28 Eylül 2016 Çarşamba

Psikolojiye Giriş: Davranışın Fizyolojisi

Davranışın Fizyolojisi
Davranışları düzenleme adına sinir sistemi ve iç salgı sistemi önemli görevler üstlenirler. Duyusal mekanizmaların çalışması ancak sinir sisteminin sağlıklı çalışması ile mümkündür.
Kan dolaşımı içersine kimyasal maddeler salgılamakla görevli bezlerden oluşan sistem ise iç salgı sistemidir.

SİNİR HÜCRESİ NÖRONLAR
Sinir sistemini oluşturan en küçük yapı olan sinir hücreleri nöron olarak adlandırılır.
Nöron yapı itibariyle hücre gövdesi ve dendritlerden oluşmuştur. Dendritlerin görevi diğer komşu sinir hücrelerinden gelen mesajları sinir hücresine iletmektir. Sinir hücrelerinden mesajların kasları ya da salgı bezlerini oluşturan diğer nöronlara iletildiği uzun ince boru şeklindeki lif ise akson olarak adlandırılır. Bir nöron bulunduğu yere göre ağaç dalları şeklindeki dentritleri ve diğer nöronlara ulaşan aksonları sayesinde diğer yüzlerce ya da binlerce nöronla iletişim kurabilir.
Miyelin Kılıfı: Aksonları beyaz bir yağ tabakası şeklinde kaplayan izolasyondan sorumlu yapılardır.
Nöronlar ilettikleri mesajın türü ve ne yönde bilgi aktardıklarına bağlı olarak kendi aralarında üçe ayrılır;
Duyusal (getiren) nöronlar: Mesajın duyu organlarından alınıp omurilik ve beyine iletilmesinden sorumludurlar.

Motor (götüren) nöronlar: Mesajın beyin ya da omurilikten alınıp vücuttaki kas ve salgı bezlerine iletilmesini sağlarlar.
Bağlayıcı (birleştirici) nöronlar: Nöronlar arası mesaj alışverişinden sorumlu nöronlardır.


Sinir sisteminde bulunan glial hücreler ölü nöronların, atık maddelerin sinir sisteminden temizlenmesi, nöronların beslenmesi ve izolasyonundan sorumludurlar.

Nöronun Yapısı
Nöronların diğer nöronlarla birleşen her bir akson uzantısının uç kısmında düğmecikler şeklinde sinaptik terminal adı verilen şişkinlikler bulunmaktadır.
Bir nöronun akson ucunda yer alan sinaptik terminal, sinaptik boşluk ve diğer hücrenin dendrit veya hücre gövdesinden oluşan tüm bölge de sinaps olarak adlandırılan yapıyı oluşturur.
Sinirsel mesaj bir aksonun ucunda sinaptik terminale geldiğinde sinirsel ileti maddesi, aktarıcı-nörotransmiter olarak adlandırılan kimyasal maddenin salgılanmasını sağlar.

Belli başlı bilinen nörotransmiterler:
Uyarıcı işlevi olanlar:
Asetilkolin: Uyarılmışlık hali, dikkat, bellek ve güdülenmeyi tetikler. Çok fazla salındığında spazm ve titremelere, az olduğunda felç ve hareketsizliğe neden olur
Nörepinefrin: Genel uyarılmışlık hali, öğrenme, uyanıklık, bellek ve duygu durumunu harekete geçirir.
Ketleyici işlevi olanlar:
Dopamin: Şizofreni ve Parkinson hastalığıyla ilintili olarak, hoşnut olma durumunu da içeren pek çok davranış ve duygunun ortaya çıkmasını engeller.
Serotonin: Hemen hemen tüm faaliyetlerin ketlenmesinde, uykuya dalma sürecinin başlangıcında, duygu durumlarında ve yeme davranışlarında etkilidir.
Endorfin ve enkefalinler: Ağrı mesajlarının iletilmesini engeller.

SİNİR SİSTEMİ
• Merkezi sinir sistemi
– Beyin
– Omurilik
• Çevresel Sinir sistemi
– Somatik sistem
- Sempatik Bölüm
- Parasempatik Bölüm
– Otonom Sistem

Beyin: Vücudumuzdaki nöronların büyük kısmının yaklaşık olarak yüzde 90’dan fazlasının yer aldığı yerdir. Beyin üç ayrı bölümden oluşur: arka beyin, orta beyin ve ön beyin.
Arka beyin; omuriliğe en yakın bölge olarak pons, medulla ve beyincikten oluşmaktadır
Medulla: tüm omurgalılarda bulunmaktadır. Hayati fonksiyonları yönetmektedir.
Pons: Medulla üzerinde yer alan beynin bu bölgesi, canlılar için önemli olan uyku-uyanıklık dengesini ürettiği kimyasallarla düzenler.
Beyincik: Beynin dörtte biri kadar olan beyinciğin asıl işlevleri hareketler arasındaki işbirliğini ve sahip olduğu denge refleksleri ile vücudun dengesini sağlamaktadır. Beyincikte yaşanan hasarlar sonucu denge kaybının yanı sıra davranışlarda koordinasyon bozukluklarına rastlamak mümkündür.
Orta Beyin: Pons ve beyincikten sonra daha üst kısımda beyin sapının genişlediği yer olan orta beyin, beyinde ağrı ile ilgili bilginin kayıt edildiği birkaç bölgeden biridir. Orta beyin ayrıca işitme ve görme için de önemli bir bölgedir.
Ön Beyin: Beyin sapının üzerinde yer alan kıvrımlı yapı ön beyindir.
Beyin sapı üzerindeki talamus, koku hariç, vücuttaki duyular aracılığıyla aktarılan mesajları ileten kısımdır.
Talamusun altında güdüler üzerinde büyük etkisi olan hipotalamus yer almaktadır. Canlıyı davranışa yönlendiren güdülerin şekillenmesi hipotalamus tarafından gerçekleştirilir. Bunun yanında vücut ısısı, uyku ve duygusal davranışların düzenlenmesinin görevi de hipotalamusa aittir. Stres ile ilişkili olarak sinir sistemi faaliyetlerinin şekillenmesi de hipotalamus tarafından gerçekleştirilir.
Beyin denildiğinde ilk akla gelen, kıvrımlı ve iki yarım küre şeklinde en dış kısmı oluşturan bu bölge beyin kabuğu (korteks) olarak adlandırılır. İnsan beyninin yüzde 80’ini oluşturur.

İnsan beyninin ağırlık olarak yüzde 80’ini, nöronlar olarak da yüzde 70’ini beyin kabuğu oluşturmaktadır.


Beyin kabuğu üzerinde yer alan vadi ya da çatlak olarak adlandırılan yapı ile ön ve arka kısımlara ayrılmaktadır. Bu sınırla ayrılan kısımların önünde yer alan bölümde vücut hareketlerinin şekillenmesini sağlayan kortikal (motor) alanlar, bu bölgenin arkasındaki kısımda ise duyulardan gelen bilgilerin değerlendirildiği duyusal alanlar bulunmaktadır. Birbirinden ayrılan bu bölgeler beyin kabuğunda 4 farklı lob şeklinde oksipital lob, temporal lob (şakak lobları), parietal lob, ön (frontal) lob adlarıyla yer almaktadır.
Oksipital Lob: Beyin yarım kürelerin en arkada yer alan kısmı olup görsel bilginin işlendiği yerdir.
Temporal Lob (Şakak) Lobları: fiakaklarda yer alması sebebiyle kulaklardan alınan bilginin işlendiği yer olup dengenin sağlanmasında yardımcı rol oynar. Yüz tanıma gibi görsel faaliyetlerin yanında; kaygı, memnuniyet ve kızgınlık gibi bazı duygu ve güdüleri düzenler. Şakak lobları birincil derecede koku merkezidir.
Parietal Lob: beynin ön üst kısmının her iki tarafında yer alır. Bu lob sıcaklık, temas, derinlik, yön, perspektif, büyüklük, vb. algıları, duyu uyarıcılarını yorumlama, bellek, dikkat, konuşma ve yazma gibi işlevlerde ağırlıklı bir rol oynamaktadır.
Frontal (Ön Lob): Alnın arka, beynin ön tarafında yerleşimli, bilinçli düşünmeden sorumlu olan beyin bölgesidir.

Beyin Yarımkürelerinin Uzmanlık Alanları
İnsan beyni sinir lişerinden oluşan korpus kallosum (corpus callosum) adı verilen bir bantla sağ ve sol yarım küre olmak üzere ikiye ayrılır.
Beyinden çıkan hareketi yönlendiren sinirler çapraz bir şekilde yer alır. Bu demektir ki beynin sol yarım küresi vücudun sağ tarafını, beynin sağ yarım küresi ise vücudun sol tarafını kontrol etmektedir.
İki yarım küre arasında bilgi alışverişi sağlayan korpus kallosum herhangi bir nedenle işlevini yerine getiremediğinde ya da cerrahi bir müdahale sonucu ayrıldığında ayrık beyin denilen durum oluşmaktadır.
Ayrık beyin hastalarıyla ilgili en önemli nokta sağ yarım küre tarafından algılanan şeyin, sol yarım kürenin bilinçli farkındalığına aktarılamaz oluşudur.
Sol yarımküre daha analitik mantıksal ve gerçekçi çalışmaktadır. Sağ yarımküre ise sözel olmayan müzik ve çevresel sesler gibi daha çok görsel ve mekânsal görevlerde, yüzleri tanımada, duyguların algılanıp ifade edilmesinde etkin görev üstlenmektedir. Araştırmacılar sol yarım küreyi etkin kullanan kişilerin daha neşeli, sosyal, coşkulu ve kendine güvenli, çevrelerindeki olaylara daha olumlu bakan bir yapıda olduklarını, sağ yarım küresi etkin kişilerin ise yeni durumları tehdit olarak algılayan, daha çabuk stresin etkisinde kalabilen yapıda ve daha şüpheci olabildiklerini vurgulamaktadırlar.
Retiküler Formasyon: vücut içersinde birçok yerden, uyarımlar alır ve bu uyarıları merkezi sinir sistemine gönderir.
Limbik Sistem: Limbik sistem dışardan gelen veya düşüncelerimizle oluşan her türlü uyarana karşı bedenin vereceği cevabı düzenlemektedir.
Limbik sistemi oluşturan yapılardan amigdala ve hipokampus yeni bilgi ve anıların depolanmasında görevlidirler.
Omurilik: Karmaşık bir nöron kablosu şeklinde vücudun bölümlerini beyne bağlar. Omurilik beyin köküne bağlandığı bölgede omurilik soğanını oluşturan pons, medulla ve beyincik yer almaktadır. Bu sebeple omuriliği beyinden ayıran kesin bir sınır bulunmamaktadır.

Çevresel Sinir Sistemi
Organlardan mesajları merkezi sinir sistemine getiren ve merkezi sinir sisteminden organlara emir ileten sinirler çevresel sinir sistemini oluşturur.
Somatik Sinir Sistemi: Merkezi sinir sistemine duyusal bilgi taşıyan (getiren) ya da duyusal nöronlar ile iskelet kaslarını uyaran (götüren) nöronlardan oluşmaktadır.
Otonom Sinir Sistemi: Vücudun dengesini korumak amacıyla, istemimiz dışında çalışan ve merkezi sinir sistemi ile tüm iç organlar arasında iletişimi sağlayan nöronlardan oluşan sinir sistemi otonom sinir sistemidir.
Otonom sinir sistemi sempatik ve parasempatik bölüm olmak üzere ikiye ayrılır.
Sempatik Bölüm: Korku, sevinç, heyecan gibi durumlarda sempatik sinir sistemi harekete geçer. Vücuda acil durum çağrısı yaparak faaliyet için hazırlanması ile ilgili mesaj gönderen sistemdir.
Parasempatik Bölüm: Genelde sempatik sinir sistemini dengeleyerek vücuda “acil durum bitti, normale dön” çağrısı mesajı gönderir.

İÇ SALGI SİSTEMİ
Endokrin sistemi ya da iç salgı bezleri; hormon adı verilen salgılarını, vücudun başka bölgelerindeki hedef hücrelere ulaştırabilmek için kan içine salgılayan bezlerdir.

Tiroid Bezi
Gırtlak borusunun altında bulunan troid bezi tiroksin hormonu üreterek vücuda alınan yiyeceklerin enerjiye dönüşüm hızlarını belirler. Tiroid bezinin aşırı çalışması (hipertiroidizm) konsantrasyonda azalma, uykusuzluk, aşırı heyecanlı olma, yorgunluk, sıkıntı durumlarına yol açabilmektedir. Tiroid bezinin yavaş çalışarak az miktarda tiroksin salgılaması (hipotiroidizm) sürekli yorgunluk, deride kuruluk ve uyuma isteğini beraberinde getirmektedir.

Paratiroid Bezleri
Paratiroid bezi, tiroidin arkasında mercimek şeklinde dört tane küçük bezdir. Paratiroid bezleri parathormon salgılar. Bu hormonun görevi, kemiklerden kana kalsiyum geçişini ayarlayarak kanın kalsiyum iyonu düzeyini dengede tutmaktır. Kandaki parathormon azaldığında kas spazmları ve seğirmeler; fazla olduğunda ise uyuşukluk ve fiziksel koordinasyonda zayışıklar görülebilmektedir.

Pineal Bez
Günün doğuşuyla birlikte ışık miktarındaki artış pineal bezin uyarılmasını sağlayarak kana melatonin hormonunun salgılanma miktarının azalmasına neden olmaktadır. Günün sonunda ışığın azalmasıyla birlikte kana melatonin daha fazla salgılanmaya başlar. Bu noktada organizmanın faaliyet düzeyi azalarak ve pineal bez salgıladığı hormon aracılığıyla vücut ısısını düşürüp, organizmanın uykuya hazırlanmasına yardımcı olur.

Pankreas
İki önemli işlevi bulunmaktadır: Birincisi nişastanın, proteinlerin ve yağların sindiriminde etkili enzimleri üreterek bağırsak kanalına gönderir. İkinci olarak, insülin ve glukagon salgılayarak bunu doğrudan kana verir. İnsulin ve glukagon kandaki şeker seviyesinin düzenlenmesinde ve şekerin ısı ve enerjiye çevrilmesinde karşılıklı olarak çalışan iki hormondur.

Hipofiz Bezi
Hipofiz bir fasülye tanesi büyüklüğünde bir endokrin bezdir. Hipofiz bezi hormon üretip salgılayarak vücuttaki denge durumunu (homeostatis) düzenler. Hipofizin ön kısmı bütün iç salgı bezlerini denetlemektedir bu sebeple “patron bez” olarak tanımlanır. Bu bağlamda ön hipofiz, endokrin ve sinir sistemi arasındaki en büyük organizasyon ağını kontrol etmektedir. Salgıladığı büyüme hormonuyla vücudun büyüme hızını ve miktarını denetler.

Gonadlar
Erkeklerde erbezleri, kadınlarda yumurtalıklar ve az miktarda da böbreküstü bezleri erkeklik ve kadınlık hormonu olarak bilinen androjen ve östrojen salgılarlar. Bu iki hormon her iki cinste de bulunur. Fakat erkeklerde androjen, kadınlarda östrojen daha baskındır. Kadınlarda hamilelikte 3 ve 4. aylarda testosteron hormonunun varlığı; fetüsün erkek, yokluğu ise kız olarak gelişmesine yol açacaktır. Testosteron ve diğer androjenler hem erkek hem de kadın yetişkinlerde cinsel ilgi ve cinsel davranışları yönlendirir.

Böbreküstü Bezler (Adrenal Bezler)
Böbrek üstü bezler farklı hormonların üretilmesinden sorumludurlar. Bunlardan ilki kortizol hormonudur. Bu hormon karaciğerde depolanmış olan şekerin serbest bırakılarak vücudun anında gerekli enerjiye kavuşmasını sağlar.
Böbrek üstü bezler tarafından salgılanan bir diğer hormon olan epinefrin organizmanın acil durumlara tepki verebilmesi için önemlidir. Adrenalin olarak da tanımlanan bu hormon kana karıştığında, kalp artışı ve kan basıncını arttırır, sindirimin durmasına, göz bebeklerinin büyümesine, kan dolaşımı içersine daha çok şekerin karışmasına, gerekiyorsa kanın pıhtılaşmasına ve sempatik sinir sisteminin harekete geçmesine neden olur.
Böbrek üstü bezler tarafından üretilen diğer bir hormon ise norepinefrin ya da diğer adıyla noradrenalindir. Kan damarlarının büzülmesine yol açarak kan basıncını arttırır. Yaşanılan stres yaratan bir durumla ilgili metabolizmanın baş etme anlamında hazır olmasını sağlar.

DAVRANIŞ VE GENETİK
Psikolojide süregelen en önemli tartışmalardan biri davranışın şekillenmesinde çevrenin mi yoksa doğuştan getirilen özelliklerin mi etkili olduğu tartışmasıdır. Hâlbuki çevre öncelikli olmak üzere her iki kaynak da davranışlar üzerinde etkilidir demeleri yeterlidir.
İnsanlar doğuştan getirdikleri ve sonradan çevreden kazandıkları ile birlikte farklı kişilik ve davranış özellikleri sergilerler.
Kalıtsal özelliklerin bir kuşaktan diğerine geçişini inceleyen bilim dalına genetik adı verilir.
İnsanda genetik yapıyı kromozom adı verilen ve insanı oluşturan en küçük birim olan hücrenin çekirdeğinde yar alan 46 adet düz bir şekilde sıralanmış gen veya kalıtım ünitesi oluşturmaktadır. Bu gen topluluğu sayı ve yapısı itibariyle türler arasında farklılıklar göstermektedir. Farelerde 20, maymunlarda 27, tavuklarda 39 çift kromozom bulunmaktadır.
Genlerin varlığı ilk kez 1865’de Gregor Mendel adlı bir keşiş tarafından ortaya atılmıştır.
Kromozomlar ve genlerin ana yapısını deoksiribonükleik asit oluşturmaktadır DNA).
İnsanlarda baskın ve çekinik genler bulunmaktadır.
Baskın Gen: Diğer genlerde bu özelliğe ait kalıtım özellikleri bulunmasa bile tek başına, mutlaka kendi özelliğini diğer genlere baskın hale geçirip ve dış görünüşe yansıtabilen gendir.
Çekinik Gen: Ancak diğer benzer genlerle bir araya geldiğinde dış görünüşte bir farklılık yaratabilen genlerdir.

İnsan Davranış Özellikleri ve Genetik
Psikolojide ikiz çalışmalarına insan davranışında kalıtım etkilerini ortaya koymak adına sıkça başvurulmaktadır.

Kan bağı genetik olarak rahatsızlıkların görülme oranını yükseltmektedir.
---
Psikolojiye Giriş
Editör: Prof. Dr. Sezen Ünlü
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın nu: 2325
Ekim 2011, Eskişehir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder