Davranışın Fizyolojisi
Davranışları düzenleme adına sinir sistemi
ve iç salgı sistemi önemli görevler üstlenirler. Duyusal mekanizmaların çalışması ancak sinir sisteminin sağlıklı
çalışması ile mümkündür.
Kan dolaşımı içersine kimyasal maddeler
salgılamakla görevli bezlerden oluşan sistem ise iç salgı sistemidir.
SİNİR
HÜCRESİ NÖRONLAR
Sinir sistemini oluşturan en küçük yapı
olan sinir hücreleri nöron olarak adlandırılır.
Nöron yapı itibariyle hücre gövdesi ve dendritlerden oluşmuştur. Dendritlerin görevi diğer
komşu sinir hücrelerinden gelen mesajları sinir hücresine iletmektir. Sinir
hücrelerinden mesajların kasları ya da salgı bezlerini oluşturan diğer
nöronlara iletildiği uzun ince boru şeklindeki lif ise akson
olarak adlandırılır. Bir nöron bulunduğu yere göre ağaç dalları şeklindeki
dentritleri ve diğer nöronlara ulaşan aksonları sayesinde diğer yüzlerce ya da
binlerce nöronla iletişim kurabilir.
Miyelin Kılıfı: Aksonları beyaz bir yağ tabakası şeklinde kaplayan izolasyondan
sorumlu yapılardır.
Nöronlar ilettikleri mesajın türü ve ne
yönde bilgi aktardıklarına bağlı olarak kendi aralarında üçe ayrılır;
Duyusal (getiren) nöronlar: Mesajın duyu
organlarından alınıp omurilik ve beyine iletilmesinden sorumludurlar.
Motor (götüren) nöronlar: Mesajın beyin ya
da omurilikten alınıp vücuttaki kas ve salgı bezlerine iletilmesini sağlarlar.
Bağlayıcı (birleştirici) nöronlar: Nöronlar
arası mesaj alışverişinden sorumlu nöronlardır.
Sinir sisteminde bulunan glial hücreler ölü nöronların, atık maddelerin sinir
sisteminden temizlenmesi, nöronların beslenmesi ve izolasyonundan
sorumludurlar.
Nöronun
Yapısı
Nöronların diğer nöronlarla birleşen her
bir akson uzantısının uç kısmında düğmecikler şeklinde sinaptik
terminal adı verilen şişkinlikler bulunmaktadır.
Bir nöronun akson ucunda yer alan sinaptik
terminal, sinaptik boşluk ve diğer hücrenin dendrit veya hücre gövdesinden oluşan
tüm bölge de sinaps olarak adlandırılan yapıyı
oluşturur.
Sinirsel mesaj bir aksonun ucunda sinaptik
terminale geldiğinde sinirsel ileti maddesi, aktarıcı-nörotransmiter
olarak adlandırılan kimyasal maddenin salgılanmasını sağlar.
Belli
başlı bilinen nörotransmiterler:
Uyarıcı işlevi olanlar:
Asetilkolin: Uyarılmışlık hali, dikkat, bellek ve güdülenmeyi tetikler.
Çok fazla salındığında spazm ve titremelere, az olduğunda felç ve hareketsizliğe
neden olur
Nörepinefrin: Genel uyarılmışlık hali, öğrenme, uyanıklık, bellek ve
duygu durumunu harekete geçirir.
Ketleyici işlevi olanlar:
Dopamin: Şizofreni ve Parkinson hastalığıyla ilintili olarak, hoşnut
olma durumunu da içeren pek çok davranış ve duygunun ortaya çıkmasını engeller.
Serotonin: Hemen hemen tüm faaliyetlerin ketlenmesinde, uykuya dalma
sürecinin başlangıcında, duygu durumlarında ve yeme davranışlarında etkilidir.
Endorfin ve enkefalinler: Ağrı
mesajlarının iletilmesini engeller.
SİNİR
SİSTEMİ
• Merkezi sinir sistemi
– Beyin
– Omurilik
• Çevresel Sinir sistemi
– Somatik sistem
- Sempatik Bölüm
- Parasempatik Bölüm
– Otonom Sistem
Beyin: Vücudumuzdaki nöronların büyük kısmının yaklaşık olarak
yüzde 90’dan fazlasının yer aldığı yerdir. Beyin
üç ayrı bölümden oluşur: arka beyin, orta beyin ve ön beyin.
Arka beyin; omuriliğe en yakın bölge olarak pons, medulla ve
beyincikten oluşmaktadır
Medulla: tüm omurgalılarda bulunmaktadır. Hayati fonksiyonları
yönetmektedir.
Pons: Medulla üzerinde yer alan beynin bu bölgesi, canlılar için
önemli olan uyku-uyanıklık dengesini ürettiği kimyasallarla düzenler.
Beyincik: Beynin dörtte biri kadar olan beyinciğin asıl işlevleri
hareketler arasındaki işbirliğini ve sahip olduğu denge refleksleri ile vücudun
dengesini sağlamaktadır. Beyincikte yaşanan
hasarlar sonucu denge kaybının yanı sıra davranışlarda koordinasyon bozukluklarına
rastlamak mümkündür.
Orta Beyin: Pons ve beyincikten sonra daha üst kısımda beyin sapının
genişlediği yer olan orta beyin, beyinde ağrı ile ilgili bilginin kayıt edildiği
birkaç bölgeden biridir. Orta beyin ayrıca işitme ve görme için de önemli bir
bölgedir.
Ön Beyin: Beyin sapının üzerinde yer alan kıvrımlı yapı ön beyindir.
Beyin sapı üzerindeki talamus, koku hariç, vücuttaki duyular aracılığıyla
aktarılan mesajları ileten kısımdır.
Talamusun altında güdüler üzerinde büyük
etkisi olan hipotalamus yer almaktadır. Canlıyı davranışa yönlendiren güdülerin şekillenmesi hipotalamus
tarafından gerçekleştirilir. Bunun yanında vücut ısısı, uyku ve duygusal davranışların
düzenlenmesinin görevi de hipotalamusa aittir. Stres ile ilişkili olarak sinir
sistemi faaliyetlerinin şekillenmesi de hipotalamus tarafından gerçekleştirilir.
Beyin denildiğinde ilk akla gelen, kıvrımlı
ve iki yarım küre şeklinde en dış kısmı oluşturan bu bölge beyin kabuğu (korteks)
olarak adlandırılır. İnsan beyninin yüzde 80’ini oluşturur.
İnsan beyninin ağırlık olarak yüzde 80’ini,
nöronlar olarak da yüzde 70’ini beyin kabuğu oluşturmaktadır.
Beyin kabuğu üzerinde yer alan vadi ya da
çatlak olarak adlandırılan yapı ile ön ve arka kısımlara ayrılmaktadır. Bu sınırla
ayrılan kısımların önünde yer alan bölümde vücut hareketlerinin şekillenmesini
sağlayan kortikal (motor) alanlar, bu bölgenin arkasındaki kısımda ise
duyulardan gelen bilgilerin değerlendirildiği duyusal alanlar bulunmaktadır.
Birbirinden ayrılan bu bölgeler beyin kabuğunda
4 farklı lob şeklinde oksipital lob, temporal lob (şakak lobları), parietal
lob, ön (frontal) lob adlarıyla yer almaktadır.
Oksipital Lob: Beyin yarım kürelerin en arkada yer alan kısmı olup görsel
bilginin işlendiği yerdir.
Temporal Lob (Şakak) Lobları: fiakaklarda yer alması sebebiyle
kulaklardan alınan bilginin işlendiği yer olup dengenin sağlanmasında yardımcı
rol oynar. Yüz tanıma gibi görsel faaliyetlerin yanında; kaygı, memnuniyet ve kızgınlık
gibi bazı duygu ve güdüleri düzenler. Şakak lobları birincil derecede koku
merkezidir.
Parietal Lob: beynin ön üst kısmının her iki tarafında yer alır. Bu lob
sıcaklık, temas, derinlik, yön, perspektif, büyüklük, vb. algıları, duyu uyarıcılarını
yorumlama, bellek, dikkat, konuşma ve yazma gibi işlevlerde ağırlıklı bir rol
oynamaktadır.
Frontal (Ön Lob): Alnın arka, beynin ön tarafında yerleşimli, bilinçli
düşünmeden sorumlu olan beyin bölgesidir.
Beyin
Yarımkürelerinin Uzmanlık Alanları
İnsan beyni sinir lişerinden oluşan korpus
kallosum (corpus callosum) adı verilen bir bantla sağ ve sol yarım küre olmak
üzere ikiye ayrılır.
Beyinden çıkan hareketi yönlendiren
sinirler çapraz bir şekilde yer alır. Bu demektir ki beynin sol yarım küresi
vücudun sağ tarafını, beynin sağ yarım küresi ise vücudun sol tarafını kontrol
etmektedir.
İki yarım küre arasında bilgi alışverişi sağlayan
korpus kallosum herhangi bir nedenle işlevini yerine getiremediğinde ya da
cerrahi bir müdahale sonucu ayrıldığında ayrık beyin
denilen durum oluşmaktadır.
Ayrık beyin hastalarıyla ilgili en önemli
nokta sağ yarım küre tarafından algılanan şeyin, sol yarım kürenin bilinçli
farkındalığına aktarılamaz oluşudur.
Sol yarımküre daha analitik mantıksal ve
gerçekçi çalışmaktadır. Sağ yarımküre ise sözel olmayan müzik ve çevresel
sesler gibi daha çok görsel ve mekânsal görevlerde, yüzleri tanımada, duyguların
algılanıp ifade edilmesinde etkin görev üstlenmektedir. Araştırmacılar sol yarım
küreyi etkin kullanan kişilerin daha neşeli, sosyal, coşkulu ve kendine güvenli,
çevrelerindeki olaylara daha olumlu bakan bir yapıda olduklarını, sağ yarım
küresi etkin kişilerin ise yeni durumları tehdit olarak algılayan, daha çabuk
stresin etkisinde kalabilen yapıda ve daha şüpheci olabildiklerini
vurgulamaktadırlar.
Retiküler Formasyon: vücut içersinde birçok yerden, uyarımlar alır ve bu uyarıları merkezi sinir sistemine
gönderir.
Limbik Sistem: Limbik sistem dışardan gelen veya düşüncelerimizle oluşan
her türlü uyarana karşı bedenin vereceği cevabı düzenlemektedir.
Limbik sistemi oluşturan yapılardan amigdala ve hipokampus
yeni bilgi ve anıların depolanmasında görevlidirler.
Omurilik: Karmaşık bir nöron kablosu şeklinde vücudun bölümlerini
beyne bağlar. Omurilik beyin köküne bağlandığı bölgede omurilik soğanını oluşturan
pons, medulla ve beyincik yer almaktadır. Bu sebeple omuriliği beyinden ayıran
kesin bir sınır bulunmamaktadır.
Çevresel
Sinir Sistemi
Organlardan mesajları merkezi sinir
sistemine getiren ve merkezi sinir sisteminden organlara emir ileten sinirler
çevresel sinir sistemini oluşturur.
Somatik Sinir Sistemi: Merkezi sinir sistemine duyusal bilgi taşıyan (getiren) ya
da duyusal nöronlar ile iskelet kaslarını uyaran (götüren) nöronlardan oluşmaktadır.
Otonom Sinir Sistemi: Vücudun dengesini korumak amacıyla, istemimiz dışında çalışan
ve merkezi sinir sistemi ile tüm iç organlar arasında iletişimi sağlayan
nöronlardan oluşan sinir sistemi otonom sinir sistemidir.
Otonom sinir sistemi sempatik ve
parasempatik bölüm olmak üzere ikiye ayrılır.
Sempatik Bölüm: Korku, sevinç, heyecan gibi durumlarda sempatik sinir
sistemi harekete geçer. Vücuda acil durum çağrısı yaparak faaliyet için hazırlanması
ile ilgili mesaj gönderen sistemdir.
Parasempatik Bölüm: Genelde sempatik sinir sistemini dengeleyerek vücuda “acil
durum bitti, normale dön” çağrısı mesajı gönderir.
İÇ
SALGI SİSTEMİ
Endokrin sistemi ya da iç salgı bezleri;
hormon adı verilen salgılarını, vücudun başka bölgelerindeki hedef hücrelere
ulaştırabilmek için kan içine salgılayan bezlerdir.
Tiroid
Bezi
Gırtlak borusunun altında bulunan troid
bezi tiroksin hormonu üreterek vücuda alınan yiyeceklerin enerjiye dönüşüm hızlarını
belirler. Tiroid bezinin aşırı çalışması
(hipertiroidizm) konsantrasyonda azalma, uykusuzluk, aşırı heyecanlı olma,
yorgunluk, sıkıntı durumlarına yol açabilmektedir. Tiroid bezinin yavaş çalışarak
az miktarda tiroksin salgılaması (hipotiroidizm) sürekli yorgunluk, deride
kuruluk ve uyuma isteğini beraberinde getirmektedir.
Paratiroid
Bezleri
Paratiroid bezi, tiroidin arkasında
mercimek şeklinde dört tane küçük bezdir. Paratiroid bezleri parathormon salgılar.
Bu hormonun görevi, kemiklerden kana kalsiyum geçişini ayarlayarak kanın
kalsiyum iyonu düzeyini dengede tutmaktır. Kandaki parathormon azaldığında kas
spazmları ve seğirmeler; fazla olduğunda ise uyuşukluk ve fiziksel
koordinasyonda zayışıklar görülebilmektedir.
Pineal
Bez
Günün doğuşuyla birlikte ışık miktarındaki
artış pineal bezin uyarılmasını sağlayarak kana melatonin hormonunun salgılanma
miktarının azalmasına neden olmaktadır. Günün sonunda ışığın azalmasıyla birlikte
kana melatonin daha fazla salgılanmaya başlar. Bu noktada organizmanın faaliyet
düzeyi azalarak ve pineal bez salgıladığı hormon aracılığıyla vücut ısısını düşürüp,
organizmanın uykuya hazırlanmasına yardımcı olur.
Pankreas
İki önemli işlevi bulunmaktadır: Birincisi
nişastanın, proteinlerin ve yağların sindiriminde etkili enzimleri üreterek bağırsak
kanalına gönderir. İkinci olarak, insülin ve glukagon salgılayarak bunu doğrudan
kana verir. İnsulin ve glukagon kandaki şeker seviyesinin düzenlenmesinde ve şekerin
ısı ve enerjiye çevrilmesinde karşılıklı olarak çalışan iki hormondur.
Hipofiz
Bezi
Hipofiz bir fasülye tanesi büyüklüğünde bir
endokrin bezdir. Hipofiz bezi hormon üretip salgılayarak vücuttaki denge
durumunu (homeostatis) düzenler. Hipofizin ön kısmı bütün iç salgı bezlerini
denetlemektedir bu sebeple “patron bez” olarak tanımlanır. Bu bağlamda ön
hipofiz, endokrin ve sinir sistemi arasındaki en büyük organizasyon ağını
kontrol etmektedir. Salgıladığı büyüme hormonuyla vücudun büyüme hızını ve
miktarını denetler.
Gonadlar
Erkeklerde erbezleri, kadınlarda yumurtalıklar
ve az miktarda da böbreküstü bezleri erkeklik ve kadınlık hormonu olarak
bilinen androjen ve östrojen salgılarlar. Bu iki hormon her iki cinste de
bulunur. Fakat erkeklerde androjen, kadınlarda östrojen daha baskındır. Kadınlarda
hamilelikte 3 ve 4. aylarda testosteron hormonunun varlığı; fetüsün erkek,
yokluğu ise kız olarak gelişmesine yol açacaktır. Testosteron ve diğer
androjenler hem erkek hem de kadın yetişkinlerde cinsel ilgi ve cinsel davranışları
yönlendirir.
Böbreküstü
Bezler (Adrenal Bezler)
Böbrek üstü bezler farklı hormonların üretilmesinden
sorumludurlar. Bunlardan ilki kortizol hormonudur. Bu hormon karaciğerde
depolanmış olan şekerin serbest bırakılarak vücudun anında gerekli enerjiye
kavuşmasını sağlar.
Böbrek üstü bezler tarafından salgılanan bir
diğer hormon olan epinefrin organizmanın acil durumlara tepki verebilmesi için
önemlidir. Adrenalin olarak da tanımlanan bu hormon kana karıştığında, kalp artışı
ve kan basıncını arttırır, sindirimin durmasına, göz bebeklerinin büyümesine,
kan dolaşımı içersine daha çok şekerin karışmasına, gerekiyorsa kanın pıhtılaşmasına
ve sempatik sinir sisteminin harekete geçmesine neden olur.
Böbrek üstü bezler tarafından üretilen diğer
bir hormon ise norepinefrin ya da diğer adıyla noradrenalindir. Kan damarlarının
büzülmesine yol açarak kan basıncını arttırır. Yaşanılan stres yaratan bir
durumla ilgili metabolizmanın baş etme anlamında hazır olmasını sağlar.
DAVRANIŞ
VE GENETİK
Psikolojide süregelen en önemli tartışmalardan
biri davranışın şekillenmesinde çevrenin mi yoksa doğuştan getirilen
özelliklerin mi etkili olduğu tartışmasıdır. Hâlbuki çevre öncelikli olmak
üzere her iki kaynak da davranışlar üzerinde etkilidir demeleri yeterlidir.
İnsanlar doğuştan getirdikleri ve sonradan
çevreden kazandıkları ile birlikte farklı kişilik ve davranış özellikleri
sergilerler.
Kalıtsal özelliklerin bir kuşaktan diğerine
geçişini inceleyen bilim dalına genetik adı
verilir.
İnsanda genetik yapıyı kromozom adı verilen
ve insanı oluşturan en küçük birim olan hücrenin çekirdeğinde yar alan 46 adet
düz bir şekilde sıralanmış gen veya kalıtım ünitesi oluşturmaktadır. Bu gen
topluluğu sayı ve yapısı itibariyle türler arasında farklılıklar
göstermektedir. Farelerde 20, maymunlarda 27, tavuklarda 39 çift kromozom bulunmaktadır.
Genlerin varlığı ilk kez 1865’de Gregor Mendel adlı bir keşiş tarafından ortaya
atılmıştır.
Kromozomlar ve genlerin ana yapısını
deoksiribonükleik asit oluşturmaktadır DNA).
İnsanlarda baskın ve çekinik genler
bulunmaktadır.
Baskın Gen: Diğer genlerde bu özelliğe ait kalıtım özellikleri
bulunmasa bile tek başına, mutlaka kendi özelliğini diğer genlere baskın hale
geçirip ve dış görünüşe yansıtabilen gendir.
Çekinik Gen: Ancak diğer benzer genlerle bir araya geldiğinde dış
görünüşte bir farklılık yaratabilen genlerdir.
İnsan
Davranış Özellikleri ve Genetik
Psikolojide ikiz çalışmalarına insan davranışında
kalıtım etkilerini ortaya koymak adına sıkça başvurulmaktadır.
Kan bağı genetik olarak rahatsızlıkların
görülme oranını yükseltmektedir.
---Psikolojiye Giriş
Editör: Prof. Dr. Sezen Ünlü
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın nu: 2325
Ekim 2011, Eskişehir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder