17 Ağustos 2017 Perşembe

Maggie Hyde & Michael McGuinness - Yeni Başlayanlar için Jung


Maggie Hyde & Michael McGuinness - Yeni Başlayanlar için Jung

26 Temmuz 1875’te Protestan bir rahibin oğlu olarak İsviçre’de doğdu.
Ailesi -geleneksel olarak- dindardı. Jung’un oyun alanları kiliseler ve mezarlıklardı. 9 yaşına dek hayali oyunlarla oyalanan yalnız bir çocuktu.
3 yaşında gördüğü bir düşle entelektüel yaşamının başladığını söyler: Düşünde yerdeki bir delikten aşağıya düşer. Düştüğü yerde geniş bir salon ve taht üzerinde fallusa benzettiği bir “şey” vardır. Annesinin sesini duyar “işte yamyam budur” der annesi. Sonra da uyanır. Bu rüyadaki yamyamı hem fallus hem de İsa ile özdeşleştirir.
Aileden gelen dindar yapı içinde gelişen çevresiyle uyumlu kişiliği ve buna zıt olarak gelişen dine karşı eleştirel tavır Jung’un kişiliğinde ikili bir yapı oluşturur. Zamanla birinci tarafa meyleder. Fiziksel olarak güçlü ve karizmatik birine dönüşür.
Tıp eğitimi almak üzere Basel Üniversitesine gitti. İkinci yılında babası vefat etti. Eğitimine devam ederken felsefe ve parapsikolojiyle de ilgilendi. Ruh üzerine odaklandı.
Kuzeni medyum Helene Preiswerk’le medyamik seanslara giriyordu.

Psikiyatrideki çıraklık dönemi Zürih Üniversitesine bağlı bir klinik olan Burgholzi Akıl Hastanesinde asistan olarak çalışmasıyla başlar (Aralık 1900). Burada özellikle şizofrenlerle ilgilendi.
Babette adlı hastasını incelerken psikotik belirtilerin bireyin yeni bir dünya yaratma girişimi olabileceğini düşündü.
Psikolojik durumlarla vücut kimyası arasındaki etkileşimleri ölçecek düzenekler üzerinde çalıştı. Bu çalışmaları daha sonra yalan makinesine dönüştü.

1905’te Burgholzi’de kıdemli bir doktor olarak ün yaptı. Deneysel psikolojiden uzaklaşarak psikanalize yöneldi.

İlk defa 1896’da karşılaştığı Emma Rauschenbach ile 1903’te evlendi. Beş çocukları oldu.
1911’den itibaren Antonia Wolff, Jung’un metresi oldu. Bu ilişki Antonia’nın 1952’deki ölümüne dek sürdü.

1906’d Freud’la yazışmaya başladı. Dostlukları 1913’e dek sürdü.
Jung, Freud’un projesinin yıldızı haline geldi. IPA’nın ilk başkanı seçildi. Derneğin yayın organının da editörlüğünü yaptı. 1913’ten sonra aralarında soğuk rüzgârlar esmeye başladı.
1909’da uzun bir deniz yolculuğunda birbirlerine düş çözümlemesi yaptılar. Freud gerekli olan kişisel ayrıntıları vermedi.
Freud, Jung’un baba kompleksiyle baş edemediğini söylemeye başladı.

Jung temel olarak Freud’un psikanalizine bağlı olsa da Freud gibi, hemen bütün rahatsızlıklara cinsel kökenli gerekçeler bulmak çabasında değildi. Aralarında fikir ayrılığının temelinde bu var. Jung, şizofreni gibi psikoz durumları cinsel kökenli rahatsızlıklarla açıklanamaz diyordu.
Jung, bilinçaltını açıklamak üzere parapsikolojiye güveniyordu. Freud için ise varsa yoksa seks…

Freud’la yolları ayırdıktan sonra Jung bunalımlara girer. Gerek teorilerine daha çok destek alma çabasının yol açtığı baskı gerekse kolektif bilince götüren araştırmaların yoruculuğu…

Hayatı boyunca olağandışı işaretler ve rüyalar gören Jung, kendi bilinçdışını keşfetmeye çalıştı. Fantezileri ve rüyaları arasında Philemon figürüyle karşılaştı. Bu onun alteregosu olarak düşünülebilir.

Olağandışı zihinsel süreçlere kendini bıraktığı günlerde mandala çizmeye başladı. Bunlar, karmaşık bilinç durumlarının dışa vurumlarıydılar.
Mandalada her şey merkezi bir noktaya bağlıdır, mandalanın uyumu/ahengi buna göredir. Jung, buna paralel olarak psişik gelişimin hedefinin merkeze ulaşmak olduğunu düşündü.

İçgüdüler zorunluluktan kaynaklanan eylemleri yerine getiren tepilerdir.
İçgüdüler eylemlerimizi belirler. Jung aynı şekilde algılamamızı düzenleyen doğal, bilinçdışı anlama tarzlarının da bulunduğunu ileri sürer.
İçgüdüler eylemlerimizi belirlediği gibi arketipler de kavrayış tarzımızı belirler.
Arketipler kendilerini imgeler aracılığıyla ortaya koyarlar.
Ruhun tekrar tekrar ortaya çıkan imgeleri (bilge ihtiyar, Philemon vs.), kolektif insanlık için bilinçdışı bir gerçekliği yaratır.
Jung arketipi arketipal imgeden ayırır. Arketipin varlığı düşünülebilir, onu başka türlü bilemeyiz. Arketipel imge ise kolektiftir. Kendini bilince dayatabilir ve biz bu yılla arketipi buluruz.

Jungçu Analizin Temelleri
1-  Semboller
Sembollerin sözlük anlamları boştur. Asıl sorun sizin duygusal tepkinizdir.

2-  Aşkın veya Şifalı İşlev
Hastanın sembolizmine yapıcı yaklaşım, hastanın sembollerinin mitolojiyle paralelliklerini görmesini sağlar.

3-  Etkin İmgelem
Bir düş imgesi ve ya sembolü pek çok yolla ortaya konabilir; resim, yazı, dans vs.

4-  Merkezleşme Süreci
Genç kadın düşünü anlattı: “biri bana kazılan bir kral mezarından çıkarılmış harikulade bir kılıç verdi.”
Freud’un analitik yorumu kılıç imgesini cinsel olarak baba kompleksinin, penis kıskançlığı fantezisinin ödünlenmesine indirgerdi. Jung’un yaklaşımı ise mitlerde ve peri masallarında yer alan kılıç benzeri imgelerin çağrışımları aracılığıyla genişletme tekniğine başvurur. Gömülü kılıç imgesi hasta kadına babasının güçlü kişiliği karşısında kendisini örselediğini ancak aynı gücün kendisinde de olduğunu söyleyerek kadının özgüvenini geri kazanmasını sağlar.

Düşler ve Hayaller
Hayaller gibi düşler de saklı bir arketipal anlam merkezinden dışarıya doğru yayılırlar.
Jung düşlerin psişik gerçeklikleri ortaya koyduğuna ve zaman zaman peygamberce içgörü sağladığına inanıyordu.

Annesinin ölümünün ardından Zürih Gölü kıyısına bir ev inşa etmeye başladı: Bollingen Evi. Bu ev Jung’un ruhsal sığınağına dönüştü.

Analitik Psikoloji
Jung, psikanalizden ayrı tutulsun diye kendi yöntemini analitik psikoloji diye tanımladı.
Analiz, yüzyüze katılımdır. Ancak yaralanmış hekim şifa verir.
Kendiniz nevrozlardan temizlendiğinize emin olun.
Terapistler için de eğitici analiz gereklidir.
Çocukluk anılarının peşinden koşmayın.
Hastanın anlatılmamış bir öyküsü vardır. Bu sırdır. Onun karşısında darmadağın olduğu kayadır. Bunu unutmayın.

Jung’un psike ile kastettiği bilinç ve bilinçdışı bütün varlığımızdır. Öz (nefs) psikenin yöneldiği hedeftir.

Psikolojik Tipler: Dışadönük / İçedönük
Dışadönük, dışarıdan güdülenir, nesnel etkenler ve ilişkilerle yönlendirilir. Psişik enerjisi dışarıya akar, dünyaya yayılır.
İçedönük, içeriden güdülenir. Öznel etkenlerle yönlendirilir. Dünyadan enerjiyi kendine çeker.

Dört İşlev
Jung, psikenin iki karşıt çiftte kümelediği dört işlevi olduğunu ileri sürdü.
Sezme / Duyumsama
Düşünme / Duygulanma

Duyumsama: Bir şeyin var olduğunu anlatır
Düşünme: Onun ne olduğunu anlatır
Duygulanma: Onun iyi mi kötü mü olduğunu anlatır
Sezgi: Nereden geldiğini nereye gittiğini anlatır.

Düşünme ve duygulanma, deneyimi değerlendirdikleri için akılcı; duyumsama ve sezgi ise akıldışıdır.

Jung’a göre bir insanın yaradılıştan gelen bilinçli yönelimi bu dört formdan birine doğrudur.

Aşırı gelişmiş düşünme tipi, dengesiz ruh halleri veya bunalımlara maruz kalabilir (bu diğer formlar için de geçerli).
 Belli bir formdaki çocuk, zıt formdaki ebeveyni tarafından etkin olmadığı forma zorlanabilir. Bu da çocuğun hayatının ileriki yıllarında bunalım olarak ortaya çıkar. Bastırılan duygular histeri, bastırılan duyumlar fobi olarak ortaya çıkar.

Jung, iki tutum (içedönük, dışadönük) ile dört işlevi çarparak sekiz psikolojik tip tanımladı.
1-    Dışadönük Düşünme: Başkalarına kural dikte ederler. Maddi olgularla ilgilenirler.
2-    İçedönük Düşünme: Dış dünyaya değil kendi düşüncelerine odaklanırlar.
3-    Dışadönük Duygulanma: Zaman ve çevreye uyarlanabilirler, popüler tipler bu kategoridedir.
4-    İçedönük Duygulanma: Sessiz ve güçlüdürler; Chopin gibi.
5-    Dışadönük duyumsama: Pratiktirler. Dünya zevkine açıktırlar.
6-    İçedönük Duyumsama: Mükemmeliyetçidirler (içsel bağlamda).
7-    Dışadönük Sezgi: Lider kişiler bu kategoridedir.
8-    İçedönük Sezgi: Hayalcidirler, medyamiktirler.

Dört Arletip
Ego ve Gölge

Ego, korunması ve beslenmesi gereken, bilincin kırılgan, paha biçilemez ışığıdır.
Ego, amaç ve kimlik duygusudur.

Ego ve Gölge, herkesin içsel olarak deneyimleyebildiği iyi ve kötü benlik çatışasında ortaya çıkar.
(Ego: Faust / Mefisto: Gölge)

Psike kolektif bir doğaya da sahiptir.
Kolektif psike, Zeitgeist’ı, çağın ruhunu oluşturur.

Persona ve Can İmgesi
Ego, Jung’un Persona adını verdiği bireyin dış dünyayla görüşen bilinç bölümüdür.
Mükemmel persona, tek yönlü katı ve yabancılaşmış bir kişiliğe yol açabilir.
Personanın bilinçdışı yüzü Can imgesidir.
Cam imgesi daime bireyin karşı cinsi tarafından temsil edilir.

Din Psikolojisi
Bütün dinsel figürlerin paylaştığı ortak unsur: içsel vahiy deneyimi…
Hepsi de bütünün arketipine, Tanrı imgesinde temsil edilen Öz / Nefs arketipine gönderme yapıyor.
Bütün dinler, bireysel egodan bağımsız olan ve doğası itibarıyla bilinci aşan “bütüncül bir şeyi” doğrular.
Bütünsellik arketipi (…) diğer bütün arketipleri Tanrı-imgesinin yakınına, merkeze yerleştirme eğilimindedir.
Bilinçdışının öz / nefs arketipi ile Tanrı-imgesinin birbirinden farklı olduğunu söylemek zor. (s. 112)

Eşzamanlılık
Anlamlı rastlantılar Jung’u büyülemiştir. Bu tür olguları açıklayabilecek bir kavram arıyordu. Eşzamanlılık terimiyle psişik durumlar ve nesnel olaylar arasında rastlantısal bir bağlantının varlığını kastetmiştir.

Bilinçdışı için uzam zaman izafidir. Bilgi için de bu böyledir.

6 Haziran 1961’de vefat etti.

---
Türkçeleştiren: Gül Çağalı Güven
Milliyet Yayınları

Ekim 1997

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder