W. Montgomery Watt - Hazreti Muhammed, Peygamber ve Devlet Adamı – Notlar
Muhammad: Prophet and Statesman, Mütercim: Erdem Türközü, İletişim
Yayınları, 2. Basım, 2015
Birinci Bölüm
Üstün Yaradılışlı Yetim
580 yılı dolaylarında, Suriye’de bir Arap ticaret kervanı
yüklü develeriyle kavurucu yaz güneşinin altında, güneye doğru ağır ağır yol
alıyordu.
Druze dağı civarında, Busra’nın yakınlarında bir Hıristiyan
münzevisi olan Rahip Bahıra’nın yaşadığı
manastırın yanından geçtiler.
Manastırda, daha evvel orada yaşamış olan münzevilerden
kalma, kadim inançları anlatan eski bir kitap vardı.
…kitaptan edindiği bilgilerin de yardımıyla, bu kervanda
yüce bir şahsiyetin olduğunu sezmişti. Bir bulut ve bir ağacın onu göz
kamaştıran güneş ışıklanndan koruduğunu görmüştü ve bu kişinin kitapta
bahsedilen diğer alametlere sahip olup olmadığını merak ediyordu.
Bahîra bu çocuk hakkındaki her şeyi bilmek istiyordu.
Onun sırtına baktı ve omuzlan arasında, peygamberlik mührü
olduğunu fark ettiği bir işaret gördü. İşte şimdi emindi.
Rahip Bahîra misafirlerini uğurlarken çocuğun amcasına
“Yeğenini alıp eve dön ve ona gözün gibi bak; şayet Yahudiler onu görür ve
benim onun hakkında sahip olduğum bilgiyi elde ederlerse, muhakkak ona zarar
vereceklerdir; zira o çok yüce bir insan olacak,” dedi. İşte bu çocuk Hz.
Muhammed’di.
Bu anlatı elbette iptidai fikirlere dayanan bir rivayettir
Hz. Muhammed daha ilk gençlik yıllarından, hatta doğumundan
önce bile mucizevî alamet ve nitelikleri ile dikkat çekmiş bir insandı.
Büyük güçlerin rekabeti
Rahip Bahîra rivayeti her ne kadar özünde bir efsane olsa
da, Hz. Muhammed'in yaşadığı dönemdeki dünyayı doğru bir biçimde tasvir eder.
Mekke’de doğan Hz. Muhammed elli yaşına kadar hayaunın büyük
bir kısmını orada geçirdi. Mekkeliler tacirdi ve Suriye'ye kervanlar
gönderiyorlardı. Hz. Muhammed, böylesi ticaret kervanlarına en azından birkaç
kez katılma fırsatı yakalamış ve ara sıra amcasının kafilesinde seyahat etmiş
olmalıdır.
…büyük güçlerden birisi Bizans Imparatorluğu’ydu. Mekkeli
tacirler mallarını Şam’a ya da Gazze'ye götürdüklerinde Bizans'ın nüfuz
alanlarına girmiş oluyorlardı.
Bizans İmparatorluğu büyük bir rakibe sahipti: Sasani Hanedanlığı’nın
yönetimindeki Fars İmparatorluğu. Afganistan’a ve Ceyhun Irmağı’na kadar uzanan
bu imparatorluk Irak’ın zengin topraklarından yönetiliyordu.
Farslar Bizanslıları yenilgiye uğratıp Suriye ve Mısır’ı
fethettiler ve 614’te Kudüs’e girerek buradaki kutsal haçı alıp götürdüler.
628’de Farslar barış istemek zorunda kaldılar; işgal
ettikleri Bizans topraklarından çekildiler ve 630 yılında kutsal haç yeniden
Kudüs’teki yerine yerleştirilmişti.
Bir ticaret merkezinde hayat
Hz. Muhammed'in Fil Yılı’nda doğduğu söylenir. Fil Yılı,
Habeşistan prensi ya da Yemen kralının naibinin [Ebrehe'nin] içinde bir filin
de yer aldığı büyük bir orduyla Mekke yakınlarına kadar ilerlediği yıldır.
(Ebrehe’nin] Mekke seferi 570’ten bir yahut iki yıl önce
vuku bulmuş olmalıdır.
Hz Muhammed’in babası Abdullah o doğmadan önce ölmüştü. Hz.
Muhammed’i Haşimi [Kureyş] kabilesinin lideri olan dedesi Abdulmuttalib
himayesine aldı.
Hz. Muhammed altı yaşındayken annesi öldü ve iki yıl sonraki
ölümüne kadar bütünüyle dedesinin himayesi altına girdi. Abdulmuttalib’in
ölümünün ardından Haşimi kabilesinin yeni lideri olan amcası Ebu Talib onun
bakımını üstlendi.
Hz. Muhammed’i himaye edenler, onun yalnızca açlıktan
ölmesine engel olabileceklerini biliyorlardı. Özellikle Haşimî kabilesinin
kısmetlerinin kesildiği bir zamanda Hz. Muhammed için daha fazlasını yapmalar
zordu.
Hz. Muhammed’in ergenliği ve yetişkinliğe adım attığı
dönemin Mekkesi hakkında çok az şey bilinmektedir.
590’dan hemen önce, kısmen Hz. Muhammed’i de alakadar eden
iki olay meydana geldi. Bunlardan biri Ficar Savaşı olarak bilinen muharebeler
dizisiydi.
bu muharebelerin bir ya da ikisinde amcasına eşlik etti. Söz
konusu savaş [biri Kinane diğeri Hevazin olmak üzere] iki kabile reisi arasında
çıkan bir münakaşadan ötürü patlak verdi.
Topraklarından geçilen Kinane reisi kendisine saygısızlık
yapıldığı hissine kapılarak, Hevazin reisini pusuya düşürüp öldürdü.
Birkaç yenilgiden sonra Mekkeliler galibiyet kazandı.
Mekkelilerin Yemen’deki ticaretleri Yemenliler tarafından
kısıtlanıyordu.
Kimi Mekkeliler bu duruma şiddetle karşı çıkıyordu. Bu
kesimler, her ne kadar adlandırma konusunda başka açıklamalar olsa da,
Erdemliler Birliği olarak adlandırabileceğimiz bir kabileler ittifakı
oluşturdular.
Hz. Muhammed’in de mensubu olduğu Haşimi kabilesi Erdemliler
Birliği’nde öncü bir role sahip oldu.
Vicdansız tacirlerin bu dünyasında, her ne kadar istidatlı
da olsa, yoksul bir yetim kendi yolunu nasıl bulacaktı? Mümkün yollardan biri
Hz. Muhammed’le iş ortaklığı kurabilecek, evleneceği zengin bir kadın bulmaktı,
nitekim öyle de oldu.
Hatice'yle evlendi. Hatice, Hz. Muhammed'le evlenmeden önce
onu vekili olarak bir kervanla Suriye’ye göndererek sınadı. Hz. Muhammed
görevini başarıyla tamamladı ve bunun üzerine Hatice ona evlenme teklif etti.
Hz. Muhammed o sırada yirmi beş yaşındaydı
…bu nedenle evlilik 595 dolaylarında gerçekleşmiş olmalı.
Bu evlilik / Mekkeli bir tacir olmanın kapılarını açtı
Hatice'nin Varaka adında,
Hıristiyan bir kuzeni vardı. Hz. Muhammed’in Yahudi ve Hıristiyan
peygamberlerin- kine benzer bir biçimde vahiy aldığına dair inancında,
Varaka’nın Hz. Muhammed’i desteklediği söylenir.
Hatice yaşadığı sürece Hz. Muhammed başka bir kadınla
evlenmedi.
İkinci Bölüm
Peygamberliğe Çağrı
"Ayağa kalk ve ikaz et”
Yeni bir din yeterli itici güç olmaksızın ortaya çıkmaz.
Hz. Muhammed’in bu dönem Mekkesi’nin sorunları karşısında
duyduğu endişeler onu inzivaya çekilmeye yönlendirdi.
…ıssız gece ibadetleri esnasında tuhaf deneyimlere sahip
olmaya başladı. Her şeyden önce canlı rüyalar ve uyanık halde bazı şeyler
görüyor-du.
Bunlardan özellikle ikisi hususî bir önem arz ettiği için
diğerlerinden ayrılıyordu.
…önce ona, gökyüzünde, ufka yakın çok parlak bir varlık
dimdik duruyor göründü. Ardından bu muazzam ve kudretli varlık, onunla arasında
iki ok atımı veya daha az bir mesafe kalıncaya kadar aşağıya doğru hareket etti
ve ona bir vahiy, yani, Kur’an’dan bir parça iletti. İkinci defasında da aynı
parlak varlık bulunuyordu fakat bu sefer varlık, bir bahçenin yakınındaki bir
ağacın yanındaydı ve ağacı tuhaf ve olağanüstü bir biçimde kaplamıştı.
Yaşananlar Hz. Muhammed'in “Allah'ın elçisi” olduğu
düşüncesine inanması için en önemli kanıttı.
Son olarak bu parlak varlığın melek Cebrail olduğunu teşhis
etti.
Modern Batılılar, Hz. Muhammed’in nasıl yanılıyor olduğunu
göstermekte zorlanmazlar. Bir insana, “kendi dışından” geliyormuş gibi gözüken,
aslında kendi bilinçaltından geliyor olabilir.
Kur’an’da Allah’ın Hz. Muhammed’e bazı pasajları
unutturduğuna dair göndermeler bulunmaktadır ve metnin dikkatli bir incelemesi,
bazı kelimelerin ve ifadelerin ilave edildiğini neredeyse kesin bir biçimde
ortaya koymaktadır.
“Oku” olarak çevrilen (iqra’) sözcüğü “Kur’an” ile aynı
kökten gelmektedir ve Kur’an “ezbere okuma” (zikr) olarak çevrilebilir. Ancak,
bu sözcüğün Süryanice kelime kiryana’dan (qeryana) geldiği açıktır ve Hıristiyanların
toplu ibadetlerinde kutsal kitaptan metinler okumalarına veya ezbere terennüm
etmelerine atıfta bulunulmaktadır. Öyle ise “oku” emri ibadetlerin Süryanice
konuşan Hıristiyanlarınkine benzer şekilde oluşturulacağını ima eder
gözükmektedir.
610 yılı kabaca ilk vahyin geldiği yıl ve 613 yılı ise Hz.
Muhammed’in Mekke’de yaşayan insanları davete başlamasının başlangıcı için
yaklaşık bir tarih olarak kabul edilebilir.
Kur’an’ın ilk mesajı
Bu ilk pasajlarda bile muhalefetten söz edilir. Bir davetçinin
muhalefeti kışkırtmasından önce, duyanların karşı çıkacağı bir şeyler söylemiş
olması zorunluymuş gibi görünmektedir.
O halde Hz. Muhammed’e karşı muhalefetten bu metinler içinde
söz edilmemeli veya ima edilmemelidir. Bu iki koşulu şu pasajların taşıdığı
görülmektedir:
Alak Süresi, 1-8; Müddessir Süresi, 1-10; Kureyş Sûresi,
Beled Süresi, 1-11; Duha Süresi, Tank Süresi, 1-10; Abese Süresi, 1-32 (23
atlanarak); Ala Suresi, 1-9, 14 ve devamı; İnşikak Süresi, 1-12; Gaşiye Süresi,
17-20; Zariyat Süresi, 1-6; Tur Sûresi’nin çeşitli kısımlan, Rahman Sûresi.
Bu pasajların ana teması beş başlık alanda
sınıflandırılabilir.
(1) Allah’ın
iyilikleri ve kudreti.
Mekke’de karşılaştığı muhalefetten yorgun düşen Hz Muhammed,
önde gelen Mekkelilerin hissettiği güçlükleri ortadan kaldıracak bir vahiy
gelmesini arzuluyordu. Bu ruh hali içindeyken, Mekke'nin çevresinde,
tapınaklardaki tanrılara tavassutta bulunmaya izin veren iki (ya da üç) ayet
içeren bir vahiy aldı. Bu ayetlerin Allah’tan gelemeyeceğini ve şeytan tarafından
telkin edildiğini sonradan anladı. Ancak, bununla beraber başlangıçta bunları
kabul etmeye meyyaldi ki, bu da, o aşamada onun tektanrıcılığının, belki de bir
tür melek olarak görülen, doğaüstü varlıklara dua etmeyi dışlamadığını
göstermektedir.
Kur’an'ın Allah’ın iyilikleri ve kudreti üzerinde ısrarının
altında yatan nedir?
(2) Yargılanma
için Allah’a dönme.
Hesaba çekilmek için yeniden dirilme ve bunu bir ödül ya da
cezanın izlemesi fikri, ilk başlardan itibaren mevcut olmakla birlikte; bu cezadan
duyulan korku, İslam dininin ardındaki esas yönlendirici motif gibi
görünmemektedir.
(3) İnsanın
yanıtı - şükür ve ibadet.
“İnkâr edenler” anlamında kullanılan Arapça kelime, kâfir,
Müslümanlar arasında teknik bir terim haline gelmeden önce, “nankör” anlamı
taşıyor olabilir.
(4) İnsanın
Allah’a cevabı - cömertlik.
İnsanın, başka insan kardeşlerine yönelik davranışı
hak-kında sadece ilk nazil olan ayetlerde değil, daha sonra inen ayetlerde de
bulunanların hemen hepsi bu kadardır. İnsan kendisi için servet biriktirmeyecek
ve servetinden ötürü ki-birli hale gelmeyecek; aksine yoksulları doyurmak için
kullanacak ve onurlu bir biçimde öksüzlere diğer zayıf kişilere iyi muamele
edecek onlara zulmetmeyecektir.
(5) Hz.
Muhammed’in vazifesi.
O zamanki durumda Hz. Muhammed’in vazifesi teması ilk
ayetlerde ortaya çıkar fakat vurgulanmaz.
İlk Müslümanlar
Hz. Muhammed’in Allah’tan vahiy gelişine ilk iman eden ve
Müslüman olan ilk kişinin eşi Hatice olduğunda
herkes hemfikirdir.
…ilk Müslüman erkek / Ebu Talib’in oğlu Ali / Ali o zamanlar sadece dokuz ya da on yaşlarında
bir çocuk
İlk Müslüman kişi olduğu ileri sürülenlerden bir başka kişi,
Hz. Muhammed’in hanesinde yaşayan bir köle / Zeyd bin
Hârise’dir.
İslâm’ı ilk kabul edenler içinde en önemlisi Hz Muhammed’den
sadece iki yaş küçük olan / Ebubekir
…ilk Müslüman olanlar hakkında bazı biyografik ayrıntılar
günümüze değin muhafaza edilmiş olup; bu malzemeye dayanarak İslâm’ın ne tür
insanları cezbetıniş olduğu hakkında bir kanaat oluşturmak mümkündür. Onlar üç
gruba ayrılabilir.
İlk olarak, en nüfuzlu kabilelerin en etkili ailelerinden
bir grup genç erkek bulunmaktaydı.
İkinci olarak, hâlâ çoğu genç olan, diğer ailelerden ve
kabilelerden kişiler bulunmaktaydı.
Üçüncü olarak gerçekten de kabile sisteminin dışında olan
bir grup kişi mevcuttu. Bazıları, başlangıçta Mekke’ye köle olarak gelen,
Bizans ya da Habeşistan kökenli, yabancılardı.
Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın etkisi
Ortodoks İslâm tarihyazımında Hz Muhammed'in okuma yazma
bilmediği savunulur
Kur'an çoktanrıcılığa saldırarak işe başlamaz.
…bir kültürün diğer bir kültür üzerindeki tesirini
yönlendiren üç “yasa”yı formüle eden Sir Hamilton Gibb tarafından sunulmuş
kanunlar:
(1) (...)
kültürel etkiler ( ... gerçekte sahici bir biçimde özümsenmiş unsurlar) ilgili
alanda zaten mevcut olan bir faaliyeti izler
(2) Ödünç alınan
unsurlar, ilk başta ödünç almaya yol açan faaliyetlerden beslenebilmelerine
yarayacak ölçüde, ödünç alan kültürün hayatiyetinde bir genişlemeye katkıda
bulunur.
(3) Yaşayan bir
kültür, başka kültürlerdeki kendi temel değerleri, hissiyatı veya güzellik
ölçüleriyle çatışan tüm unsurları muteber görmez ya da reddeder.
Yeni dini fikirlerin toplumsal uygunluğu
Kadim zamanlardan bu yana Mekke’de bir kutsal bölge ve
tapınak bulunuyordu. Arabistan’ın birçok bölgesinden göçebeler yılın belirli
zamanlarında hac maksadıyla buraya gelirlerdi.
Mekke’nin kayalık niteliğinden dolayı orada tarım yapmak
mümkün değildi
Bu göçebelerin ana gıdası deve sütüdür.
(Ticaret geliştikçe) Mekke'deki bu kabilevî dayanışmanın
yerini bireycilik aldı.
Karşılaşılan sıkıntılar pervasızca ve vicdansızca servetin
peşinden koşmaktan kaynaklanmaktadır ve Kur'an bunu sınırlamak istemektedir.
Üçüncü Bölüm
Muhalefet ve İnkâr
Erkam’ın evinde
Erkam yirmi beş yaşlarında bir delikanlıydı. Mekke'nin en
zengin ve en güçlü kişilerinden bazılarının kabilesi olan, Mahzum
kabilesindendi.
Belki 614’te, Hz. Muhammed, Erkam’ın evini İslâm’ın tebliğ
edilmesi için merkez yapmıştı.
Mahzum kabilesinden Ebu Cehil’di. Bir gün Hz. Muhammed’e
rastlayınca Ebu Cehil onunla saldırgan bir biçimde alay etmiş ve ona çok
dokunacak hareketlerde bulunmuştu
Hz. Muhammed’in amcası Hamza Kâbe’de Ebu Cehil’i buldu ve
elindeki yayla ona vurdu. Hamza o zamana kadar puta tapınaktaydı, fakat o zaman
açıkça İslam’ı kabul etti. “Ben de onun dinindenim, şimdi de yeğenime hakaret
edecek misin?” diye sordu.
"Şeytan Ayetleri” olayı
Bir ara Hz. Muhammed, putlara açıkça şefaat hakkı tanır gibi
görünen bazı cümleleri Kur’an'ın ayetleri olarak söylemiş olmalıdır. Bunlar bir
rivayete göre şöyledir:
Lat ve Uzza'ya mı tapıyorsunuz?
Ve diğer üçüncüsü olan Menat'a mı? Onlar göğe yükseltilen
kuğulardır;
Şefaatleri umulur; Hoşnutlukları görmezden gelinmez. (Göğe
yükseltilen kuğular” şeklinde tercüme edilen kelimenin anlamı meçhuldür.
Muhtemelen bu, onların meleksi varlıklar olduğu anlamına gelmektedir.)
Ardından bir süre sonra Hz. Muhammed, buradaki son üç
cümleyi iptal eden ve onların yerine diğerlerini yerleştiren bir başka vahiy
aldı: (Necm Süresi, 19-23)
Hem birinci hem de ikinci şekil de açıktan açığa
bildirilmişti ve bu değişiklik de, ilk şekli Hz. Muhammed'in haberi olmaksızın,
şeytanın araya sıkıştırdığı yolunda açıklanmıştır.
Bu tuhaf ve şaşırtıcı bir rivayettir. Tavizsiz bir şekilde
tek- tanrıcı olan bir dinin peygamberi çoktanrıcılığı teşvik ediyor gibi
görünmektedir.
Bundan başka, Kur'an’da da böyle bir şeyi anlatan bir ayet
vardır.
Senden önce hiçbir resul veya peygamber göndermedik ki bir
şey temenni ettikçe [diledikçe] şeytan onun temennisine dair vesveselerde
bulunmasın. Fakat Hak Teala şeytanın bütün vesveselerini izale eder, kendi
ayetlerini sapasağlam yapar. Hak Teala her şeyi hakkıyla bilir, her şeyi
hikmetle çevirir. (Hac Süresi, 52)
Önce şunu söylemek gerekir ki; bu üç tanrıça Mekke’den bir
iki günlük mesafedeki üç tapınakla bağlantılıydı. Lat komşu şehir Taifin
tanrıçasıdır, Uzza o şehirle Mekke arasında bir tapınağa sahipti ve Menat’ın da
Mekke ve Medine arasında bir tapınağı bulunuyordu.
İslâm bölgede hâkim olunca üç tapınak yerle bir edildi.
Başlangıçta Hz. Muhammed bu mesele üzerinde kafa tutacak
kadar hazırlıklı değildi. Muhalifleri ne istedilerse -üç tapınakta ibadet
edilmesinin geçerliliğinin kabulü- “Şeytan Ayetleri”nde elde ettiler. Bu
ayetlerin feshedilmesinin ne kadar zaman sonra olduğu konusunda bir şey
söyleyemeyiz. En eski ve en muteber kaynaklar bu hususta bilgi vermez. Bu belki
bir hafta, belki de aylardan sonra olmuştu.
Habeşistan’a göç
Genel olarak kabul gören görüşe göre bir grup Müslüman, 615
yılı dolaylarında, Habeşistan'a gider. Bunlardan bazıları Mekke'ye geri döner
ve Hz. Muhammed'le birlikte 622'de Medine'ye giderse de diğerleri 628'e kadar
Habeşistan’da kalır.
Müslümanların neden Habeşistan’a gitmiş oldukları ve neden
bazılarının uzun zaman orada kaldıkları sorusu…
“Şeytan Ayetleri”nin kaldırılmasından sonraki zor şartların
bu hicretle bir ilişkisi olması gerekir.
Mekke’de kaldıklarını bildiğimiz iki kişi müstesna hepsi Hz.
Muhammed’in kabilesi olan Haşimilerin idaresindeki beş kabile grubuna dâhildi.
Bu grup Erdemliler Birliği’nin yeniden tesis edilmiş bir şekline benzemektedir.
“Zulmeden” kabilelere ait olan iki kişiye gelince; bunlardan
biri kör bir şairdi ve bu sebeple de özel bir konumdaydı. Öteki de, kendine ait
geniş bir evi olan, düşmanlıklardan zarar görmeyecek kadar bağımsız olan,
Erkam’dı.
Belki de onlar Habeşistan’a ticaret yapmak için gitti.
Yoksa ortaya çıkmakta olan İslâmî hareketlilik içinde derin
fikir ayrılıkları mı vardı? Mekke’de kalan Müslümanlar arasında Hz.
Muhammed'den sonra en önemlisi Ebubekir’di; fakat o da zayıf bir kabileden
gelmeydi.
Fikir çarpışmaları
Bedeni insanın aslî bir parçası olarak kabul eden
Mekkeliler, kabirde çürüdükten sonra insan bedeninin yeniden nasıl hayata
döneceğini kavrayamıyorlardı.
Pratikte bencil olmak kolaydır fakat bir ideal olarak
bencilliği savunmak o kadar kolay değildir.
Hz Muhammed’in “Allah’ın elçisi” olma konumuyla ilgili
eleştiriler de bulunuyordu.
Putperestler tarafından kullanılan hücum hatlarından biri,
Hz. Muhammed’in tecrübesinin gerçek olduğunu, tabiatüstü bir varlıkla ilişki
kurduğunu kabul etmek fakat bu tabiatüstü varlığın Allah değil bir cin
olduğunu, dolayısıyla Hz. Muhammed’in cinlendiğini ya da delirdiğini söylemek
olmuştu.
Kur’an, Hz. Muhammed’in bir denetleyici değil, sadece bir
haberci olduğunu, görevinin, insanlara ardından sonsuz bir mükafat ya da
cezanın geleceği bir yargılamanın bulunduğunu haber vermekten ibaret olduğunu
söyler
Haşimîlerin boykot edilmesi
Kureyşlileri Müslümanlara karşı kışkırtan kötü niyetli Ebu
Cehildir. Asil ve güçlü çevreye sahip birinin Müslüman olduğunu duyarsa, onu
şiddetle kınar ve ayıplardı. “Babanın dinini terk ettin” derdi, “Halbuki baban
senden daha iyi bir adamdı; senin basiretini zayıf, muhakemeni sağlıksız
göstereceğiz ve şerefini düşüreceğiz”. Şayet kişi bir tacirse, “Tanrının
izniyle mallarının satılmadığını ve sermayeni yitirdiğini göreceğiz” derdi.
Eğer Müslüman olan kişi nüfuz sahibi olmayan etkisiz biriyse, o zaman onu döver
ve insanları ona karşı kışkırtırdı.
Mekke’de süregelen genel güvenlik sistemi, her kabilenin
kendi mensuplarını koruması esasına dayanıyordu.
Batılı bilim insanları Mekke’de Müslümanlara yapılan
eziyetin boyutlarının abartıldığını ileri sürmüşlerdir.
Ebubekir’in Müslüman olduğunda 40.000 dirhemi varken, 622’de
Mekke’yi terk ederken sadece 5.000 dirheminin kaldığı söylenir.
Ebu Cehil / 616 dolaylarında, Haşimîlere karşı, Mekke’nin
neredeyse tüm kabilelerinin büyük ittifakını meydana getirdi.
Boykot Haşimîler boyun eğdiği için değil, Ebu Cehil'in
kurduğu ittifakın parçalanmasından dolayı sona erdi.
Ebu Leheb’ın ihaneti
…muhtemelen 619 yılında, Hz. Muhammed hem amcası ve
koruyucusu olan Ebu Talib’i hem de vefakâr eşi ve yardımcısı olan Hatice’yi
kaybetti.
Haşimî kabilesinin reisi olarak Ebu Talib’in yerini, kardeşi
Ebu Leheb aldı.
Ebu Leheb, Ebu Cehil'le aynı nesilden, zengin bir tacir
olan, Abdüşşems kabilesinden Ebu Süfyan'ın kız kardeşiyle evlenmeyi başardı.
Daha evvel / Hz. Muhammed'in iki kızı, Ebu Leheb’in iki
oğluyla nişanlanmışlardı ama bu nişanlar yeni dönemde bozuldu.
Hz. Muhammed kabilesinin himayesinden mahrum kalmıştı. Artık
Mekke’de o ana dek yaptığı gibi hareket edemezdi.
Dinini Mekke'de daha fazla savunamaz hale gelince Hz.
Muhammed bir başka üs aramak zorunda kaldı. …ilk düşündüğü yer Taifti.
(Taifliler) onurlarına gölge düşmesinden korktular ve sadece
Hz. Muhammed’in yaptığı teklifi reddetmekle kalmadılar, şehir halkını da onu
taşlamaya kışkırttılar.
Büyük bir üzüntü içinde Hz. Muhammed Mekke’ye dönmek için
yola çıktı. Geceyi geçirmek için konakladığı mevkilerden birinde ibadet
ederken, bir cin topluluğunun gelip, onu dinlediği ve mümin olarak oradan ayrıldıkları
rivayet edilmektedir.
Hz. Muhammed, Mekke’ye ancak kendisininkinden başka bir
kabilenin liderinin himayesini garanti altına aldığı takdirde girebilirdi.
başvurduğu üçüncü lider, onu himayesine almayı kabul etti,
yalnız bu himaye, Hz. Muhammed’in faaliyetlerini büyük ölçüde sınırlayan
şartlara bağlıydı. Bununla beraber en azından, sonunda, Mekke’ye dönebilmiştir.
Medine’ye Hicret
Medinelilerin çağrısı
620 yılının yazındaki hac döneminde Medine’den altı kişi de
bulunuyordu. Onlar Hz. Muhammed’in kişiliğinden ve getirdiği mesajından
etkilendiler
621 yazındaki hac döneminde bu altı kişiden beşi, yanlarında
yedi kişi ile birlikte geri geldiler.
rivayet olunduğu üzere, Hz. Muhammed’e onu peygamber olarak
kabul edip, ona itaat edeceklerine ve belirli günahlardan kaçınacaklarına dair
söz verdiler. Bu Birinci Akabe Biatı olarak
bilinir.
622 Haziran’ına gelindiğinde Medine’den yetmiş beş
Müslüman’dan oluşan bir temsilci grubunu, Mekke’de hac et-mek üzere bir araya
getirmek mümkündü. İki kadım da içeren grup, geceleri gizlice Hz. Muhammed’le
buluştu ve sadece Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul edip günahlardan
kaçınmakla kalmayıp, aynı zamanda Allah ve elçisi için savaşacaklarına dair
yemin de etti. Bu İkinci Akabe Biatı ya da Savaş Biatı’ydı.
Medine’nin sorunları
Medine, kırk kilometrekarelik veya daha geniş bir vahaydı ve
geçimini hurma ve tahıl yetiştirerek sağlıyordu.
Yahudi Kaynuka kabilesinin ikamet ettiği bölgede bir pazar
yeri bulunuyordu. Kaynuka Yahudileri sadece tüccar değildi, aynı zamanda sarraf
ve silah ile zırh imalatçısıydılar.
Yahudiler ve Araplar arasında birçok evlilik gerçekleşmişti
ve genel hayat tarzları açısından Yahudi kabilelerini, Araplardan ayırt etmek
pek mümkün değildi.
Medine’deki kavgaların ve gerilimin altında yatan temel
sebep, Medinelilerin hâlâ bağlı oldukları, vahadaki zirai ha-yat şartlarıyla
uyuşmayan, göçebe bakış açısı ve ahlâktı. Artan nüfus için Medine’nin
topraklarından geçim sağlamak güçleştikçe kavgalar ortaya çıktı ve kan döküldü.
Bu durumla baş etmek için göçebe geleneklerinin sahip olduğu yegâne yöntem kan
davası idi.
Medineliler onun kendilerini sıkıntılardan kurtaracağı ve
yeni bir barış dönemini kurabileceği ümidi içindeydiler.
Hicret
Medineliler Hz. Muhammed’e ikinci biatından önce bile, (622
Temmuz’unun başı), ona tabi olan Mekkelilerden bir ya da ikisi Medine’ye
taşınmıştı.
Hz. Muhammed’in kendisinin yola çıkmaya hazır olması Eylül
ayının ortalarını buldu. Bunu yapmadan kısa bir süre önce Mekkeli putperestlerin
şüphelendikleri ve Hz. Muhammed’i öldürmeyi tasarladıkları söylenir.
O ve Ebubekir beraberce evlerini terk ettiler
Ebubekir’in azatlı bir kölesinin genellikle koyunlarım
otlattığı yere yakın bir mağarada saklandılar. Burada, üç gün boyunca
Mekkelilerin onları bulmak için feryat ve çığlıkları yükselip dininceye kadar,
kaldılar.
24 Eylül 622’de Medine vahasının sonunda yer alan Kuba
yerleşim yerine eriştiler. Hicret güvenle tamamlanmıştı.
Bazen Latince karşılığı olan hegira kullanılan Arapça hicret
kelimesi, “kaçış” anlamına gelmeyip en doğru şekilde “göç” olarak çevrilebilir.
İslâmî takvimin başlangıcı hicretin gerçekleştiği yılın ilk
günü yani MS 16 Temmuz 622’dir. İslâmî yıl ayın hareketlerine göre oluşan 12
aydan ya da 354 günden müteşekkil olduğundan bir Hıristiyan yüzyılında yaklaşık
103 İslâmî yıl bulunmaktadır.
Medine’deki ilk aylar
Medine Vesikası olarak bilinen bir belge günümüze kadar
gelmiştir.
Maddelerin bir grubu bir başka grupla aynı konuyu işlerken
bir madde de tekrar edilmiştir.
Belge şu şekilde başlar:
Rahman ve rahîm olan Allah’ın adıyla!
Bu Kureyşli ve Yesribli [yani, Medineli] müminler ve
Müslümanlar ve bunlara tabi olanlar onlarla birlikte mücadele edenler arasında
peygamber olan Hz. Muhammed’den yazılı bir metindir. İşte onlar diğer
insanlardan farklı tek bir ümmettirler.
Hz Muhammed’in zamanındaki Araplar için aşina oldukları tek
siyasî birim, kabile veya kan bağına dayanan akrabalık grubu, dışında herhangi
bir siyasî birimini tasavvur etmek neredeyse imkânsızdı.
Hz. Muhammed, hiçbir surette bu topluluğun yöneticisi
değildi. Muhacirler bir kabile olarak muamele görüyordu ve Hz. Muhammed onların
reisi durumundaydı fakat kendi reisleri olan sekiz diğer kabile daha vardı.
Hz Muhammed’in şüpheye yer bırakmayan siyasi yükselişi, 627
Nisanı'ndaki Medine kuşatmasının başarısız olmasından sonra başlar.
Peygamberlik hayatının ilk aşamasından itibaren Hz.
Muhammed, Kur’an’da kendisine vahyedilen mesajların, Yahudilik ve Hıristiyanlık
öğretileriyle benzerliğinin farkındaydı.
Muhtemelen Medine’ye göçten sonra Hz. Muhammed’in, İslâm
için Yahudiliği model aldığı düşünülmeye başlandı.
Beşinci Bölüm
Mekkelilerin Kışkırtılması
İlk sefer veya akınlar
623 yılında bir iki dahili olay meydana geldi. En önemlisi,
Nisan ayında meydana gelen, Hz. Muhammed'in Ayşe’yle evliliğinin gelinin en
fazla dokuz yaşındayken gerçekleşmiş olmasıdır.
624 Ağustos ayında Hz. Muhammed’in kızı Fatıma kuzeni
Ali’yle evlendi
Osman bin Affan, Hz. Muhammed’in büyük kızı Rukiye ile
Mekke'de evlenmişti.
623 yılının önde gelen özelliğinin Mekkeli kervanlara karşı
akınlar düzenlenmesine başlanmasıydı.
Hz. Muhammed kasıtlı olarak Mekkelilere meydan oku-makta ve
onları kışkırtmaktadır.
Dökülen ilk kan
Muhacirlerin sekiz ila on iki kişilik küçük bir birliği
Abdullah bin Cahş liderliğinde sefere gönderildi. Kendilerine doğuya doğru iki
gün boyunca ilerlemeleri ve ardından da Abdullah’a verilmiş olan mühürlü bir
mektubu açmaları söylenmişti. Bu yöntemle Medineli asilerden hiçbiri nihaî
hedefi öğrenemeyecek ve düşmanı bilgilendirmeyecekti. Abdullah mektubu
açtığında, Mekke ve Taif arasındaki yolun epeyce güneyindeki, Nahle olarak
adlandırılan yere doğru ilerlemesi ve orada da Yemen’den dönen Mekke kervanını
pusuya düşürmesi talimatlarını buldu.
Abdullah ve grubun geri kalanı Nahle'ye ulaştı
…kendilerini Mekke'ye giden hacılar olarak gösterdiler ve
kan dökmenin yasak olduğu haram aylardan birindeydiler. Bu şekilde, saldırmak
için bir fırsat buluncaya kadar kervana eşlik ettiler.
Müslümanlar haram ay içinde kervanın muhafızlarına aniden
saldırdılar.
…sadece dört muhafız vardı. Bunlardan biri kaçtı. …haberi
Mekke’ye ulaştırdı.
Endişenin nedeni, görünüşe göre, haram ayın ihlal
edilmesiydi.
Mekkeliler, bunun burunlarının dibinde meydana gelmiş
olmasından dolayı öfkeden çılgına dönmüş olmalıydı.
Yahudilerden kopuş
Yahudilerle kopuşun en önemli görünümü entelektüel olanıydı.
Hz. Muhammed davasının dinî yönüne tüm kalbiyle inanmış
insanların desteğine ihtiyaç duydu. Yahudiler onu bu destekten mahrum bırakmak
için ellerinden geleni yapıyorlardı
İbrahim'in Yahudi olmadığı iddiasını reddedemezlerdi. Çünkü
O, Yahudi dini ister Yakup'la, isterse de Müslümanların normalde yaptığı gibi
Musa'yla başlatılsın, Yahudi dininin ortaya çıkmasından önce yaşamıştı.
İbrahim’in dini ilk başlarda hanifiye ya da hanif dini
olarak adlandırıldı. Hanif sözcüğü Batılı bilim insanlarınca fazlasıyla
tartışılmıştır. Önceleri Yahudiler ve Hıristiyanlar tarafından “putperest” için
kullanılmış görünür ve ayrıca eski Suriye-Arap dininin Helenleştirilmiş (ve
felsefi) biçimini benimseyenleri de ifade ediyordu.
Bedir Savaşı (15 Mart 624)
Mekkeli büyük bir kervanın Mekke’ye dönmek için Gazze’den
yola çıktığının haberini aldı. Rivayet edildiğine göre, kervanda yer alan bin
deve 50.000 dinar değerindeydi ve Mekke’deki hemen herkesin kervanda bir payı
vardı.
Hz Muhammed onun yolunu kesmek için mümkün olan en fazla
kuvveti topladı. Bu konuda artık Sad bin Muaz'ın desteğine sahipti. Bu destek
onun, bir listeye göre 300’den fazla kişiyi, 238 ensar ve 86 muhacir,
toplamasını sağladı.
Ebu Cehil yönetimindeki Mekkeliler büyük bir güç toplamak
için harekete geçtiler.
…yaklaşık 950 kişi yola koyuldu.
Herhalde taraflardan hiçbiri savaşmaya fazla istekli
değildi.
Savaş, Arapların geleneğinde olduğu gibi, kahramanlar arası
bir dizi teke tek vuruşmayla açılmış görünür.
Hz. Muhammed’in 300 kişilik küçük kuvveti, Mekkelilerin çok
daha büyük olan kuvvetlerini tam bir bozguna uğratıp püskürtmüş ve
liderlerinden birçoğunu öldürmüştü.
Altıncı Bölüm
Mekkelilerin Hamlesinin Başarısız Olması
Medine’de birlik: Kaynuka’nın sürülmesi
Bu olayın görünüşteki sebebi, Kaynukalardan birkaç Yahudi
ile pazarda ticaret yapan birkaç Müslüman arasındaki küçük bir kavgaydı.
…şüphesiz, bu olaydan sonra Medine'nin iç ticaretinin büyük
bir kısmı muhacirlerin eline geçmişti.
Bütün bu olanlar, 624’ün başlarından itibaren, Medine’deki
siyasî iklimin ne kadar değişmiş olduğunu gösterir.
…toplumun yapısını sağlamlaştırmak için başka bir vasıta da
muhacirlerin liderlerini evlilik ilişkileriyle birbiriyle bağlamaktı. Hz.
Muhammed’in kuzeni Ali ile kızı Fatima’nın evliliklerinin 624 Haziranı’ndan
sonra gerçekleşmiş olması muhtemeldir. 624 Eylülü’nde Hz. Muhammed kızı Ümmü
Gülsüm’ü halife olacak olan Osman’la evlendirdi. Osman daha önceden Ümmü
Gülsüm’ün kızkardeşi Rukiye’yle evliydi ama Rukiye Bedir savaşının yapıldığı
günlerde vefat etmişti.
625 Ocağı’nın sonlarına doğru Hz. Muhammed halife olacak
olan Ömer’in kızı Hafsa’yla evlendi.
(Mekke’de) Bedir’den sonra Ebu Süfyan işlerin idaresini
eline aldı.
Bedir’den on hafta kadar sonra, Mayıs ayının sonuna doğru,
Ebu Süfyan yeminini yerine getirmek için, 200 kişilik bir kuvvetle Medine’ye
bir baskın düzenledi.
Medine’nin kenar
mahallelerine kadar ulaşabildi. Eski bir arkadaşı, Yahudi kabilesi Beni
Nadir’in reisi ona yemek ikram etti ve yemek esnasında mahalli durum hakkında
bazı bilgiler verdi, (geri dönerken) iki ev yaktırdı ve birkaç tarlayı tahrip
ettirdi.
Hz Muhammed Ebu Süfyan’ın yakınlara kadar gelmiş olduğunu duyar
duymaz en az 200 kişi topladı ve peşine düştü.
Mekkeliler (kaçarken), kendilerine lazım olmayan
erzaklarının bir kısmını bırakmışlardı ve bunun çoğu arpa unuydu. Müslümanlar
bunları topladılar, bu sebeple bu gazveye “arpa unu gazvesi” adını verdiler.
Uhud Savaşı (23 Mart 625)
11 Mart 625’te ana ordu Mekke’den yola çıktı. Bazı müttefik
birlikleri onlar ilerlerken onlara katılacaktı. Medine’ye vardıklarında
Mekkeliler 700’ü zırhlı 3.000 kişilik bir kuvvettiler
Ordu Medine vahasına 21 Mart Perşembe günü ulaştı.
Hz. Muhammed sol tarafı korumak için biraz doğuda olan bir
tümseğe ya da çıkıntıya elli okçu konuşlandırdı.
Zafer neredeyse Müslümanların avuçlarının içindeyken talih
aniden tersine döndü.
Halid bin Velid’in yönetimindeki süvariler / Müslüman okçuların konumlarından
uzaklaştıklarını gözlemleyerek, geride kalan birkaç okçuyu hızla ezip geçti ve
Müslümanların kanadına ve arkasına saldırdı. Bunu, özellikle Hz. Muhammed’in
öldürüldüğü çığlığı yükseldiğinde, büyük bir karmaşa görüntüsü izledi.
Hz. Muhammed öldürülmemişti fakat Yüzünden ve bacağından iki
ya da üç yara aldı
Hırpalanmış Müslümanlar yaralarını sarmakla uğraştıkları
halde, Ebu Süfyan vahanın herhangi kısmına hücum etmeyi ve onu geçmeyi göze
alamadı, geldiği yoldan Mekke’ye doğru yola koyuldu.
Eğer değer ölçüsü verilen zayiatla ölçülürse Mekkeliler
savaşta üstün gelmişlerdi fakat yapmak istediklerini de yapamamışlardı.
Uhud Savaşı Hz. Muhammed için bir askerî yenilgi değilse de,
neredeyse manevî bir yenilgi olarak adlandırılabilir.
Buradaki esas mesele Allah’ın, Müslümanları terk etmeden, bu
tür bir talihsizliğin başlarına gelmesine nasıl izin verdiğiydi.
Allah Müslümanların Uhud’da uğradıkları musibete, kısmen
itaatsizliklerinin cezası kısmen de onların sadakatinin bir sınanması olarak
izin verdi.
Hz Muhammed’in iyi bir istihbarat teşkilatı vardı ve sonraki
iki yıl boyunca herhangi bir aleyhte hareketin meydana gelmesini önlemek için
çaba sarf etti.
Uhud Savaşı’nda Müslümanların uğradığı can kayıpları,
özellikle dul kalan kadın ve yetim kalan kızların maişetlerinin teminine
yönelik birtakım toplumsal sorunlar yarattı.
Kur’an, ana soyundan gelen bir toplumu baba soyundan gelen
bir topluma dönüştürmek için köklü adımlar atıyordu.
Hz. Muhammed’in tüm evliliklerinin arasında en tartış-malı
olanı 627 Martı’nın sonlarına doğru Zeynep
binti Cahş’la meydana geldi.
Zeynep, Hz. Muhammed’in babasının kız kardeşlerinden birinin
kızı olarak, onun kuzeniydi.
Medine’ye göç etti. Orada, karşı çıkmasına rağmen, Hz. Muhammed
tarafından, evlatlığı Zeyd bin Hârise’yle evlenmeye zorlandı.
Zeynep’le yaşam, Zeyd için dayanılmaz hale geldi ve onu
boşadı. “Bekleme süresi” tamamlandığında Hz. Muhammed Zeynep’le evlenir.
…tüm evlilikler gibi bunun da siyasî bir maksadı
bulunuyordu.
Bu evlilikte beğenilmeyen şey bunun mahremler arasında zina
sayılmasıydı.
Nadir kabilesinin 625 Ağustosu’nda kovulmasından sonra, 626
Nisanı’na kadar Medine’den herhangi bir sefer düzenlenmedi. Bu dönemle ilgili
olarak bazı kıtlık rivayetleri söz konusu olup, belki de sefer olmamasının sebebi
buydu.
Medine kuşatması
Medine kuşatması, Müslümanlar tarafından Hendek Seferi
olarak bilinir, 31 Mart 627’de başladı ve aşağı yukarı on beş gün sürdü.
Kuşatma, putperest Mekkelilerin, Hz. Muhammed’in iktidarım
parçalamak için gösterdikleri en büyük gayretti.
Mekkeliler tarafından toplanan orduda söylendiğine göre, üç
ayrı birlik oluşturan, yaklaşık 10.000 kişi bulunuyordu.
Hz. Muhammed’in güvenebileceği kişi sayısı yaklaşık 3.000
idi.
Hz. Muhammed, kendi adamlarının neredeyse iki katı kalabalık
ve süvariler konusunda muazzam bir biçimde üstün olan düşmanla açık alanda
karşılaşmayı göze alamazdı. Bu sebeple o zamana dek Arabistan’da bilinmeyen bir
savunma biçimini benimsedi. Medine'nin süvari saldırısına açık her yerine
hendek kazdı.
Nisan’ın ortalarına doğru Medine'ye yönelik tehdit ortadan
kalkmıştı. Mekkelilerin büyük çabalan fiyaskoyla son buldu.
Konfederasyon ordusunun dağılması, Mekkelilerin Hz.
Muhammed'le baş etmekte topyekun başarısız olduğuna işaret ediyordu.
Kureyza Yahudileri Hz. Muhammed’in düşmanlarıyla entrika
çevirdi ve bir noktada Hz. Muhammed’e arkadan saldırmanın eşiğine dek geldiler.
Bu sebeple onlar Medine topluluğuna karşı ihanetvari etkinliklerinden dolayı
suçluydu.
Kureyza şartsız olarak teslim oldu.
Hz. Muhammed Sad bin Muaz’ı hakem olarak atadı.
Evs ve orada bulunan diğerleri onun kararına boyun eğeceklerine
yemin ettiler. Sad, Kureyza’ın tüm erkeklerinin öldürülmesini, kadınlarla
çocukların da köle olarak satılmasını emretti. Bu hüküm, görünüşe bakılırsa
sonraki gün, gerektiği gibi infaz edildi.
Yedinci Bölüm
Mekkelilerin Kazanılması
Gördüğü bir rüyanın sonucu olarak Hz. Muhammed umre yapmak
için Mekke'ye gitmeye karar verdi. Hz. Muhammed, Müslümanları (ve muhtemelen
diğerlerini de), ona katılmaya ve onlardan kurban etmek amacıyla hayvan
getirmelerini istedi. Sonunda Hz. Muhammed, 13 Mart 628 tarihinde aralarında
Huzaa kabilesi göçebelerinin de olduğu 1.400 ila 1.600 civarında kişi ile yola
koyuldu.
Mekke kutsal topraklarının kıyısındaki Hudeybiye'ye ulaştı.
Mekkeliler, Hz. Muhammed hac yapmaya kalkışırsa,
savaşacakları tehdidinde bulundular. Hz. Muhammed'le Mekkeliler arasında
haberciler gidip geldi ve sonunda bir anlaşma üzerinde uzlaşıldı. O yıl
Müslümanlar geri gidecekti ama sonraki yıl Mekkeliler, Müslümanların umre
ibadetinin gereklerini yerine getirebilmeleri için, şehri üç günlüğüne
boşaltacaklardı. Müzakerelerin kopacakmış gibi göründüğü bir sırada Müslümanlar
Hz. Muhammed'e Rıdvan Biati ya da Ağaç Altındaki Biat olarak bilinen biatı
yaptılar. Anlaşmanın sonucu olarak Hz. Muhammed yanında getirdiği hayvanını
kurban etti ve saçlarını tıraş etti.
İlk hüküm her iki tarafın on yıl müddetince birbirlerine
karşı düşmanlık yapmayı terk edeceklerine dairdi.
Hac yapmanın bir yıl süreyle ertelenmesine dair hüküm
Mekkeliler açısından zevahiri kurtardı. Aynı zamanda sonraki yıl hac yapma
iznini almakla Hz. Muhammed niyetlerini ve tutumlarını sergileme gayesine
ulaşmış oluyordu.
Hayber’in fethi (Mayıs-Haziran 628)
Mekke’den döndükten altı hafta kadar sonra Hayber’in üzerine
sefere çıktığında, sadece ağaç altında biat yapmış olanların kendisine eşlik
etmesine izin verdi.
Hayber Yahudileri, özellikle de Medine'den sürgün edilen
Nadir kabilesinin liderleri, hâlâ Hz. Muhammed'e kızgındı. Onlar civardaki
Arapları Müslü- manlara karşı silahlandırmak için, servetlerini müsrifçe
harcıyordu. Bu Hayber’e saldırmak için yeterli bir sebepti.
Hayberlilerle Hz. Muhammed arasındaki anlaşmada, daha
sonraki İslâm imparatorluğunun temellerinden biri haline gelecek olan yeni bir
ilke ortaya kondu. Buna göre, Yahu- diler topraklan işlemeye devam edecek ancak
ürünün yansını Müslüman sahiplerine vereceklerdi.
Hz. Muhammed, anlaşmadan hemen sonra, (adlan verilerek) altı
haberciyi, civardaki ülkelerin yöneticilerine, onları Islâm'ı kabul etmeye
davet etmek üzere göndermişti.
Hayber’in ve Mekke’nin fethi arasındaki dönemdeki sayısız
fetih arasından bazıları, Hz. Muhammed’e muhalefet etmeye son veren ama hâlâ
tamamen hareketsiz duruma geçmemiş bulunan kabilelere karşı düzenlendi.
629 Mart’ında Hz. Muhammed, 2.000 kişiyle birlikte Mekke’ye
giderek umresini gerçekleştirdi.
…üç ay sonra çok yetenekli iki kişi, Mahzum kabilesinden
Halid bin Velid ile Sehm kabilesinden Amr bin As’ın İslâm’ı seçti
Ebu Süfyan Müslümanların Mekke'yi ele geçirmesinde,
genellikle kabul edilenden çok daha büyük bir rol oynadı. Müslüman tarihçiler
Ebu Süfyan’ın rolünün Abbas'ınkinden daha görkemli görünmesini engellemek
amacıyla bu hakikati gizlediler.
Mekke’nin teslim oluşu
Hudeybiye Anlaşması'ndan sonraki bir buçuk yıl içinde
Müslümanların gücü hızla arttı.
Mekkelileri korkutmaya yetecek kadar bir güç toplamaya
girişti
Seferin hedefi hakkında Medine’de hiçbir şey söylenmedi,
1 Ocak 630’da Hz. Muhammed, yol boyunca katılanlarla sayısı
10.000 kişiyi bulan bir orduyu yola çıkarabildi.
…muhtemelen 11 Ocak 630 sabahı) kuvvetleri dört kola
bölünerek dört farklı yönden Mekke’ye doğru ilerledi.
Hz. Muhammed’in başarısının sebepleri arasında en başta
geleni, İslâm’ın çekiciliği ve bir dinî ve toplumsal sistem olarak Arapların
gereksinimlerine uygunluğuydu.
Huneyn Savaşı (31 Ocak 630)
Hz. Muhammed Mekke’nin işlerinin sorumluluğunu yüklenmekle
meşgulken doğudan askeri bir tehdit belirmekteydi. İki veya üç günlük yürüyüş
mesafesinde Hevazin olarak adlandırılan kabileler grubu Hz. Muhammed'in ordusunun
iki katı büyüklüğünde bir ordu topluyordu.
Hz. Muhammed Mekke’den 27 Ocak'ta çıktı ve 30’unun akşamı
Huneyn’de, düşmana yakın bir yerde konakladı.
Müslümanlar, gördükleri devasa insan ve hayvan kalabalığı
karşısında cesaretlerini yitirdiler. Hevazin savaş sırasında tehlikeye atma
pahasına tüm kadınlarını, çocuklarını ve sürülerini beraberlerinde getirmişti.
Bu tehlikeli durumda Hz. Muhammed'in kendisi, küçük bir grup
muhacir ve ensarla dimdik durdu. Bu dalgayı tersine çevirdi ve çok geçmeden
düşman tamamen kaçmaya başladı.
Müslümanların sayısı azdı. Yine de zafer tam ve kesindi.
Sekizinci Bölüm
Arabistan’ da Bir Yönetici
Hz. Muhammed’in saygınlığı büyüdükçe, kolayca fark edilmeyen
farklılıklar aşamalı olarak kendilerini görünür kılıyordu. Medine’deki kabile
reislerinin birçoğu menfaatlerinin nerede olduğunun farkına varmıştı
Huneyn sonrasında, Hz. Muhammed’in Medine’ye dönüşünden
itibaren, bir zamanlar tek tük gelen heyetler kafileler halinde gelmeye
başladı.
Hicretin olduğu sırada Farslar, Bizans’ı yenilgiye uğratmış,
Mısır, Suriye ve Anadolu’yu istila etmişti.
Farsların Konstantinopolis’i 626 yılında kısa süreli
kuşatması başarısızlıkla sonuçlandı. Sonraki yıl Heraclius Fars
lmparatorluğu’na akın etti
Tebük Seferi
Suriye yolu boyundaki kabileler büyük ölçüde ya da tamamen
Hıristiyandı ve uzun zamandan beri Bizans lmparatorluğu’yla işbirliği yapma
geleneğine de sahiptiler.
Hz. Muhammed, şüphesiz Kutsal Haç’ın, Heraclius tarafından
Mart ayında muzafferane bir biçimde Kudüs’e iadesini duymuştu.
Hz. Muhammed 630 Ekimi’nde görece devasa ordusuyla yola
çıktı
Yolculuk esnasında Hz. Muhammed’e karşı bir suikast
düzenlendiği söylenir
“nifak mescidi”
Muhammmed sefere çıkmadan önce bazı Müslümanların Medine
ovasının uzak bir köşesinde, inşa ettikleri yeni bir mescide davet edildi;
fakat o bunu dönüşüne erteledi. Yolda ilerlerken kendisine bir biçimde karşı
bir entrika çevrildiğini sezdi ve Medine'ye döner dönmez mescidi yıkmaları için
iki adam gönderdi.
632 yılında İslam devleti Medine ve belki buna ilaveten Mekke
halkının merkezde yer aldığı Hz. Muhammed'le çeşitli koşullar altında
ittifaklar kuran kabilelerin bir toplamıydı.
Yahudilerin Mısır’dan çıkışından bu yana, Ortadoğu’da din
ile siyaset daima birbirleriyle yakından bağlantılı olagelmiştir; bir hareketin
önemli siyasî görünümünün olması, onun (modem Batı’da sık sık olduğu gibi) dinî
olmadığı anlamına gelmez.
Son aylar
Kıpti cariyesi Mariye ona, yaklaşık 630 Nisanı’nda İbrahim
adında bir oğlan doğumuş ve bu onu çok mutlu etmişti; ama küçük İbrahim muhtemelen
632 Ocağı’nda öldü.
Aynı yıl, hanımlarının belki de hızla artan zenginliğinden
kaynaklanan artan kıskançlığı nedeniyle sıkıntılı günler yaşadı.
632 Mart’ında, Hz. Muhammed bizzat bir hac kafilesi-nin
başında Mekke’ye gitti.
Hac artık tamamen bir Müslüman ibadeti idi ve putperestlerin
katılması yasaklanmıştı.
8 Haziran 632 Pazartesi günü, başı Ayşe’nin kucağındayken
ahirete intikal etti.
Dokuzuncu Bölüm
Değerlendirme
Hz. Muhammed, orta boylu veya ortalamadan biraz uzun
boyluydu. Göğsü ile omuzlan genişti ve bütün olarak sağlam bir yapıya sahipti.
Kollan uzun, elleri ve ayakları iriydi. Alnı geniş ve düzdü, ortası hafif
tümsek bir burna, kahverengiye yakın, iri, siyah gözlere sahipti. Saçları uzun
ve sık, düz veya hafif dalgalıydı. Sakalı da sıktı, boynunda ve göğsünde ince
bir hat halinde de kıllar vardı. Yanakları dolgun, ağzı geniş ve hoş bir
gülümsemesi vardı. Teninin rengi açıktı. Hz. Muhammed daima yokuş aşağı iner
gibi yürürdü ve diğer insanlar ona yetişmekte zorlanırdı. Bir yöne doğru
dönerse bunu bütün vücuduyla yapardı.
Kedere yatkındı ve derin düşüncelere daldığı, uzun süre
sessiz kaldığı dönemleri oluyordu; yine de hiçbir zaman dinlenmez, daima bir
şeylerle meşgul olurdu. Gereksiz yere asla konuşmazdı. Sözleri, her zaman
söylemek istediği konuya ilişkin ve ne kastettiğini açıkça ortaya koymaya
yetecek kadar olur
Başından sonuna değin hızlı bir biçimde konuşurdu.
Duygularını sıkıca denetim altında tutardı. Canı sıkıldığı zaman başka tarafa
dönerdi; memnun olduğu zaman gözlerini kısardı.
Gülmesi çoğunlukla tebessüm şeklindeydi.
…çocuklara düşkün olduğu ve onlarla iyi anlaştığı
görülmektedir. Belki de bu, tüm oğullarının bebekken öldüğünü görmüş olan bir
insanın özlem dolu sevgisiydi.
Ali bin Ebu Talib’i de çok severdi; fakat o, Ali’nin başarılı
bir devlet adamı niteliklerine sahip olmadığının farkına varmıştı.
Dünyadaki büyük insanlar içinde hiçbiri Hz. Muhammed kadar
iftiraya uğramamıştır.
Samimiyet olmaksızın, Ebubekir ve Ömer gibi güçlü ve dürüst
karakterli insanların bağlılığını ve hatta adanmışlığını nasıl kazanabilirdi?
Çağdaşları onu hiçbir şekilde ahlâkı olarak kusurlu bulmadı.
Kendi zamanı ve nesli içinde o bir toplumsal reformcuydu;
hatta ahlâkı alanda bile bir reformcuydu.
…