellikle yaşlı nüfus tarafından sıklıkla “yaşam alanı” olarak ifade edilmektedir.

 

Genç kuşağın köy dışında yaşamak istemesi, yaz aylarındaki ziyaretlerinin dışında bu yerleşmeyle bağlarının kopmaya başlaması geleneksel yaşam biçimlerinin dönüşmeye başladığını göstermektedir.

 

Her bölgede olduğu gibi Kızılcık köyünde de kolaylıkla erişilebilir bir malzeme olan taş ve kerpiç yaygın olarak kullanılmıştır. Dere yatağından elde edilmiş olan taş, genellikle konutların temellerinde ve zemin kat duvarlarında, köyden alınan topraktan elde edilen kerpiç ise birinci kat duvarlarında kullanılmıştır. Zemin katlar doğal ve kesme taş kullanılarak yığma kargir yapım sistemi ile inşa edilmiştir. Derzler arasında çamur, harç olarak kullanılmıştır.

 

Üst katlar ise çoğunlukla ahşap çerçeve arası dolgu malzemesi kullanılarak oluşturulmuştur. Dolgu malzemesi olarak da kerpiç kullanılmıştır.

 

Geleneksel yaşam biçimleri ve bu süreçte üretilen yaşam alanları modernleşme sürecinde yerini “modern yaşamlar” ve “modern malzemelere” bırakmaktadırlar.

 

Şenol, Pervin - Er Akan, Aslı (2011), Kırsal Yaşam Kırsal Konut Bir Yaşam Biçimi Olarak Geleneksel Kırsal Konut Üretiminde Kızılcık Köyü Örneği, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 24, s.143-160

Kırsal Mimari Mirasın Korunması Bağlamında Konstrüksiyon, Malzeme ve Sürdürülebilirlik İlkelerinin Belgelenmesi Kastamonu Bey Köy Örneği

Kırsal Mimari Mirasın Korunması Bağlamında Konstrüksiyon, Malzeme ve Sürdürülebilirlik İlkelerinin Belgelenmesi Kastamonu Bey Köy Örneği

 

Kırsal mimari, bölgede yaşayan toplumların kültürel birikimleri ile o bölgenin coğrafi faktörlerinin yansımasıyla şekillenmiş bir mimari kimlik özelliği göstermektedir.

Bu kimliğin yapılaşma sürecinde, bilgi ve deneyimlerin usta-çırak ilişkisine dayanan bir üslupla gelecek kuşaklara aktarılmış olması etkili olmuştur.

 

İklimsel, topoğrafik ve coğrafi koşullar ile yakın çevreden elde edilen malzemelere bağlı olarak ortaya çıkan farklı çözüm arayışları, kırsal mimarinin farklı özelliklere sahip yapı tiplerinden oluşmasını sağlamaktadır.

 

Çalışma kapsamında seçilen geleneksel kırsal yapılar, Kastamonu ilinin Taşköprü ilçesine Bey köyünde bulunmaktadır.

 

Kastamonu İli ve Taşköprü İlçesinin Fiziksel, Sosyal Yapısı ve Tarihi Özellikleri

Taşköprü ilçesi, alçak alanlar, platolar ve dağlık alanlar olmak üzere 3 farklı yeryüzü şekillerinden oluşmaktadır.

Taşköprü ilçesinin iklimi yumuşak ve ılımandır.

Tarihi İpek Yolu güzergâhlarının kavşak bölgesinde yer alan Kastamonu’da, yer şekillerine bağlı olarak karayolu taşımacılığı fazla gelişmişlik göstermemektedir. Konumu deniz kıyısında bulunan ilçelerden İnebolu, Cide, Abana ve Çatalzeytin’de ise gemilerle liman taşımacılığı yapılmaktadır / s. 11

 

Kastamonu’daki nüfusun dağılışı çoğunlukla iklim ve topoğrafya şartlarına göre olmuştur.

Kuzeyde ve güneyde görülen yüksek sıradağların bulunduğu Kastamonu’da, yoğun ormanlık alanlar nüfusun bu bölgelerde azalmasına neden olmuştur.

 

Kastamonu, 1487 tarihli Tahrir Defteri’ne göre nahiye adı verilen birimlere ayrılmıştır. Bir diğer adı Kuzyaka nahiyesi olarak da bilinen sancağın 1530 yılında toplam 11 kazası vardır.

 

Kastamonu’da özellikle küçükbaş hayvanlardan tiftik keçisi, ekonomik yaşam için önemli bir kaynaktır. Ekonominin bir diğer unsuru ise orman ürünlerinin kullanımı ve ticaretidir.

 

Kastamonu ilinin özellikle Azdavay ilçesinin yapısı arıcılık için uygun bir floraya sahiptir.

 

…sarımsak, Taşköprü’nün simgesi haline gelmiştir.

 

1073 yılında Selçuklu komutanı Tutak ile birlikleri Kastamonu’ya gelen ilk Türkler olarak bilinir

 

…kent, Komnenos döneminde Dânişmendliler tarafından fethedilmiştir. 12. yüzyıl sonlarında ise Anadolu Selçuklu’nun uç beyi Emîr Hüsâmeddin Çoban’ın kurduğu Çobanoğulları Beyliği’nin idaresine girmiştir.

 

Homeros’un İlyada adlı destanında bu bölge Paphlagonia olarak adlandırılır

 

Taşköprü’de, / tarihi eserlerden en dikkat çekeni Pompeipolis Antik Kenti kalıntılarıdır

Pompeus, Paphlagonia bölgesinin yeniden örgütlenmesi için M.Ö. 64 yılında şimdiki Taşköprü ilçesinin kuzeyine, Paphlagonia’nın eyalet merkezi konumundaki Pompeipolis şehrini inşa ettirmiştir.

 

Nasrullah Cami Kastamonu ve İstanbul’da müderrislik yapmış ve Manisa, Diyarbakır gibi şehirlerde kadılıkta bulunmuş Kadı Nasrullah tarafından 16. Yüzyılın başlarında yaptırılmıştır.

 

İlçenin en önemli simgelerinden biri Gökırmak üzerine kuzey-güney doğrultusunda konumlanmış Taşköprü’dür

 

3. Bey Köyünün Fiziksel, Sosyal ve Mimari Özellikleri / s. 35 vd.

 

…yapıların büyük bir çoğunluğu tek katlı olarak inşa edilmiştir. Samanlık, depo, ahır, cami, köy konağı, kuruluk, sağlık ocağı, mandıra gibi yapılar tek katlı, geleneksel konutların çoğu 2 katlıdır.

 

…dış sofalı, iç sofalı ve aralıklı plan tipleri tespit edilmiştir. Dış ve iç sofalı plan tipleri de eyvanlı ve eyvansız olmak üzere iki şekilde oluşmaktadır. Her iki plan tipinde de sofaların eyvan olan kısmı dar bir koridor gibi gelişmiştir.

 

4. Geleneksel Mimarinin Sürdürülebilir Yapı Tasarım Kriterleri Açısından Değerlendirilmesi

 

5. Bey Köyü Kırsal Mimarisinin Sürdürülebilirlik, İşlevsellik, Ekonomi ve Erişilebilirlik Kavramları Açısından İncelenmesi / s. 113 vd.

 

6. Sonuç ve Öneriler / s. 141

Bey köyünde / zemin katlar çoğunlukla hayvanlar ve depolama işlevi için sağır bırakılmıştır.

…sofanın yerine kullanılan dar bir geçiş alanı /  bazı konutlarda sofaya bağlanan ikincil bir dolaşım alanı olarak plan tipolojisinin oluşmasında etkili olmuştur.

 

Özgün dokuyu oluşturan konutlar, birbirinin güneşini ve rüzgârını engellemeyecek şekilde konumlandırılmıştır. Köydeki sokaklar, güneybatıdan gelen hâkim rüzgârı dik kesecek şekilde oluşturulmuştur. Böylece yapılar için ısıl konfor şartlarının optimum düzeyde olması sağlanmıştır.

 

…iç sofalı ve aralıklı plan tipindeki konutlarda oda düzeni, ısının mekân içinde kalmasını sağlamıştır. Konutlarda mekân organizasyonu yapılırken ısıya daha az ihtiyacı olan ıslak hacimler, ambar, sütlük gibi mekânlar kuzey yönlerine, yaşam alanları olan odalar hem kuzey hem de güney yönlerine, sofalar ise güneybatıdan gelen hâkim rüzgâr yönüne doğru konumlandırılmıştır.

 

Bey köyü evlerinin güney cephelerine, diğer cephelere oranla daha fazla pencere yerleştirilmesiyle kış aylarında ısıtma için gereken enerji miktarı azaltılmıştır. Yaz aylarında ise güneşten korunmak için pencerelerde ahşap kepenkler tespit edilmiştir.

 

…çoğu konutta, ocağın her iki yanında yüklük ve gusülhanenin olduğu ocak-gusülhane-yüklük üçlü düzeni tespit edilmiştir.

 

Halı Kabataş, Feyza (2021), Kırsal Mimari Mirasın Korunması Bağlamında Konstrüksiyon, Malzeme ve Sürdürülebilirlik İlkelerinin Belgelenmesi Kastamonu Bey Köy Örneği, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara

Kırklareli Geleneksel Konutlarında Pencerelerin Karakteristik Özelliklerine Yönelik Bir Çalışma

Kırklareli Geleneksel Konutlarında Pencerelerin Karakteristik Özelliklerine Yönelik Bir Çalışma

Bu çalışma; Kırklareli’nin eski yerleşim birimlerinden, günümüze ulaşan geleneksel konutlarda bulunan pencerelerin fonksiyonel, strüktürel ve estetik yönden analizini içermektedir.

 

Kırklareli, Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan bir geçiş bölgesi üzerinde bulunduğundan birçok kültüre ev sahipliği yapmıştır.

 

Binalar birbirinin manzarasını ve gün ışığını kesmeyecek şekilde yerleştirilmiştir. Konutların hemen hepsi bahçelidir. Bodrum üzerine bir katlı veya bodrum üzerine iki katlıdır. Parsel içinde kuyu, sebze bahçesi ve müştemilatlar bulunur

 

…pencere üretim şeklinde fazla bir çeşitlilik gözlenmez. Kullanılan ana malzemeler ahşap ve alçıdır. Ahşap pencereler 18. yüzyıl ortalarından sonra cam kullanımının yaygınlaşması ile kullanılmaya başlanmıştır. Alçı pencere ise kafa penceresi ya da rezven adıyla anılır. 18. yüzyıl öncesinde büyük boyutlu cam üretilmediğinden mekana ışık sağlamak için alt sıra pencerelerin üzerinde tepe pencereleri düzenleniyordu

 

19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında, / konuta girmeye başlayan hareketli mobilya ve bunun gereği bağdaş kurma yerine, oturma ve yerde yemek yerine, masada yemek, sedir yüksekliğini etkilemiş ve sedir elemanını ortadan kaldırmıştır. 17. ve 18. yüzyıl Türk evinde sedir yüksekliğine bağlı olarak 42-50 cm. olan parapet yüksekliği, 19-20. yüzyıl evinde mobilya yüksekliğine bağlı olarak 60-70 cm.’ye yükselmiş, ikili düzenin tek pencerede çözümlenmesi duvarı ve dolayısıyla odayı tek boyuta indirerek yatay çizgiyi ortadan kaldırmış, iç düzendeki değişim dıştaki değişimi oluşturmuştur (Uluengin [Osmanlı Anıt Mimarisinde Klasik Yapı Detayları], 2000)

 

Gelenek konutlardaki pencereler duvar boşluğunun iç kısmında konumlanmıştır. Bu şekilde yağış sularının do şekilde koruma sağlanmıştır.

 

Pencere kanatlarının açılış şekli çoğunlukla yan dönel olup, düşey sürme kanat örnekleri de mevcuttur.

 

Pencerelerin cephede oluşturduğu gruplar tek katlı binalarda ikili olmak üzere, iki katlı binalarda 2/2 şeklindedir.

 

Yüksek, İzzet (2005), Kırklareli Geleneksel Konutlarında Pencerelerin Karakteristik Özelliklerine Yönelik Bir Çalışma, Trakya Univ J Sci, Cilt: 6, Sayı: 2, s.17-26

Kırklareli Geleneksel Konut Mimarisi

Kırklareli Geleneksel Konut Mimarisi

…makalede araştırma alanı olarak seçilen Kırklareli Yayla Mahallesi “Kentsel sit alanı” olarak ilan edilmiş ve 2001 senesinde koruma amaçlı imar planını yürürlüğe girmiştir. Yayla Mahallesi’nde bulunan konutların ilk sahipleri savaş döneminde konutlarını terk etmişlerdir. Günümüzde bu konutların bir kısmı terkedildikleri ya da kiraya verildikleri için özgünlüklerini yitirmişler

 

Kırklareli’nde geleneksel konutların hemen hepsi bahçelidir, çoğunluğunun girişleri nişlidir. Taşıyıcı sistemi kâgir yığma yoğunluklu, bodrum üzerine iki katlıdır. İç sofalı plan tipi hakîmdir. Genellikle iç sofanın iki yanında ikişer oda bulunmaktadır. Cepheleri girişe göre simetrik tasarlanmıştır. Yapılarda çıkma pek tercih edilmemiştir. Cephe düzenlemelerinde silme, plaster ve kornişler kullanılmıştır (Hacıhafızoğlu, [Kırklareli’nin Mevcut Geleneksel Konut Çevresinin Kültür Bağlamında İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi] 2003).

 

Kırklareli’nde ilk yerleşmeler Aşağıpınar, Asilbeyli bölgesinde görülür. Trak döneminde ise yerleşim Eriklice bölgesine doğru kaymıştır. Roma ve Bizans dönemlerinde Vize, Pınarhisar ve özellikle Midye bölgesi tarihte önemli rol oynamıştır. Bizans döneminden itibaren Kırklareli merkezi Yayla bölgesinde yeni yerleşmeler görülmüştür. Osmanlı döneminde ise Yayla bölgesinde Rum ve Bulgarlar, bedesten-hamam çevresinde ve Kırklar tepesi civarında Türkler, Karakaş mahallesinde ise Yahudiler görülür (Tandoğan [Kırklareli Konut Yerleşimi Üzerine Bir İnceleme, Yüksek Lisans Tezi], 2000, 53).

Konutların sokağa bakan giriş cepheleri hemen hepsi benzer özellikler göstererek merdivenle yükseltilmiştir.

genelde ana cephelerinde girişin üstünde balkonlar konumlandırılmıştır

Yapılarda saçak, çıkma veya balkon altlarına konan öğelere ‘‘furuş’’ denilir.

 

Kırklareli Yayla Mahallesi’nde görülen geleneksel konutlar genellikle kâgir yapılar olmakla birlikte bölgede nadir de olsa ahşap yapılar da bulunmaktadır

 

Temel duvarlarında subasman seviyesine kadar ahşap karkas içinde bölgenin kendi malzemesi olan moloz taş örgü duvar olarak kullanılmıştır. Zemin ve üst katlarda ise ahşap karkas arasına tuğlalar düz ve ya balıksırtı şeklinde dizilerek doldurulmuştur. Tuğla arasında bağlayıcı malzeme olarak saman katkılı çamur sıva kullanılmıştır.

 

Pala Azsöz, Gökben (2021), Kırklareli Geleneksel Konut Mimarisi, Yıldız Journal of Art and Design, Cilt: 8, Sayı: 1, s. 12-22


Kentsel Donatı Elemanlarının Yeterlilik Düzeylerinin Belirlenmesi: “Rize Örneği”

Kentsel Donatı Elemanlarının Yeterlilik Düzeylerinin Belirlenmesi: “Rize Örneği”

Çalışmada Rize kent merkezinde bulunan örnek alanlarındaki kentsel donatı elemanlarının (Oturma elemanları, üst örtü elemanları, aydınlatma elemanları, çöp kutuları, bitki kasaları, işaret ve bilgi levhaları, su öğeleri, toplu taşıma durakları, sanatsal objeler) kent kimliğine etkisi ve yeterlilik düzeyi araştırılması amaçlanmıştır.

…bu alanlarda yeterli düzeyde bitki varlığının olmadığı, büfelerin, durak ünitelerinin, sınırlandırma elemanlarının, çöp kutularının, işaret/bilgi levhalarının ve aydınlatma elemanlarının var oldukları ama yeterli olmadıkları anket sonuçlarına göre tespit edilmiştir.

 

Kentler, sosyal mekânlardır ve bu bağlamda hem içindeki hem de çevresindeki kullanıcılardan etkilenmektedirler.

 

Kentsel kimlik bileşenleri; Fiziksel bileşenler ve sosyal bileşenler

 

Bir kentin oluşumunu etkileyen en belirgin faktör, o kentte meydana gelen doğal çevre koşullarıdır. Kentin coğrafi konumu, topoğrafyası, iklimi, su yüzeyleri, florası vb. doğal çevre olaylarından etkilenen olguları; o kenti diğer kentlerden ayıran en önemli olgulardır.

 

Bitki örtüsü bir kentin iklim şartlarına bağımlı kalarak kendini göstermektedir.

 

Yapay çevre bileşenleri:

Yollar (Path)

Yerleşim Bölgeleri/Yapılar (District )

Sınırlar/ Kenarlar (Edge)

Odak/Düğüm Noktaları (Node)

Sembol Olmuş Elemanlar (Landmark / Belirgin İşaretler)

 

Donatı Ölçeğinde Yapay Çevre Kimlik Bileşenleri: Reklam panoları, oturma birimleri, çöp kutuları, aydınlatma elemanları vb. kent mobilyalarının kimliği yansıtabilmesi için, o kentle uyum içinde olması gerekmektedir.

 

Her kentin adını duyurma şekli ve anılma durumu farklıdır. Günümüz kentlerinin bazılarının ise adını duyurma şekli, o kente hayat veren işlevler sayesinde gerçekleşmektedir.

 

Kentsel mekanları iki başlık altında inceleyebiliriz. Bunlar özel mekanlar ve kamusal mekanlardır.

 

Kentsel Mekan Tercihlerini Etkileyen Faktörler:

Ulaşılabilirlik

Konfor

Çeşitlilik

Kent Mobilyaları

Güvenlik

Temizlik ve Bakım / s. 35

 

(Kent mobilyaları) Aydınlatma amacıyla yararlanılan aydınlatıcı elemanlar, yolların yönünü göstermek için kullanılan işaret ve bilgi verici donatılar, el yapımı olan sokak adlarının yazılı olduğu tabelalar, çeşmeler ve çeşitli oturma elemanları ilk kent mobilya örnekleridir

 

Kent içinde insanları koruma, dinlendirme, eğlendirme, bilgilendirme vb. gereksinimleri doğrultusunda tasarlanmış elemanlar “Kentsel Donatı Elemanları” ya da “Kent Mobilyası” olarak tanımlanmaktadır / s. 39

 

Kentsel donatı elemanlarının sahip olması gereken özellikler:

Bakımları kolay olmalı

İşlevsel ve ergonomik olmalı,

Fiziki özellikleri bakımından standartlara uygun olmalı,

Tasarımlar özgün, yaratıcı ve estetik olmalı,

Taşınabilir ve monte edilebilir olmalı

Hızlı bulunmalı ve kolay bir şekilde uygulanmalı,

Fizibilitesi yüksek ve kaliteli olmalı

Vandalizm akımına karşı dayanıklı olmalı

Malzeme ve işçilik seçimleri uygun olmalı,

Maliyet açısından parasal kaynaklar uygun olmalı şeklinde sıralanmaktadır / s. 45-46

 

Kentsel donatı elemanları, kent içinde yaşayan kullanıcıların ihtiyaçlarını gidererek onların hayatını kolaylaştırmaktadır. Aynı zamanda birey-toplum arasındaki etkileşimi güçlendirerek mekâna algısal ve işlevsel bir boyut kazandırmaktadır

 

Rize kent merkezinde; “Rize Meydanı”, “Kuyumcular Sokağı”, “Meydan Parkı”, ve meydanla bütünleşen iki “Ana Cadde” üzerinde bulunan kentsel donatı elemanlarının (Oturma elemanları, üst örtü elemanları, aydınlatma elemanları, çöp kutuları, çiçek/bitki kasaları, işaret ve bilgi levhaları, su ögeleri, toplu taşıma durakları, sanatsal objeler) kent kimliğine katkısının belirlenebilmesi için anket yöntemi kullanılmıştır. / s. 64

 

Rize ekonomisi, ekilebilir arazi sınırlı olmasına rağmen asıl olarak tarıma dayalıdır. Çay üretimi Rize ilinin ekonomisinin temelini oluşturur. Rize ilinde çay bitkisi dışında üretilen bitkisel ürünler, genelde evlerde tüketilmekte veya yerel pazarlarda il içi tüketime sunulmaktadır. Üretilen bu bitkisel ürünlerden çoğunlukla tarla ürünlerinden mısır, fasulye, patates; sebzelerden yaprak (kara) lahana; meyvelerden ise fındık ve mandalina olduğu görülmektedir.

 

Anket Sonuçlarının Değerlendirilmesi

Rize nasıl bir kentsel karakter göstermektedir?

%68,5’i tarım kenti olduğunu, %18,5’i turizm kenti olduğunu ve %4,2’si ise liman kenti olduğunu belirtmiştir / s. 87

 

Rize kent merkezinde aklınıza ilk gelen yer neresidir?

%39,6’sı Ziraat Botanik Çay Bahçesi, %29,1’i Kuyumcular Sokağı

 

Kent merkezine geliş amaçları

%42,3’ü yeme-içme-alışveriş yapmak

% 41,8’i her gün geldiğini, %35,7’si haftada bir gün mutlaka geldiğini belirtmiş

 

…insan yoğunluğu en fazla olan yer

% 49,5’i Ana cadde, %33’ü ise Kuyumcular Sokağı

 

…ana cadde üzerindeki binaların dış cephelerinin kentin kimliğine yakışmadığını(%85,2)

…çöp kutularının yetersiz olduğunu(%52,2), ana caddenin yeşil alan miktarı olarak yeterli olmadığını(%72,5),

 

…kentsel donatılar kent estetiği ve kimliği üzerinde oldukça etkilidir. Kentsel donatıların tasarımı, kullanımı, bakım ve onarımlarında estetik ve işlevsel değeri

ile özgünlüğü dikkate alınmalıdır. Kentsel donatıların kent kimliği ve estetik değeri için yerel yönetimlerin kendi aralarında ve kamu kurumları ile işbirliği ve donatıların hem kendi aralarında hem de mekanla bütün olarak dil birlikteliğini sağlaması önemlidir./ s. 99

Ekinci, Nazime (2022), Kentsel Donatı Elemanlarının Yeterlilik Düzeylerinin Belirlenmesi: “Rize Örneği,” Yüksek Lisans Tezi, Artvin Çoruh Üniversitesi, Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, Artvin


Türkiye'de Geleneksel Kırsal Konut Planlarında Göçebe Türk Kültürü İzleri

Türkiye'de Geleneksel Kırsal Konut Planlarında Göçebe Türk Kültürü İzleri

 

Türkiye’nin farklı ekolojik ortamlarında birbirinden farklı konut planları gelişmesine rağmen temelde ortak bir plan tasarımı ortaya çıkar. “Türk evi” plan tipi olarak tanımlanan bu plan tasarımının iki temel unsuru vardır: oda/lar ve sofa. Bu durum, Türk evi plan tipinin geleneksel Türk kültürü kökünden beslendiği sonucuna götürür.

“Türk evi” plan tipinin ilk aşaması sofasız tek odalı (ilkel Türk evi) evdir. Bu aşamada çadır düzeni, olduğu gibi sabit eve kopya edilmiştir. Sofasız tek odalı plan tipinin bir sonraki aşaması dış sofalı (Yörük evi) ev planıdır. Bu plan tipinde, bir önceki modelden farklı olarak “sofa” birimi gelişmiştir. “Türk evi” planının iki temel unsuru olan “oda” ve “sofa,” Türk kozmogonisi, dünya görüşü, geleneksel göçebe hayat tarzı, aile yapısı ve sosyal düzenden izler taşır.

 

Konut, kültürün peyzaj üzerindeki en somut yansımasıdır.

 

Türk evi genellikle tek katlıdır.

Türk evinin çekirdeği odadır ve buradan gelişmiştir

Odanın önünde bir hizmet alanı veya odalar arası ortak kullanım alanı vardır ve burası sofadır,

Sofa, iç mekan ile dış mekan arasındaki bir geçiş alanıdır

 

Türkler, gökyüzünde sabit durduğu ve diğer yıldızların etrafında döndüğünü varsaydıkları Kutup yıldızını göğün direği (axis mundi) olarak görmüşler ve demir kazık diye adlandırdıkları Kutup yıldızını gök ile yeryüzünü birleştiren bir kapı olarak kutlulaştırmışlardır.

Türkler göğün direğini iç yaşama mekanlarında çadır direği ile sembolleştirmişlerdir

 

Sofa, göçebe bozkır kültür mirasının rehberliğinde yeni doğal ve kültürel çevreye uyum sağlamak üzere yaratılmış bir mekansal çözüm olarak değerlendirilebilir

 

Köse, Abdullah (2005), Türkiye'de Geleneksel Kırsal Konut Planlarında Göçebe Türk Kültürü İzleri, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 2, s. 1-34

Doğu Karadeniz’in Geleneksel Yapı Kültürüne Yapı Ustaları Üzerinden Bütüncül Bir Değerlendirme

Doğu Karadeniz’in Geleneksel Yapı Kültürüne Yapı Ustaları Üzerinden Bütüncül Bir Değerlendirme

 

Doğu Karadeniz Bölgesi geleneksel konutları, genellikle evlerin tek tek ya da birkaç evlik kümeler şeklinde topoğrafyaya dağıldığı bir yerleşim düzenine sahiptir.

Çamlıhemşin Topluca Köyü’nden Ali Yağcı Usta, 87 adet konut inşa ettiğini, geleneksel konutların inşa edileceği yerin seçiminde, “kar ve tipiye karşı korunaklı olmasına, yapının konumlandığı zeminin kaymamasına, su almamasına” dikkat ettiklerini belirtmektedir (Kaynak Kişi: Ali Yağcı, Süha Arın, Sisler Kovulunca: Eski Evler, Eski Ustalar, Doğu Karadeniz, Belgesel film, MTV, 1986. https://www.youtube.com/watch?v=Ngu-6DgkEFg,). Doğu Karadeniz Bölgesi’nin nemli iklimi, konut biçimlenmesinde ağırlıklı rol oynamaktadır. Yapıların havalandırılması ve hava akımlarının iç mekâna alınması için, yapı ustaları eğime oturan yapıların çevredeki ağaç boyundan yüksek olmasına dikkat eder…

 

Özgüner’in Salonlu ve Hayatlı olarak iki grupta incelediği geleneksel konut plan tiplerini, Sümerkan yöresel kullanım ve söylem farklılıklarını dikkate alarak, Salonlu, Basit Aşhaneli ve Hayatlı Aşhaneli olarak üç grupta incelemektedir.

 

Geleneksel Doğu Karadeniz Evleri’nde, mutfak, kiler, ambar, çamaşırhane gibi servis mekânları çoğunlukla zemin ya da bodrum katta yer aldığından, plan tipolojisi üzerinde etkisi yoktur.

 

Eve girildiğinde karşılaşılan ilk mekân olan hayat, ev halkının bir araya geldiği, pişirme ve yemek etkinliklerinin yapıldığı, odalara, depo ve kiler mekânlarına geçişin sağlandığı, çok amaçlı bir mekândır.

 

Müslüm Usta ve İsmail Dilaver Usta, Karadeniz Evleri’nde “odaların pencerelerinin çoğunlukla demir parmaklıklı olduğunu, fakat bir odanın penceresine parmaklık yapmadıklarını, bu geleneğin nedeninin yangın sırasında kaçışı kolaylaştırmak” olduğunu vurgulamaktadır (Kaynak Kişiler: Müslüm, İsmail Dilaver, Sisler Kovulunca).

 

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde evler, çoğunlukla “ahşap çatma” ve “ahşap yığma” yapım teknikleri kullanılarak inşa edilmiştir

 

Doğu Karadeniz Bölgesi’nin geleneksel konutlarında, iç bölme duvarları 2-4 cm kalınlıkta ahşap elemanlar kullanılarak yapılmıştır

…bodrum kat döşemelerinde çoğunlukla taş, diğer kat döşemelerinde ahşap kullanılmıştır

Karakul, Özlem (2021), Doğu Karadeniz’in Geleneksel Yapı Kültürüne Yapı Ustaları Üzerinden Bütüncül Bir Değerlendirme, Art-Sanat Dergisi, Sayı: 16, s. 381–407

Ağacın Türküsü

 Ağacın Türküsü

Hüseyin Kaya

 

İlkel olarak adlandırılan insanların doğanın bir parçası olduklarını kabul etmeleri, ona bir ruh atfederek korumaya çalışmalarıyla, modern insanın onu sadece yapacakları önünde bir engel ve ya sadece bir ham madde olarak görmesi kendi içinde bir tezatlığa işarettir.

 

Suha Arın (1942-2004) filmografisinin birçok belgeselinde, modernizmin dayatmacı yaşam algısına karşın kökleriyle birlikte nitelendirilen varoluşlar aktarılmaktadır.

 

Arın, Emlak Bankası’na Türkiye’de tüm coğrafi bölgeleri kapsayan, Türkiye’nin sivil mimarisi ile bu sivil mimariyi yaratan son ustaları tanıtan bir belgesel film dizisi hazırlar. Otuz dakika süren ve on iki bölümden oluşan belgesel dizisinin dört bölümünü yapar Arın. Bunlar; “ Doğu Karadeniz: Sisler Kovulunca”-1986, “İç Anadolu 1: Ozanlar ve Evler”-1987, “İç Anadolu 2: Erciyes’in Bereketi”- 1987 ve “Batı Karadeniz: Ağacın Türküsü”-1988’

 

…belgesellerde sivil mimarinin, bulundukları coğrafyayla ilişkili olarak farklılık göstermesi hem dayanıklılık hem de özgünlük karakterlerini ortaya koymaktadır.

 

Batı Karedeniz’ de evlerin yapımında her ne kadar belirli formların tekrarlanmasıyla karşılaşılsa da, gerek zemin özellikleri, gerek iklimine göre farklılık gösteren esen rüzgâra karşı bulunulan konum gibi faktörler, her evin kendine has bir karakter taşımasına yol açar.

 

Doğayla olan ilişkimiz, mücadelemiz “ağaç” la sembolleşmiştir. Anlam veremediğimiz doğa olayları, korkularımız ağaca doğaüstü anlamlar vermemizle sonuçlanmıştır. İskandinav Mitolojisi’nde dünya bir ağaç olarak tasvir edilir ve “Dünya Ağacı” yılan Niddhog tarafından sarılmıştır, sürekli bir saldırı altındadır…

 

Bolu Aladağ, Kısık Yaylası’nda geçme tekniğiyle birbirine bağlanmış tomruklardan oluşan evler, çeltmek fiilinden oluşturulan çantı, çantılı8 evler yayla yaşamına adapte olmuştur. Evlerin alt katlarında ahır olması sıcaklığı sağlarken, hayvancılıkla geçinen ailelerin işlerinde kolaylık sağlar. Yayla evleri içlik ve büyük bir sofadan oluşmaktadır…

https://www.academia.edu/35501314/A%C4%9Fac%C4%B1n_T%C3%BCrk%C3%BCs%C3%BC

Kentsel Mekân Tasarımında Doğal Verilerin Kullanımı

 Kentsel Mekân Tasarımında Doğal Verilerin Kullanımı

Kentsel mekanlar nitelikli yaşam alanları sunarak kullanıcıların beklentilerine cevap verebilmelidir.

 

Kentsel mekanda yer alan rampalarda uygun eğim %5 ile %8 arasındadır ve 6-8 metrede bir dinlenme sahanlığı düzenlenmelidir.

 

Yaya ve araç kentsel mekanda kot farklılıkları ile birbirinden ayrılabilir

Yayalar araçların olduğu seviyeden 45 cm yukarıda olduklarında kendilerini güvende hissetmektedir.

 

İklimsel verilerin başarılı bir biçimde yorumlanması, insanların binalarla birlikte dış mekanları da kullanabilmelerini sağlamaktadır. İklimin kötü etkilerinin azaltılması, bu alanları daha kullanılır hale getirir.

Günümüzde pek çok kentsel mekan çok boyutlu düşünülmediği için kullanıcıların gereksinimlerini karşılamada yetersiz kalmaktadır.

Şahin, Ece – Dostoğlu, Neslihan (2007), Kentsel Mekân Tasarımında Doğal Verilerin Kullanımı, Uludağ Üniversitesi Mühendislik-Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt: 12, Sayı: 1, s.

Kentleşme Düzeni, Başlangıç ve Gelişimi

 Kentleşme Düzeni, Başlangıç ve Gelişimi

Tarım'a dayanan ekonomilerin gelişmesi ile Kentleşmeye doğru bir gidiş belirmektedir.

İlk gerçek Kentler, M.Ö. 3000 de Doğu Mezopotamya'da-Dicle ve Fırat vadileri arası-görülüyor.

Babil 9-Erek 6-Ur 1,5 kilometre karelik bir sahayı kaplamakta ve nüfusları da (5-10.000) kişi arasında değişmekte idi.

 

Bütün bu çeşitli bölgelerdeki Kentleşmelerin ortak yönü: Hemen hemen hepsinin bir su kaynağı civarında kurulması, dinî ve politik idarenin tek kişide toplanması, asil ve hizmet sınıflarının oluşu…

 

Eski dünyada (Büyük Kent) oluşumunu gerçekleştirmenin öncülüğünü de Roma'lılar yapmışlardır.

Yenal, Engin (1968), Kentleşme Düzeni, Başlangıç ve Gelişimi, Mimarlık Dergisi, Sayı: 3, s. 17-18

12 Şubat 2023 Pazar

Karadeniz'in Başkenti

Karadeniz'in Başkenti

Trabzon Karadeniz'in başkentidir.

1920'lerde Meydan-ı Şarki'de, "Millet Bahçesi''ndeki kameriyede, idadi Fransızca öğretmeni Mösyö Robert eşiyle piyano resitalleri veriyor. Millet Bahçesi'nde, Güzel Hisar'da saz toplulukları... Ardından Muallimler Birliği, Gençler Mahfili'nâz temsil kolları nice güzel oyunlar sahnelemekte. Pırıl pırıl giyimli bayanlar, başlarında şapkaları, parkın güzelliğine güzellik katıyor. Ve evlerde piyanolar, udlar, kemanlar ve fasıl heyetleri...

 

Evlerin çoğu bahçeli. Dut ve incir ağaçlarının süslediği evler.

 

Trabzon, eskiden bugünkü gibi değişik yerlerden gelen çok kişinin yerleştiği bir kent değildi. Daha homojen bir yapıdaydı. Bu yapı bir köy mekânını andırırdı. Bundan amaç, köyün insanlarının birbirini tanıdığı gibi, Trabzonlu olan kişiler de bu kentte yaşama nedeniyle birbirine aşinaydı. Bu da beraberinde bir kent kültürü oluşturmuştu. Bu kültürün temelinde, uygarlığa, dayanışmaya, sevgi ve saygıya, dostluk ilişkilerine aralanan bir kapı vardı. Zaman içinde, bir yandan kırsal alan insanının yoğun şekilde kente göçü, diğer yandan da çeşitli iş alanları açmak amacıyla değişik yörelerden kente akınlar, ister istemez geçmişteki büyüyü bozdu. Doğal olarak nüfusta büyük dalgalanmalar oluştu. Kentin mimarisi değişime uğradı, yozlaştı, yeşil alanlar betonlaştı.

Pulathaneli, Arslan – Özer, Ahmet (1989), Karadeniz'in Başkenti, Mimarlık Dergisi, Sayı: 60

...

İspir Sırakonaklar Yerleşimi Kırsal Mimarisinin İncelenmesi ve Kırsal Turizm Açısından Değerlendirilmesi

İspir Sırakonaklar Yerleşimi Kırsal Mimarisinin İncelenmesi ve Kırsal Turizm Açısından Değerlendirilmesi

Kırsal nüfusun azalması; kırsal kimliği oluşturan kültürel, mimari ve doğal özelliklerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır.

Sırakonaklar Köyü’nün yerleşim ve kırsal mimari özellikleri incelenerek kırsal turizm açısından potansiyelleri ortaya konulmuş…

 

İspir ilçesine bağlı alan Sırakonaklar Köyü / coğrafi ve iklimsel olarak Doğu Karadeniz Bölgesi’nin özelliklerine sahiptir. Ayrıca Doğu Karadeniz tarafıyla sırt sırta olduğu Rize ve Hemşin bölgesiyle kültürel olarak da çok yakın ilişkilidir.

En kuzeyindeki Dallıca mahallesiyle en güneyindeki Cücebağ Mahallesi arasında 8 kilometre bulunmaktadır.

 

Köyün en önemli özelliği tarihi taş konaklarıdır.

Yığma taş yapı olan konakların kapı pencere ve çatı sistemleri ahşaptır.

 

Kırsal mimari, atadan gelen bilgi birikimi ve ustalık- çıraklık ilişkisine dayalı bir oluşumdur.

 

kırsal kültürü koruma kavramı ilk kez 18.yy sonlarına doğru endüstri devrimi ile ortaya çıkmıştır.

 

Tarihi kentlerin bütüncül olarak korunmasıyula ilgili yasal süreç 1962 yılında Fransa’da çıkarılan ‘’Malraux Yasası’’ ile başlamıştır.

 

1964 / Venedik Tüzüğü

 

1971 yılında ICOMOS / yerinde koruma kavramı ortaya çıkmış

 

1977 yılında yapılan Avrupa Konseyi’nde Bölgesel Planlama İçinde Kırsal Mimari sempozyumunda kırsal mimari, tüm soyut ve somut kavramlarla bir arada alınmış ve sadece estetik değer değil aynı zamanda yaşam belleğinin kanıtı olarak değerlendirilmiştir.

 

(Türkiye’de) 1983 yılında 2863 sayılı ‘’Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’’ yürürlüğe girerek eski eser kavramı yerine ‘’kültür ve tabiat varlığı’’ kavramı gelmiştir.

 

ICOMOS Türkiye / sit alanları sınıflandırılmış ve kırsal sit kavramı tanımlanmıştır

 

Kentlerde iş olanaklarının artmasıyla yapılan göçler sonucunda kırsal mekânlar ıssızlaşmış, bunun sonucunda insan yoğunluğunun düşük olmasıyla kısıtlı olanaklar ve yetersiz hizmetler oluşmuş ve tekrar bir göçe altyapı oluşturmuştur.

 

Sırakonaklar köyü Erzurum’un İspir ilçesine bağlı 40.71863o K, 41.20660o D koordinatlarında yer alan bir yerleşim bölgesidir. Erzurum’a 200 km, İspir ilçesine ise 50 km uzaklıktadır.

Rakımı ortalama 1790 metredir.

kuzeyden güneye doğru akan Sırakonaklar Deresi, kuzeyden gelen Soğanlı Deresi’nin kuzeybatıdan gelen Davalı Deresiyle birleşmesiyle oluşur ve 30 kilometre sonra Çoruh Nehri’ne dökülür.

mahalleler vadiden ve vadinin batı tarafından akan Sırakonaklar Deresi karşısındaki yamaçlarda kurulmuştur

Köyün en büyük sorunlarından biri yolların yetersiz oluşudur.

 

Eski adı “Khodorchur” olan Sırakonaklar’ın eski yerleşimcileri Ermeniler olup Khodorchur ismi ilk olarak 1586’da yayınevi bilgisi “Khodyark manastırının başrahibi Lord Bishop Ovanes, Khodorchur’lu Krikor” olarak belirtilen ve adı “Khodorchur” olan bir kitapta geçmektedir.

 

Sırakonaklar köyünde geçim ağırlıkla hayvancılıktan kazanılmaktadır.

 

Konakların eğimin en alt kotuna oturan zemin katı ahır olarak inşa edilmiştir.

 

yapılar genellikle 2-3 katlı olup zemin katları ahır olarak kullanılmaktadır. Konakların hemen hemen hepsi dikdörtgen planlıdır

 

yapıların cephelerinde ahşap balkon çıkması haricinde hareketlilik yoktur.

 

Köşe taşlarının bazılarında sembol ve yazılar da bulunmaktadır / s. 81

 

Dış kapıların üzerinde semboller ya da inşa tarihi bulunantaş lento bloklar mevcut / s. 93-94

 

Sırakonaklar Köyünün Turizmi Destekleyen Yönleri:

Tarihi taş konaklar

Tarihi kilise

Kırsal yaşam olanaklar

Tahrip edilmemiş doğal çevre

Doğa sporlarına elverişlilik

Yerel ve doğal ürünler

 

Sırakonaklar Köyünün Turizmin Gelişimini Olumsuz Etkileyen Yönleri:

Ulaşım imkânlarının yetersizliği

Altyapı yetersizliği

Hizmet sektörünün yetersizliği

Yaşlı nüfus oranının fazla olması

Sosyal ve kültürel etkinlik eksikliği

Yalçıner, Yelda Gamze (2022), İspir Sırakonaklar Yerleşimi Kırsal Mimarisinin İncelenmesi ve Kırsal Turizm Açısından Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Atatürk Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü

Gürcistan'da Bir Kent Batum

Gürcistan'da Bir Kent Batum

Batum kenti / Gürcistan içindeki özerk cumhuriyetlerden Acarya'nın başşehri.

Parkta / üzerleri boyanarak satranç tahtası haline getirilmiş masalar var. Günün çeşitli saatlerinde oldukça geniş seyirci kitlesi olan satranç maçlarına rastlanıyor.

Parkın içinde kafeterya olarak kullanılan yaklaşık 80-100 yaşında ahşaptan yapılma iki katlı yapılar var. Batumlular bu yapıların tek bir çivi kullanılmadan tamamiyle geçme olarak yapılmış olmasından çok gurur duyuyorlar.

 

Meydanlar kentin iç mekanları, kabul odaları.

 

Gürcistan'da kent uygarlığının gelişmesi dördüncü yüzyılda başlamış. Batum kentinin geçmişi de ortaçağlara kadar uzanıyor.

Onur, A. Zeynep (1994), Gürcistan'da Bir Kent Batum, Mimarlık Dergisi, Sayı: 257, s. 45-46

Güneydoğu Anadolu Bölgesi Geleneksel Konutlarında Mahremiyet

Güneydoğu Anadolu Bölgesi Geleneksel Konutlarında Mahremiyet

mahremiyetin; kişisel, bireysel, toplumsal ve kamusal olmak üzere dört farklı düzeyinden söz edilmektedir.

mahremiyet, yaşam biçimi ve fiziksel çevrenin düzenlenmesinde etkilidir.

 

Akdeniz iklimi etkisi altındaki bölgede uzun süren yazlar sıcak ve kurak, kışlar yağışlı ve soğuk geçer.

Bölgenin geçim kaynağı ise, buğday üretimine dayalı tarım ve küçükbaş hayvancılıktır.

 

Bölge konutlarındaki açık mekanlar avlu, teras, dam ve gezem(n)ektir.

 

avlu, oturma, bulaşık ve çamaşır yıkama, yemek hazırlama, uyuma gibi eylemlerin yapıldığı çok amaçlı bir mekandır. Konutun büyüklüğüne göre avluda havuz, kuyu, su kanalları, tandır ve ocak gibi donatılar bulunmaktadır. Avlu çevresinin yüksek sağır duvarlar ve çeşitli mekanlar ile çevrili olması ve sokaktan avlunun içinin görülmesini önleyen tampon bölgelerin oluşturulması görsel mahremiyeti sağlamak amacıyla geliştirilmiş mekanizmalardır.

 

Bölge konutlarındaki yarı açık mekanlar eyvan, aralık, revak, balkondur.

Eyvan, revak ve balkonlar avluya yönlendirilerek mahremiyet sağlanmaya çalışılmıştır.

 

Bölge konutlarındaki kapalı mekanlar oda, mutfak, kiler, mahzen, depo, ahır, banyo ve tuvalettir.

 

Güneydoğu Anadolu bölgesi geleneksel konutlarında cephe; sokağa bakan cephe ve avluya bakan cephe olmak üzere ikiye ayrılabilir.

 

…komşu konutlara birbirinin damlarından geçilerek gidilebilen Mardin geleneksel konutlarında kamusal mahremiyetin yeterli derecede sağlanamadığı görülmüştür.

 

Faiz Büyükçam, Serap – Zorlu,  Tülay (2018), Güneydoğu Anadolu Bölgesi Geleneksel Konutlarında Mahremiyet, The Turkish Online Journal of Design, Art and Communication – TOJDAC, Cilt: 8, Sayı: 2, s. 422-436

Geleneksel Urfa Evlerinde Çıkma

Geleneksel Urfa Evlerinde Çıkma

Geleneksel Urfa evlerinin önemli mimari öğesi olan çıkmalar, bu evlerin oluşumu hakkında önemli ipucu vermenin yanı sıra kent tasarımı ve sokak dokusu arasındaki ilişkiyi göstermesi açısından da dikkat çekicidir.

 

Göbekli Tepe’de yapılan arkeolojik kazılarda önemli kalıntılara ulaşılmıştır. Bu durum Urfa kentinin tarihini Cilalı Taş Devri’ne kadar götürecek niteliktedir

Kent İslamiyet öncesinde Persler, Romalılar ve Bizans hâkimiyetine girmiştir. İslam orduları tarafından H.634-644 yılları arasında Halife Ömer döneminde ele geçirilmiştir. Daha sonra Türkler tarafından alınmış ancak sırasıyla Bizans, Haçlılar, Selçuklular, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Safeviler tarafından tekrardan geri alınmıştır. 1600 yılından sonra kent tamamen Osmanlı egemenliği altına girmiştir.

Yusuf Paşa Mahallesi’nde bulunan Zincirli Sokak ve Yıldız Meydanı’nın kuzeyinde bulunan Yorgancı Sokak geleneksel kent dokusunun Osmanlı döneminden günümüze kadar ulaşan önemli yerleşim yerleridir.

Kent merkezinde bulunan 58 Meydanı, Culha Sokak, Güllüoğlu Sokak, Karakol Sokak, Kazancı Bedih Sokak, Mumcu Sokak ve Reji Kilisesi’nin çevresi geleneksel kent dokusunun olduğu bazı noktalardır. Bununla birlikte, Balıklıgöl’ün çevresi de geleneksel dokunun bulunduğu önemli bir yerdir.

 

evlerin oluşumuna iklim, güvenlik ve mahremiyet gibi unsurlar etkili olmuştur

Urfa evleri haremlik ve selamlık olarak inşa edilmiştir. Bu evler sokak tarafından penceresiz ve yüksek duvarlarla çevrilidir.

 

Çıkmalar, geleneksel evlere mimari açıdan olanaklar sunmasının yanı sıra sokak dokusuna da etki etmiştir. Bununla birlikte, cephelere ve sokağa hareketlilik katmış olup sokakta gölge oluşmasını sağlamıştır. Özelikle geleneksel evlerin alt katlarında pencere açıklığına yer verilmemiştir. Böylece çıkma öğesi evin dışa açılan noktası olmuştur.

 

incelenen çıkmalar dört temel başlık altında incelenmiştir. Bu sınıflandırma çıkmasız, tek çıkmalı, iki çıkmalı ve cephe boyu çıkmalı şeklindedir.

 

süslemeler çıkmada yoğunlaşmıştır. Bununla beraber çıkmalar cephenin merkezinde ya da yan köşelerinde yer almaktadır.

 

Urfa kent merkezinde inşa edilen evlerin temel yapı malzemesi taş olmuştur. Böylece çıkmaların tasarımında da taş malzeme kullanılmıştır.

 

Çıkmaların kademeli biçimde olması, bingilerin geçişlerinde sarmal motiflerin yer alması ve süsleme kuşaklarının bulunması bu çıkmaların özgün olduğuna işaret etmektedir. Geleneksel Urfa evlerinin çıkmalarına ait diğer önemli karakteristik özellik ise ahşap hatıllardır. Böylelikle taş malzemeden inşa edilen çıkmalara teknik çözüm üretilmeye çalışılmıştır.

Erçetin, Sedat (2020), Geleneksel Urfa Evlerinde Çıkma, Akdeniz Sanat Dergisi, Cilt: 14, Sayı: 26, s. 151-168

Geleneksel Türk Evi Mimarisinde Diyarbakır Evlerinin Yeri Üzerine Bir Değerlendirme

Geleneksel Türk Evi Mimarisinde Diyarbakır Evlerinin Yeri Üzerine Bir Değerlendirme

 

İnsanların geçmişten gelen kültürel özelliklerinin en iyi yansıtıldığı maddi kültür varlıklarından biri, inşa ettikleri evleridir.

 

Diyarbakır / yöredeki en eski toplu yerleşmenin M.Ö.8000 sonlarına indiği saptanmıştır. Çayönü kazılarında M.Ö. 5000 - M.Ö. 4000’de Kalkolitik; M.Ö.3000’de Tunç çağının yaşandığını ortaya çıkarmıştır.

 

Türk evi ilk şeklini, otağdan almıştır. Tek odadan meydana gelen ilk plan şekli olan otağ, Orta Asya’daki kubbe biçimli göçebe Türk çadırıdır. Bu tek odalı çadırın yanına ihtiyaçların artması ve ailenin büyümesi ile birlikte ikinci oda eklenmiştir. Bu odaları birbirinden ayırmak için araya eyvan dediğimiz mekân yapılmıştır.

 

Sofasız plan tipi; Türk evi planın ilk aşamasıdır. Bu tipte mekânlar yan yana dizilmektedir.

İç safalı plan tipi; 18 yüzyılda ortaya çıkmış olup, 19 yüzyılda ise yaygınlaşan, sofanın iki yanına odalar dizilerek oluşturulur.

Orta sofalı plan tipi; 18. yüzyıldan itibaren İstanbul’da yönetici evlerinde uygulanmış / Bu planın bir özelliği, binasının kare planlı olmasıdır. Pahlı ya da oval bir sofası vardır.

 

Türk evinde selamlık ve harem bölümleri dikkat çekmektedir. Selamlık, daha çok misafirlerin kabul edildiği bölümdür.

 

Anadolu’nun kadim bir kenti olan Diyarbakır’da 5 asırlık bir dönemi kapsayan yaklaşık 443 adet tarihi ev vardır.

evler genel olarak kentin Osmanlı hâkimiyeti altında bulunduğu döneme ait yapılardır

 

Geleneksel Diyarbakır evlerinde avlunun etkisiyle genellikle beş farklı plan tipi görülmektedir. Bunlar; dış avlulu L plan, dış avlulu U plan, dış avlulu ara tip plan, iç avlulu plan, orta avlulu plan.

 

Kentte yazlar sıcak, kışlar ise soğuk geçer. Yazın serinlemek, kışın ise ısınmak için evlerde kışlık ve yazlık bölümleri yapılmıştır.

 

Yazlık bölüm, güneşten korunacak şekilde kuzeye inşa edilmiştir. Bu bölümde dikkat çeken kısım üç tarafı ve üzeri kapalı olan eyvandır.

Bir yaz odası olarak düzenlenmiş olan eyvan, ev halkının en fazla zaman geçirdiği mekândır. Yazın serinlemek için eyvanın içinde veya önünde havuz yani selsebil bulunmaktadır

 

Yazlık bölümünde serinletmek için inşa edilen diğer bir birimde bodrum katında, merdivenle inilen serdap (soğukluk) adı verilen, havuzun bir uzantısı şeklinde yapılmış mimari elemandır

 

Diyarbakır evleri; kuzey Mezopotamya ve İran etkisiyle biçimlenmiş kare veya dikdörtgen planlı, açık bir iç avlu etrafında çevrelenen kapalı mekânlardan oluşmaktadır

Genellikle bodrum kat üzerine tek veya iki katlı olarak inşa edilmişlerdir.

 

avludan üst kata çıkış sağlayan merdivenlerden sonra “sahanlık ve gezemek” olarak adlandırılan alanlar vardır…

Avludan üst kata merdivenlerle çıktıktan sonra sahanlıkla karşılaşılır. Sahanlığın uzatılarak eyvan ve odalara geçiş yapan kısmına ise gezemek denir. Gezemek, üst kattaki odalara geçmek için düzenlenmiştir.

 

Odaların içerisinde sedir, ocak, niş, yüklük ve avluya açılan pencere sıraları yer alır

 

tuvalet; iç mekânda değil, dış mekânda, yani avludadır

Üst katlarda tuvalet yapılacaksa o zamanda sofanın ucuna yerleştirilirler.

 

mutfak bölümü, genellikle kadınların kullanım alanı olduğu için haremlik kısımda yer alır. Tek kemer biçiminde avluya açılan mutfağın içerisinde ocaklar bulunmaktadır

 

Kilere giriş, hem avludan hem de mutfak bölümünden sağlanmaktadır.

 

Dar sokaklarla birbirlerinden ayrılan evlerin dış cepheleri sade ve dışa kapalı yapılmışken, avluya yaşam alanına bakan iç cephe hem bol pencereli hem de süslü inşa edilmiştir.

 

Diyarbakır geleneksel evleri yığma yapı olup, bazalt taştan inşa edilmiştir. Bazalt taşı; siyah renkte, erkek ve dişi olanları vardır. Erkek bazalt taşı sık gözenekli, dayanım gücü daha yüksek olduğundan duvarlarda, sütun ve sütun başlıklarında kullanılmıştır. Dişi bazalt taş, gözenekli bir yapıya sahip olup daha çok evlerin avlusunun yer döşemesinde kullanılmıştır. Avlular yıkanırken taşın deliklerine yerleşen su, evi serin tutmaktadır. Ayrıca erkek taşa oranla daha yumuşak bir yapıya sahiptir. Bu yüzden süslemelerde de dişi bazalt taş daha çok kullanılmıştır. Evlerin avluya bakan cepheleri ince yonu taşından yapılmıştır.

Yarış, Sahure (2020.), Geleneksel Türk Evi Mimarisinde Diyarbakır Evlerinin, Yeri Üzerine Bir Değerlendirme, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı: 68, s. 313-340

Geleneksel Türk Evi ile Geleneksel Japon Evi’nin Yapısal Açıdan Karşılaştırılması

Geleneksel Türk Evi ile Geleneksel Japon Evi’nin Yapısal Açıdan Karşılaştırılması

Bu çalışmada, iki farklı toplumda üretilen geleneksel konut mimarisinde uygulanan mimari tasarım yaklaşımları arasındaki benzerlikler ve farklılıklar karşılaştırmalı olarak incelenerek iki konut geleneğinin özgün değerini ve önemini ortaya koymak amaçlanmıştır.

 

Türk Evi, / Konut tasarımı, içten dışa doğru gelişerek öncelikle işlev çözümlenmiş ve mekânlar insan ölçülerine göre uygun olarak düzenlenmiştir.

 

Geleneksel Türk Evi’nde uygulanan plan tipleri, odaların sofa ile olan ilişkisine ve sofanın konut içerisindeki konumuna bağlı olarak değişkenlik göstermektedir.

Toplumsal inanışlar ve gelenekler, evin kendi içine doğru çekilmesini gerektirmiştir.

Oda kapılarının açılış yönü, iç mekândaki mahremiyetin korunması ve mekâna girişlerin denetlenmesi için daima oda içine doğru açılacak şekilde tasarlanır. Kapıların odaya bakan yüzeyleri özenle tezyin edilirken sofaya bakan dış yüzeyleri ise yalın bırakılır.

 

Edo dönemi (M.S. 1603-1868) / kültür ve sanatta yükselişin olduğu bir dönemdir. Japon mimarisinin en parlak zamanlarının yaşandığı bu dönemin sonlarına doğru, geleneksel Japon Evi’nin tam anlamıyla oluşmaya ve gelişmeye başladığı görülmektedir.

çiftçi evleri “minka”

kasaba evi “machiya”

 

Tarım ürünlerinin işlendiği, depolandığı mekânların bulunduğu, yemeğin pişirildiği ve diğer günlük işlerin yapıldığı “doma” ile oturma, dinlenme, uyuma eylemlerinin gerçekleştiği “ima” geleneksel Japon Evi’nin oluşumunda önemli ölçüde etkili olan ve her kırsal kesim konutunda daima bulunan iki değişmez unsurdur.

 

…hareketli bölücüler “shoji ve fusuma”, Japon konutuna özgün kimliğini kazandıran önemli birer yapı elemanlarıdır. Dikdörtgen ahşap çerçeve ve bu çerçevenin bir yönüne yapıştırılan yarı saydam kâğıttan (washi) oluşturulan shojinin üzerindeki motifler, gün içerisinde değişen güneş ışınları ile iç mekânda oluşan desenler, mekânı estetik açıdan zengin bir görünüme kavuşturur.

 

Mekân planlamasında, mekânların büyüklüklerinin belirlenmesinde, tatami sayısının ölçü olarak kullanıldığı “jo” ile tataminin boyutlarının ölçü olarak kullanıldığı “tsubo” olmak üzere iki tür ölçüt kullanılır. Duvar vazifesi gören shoji ile fusumaların boyutları da tatami matlarının ölçülerine göre belirlenmektedir. “Dolayısıyla, bir mekânın tavanının yüksekliği, zemininde kullanılan tatami sayısı ile doğru orantılı olarak bulunur.

 

Türk Evi’nde mekanların büyüklüğü kullanılan ahşabın boyutuna göre değişim göstermiş

Japonya / mekânların boyutları zemin kaplamasında kullanılan tatami matlarının ölçüleri ve sayısı belirlenmiştir.

 

…her iki geleneksel konut tipi de, farklı işlevlerin bir arada gerçekleşebildiği,  esnek olarak çözümlenmiş mekânsal kurguya sahip…

 

Japon Evi’nde, iç-dış mekân sınırlandırılmasını ve mekânların bölünmesini sağlayan sabit duvarlar olmayıp konut ile doğa arasındaki sürekliliği sağlayan hareketli bölücüler kullanılır. Bu hareketli bölücüler ile mekânlar daha esnek ve kullanışlı hale getirilir

Özcan, Uğur – Güngör, Sena (2019), Geleneksel Türk Evi ile Geleneksel Japon Evi’nin Yapısal Açıdan Karşılaştırılması, Avrupa Bilim ve Teknoloji Dergisi, Sayı: 16, s. 646-661

Geleneksel Sakarya Evlerinde Bezeme

Geleneksel Sakarya Evlerinde Bezeme

Sakarya / sık sık depremler yaşamış / Taraklı ilçesindeki evler dışında merkez ilçe ve diğer ilçelerden çok az ev günümüze ulaşabilmiştir.

evler plan ve işlevsellik bakımından Türk mimari / özellikler göstermekle birlikte, bezeme bakımından başkent İstanbul’a olan yakınlığından dolayı özellikle XIX. yüzyıl moda beğenisinin etkisi altında kalmışlardır. Evlerde görülen bezemelerde Barok, Rokoko, Ampir ve Neo-Klasik unsurlar Batılılaşma Dönemi Osmanlı sanatının programına uygun olarak seçmeci bir biçimde uygulanmıştır.

bezemelerin en yoğun görüldüğü yerler daha ziyade evlerin iç mekânlarında, özellikle de evlerin başodalarında önem kazanmaktadır. Bu odalarda tavanlar, tavan göbekleri ve duvarlar bezemelerin yoğunlaştığı yerlerdir. Başodaların dışında diğer bölümlerde de tavan ve duvarların yanı sıra kapı, korkuluk, sütun başlıkları, çatı saçakları ve kemerler gibi mimari elemanlarda karşımıza çıkmaktadır.

 

evlerde bezeme malzemesi başta ahşap olmak üzere, boya, metal ve alçı malzemeden oluşmaktadır. Bu malzemeler; çakma, oyma, ajur, kabartma, kalem işi, döküm ve dövme gibi tekniklerle desenli hale getirilmişlerdir.

 

Bölge mimarisinde yaygın tavan biçimi çıtakâri tekniği ile tahta aralarının çıtalarla kapatılması ile elde edilen tavan düzenlemesidir.

 

(Mobilya) Üzerindeki varakların bir kısmı dökülmesine rağmen aynalı konsol XIX. yüzyılın sonlarında Osmanlı bezeme sanatlarına hâkim olan Batı kökenli motiflerin sanatsal özelliklerini sergilemektedir.

Çetin, Yusuf (2015), Geleneksel Sakarya Evlerinde Bezeme, Karadeniz Araştırmaları Dergisi, Sayı: 48, s.143-164

Geleneksel Rize İkizdere Evlerinin Plan Tipolojisi ve Yapım Sistemi Açısından İncelenmesi

Geleneksel Rize İkizdere Evlerinin Plan Tipolojisi ve Yapım Sistemi Açısından İncelenmesi

Yapılar yamaca göre yapıldığından arkadan iki yamaç yönünde ise üç yada dört katlı olan evler, zemini kaba yönü olan taş üzerine yükselmektedir.

 

ilk kat ahır ikinci ara kat ve üçüncü kat yaşam alanı olarak kullanılmaktadır

 

Doğu Karadeniz Bölgesi geleneksel konutunun en önemli mekanı aşhanedir.

 

Yapının arazi üzerindeki konumlandırılmasında aşhane daima korunaklı kısma yerleştirilir. Bu konumlanmada amaç kış aylarındaki soğuk, rüzgar, kar ve yağmurdan korunmadır. Aşhane konutun bütün mekanlarının açıldığı ya da geçişin sağlandığı kısımdır.

 

Kapı gündüzleri açık tutulur. İçeriye hayvan girmemesi için 120-150 cm yükseklikte ve halk arasında perde denilen sürekli kapalı tutulan ikinci bir kapı bulunmaktadır.

Aşhanenin döşemesi sıkıştırılmış topraktandır.

Ocaklık tavanından, üzerinde yüksekliği ayarlanabilir çengeli olan bir zincir sarkmaktadır. Bölgede k’eremuli denilen bu zincire, kazanlar asılarak yemek pişirilir

 

Hayat mekanının etrafındaki odaların en büyüğüne başoda denilmektedir. Bu oda genellikle gelen misafirleri ağırlamak için kullanılır

 

(Aşhaneden söz edilen bölümlerde şöyle bir sorun var: “Aşhanenin zeminin sıkıştırılmış topraktır” deniyor ve bu doğru bilgi; aşhanelerin zemini çoğunlukla sıkıştırılmış topraktır. Başka bir yerde Canseven, Gür ve Batur gibi çeşitli yazarlardan alıntı yapılarak; “Bu odaların alt katında ahır bulunmaktadır. Aşhane kısmından açılan bir kapakla kış aylarında ahıra inilebilmektedir” deniyor. Sorun da burada, aşhanenin zemini sıkıştırılmış toprak ise, buradan “aşağıya” inemezsiniz. Ahır katı aşhanenin değil hayat veya odaların bulunduğu bölümün altında yer alır denmeliydi. Aşhaneden ahır katına bağlantısı olan evlerle ilgili daha detaylı bilgi verilmesi gerekirdi)

 

aşhane ile yatak odaları arasındaki koridor / hol için / Bölgede bu mekâna döşeme anlamında badama ya da patoma denilir

 

Bodrum kat seviyesine kadar örülen taş temelin üzerine, hızar la biçilerek şekillendirilmiş ya da kütük halinde bırakılmış yatay ahşap elemanların, köşelerde birbirlerine bölgede boğaz adı verilen geçme teknikleri ile bindirilmesiyle duvar örgüsü tamamlanır

 

…incelemede geleneksel Rize İkizdere evleri; plan tipolojisi, plan elemanları ve yapım sistemi açısından incelenerek bölgenin konut mimarisi hakkında bilgi ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Demirrenk, Ecem İrem – Erarslan, Alev (2018), Geleneksel Rize İkizdere Evlerinin Plan Tipolojisi ve Yapım Sistemi Açısından İncelenmesi, ABMYO Dergisi, Sayı: 50, s. 47-66