2 Eylül 2021 Perşembe

Jack London – Kızıl Veba

Jack London – Kızıl Veba

 


Patika, bir zamanlar üzerinden demiryolu geçen yükseltilmiş toprak set boyunca uzanıyordu.

 

İhtiyar bir adamla bir çocuk bu yoldan yürüyordu.

Koca bir yapraktan, maharetle yapılmış güneş siperliğinin koruduğu gözleri, dikkatle ayağının bastığı yerlere bakıyordu.

 

Çocuğun bakışları hareketlenen çalılara sabitlendi. Sonra manzaranın içine koca bir ayı, bir boz ayı daldı ve insanları görür görmez aynı onlar gibi donup kaldı.

 

Yayını hazır tutup geri geri giderek o da ihtiyacı izledi.

 

"Amma da büyüktü, değil mi Granser," diye kıkırdadı. İhtiyar başıyla onayladı.

 

Bu para, basılan son paralardan olmalı çünkü 2013 yılında Kızıl Ölüm geldi.

Bunlar altmış yıl önce oldu ve dünyada o yılları gören bir tek ben kaldım.

 

İnsanın bu dünyadaki bütün çalışması köpükten öte bir şey değil. İnsan kendine faydası olacak hayvanları evcilleştirip düşmanca davrananları yok etti, toprağın yabani bitki örtüsünü temizledi. Ama sonra insan yok oldu ve ilkel hayat geri dönüp onun elleriyle yaptığı her şeyi sildi süpürdü.

 

Veba, kızıl vebaydı. İnsanların yüzü bir saat içinde tamamen kızıla dönüyordu.

 

Vebadan sonraki dönemde kadınların sayısı çok azalmıştı. İsterse babanın dediği gibi getir götürcü olsun, evlenmek için bulabildiğim tek kadın oydu.

 

…elleriyle kumu kazdılar ve bir süre sonra üç iskelet ortaya çıkardılar. İkisi yetişkin, biriyse çocuk iskeletiydi. Koca cüssesiyle ihtiyar da yanaşıp oğlanların bulduklarına baktı. "Veba kurbanları," dedi.

 

İnsanoğlu uygarlık yolundaki kanlı ilerleyişine başlamadan önce, ilkelliğin karanlığına giderek daha çok batmaya mahkûmdur. Sayımız artınca ve herkese yer olmadığını hissettiğimizde birbirimizi öldürmeye başlayacağız.

 

"Haydi Granser, bize Kırmızı Ölüm'ü anlat,"

 

Bütün dünya insan doluydu. 2010 nüfus sayımına göre dünyada sekiz milyar insan yaşıyordu.

 

Salgın başladığında gençtim, 27 yaşındaydım,

 

"Kızıl Ölüm'e ne oldu, Granser?"

 

…bu hastalığın ilk işaretlerinden biri yüzün ve tüm vücudun kızarmasıydı, bir de hastalığa yakalananlar çok kısa sürede ölüyordu.

Bir başka ilginç şey de ölenin vücudunun büyük bir hızla dağılmasıydı.

 

Ben de ilk ölüme salı günü tanık oldum; öğrencilerimden Bayan Collbran sınıfta, gözlerimin önünde otururken ölüp gitti.

Sınıfımda ölen kızla beraber kaldığım o kısa süre içinde haber bütün üniversiteye yayılmış, binlerce öğrenci sınıfları, laboratuvarları terk edip kaçmıştı.

…tek başıma kalmıştım.

 

Kızıl Ölüm'ün gelmesiyle birlikte dünya mutlak ve geri dönüşsüz olarak dağıldı, paramparça oldu. On bin yıllık kültür ve uygarlık, göz açıp kapayıncaya kadar yok oldu, 'köpükler gibi uçup gitti'.

 

Yangınlar öyle büyümüştü ki alevler bütün göğü aydınlatmıştı.

 

Bütün evcil hayvanlara tuhaf şeyler oluyordu. Vahşileşiyor ve birbirlerini avlıyorlardı.

 

…roman 1912 yılında İngiltere'de London Magazine'de yayımlandı. 1913 yılının Haziran ve Eylül ayları arasında ABD'de American Sunday Monthly Magazine'de tefrika edildi. 1915 yılında da Macmillan Yayınevi tarafından kitap olarak basıldı.

 

The Scarlet Plague

Türkçeleştiren: Levent Cinemre

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2020

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder