Algı
Algı, duyumlarla elde edilen verilerin
örgütlenmesi ve böylelikle anlamlandırılması sürecidir. Duyum olmaksızın algıdan
bahsedilemez.
Dış dünyanın algısal temsilini inşa ederken
başvurduğumuz ilkeleri Gestalt psikologlarının yaptıkları çalışmalar sayesinde
biliyoruz.
Gestaltçılar uyarıcılara, sinir
sistemimizin doğuştan gelen bir eğilimle belirli kurallar, yani gruplama
ilkeleri doğrultusunda tepki verdiğimizi iddia ederler. Gruplama ilkeleri: yakınlık
(nesneleri bütünlüğe aitmiş gibi algılarız),
Benzerlik (nesneleri belli ortak
özellikleri etrafında gruplandırırız),
Tamamlama (zihnimiz, görsel algıda eksik
olanı tamamlama eğilimindedir),
Süreklilik (parçalardan oluşan bir şekle
baktığımızda onu bütün olarak (sürekliliği içerisinde) algılarız) ve
Ortak hareket (aynı yönde ve hızda hareket
eden uyarıcıları gurup olarak algılarız) sayılabilir.
Şekil
ve Zemin İlişkisi
Nesneleri bir ardalan içinde algılarız. Diğer
bir deyişle, görsel alanın dikkatimizi çeken kısmını şekil, geri kalan duyuları
ise zemin olarak algılama eğilimindeyiz. Neyin
şekil neyin zemin olacağı dış dünyadaki uyarıcıların kendi özelliği değil, algımızın
nesnelere dayattığı bir özelliktir.
Şekil ve zemin ilişkisi işitsel algıda da işlevsel
olan bir özelliktir.
Algısal
değişmezlik, aynı nesneye dair duyusal
sistemimize giren girdilerin farklılığına rağmen, nesneyi göreli olarak aynı
algılamaya devam etmektir.
Büyüklük
Değişmezliği: Nesnelerin bize olan uzaklığı
arttıkça, retinamıza düşen imgeleri küçülür. Ancak bu duyusal girdi değişikliğine
rağmen, biz nesneyi aynı büyüklükte algılamaya devam ederiz.
Şekil
Değişmezliği: Nesnelerin farklı görüş açılarından
retinaya düşen imgeleri farklılaştığında bile, o nesneyi aynı şekilde algılamaya
devam ederiz.
Renk
Değişmezliği: Farklı ışık koşulları altında
nesnelerin renginin değişmesine rağmen bunları aynı renkte algılamaya renk değişmezliği
adı verilir.
Parlaklık
Değişmezliği: Tanıdık bir nesnenin, ışık koşulları
ne olursa olsun değişmez bir tona (beyaz, gri tonları, siyah) sahipmiş gibi
görülmesidir.
Uzaklığı
ve Derinliği Algılamak
Görsel alanımızdaki derinliği yakalamak ve
nesnelerin uzaklıklarını değerlendirebilmek için hem tek gözümüze bağlı algısal
ipuçlarını hem iki gözün birlikte kullanılmasıyla elde edilen algısal ipuçlarını
kullanırız. Tek göze bağlı ipuçları
sayesinde iki boyutlu kâğıt üzerindeki resimde derinlik ve uzaklığı hissederiz.
At, geyik gibi avcı olmayan hayvanlar tek
göze bağlı algısal ipuçlarını kullanırlar.
İki
göze bağlı ipuçları: bir göze gelen görüntü
diğerine gelen görüntüyle tıpatıp aynı değildir. Bu
iki birbirinden farklı görüntü birleştirilerek, tek bir görüntü elde edilir ve
böylece stereokopik görme gerçekleşmiş olur
Hareketi
Algılamak
Hareket algısından asıl sorumlu olan
faktörün, görsel alanımızda oluşturduğumuz istikrarlı bir referans çerçevesi
olduğu kabul edilmektedir.
Hareket, göreli bir kavramdır. Bir
nesnenin, zaman içinde ve diğer nesnelere göre pozisyonunu değiştirdiğinde
hareket ettiğini söyleriz.
Bir hareket gerçekleştirildiğinde, algı
sistemi bir referans noktasına dayanarak neyin hareket ettiğine neyin durduğuna
karar vermek zorundadır.
Stroboskopik hareket, hareket etmeyen uyaranların
art arda sunulmasıyla yaratılan hareket yanılsamasıdır. Stroboskopik hareketin
daha basit bir biçimi fi fenomenidir. Kapkaranlık bir odada aralarına mesafe
konarak yerleştirilmiş iki ışık kaynağından biri yakılır, sonra o söndürülür
söndürülmez diğeri yakılır ve bu böyle sürekli devam eder. Bir süre sonra siz
artık tek tek yanıp sönen ışık kaynakları değil, hareket eden bir ışık çizgisi
ya da dönen bir ışık çemberi algılamaya başlarsınız.
Algı, uyaranların üzerinde aktif olarak çalışılan
bir süreçtir.
Algının, gerçekliğe ait hipotezler kurarak,
bu hipotezi test ettiğimiz bir süreç olduğunu ileri süren kurama analiz-sentez kuramı adı verilir. Bu kurama göre, kişi, karşılaştığı nesnenin özelliklerini
analiz eder. Bu özellikler, bağlam ve geçmiş deneyimle ışığında, gerçekliğe ait
olabilecek en iyi tahmini oluşturmaya çalışır. Gerçekliğe ait en iyi tahmini
yaptığında, sentez gerçekleşmiş olacaktır.
Bağlama ait bilgi, algının keskinliğini
arttırmaktadır.
Önceki deneyimlerimiz de algısal hipotezlerimizi
önemli ölçüde etkilemektedir.
Algısal sistem maruz kalınan tüm uyarıcıları
işlemden geçirmez; bazılarını işlemden geçirmek için seçer, kalanlarını ise göz
ardı eder.
Dikkatimizi yönlendiren uyarana bağlı
özellikler şunlardır: şiddet, büyüklük, kontrast ve hareket.
Algılayıcıdan kaynaklanan öznel faktörler
de algının nelere odaklanacağını ciddi biçimde belirler.
ALGISAL
GELİŞİM VE ÖĞRENME
Temel görsel kapasite doğuştan olsa bile,
deneyim, görsel algının normal işlevselliğini sürdürmesi ve ayrıca daha fazla
geliştirilmesi için gereklidir.
Hayvanlar üzerinde yapılan seçici yetiştirme deneyleri, algının kısmen de olsa öğrenmeye dayalı olduğunu gösterir.
6 aylık bebeklerde yapılan görsel uçurum
deneyleri bebeklerde derinlik algısının olduğunu göstermiştir.
Hayvan yavruları üzerinde yapılan
deneylerde hayvan yavrularının hareket eder etmez derinlik algılarının var olduğunu
göstermektedir.
---Psikolojiye Giriş
Editör: Prof. Dr. Sezen Ünlü
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın nu: 2325
Ekim 2011, Eskişehir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder