7 Mayıs 2021 Cuma

Lozan’da Türk Diplomasisi

 Salâhi R. Sonyel - Lozan’da Türk Diplomasisi

 

Türkler, barış görüşmelerinin derhal başlıyacağına dair Franklin-Bouillon’dan güvence aldıktan sonra bu çağrıyı kabul ederek, konferansın 20 Ekimde İzmir’de yapılmasını ve Boğazlar sorunuyla ilgilenen Sovyet Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’ın da katılmalarım öneriyor; bu devletler katılırlarsa, daha esaslı bir anlaşmaya varılacağı ve gelecekte herhangi bir çatışmanın önleneceği görüşünü ileri sürüyorlardı (s. 41).

 

Ankara’daki Sovyet diplomatik temsilcisi Aralov da, Türk yönetimini, Sovyet Rusya ile gizli bir antlaşma imzalamaya çağırıyor, fakat Türk yönetimi, barış imzalanmadan bu konuda herhangi bir sorumluluk altına girmeye yanaşmıyordu

 

Konferansın nerede yapılacağı bir süre bazı anlaşmazlık ve güçlüklere yol açtı (s. 42).

 

Lord Curzon, BMM yönetimiyle birlikte İstanbul hükümetinin de konferansa katılmaya çağrılması görüşünde direniyor (…) Ankara, temsilci göndermeyi kabul etmekle birlikte, İstanbul hükümetine gönderilen çağrıdan ötürü Bağlaşıkları protesto ediyor; bu davranışın, Mudanya Bırakışmasının “özüne ve sözüne” aykırı olduğu görüşünü ileri sürerek, İstanbul hükümeti konferansa katılırsa, bunun BMM hükümetinin konferansa katılmasını önleyebileceği uyarısında bulunuyordu (s. 43).

 

Sağlık Bakam Dr. Rıza Nur, Osmanlı imparatorluğunun kaldırılarak yerini yeni bir Türk Devletinin aldığına dair Meclis’e bir önerge sunuyor; Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni ve diğer milletvekillerince de desteklenen bu önerge sonucunda, saltanatın kaldırılmasına yol açan bir kanun tasarısı kaleme alınıyor; 1 Kasım 1922’de Meclis’te oybirliğiyle kabul edilen kanunla saltanat kaldırılıyor (s. 44).

 

Osmanlı Padişahı Vahdettin, İstanbul hükümetinin çekilmesinden hemen sonra, Türkiye’deki İngiliz İşgal Kuvvetleri Başkomutanı Sir Charles Harington’a gönderdiği şahsî bir mektupla İngiliz hükümetinin koruyuculuğuna sığınıyor, siyasî melce dileyordu. Bu dileği derhal kabul edilen Vahdettin, 17 Kasım 1922’de sarayından gizlice alınarak, İngiliz “Malaya” zırhlısıyla Malta adasına götürülüyordu.

 

Türk hey’etine başkanlık edecek birkaç aday üzerinde duruluyordu. En güçlü aday olarak Başbakan Hüseyin Rauf (Orbay)’dan söz ediliyordu. Onu Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşenk) ve Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur izliyorlardı (s. 45).

 

İsmet Paşa, uluslararası diplomasi alanında deneyli olmamakla birlikte, sabırlı, azimli ve çetin bir tartışmacıydı (s. 46).

 

2 Kasım 1922’de BMM, İsmet Paşa’nın baş murahhaslığını, Sağlık Bakanı Dr. Rıza Nur ve Maliye Bakam Haşan Bey (Saka)’in murahhaslıklarını onaylıyor; İsmet Paşa ertesi günkü oturumda söz alarak, konferansta Misak-ı Millî’den ve mevcut antlaşmalardan esinleneceğine dair Meclise güvence veriyordu.

Türk hey’eti, 5 Kasımda Ankara’dan hareket ederken, BMM’nin bu önerilerine ek olarak, Bakanlar Kurulunun kesin direktiflerini de birlikte götürüyordu (s. 47).

 

Türk hey’eti Lozan’a hareket etmeden önce, konferansın toplantı günü üzerinde bir anlaşmazlık doğmuştu. İngiliz Dışişleri Bakam Lord Curzon, konferansın 20 Kasımdan sonra yapılması görüşünde direniyordu (s. 48).

 

Poincare, Bağlaşıkları güç bir durumdan kurtarmak amacıyla İsmet Paşa’yı Paris’e çağırıyor, ama bu davranışı Lord Curzon’un hiç hoşuna gitmiyordu

 

Curzon ve Musolini, Bağlaşıklar dayanışmayı sürdürürlerse, Türklerin Bağlaşık koşullarını kabullenmek zorunda kalacaklarına inanıyorlardı. 1922 Mart ve Eylülünde yapılan önerilere dayanan ve bizzat Curzon tarafından kaleme alman koşullara göre, Batı Trakya’da bir plebisit yapılmasıyla ilgili Türk istekleri reddedilmeli; Trakya sının, 1915 Eylülünde imzalanan Türk-Bulgar Antlaşmasında belirtildiği gibi olmalı, Boğazlar sorunu açıkça görüşülmeli, ama kararlaştırılacak koşullar altında Gelibolu boğazı, Marmara Denizi ve Karadeniz boğazı askerden arındırılarak denetime tabi tutulmalı; kapitülâsyonlar, 1922 Mart kararları46 gereğince ve bazı değişikliklerle yürürlükte kalmalı; Ege Denizi’ndeki adalar Türkiye tarafından Bağlaşıklara verilmeli, (…) Suriye ve Irak sınırlan aynen muhafaza edilmeli, ancak mandater devletler isterse yerel değişiklikler yapılmalı; güdüm altında bulunan Suriye, Irak ve Filistin ülkelerinde hiç bir değişiklik yapılmamalı; Bağlaşıklar, Türk ülkelerinde kendi askerlerinin gömüldükleri mezarlıkların bulunduğu topraklara sahip olmakta direnmeli; Türkiye’den savaş tazminatı istenmeli, Türklerin Yunanlılardan istedikleri savaş tazminatı reddedilmeli Türkiye ile aktedilecek yeni antlaşma onaylanmadıkça, Bağlaşık askerî kuvvetleri İstanbul’dan çekilmemek; Türkiye’deki azınlıkların hakları güvence altına alınmak… / s. 51

 

Curzon, Fransızlar, Bağlaşıkların yanında yer almazlarsa, konferansa gitmiyeceğini açıklayarak, Poincare’ye adeta ültimatom veriyor; 18 Kasımda Paris’de Poincare ile görüşerek, taslak halinde hazırlamış olduğu barış koşullarının ana noktalan üstünde genel bir anlaşmaya varıyordu / s. 52

 

Rumbold’un deyimiyle, Türkler, “bir elde Misak-ı Millî, bir elde kılıç” olduğu halde konferansa giriyorlardı / s. 53

 

Curzon, konferansta Türk murahhaslarına, gereken hazırlığı yapmak fırsatını vermemeye ve onları derhal görüşlerini açıklamaya zorlayarak bir çok güçlükler çıkarıyor, zor duruma düşürüyordu. Ankara ile Türk delegasyonu arasında teati edilen telyazılarını yolda keserek içeriğini öğrenen İngiliz istihbarat Servisi ve konferans süresince İstanbul ve Boğazlara egemen olan Bağlaşık deniz ve kara gücü, İngiliz başmurahhasının görevini kolaylaştırıyor, Türk delegasyonu üzerinde tinsel (manevî) bir etki yaratıyor, onları, Bağlaşıklara ödün vermeye zorluyordu / s. 54

 

İsviçre basınının bir kısmı, özellikle Journal de Genine adlı gazete, Türk aleyhtarı yazılar yayımlıyordu. / s. 55

 

Konferansın 21 Kasım oturumunda üç ana komisyon kurulmuştu: Lord Gurzon’un başkanlığı altındaki birinci komisyon, ülkesel ve askerî konulan; Garroni’nin başkanlık edeceği ikinci komisyon, Türkiye’deki yabancıların ve azınlıkların statüsünü; Barrere’nin başkanlığındaki üçüncü komisyon da malî ve ekonomik konuları ele alacaktı / s. 56

 

Lord Curzon, ilk olarak Türkiye’nin Avrupa’daki sınırlan sorununu başkanı bulunduğu Arazi Komisyonu’na getiriyordu.

 

İsmet Paşa, Trakya’da, Karadeniz’den Meriç’in ağzına dek uzanan ve 29 Nisan 1913 tarihli İstanbul Antlaşmasıyla saptanan savaş öncesi Türk sınırlarının iade edilmesini (…) ayrıca, sınırını kesinlikle açıklamadığı Batı Trakya’da bir halkoyu düzenlenmesini istiyordu.

Venizelos, kaderi Neuilly Antlaşmasıyla çizilmiş bulunan bu bölgelerle Türkiye’nin bir ilgisi olamıyacağını ileri sürüyor; Sırbistan temsilcisi Nincic ve Romanya temsilcisi Duca, Bağlaşıklarla birleşerek Türk tezine karşı cephe alıyorlardı. / s. 57

 

Lord Curzon, Türklerin Batı Trakya’da plebisit yapılmasıyla ilgili önerisini reddediyor, Meriç sının üzerinde direniyor

 

Türklerin Bağlaşıklara gönderdikleri 29 Eylül ve 4 Ekim 1922 tarihli notalarda bu sınırı istememekle büyük bir hatâ işledikleri, şimdi de konferansta Batı Trakya ve Karaağaç konularında güçlükle karşılaştıkları belli oluyordu (s. 58).

 

Mecliste heyecan ve galeyan içinde bulunan milletvekilleri, Bağlaşıkların Karaağaç’ı Türkiye’ye geri vermemekle Edirne’yi ekonomik bakımdan boğmak istediklerine inanıyorlardı.

 

Dr. Rıza Nur, Batı Trakya sorununda ileri gidilirse bir savaşın patlayabileceği yolunda uyarıda bulunuyor (s. 59).

 

Musul sorunuyla ilgili Türk tezi, Misak-ı Millide, belirtilen uluslar ilkesine; etnik, coğrafî, tarihî, siyasî ve ekonomik nedenlere dayanıyordu.

 

Musul ilindeki nüfusun 4/5’i aynı din ve geleneklere bağlı Türklerle Kürtlerden, 1/5’ten azı Arap ve gayri Müslimlerden oluşuyordu.

 

Mondros Bırakışması imzalandıktan çok sonra İngiliz askerî kuvvetleri tarafından Bırakışma koşullarına aykırı olarak işgal edilmiş bulunan Musul, “Anadolu’nun güney bölgelerini birbirlerine bağlıyan yolların kavşağını teşkil ediyor”, bu bölgelerin “ekonomik hayatı ve güvenliği için” Türkiye’ye geri verilmesi gerekiyordu (s. 61).

 

Musul sorunu, ismet Paşa tarafından Lord Curzon’la yaptığı özel bir görüşmede ilk olarak 26 Kasımda ileri sürülüyordu.

 

Lord Curzon, Musul sorununu 23 Ocak 1923’te, başkanı bulunduğu Arazi Komisyonu’na getiriyordu

Lord Curzon, İngiliz görüşlerini belirterek, Musul’daki petrol kaynaklarının İngiliz teziyle ilgili olmadığım öne sürüyor, Musul sorununun bir hakem hey’etine havale edilmesini öneriyordu. Bu önerisi Bompard ve Garroni tarafından destekleniyor, ama İsmet Paşa, Musul’da bir plebisit yapılmasında direnerek Curzon’un önerisini reddediyordu (s. 64).

 

Boğazlar Sorunu

Romanya temsilcisi Duca, Boğazların askerden arındırılmış bölge ilân edilerek, uluslararası bir komisyon tarafından yönetilmesini; savaş ve ticaret gemilerine kayıtsız şartsız açık olmasını öneriyor; diğer sözcülerce destekleniyordu.

 

Curzon: Boğazlar, gerek savaş gerekse barış sırasında deniz ulaşımına tamamen açık bulundurulmalı; Türkiye’nin güvenliği kısmen güvence altına alınmalı; Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının Avrupa ve Asya kıtalarındaki kıyılarında bazı bölgeler etkili bir şekilde askerden arındırılmalı; gerekli teknik hizmetleri ve denetimi sağlıyacak uluslararası bir komisyon kurulmalı (s. 66).

 

Lord Curzon, Türklere gönülsüz olarak bazı önemli ödünler vermek zorunda kalıyordu. Bu ödünler Karadeniz’e girecek savaş gemilerinin sayısının kesinlikle sınırlandırılması; Yunanistan’ın Boğazlar Komisyonu’ndan çıkarılması; Komisyonun yalnız büyük devletlerin ve Türkiye’nin temsilcilerinden kurulması; askerden arındırılmış bölgelerde kısıntı yapılması ve İstanbul’da 12.000 kişilik bir Türk garnizonu bulundurulmasıydı (s. 67).

 

1 Şubat 1923 günkü oturumda İsmet Paşa, Gelibolu’ya bir Türk garnizonu gönderilmesi ve Trakya’daki Türk askerî kuvvetlerine konan sınırlandırmanın kaldırılması şartıyla Boğazlar Konvansiyonu’nu kabule hazır olduğunu açıklıyor (s. 69).

 

İsmet Paşa, iktisat ve maliye alanlarında esaslı bilgiye sahip olmaması yüzünden, Komisyon’da birçok güçlüklerle karşılaşıyordu (s. 72).

 

Aralık sonunda İsmet Paşa, Türk delegasyonunun maliye uzmanı ve üçüncü murahhası Haşan Bey’i Ankara’ya göndermeye karar veriyordu,

 

Lord Curzon, kapitülâsyonların antlaşma haklarına dayandığını, tarafların birbirlerine danışmadan ve kapitülâsyonların yerine yeni bir sistem koymadan onları kaldıramıyacaklarını anlatmaya çalışıyor; Curzon’un bu görüşünü yalnız Bağlaşıklar değil, Amerikan temsilcisi de destekliyordu (s. 76).

 

İsmet Paşa, 18 Aralıkta Ankara’ya gönderdiği kapalı telyazısında, Türk yönetiminin ve ordunun hazırlıklı olmasını öneriyor, “dört bir yandan bunalımlarla çevrili bulunuyoruz” diyordu (s. 78).

 

Ocak ayının ikinci haftasında, Fransızların Ruhr bölgesini işgal etmeleri üzerine, Lord Curzon, konferansı ivedilikle sona erdirmeye çalışıyor; Türklere yeni tavizler verilmesine taraftar görünen Bompard ve Garroni’nin geciktirme taktiklerini gözönünde tutarak, Lozan’ı terketmek tehdidini savuruyor; bir yandan da kendi hükümetine başvurarak, İngiliz içişleriyle uğraşmak üzere en kısa zamanda Londra’ya dönmesinin istendiğine dair kendisine talimat gönderilmesini rica ediyordu (s. 80).

 

30 Ocakta Fransız ve İtalyan temsilcileri, daha önce Lord Curzon tarafından hazırlanan antlaşma tasarısı hakkında ismet Paşa’ya aydınlatıcı bilgi veriyorlardı.

…antlaşma tasarısı Türkler tarafından kabul edilemezdi,

 

Türk basını, konferansın kesintiye uğramasından İtalyanlarla Fransızları sorumlu tutuyor,

 

Türk yönetimi, İzmir’deki Bağlaşık savaş gemilerinin üç güne kadar çekilmelerini istiyor, aksi halde Bırakışmanın sona ermiş sayılacağı uyarısında bulunuyordu.

Türklerin niyetini saptamak amacıyla, İngiliz savaş gemisi “ Curacoa”, İzmir limanına gönderiliyor, ancak Türk kıyı bataryaları hiç bir karşılıkta bulunmuyordu (s. 89).

 

İsmet Paşa, İstanbul’dan Eskişehir’e hareketle orada, 19 Şubatta, Mustafa Kemal tarafından karşılanıyor; iki devlet adamı birlikte Ankara’ya gidiyorlardı

 

1 Nisan 1923’te Türkiye hükümeti, iki ay içinde genel seçimlerin yapılmasına karar veriyordu. İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri Rumbold’a göre, genel seçimlerin amacı, BMM’ni uysal bir hale getirmek, içeride Mustafa Kemal’in etkisini arttırmak, ismet Paşa’ya, Lozan’daki görüşmelere serbestçe devam edebilmek fırsatı vermek ve imzalayacağı antlaşmayı, Kemalist milletvekillerin muhtemelen çoğunlukta olacakları yeni Meclise sunmaktı (s. 96).

 

(İngilizler) Chester imtiyazını, Amerikalıların Lozan görüşmelerine karışarak, Musul konusunda varılacak bir anlaşmayı kendi ticarî çıkarları için sekteye uğratmak yolunda harcadıkları sinsi bir çaba olarak niteliyorlardı

 

İsmet Paşa, Yunanistan’ın Türkiye’ye savaş tazminatı ödemesi sorumluluğunu kabullenmesi ve Karaağaç’ı geri vermesine karşılık, Yunan tazminatının nakdî para olarak ödenmesini istemekten vazgeçiyor

Hüseyin Rauf, Yunan önerisinin kabulünden yana değildi. İsmet Paşa ise, kendi önerisi kabul edilmezse Ankara’ya döneceğini bildiriyordu (s. 103).

 

Lozan Antlaşması, dünyanın her yerinde, Kemalist Türkiye’nin en büyük diplomatik zaferi olarak karşılanıyordu

 

Belleten dergisi, Cilt: 38, Sayı: 149, Yıl: 1974 (s. 41-116)










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder