22 Aralık 2015 Salı

Ken Robinson - Yaratıcılık

Ken Robinson - Yaratıcılık
Aklın Sınırlarını Aşmak
 
Bir sorunu, bir başka sorun yaratarak çözmeye çalışmak, onu çözmek demek değildir (aşırı odaklanma buna neden olur).

Yaratıcılık genellikle, bireysel bir performans olarak görülür.

Herkesin bir yaratıcılık kapasitesi vardır.

Eğitim insanları emek pazarının varsayımlarına göre gruplandırır.
Bir zamanlar herhangi bir üniversiteden iyi dereceyle mezun olmak iş bulmanın garantisiydi. Artık böyle değil (Akademik enflasyon).

Bu gün bir işe girebilmenin koşulu hiç değilse bir mastır derecesi…
Bundan sonra ne istenecek?

Üniversite, insanları yaratıcı kılmak üzere tasarlanmamış.

Değişim, insan tarihinin değişmez bir unsurudur. Şu an belirleyici olan ise değişimin hızı ve boyutlarıdır. (s. 11)

Okulda, akademik olarak yeterince başarılı olamayanlar, genellikle daha yetersiz olarak damgalanır.
Bazı en parlak ve başarılı insanlar, okulda başarısız olmuşlardır.
Çoğu ancak eğitim sisteminden kurtulduktan sonra başarılı olabildi.

Akılcı gelenek insan psikolojisinde zekâ ile duygu arasında bir sınır çizmişti. Aynı sınır toplumda sanat ve bilim arasında da çizildi.


İnsanlar ancak somut bir eylem içinde yaratıcı olabilirler.
Yaratıcılık gerçekleştirebileceğiniz uğraşınızı bulduktan sonra ortaya çıkar.

Geleneksel eğitim, zekâyı duygulardan ayırıyor ve yalnızca zekânın bazı özellikleri üzerine yoğunlaşıyor.

Kitabın birinci bölümü: Eğitimle insan ihtiyaçları arasında giderek büyüyen uçurumu yaratan değişimlere göz atıyor.

İkinci bölüm: Akademik takıntı hakkında…

Üçüncü bölüm: İnsan beyni ile ilgili araştırmalardan söz ediyor.

Dördüncü bölüm: Yaratıcılığın anlamını ve en iyi gelişip serpileceği koşulları araştırıyor.

Beşinci bölüm: Yaratıcılığın koşullarına göz atıyor (yaratıcılık bireyin kültürel çevresinden beslenir).

Altıncı bölüm: Örgütlerde yaratıcı kültürün üretilmesi konusunda değiniyor.

Yedinci bölüm: Örgütlerde ve toplumlarda yaratıcı güçleri geliştiren ve verimi artıran temel ilkeler üzerinde duruyor.

İş dünyasının ihtiyaç duyduğu beceriler ve yeteneklerle, iş ortamında varolanlar arasında müthiş derin bir uçurum var.

Eğitim ve öğrenim, şu anda dünya GSYH’sının %6’sından biraz fazla bir bölümüne sahip… (s. 31)

Avrupa’daki 22 ülkede sanat dersleri eğitim müfredatının en dibine yerleştirilmiş. (s. 33)

C60 molekülü / çelikten 100 kat daha güçlü ve ağırlığı çeliğin onda biri kadar… Bu neden önemli (bununla neler yapılabileceğini düşün), çünkü teknoloji ve beraberinde yaşadığımız çevre aşırı hızlı değişiyor. Buna karşın özellikle eğitim konusunda birçok değişmez kalıpla / dogmayla devam ediyoruz.

Tüm şirketler, yetenekleri yüksek, yaratıcı kişileri istihdam edebilme ve ellerinde tutabilme açısından büyük sorunlarla karşı karşıyalar. Oysa genç insanlar bu yeteneklere fazlasıyla sahipler. Resmi eğitimden geçtikten sonra bu yeteneklerinin çoğunu yitiriyorlar. (s. 71)

Tarihsel nedenlerle eğitim, akademik yeterlilik üzerine yoğunlaştı.
Sanat ve bilimin arası açıldı.

Bir dizi düşüncenin altında yatan ilkeleri çözerek, o dizinin nasıl ilerlediğini bulmak (mantıksal tümdengelim). Çoğu IQ testi bu tür zekâyı saptamaya/ölçmeye yöneliktir.

Üniversitelerde araştırma, yeni bilgi edinmek için sistematik soru sorma olarak tanımlanır.

Ortaçağa ait kurumlar, yanlış ideoloji üzerine inşa edilmişti. Rönesans, bir paradigma değişimi getirdi.

Paradigma değişikliği, bir geleneğin bir başkasıyla yer değiştirdiği bir süreçtir.
Kuhn, bilimi, problemlerin, bilim adamları topluluğunun üzerinde anlaştığı uygulamalar ve kurallar kullanılarak ele alındığı, bir bilmece çözme etkinliği olarak tanımlar.
Kuhn, ya problemler ya da bilimdeki kurallarda ya da her ikisinde birden bir değişim yaşandığı, tarihsel anlarla ilgilenir. (s. 88)

Üniversiteler hantal kurumlardır ve buralarda değişim çok yavaş gerçekleşir.
Bu nedenle iş sahaları kendi eğitim programlarını, kendi üniversitelerini kuruyorlar.

Zekâ çok yüzlüdür.

Liz Varlow, Londra Senfoni Orkestrası’nda çalan bir viyolacı.
19 yaşına geldiğinde işitme duyusunu yitirdi.
Buna rağmen müzisyen olarak yeteneklerini korumayı başardı. (s. 11)

Zihnin, beynin fiziksel maddesinden nasıl ortaya çıktığı henüz bilinmiyor.
Phrenology / zihin bilim (bilmediği bir şeyin bilimi…)

Beynin ön lobu, esas olarak müzikten sorumlu…
Ancak beynin bu bölümü, tek başına müzik üretemiyor, doğru dürüst çalışabilmesi için, beynin başka bölgeleriyle ilişki içinde olması gerekiyor (bununla oyalanması insanın, gerçekten de üzücü…). (s. 118)

Çocuklar, çok dilli bir evde doğarlarsa, duydukları bütün dilleri öğrenirler.
Bütün normal çocukların bu gizil gücü vardır.

(Modern felsefede) iki farklı dünyada yaşadığımız düşüncesi vardır.
Birincisi, maddi şeylerin dünyası… Bu dünya siz olmadan önce de vardı, siz yok olduktan sonra da var olacak.
Diğeri, sizin özel bilinçliliğinizin dünyası… Bu dünya sizinle birlikte varoldu ve sizinle birlikte yok olacak (s.120) (Biricikliğe atıf ne kadar da basit ve yerli yerinde yapıldı).

Bilimde ve sanatta birçok zihinsel işlem ve süreç görseldir.

Matematik bütünüyle mantıksal olabilir, ancak matematikçiler de çoğu kez görsel olarak düşünürler.

Yaratıcı sürecin ana öğeleri:
Ortam
Oynama ve risk alma gereği
Eleştirel yargı

Yaratıcı zihin, sevdiği nesneyle oynar. (s. 155)

Yaratıcı düşünme alışılagelmiş düşünme biçimlerinin dışına çıkmaktır.

Yaratıcılık, yeni olanaklar ve olasılıklar görebilme sürecidir.

Bilimde keşif, çoğu kez imgelemin beklenmedik sıçrayışlarının sonucunda gerçekleşir.

Sanatın hedefi, yapay nesneler, maddi biçimler üretmektir.

“Yaratıcı ruh hali içindeyken kendi dışımıza çıkarız.”
E. M. Forster


Devlet eğitiminin tarihi boyunca, akıl ne nesnel bilginin, eğitime hâkim olmasını savunan ana akım görüşle, eğitim kişisel gelişme ve duyguların ifadesi üzerine temellendirilmesini savunanlar arasında bir yarış vardı.
Aydınlanmanın mantıkçı geleneği ve romantizmin dışavurumcu geleneği…

Doğalcı yaklaşımlar 1950 ve 1960’larda eğitim alanında yandaş bulmaya başladı.

Doğalcı eğitim modellerinde öne çıkanlar:
Kişiyi bütünüyle eğitmek,
Öznellik ve kendini ifade etme,
Ortaya çıkarma (kişinin potansiyelini ortaya çıkarma),


Dünyayla ilgili bildiklerimizin çoğu başka insanların bilgisine dayanır. Hepimiz bilgi ağının dantelsi dokusu içinde birleşmişizdir.
Bir kültürün yaratıcılığı bu ağ dokusunun ne kadar açık olduğuna ve başka insanların bilgisine nasıl bir kolaylıkla erişebileceğimize bağlıdır. (s. 193)

Shakespeare roman yazmadı, çünkü 16. yüzyılda roman fikri olgunlaşmamıştı.
Roman, baskı makinesinin varolduğu kültürel koşullarda gerçekleşti. (s. 195)

Yeni teknolojilerin, eski şeyleri yapmak için kullanılması eğilimi…

Akademik eğitime verilen önem, yalnızca bir tür bilmenin değerli kabul edilmesi ve böylece diğerlerinin görmezden gelinmesine yol açtı. Bu hepsine zarar verdi. Yaratıcılık, farklı disiplinlerin ve düşüncelerin sınırlarını aşan duygular ve düşünceler arasındaki etkileşime bağlıdır. (s. 228)

---

Out of Our Minds, Learning to be Creative
Türkçeleştiren: Nihal Geyran Koldaş
Kitap Yayınevi

Nisan 2003

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder