Fikir Mimarları: Edmund Husserl
Hazırlayan: Kasım Küçükalp
Edmund Husserl – Fenomenoloji
Her bilinç yönelimseldir.
Yalnızca fenomenlere dikkat edecek ve saf bir biçimde kendi hayatını bilecek fenomenolojistin bir epokhe uygulaması gerekir.
Geniş kapsamlı epokhemiz, dünyayı paranteze alır.
Görünen, dünya ya da onun bir parçası değil, fakat dünyanın anlamıdır.
Fenomenolojik deneyime sahip olmak için doğal tutumda konumlanmamış nesnelerden, onların çok çeşitli görünüş tarzlarına paranteze alınmış nesnelere doğru çekilmek zorundayız.
Kavramış olduğumuz ‘ben’ ve ‘biz’ onların kendilerinde ‘mevcut’ oldukları gizli bir ‘ben’ ve ‘biz’i varsayar.
Paranteze alma yalnızca dünyayı değil, fakat onun ruhlarını de içerir.
Fenomenolojik felsefe, eski Yunan felsefesinin anadamarlarının ve Descartes’ın en yüksek motifinin gelişiminden başka bir şey değildir.
Fenomenoloji, fenomenologlardan felsefenin dar sistemlerinden sarfı nazar etmelerini ve diğerleri ile birlikte, kalıcı bir felsefe doğrultusunda, kararlı bir çalışmayı paylaşmalarını talep eder.
Edmund Husserl – Kısa Mantıksal İncelemeler
Açıklığa ulaşmak için ie belirli genel açıklamalar yaparak başlıyoruz.
Bilimsel bilgi, bilim olmak hasebiyle, temellendirilmiş bilgidir. Herhangi bir şeyin temelini bilmek, onun filan şey olmasının zorunluluğunu anlamak demektir.
Doğrular bireysel ve genel doğrular şeklinde ikiye ayrılır. Bireysel doğrular, aslında olumsaldırlar.
(Husserl, Kasım Küçükalp, Say Yayınları, S. 177)
Edmund Husserl – İçsel Zaman Bilincinin Fenomenolojisi Üzerine
Zamansal sınır ayrıca bir geleceğe sahiptir.
Bu yüzden, bir melodiyi algılama, gerçekte, zamansal olarak yayılan, tedrici olarak ve sürekli bir biçimde açılan, her daim bir algılama edimi olan, bir edimdir. Bu edim, daima yeni bir ‘şimdi’ noktasına sahip olur.
Ve bu şimdi içerisinde bir şey olarak (şimdi duyulan ton) nesnel hale gelirken, aynı zamanda melodinin bir diğer üyesi henüz geçmiş ve diğerleri bununla beraber uzaktaki geçmiş olarak nesnel hale gelir; ve muhtemelen bir şey veya diğeri ‘gelecek’ (olarak) objektiftir.
Biz anlam ve görünüşün zamansal alan üzerinde belirtilen tarz ve düzen içerisinde genişletildiğini, onların sürekliliğinin bir birliğini meydana getirdiklerini, evrensel olarak ve açıklıkla görürüz.
Bu apaçıklığı refleksiyon yoluyla kavrarız.
Artık olmayan şeyin, bir şimdi olduğu açıktır. Şimdinin olduğu şeyin, ‘artık’ varolmayan bir şey olacağı da açıktır. ‘Şimdi’ ile bağlantılı ‘henüz değil’in beklentisi gerçekleşir ve aynı şekilde bu gerçekleşme esnasında artık değil olarak karakterize edilen şey, önceden söylenilen ‘artık değil’de amaçlanan yönelimiyerine getirir. Bu tarz içerisinde nesne süredurabilir. Olmuş olan söz konusu olduğu sürece, o artık var değildir.
Fakat aynı zamanda o, önceden olmuş olanla tamamen aynı olarak mevcuttur; o sürekli bir biçimde ve kendisiyle özdeş olarak aynıdır.
Zaman-bilincinin delili; kesintisiz sürekliliğin genişlediği ölçüde, delil de genişler. Fakat bu, nihai özgül farklılıkları içermez.
(Husserl, Kasım Küçükalp, Say Yayınları, S. 183)
Husserl ve Fenomenoloji
Husserl’in ortaya koymaya çalıştığı, bilginin nesnel geçerliliğinin, onun temel ilkelerinden hareketle nasıl kavranabileceğidir.
Yapılmaya çalışılan bütün olarak bilgiye yeni bir temelin bulunmasıdır; bu saf mantığın da diğer bilimlerin de dayanması gereken temel olacaktır.
Bilincin Yönelimselliği
Husserl bilinç edimlerinin bu yapısını hocası Brentano’dan (O’nun da Skolastik felsefeden) aldığı bir sözcükle ‘yönelimsellik’ sözcüğüyle adlandırır. Bilinç ‘yönelimsel’dir, yani o edimin her birinde hep bir şeyin bilincidir.
Bilincin bir nesneye yönelimi, şeyle kurulan durağan bir ilişki değildir. Yönelimsel bilinç, her türünde, deneyşenenin görüsel bir biçimde kendisine sahip olmaya çalışır. Bu bilincin amacıdır (telos). Bu anlamda her türlü bilinç yaşantısı, teleolojik yasası altında toplanabilir.
Tam aksine bilinci oluşturan çeşitli türden edimlerdir. Edimlerde, bilincin kendilerine ilişkin olduğu nesneler olmaksızın var olamayacaklarına göre, yönelimsel bilincin nesneyle ilişkiyi kendisinde taşıdığı söylenebilir.
Husserl’e göre temel bilim, bu nedenle, bilinç fenomenolojisidir, bilinci doğallaştıran deneysel psikoloji değil.
(Husserl, Kasım Küçükalp, Say Yayınları)
Saf bir Fenomenolojiye ve Fenomenolojik Felsefeye İlişkin Düşünceler
Fenomenolojinin Temel Yönelimi: Fenomenolojik İndirgeme
Saf Ben
Fenomenolojinin araştırma alanı işte bu varlık alanı, yani ‘saf bilinç’tir; başka bir deyişle ‘saf ben’dir. ‘Saf ben’ ise yönelimsellik taşıyan ‘saf bilinç’ yaşantıları akışında, yaşantı olarak bulunan bir şey değildir.
‘Saf ben’ her yaşanan yaşantıda bulunan, her düşünenle düşünülen şeye ulaşan, her yaşantıda aynı kalan şeydir.
Hiçbir yaşantının zorunlu olarak sürekli olması gerekmez, ama saf ben ilke olarak zorunlu olandır.
Saf bilinç alanı yanında, kendisine özgü varlık tarzına sahip olan bir şeysel dünya alanından söz edilemez. Husserl’de varolan olarak ortaya çıkabilecek her şey, varlıksal anlamını ve geçerliliğini yönelimsel olarak varsayılan bilinç yaşantılarından alır.
Bilinç, şeysel varolanın aşkın varlığını kuran ya da yapılandıran tranzendental bilinçtir.
Her yaşantıda iki uç vardır: Yaşanan şey ya da nesne ile yaşayan özne ya da Ben kutbu. Yaşantıların işlevi ise bilinç nesneleri kurmaktır. Husserl, bilinç yaşantılarının anlamlandırma işlevlerini ‘en büyük’ sorun olarak niteler.
Saf doğa, veya tüm doğa ve onun formları olan zaman ve mekân, hayat dünyasının en alt tabakasını, tüm diğerlerinin üzerinde kurulduğu tabakayı oluşturur; ama o tüm hayat dünyası değildir.
Hayat dünyası her zaman mekân ve zaman içindeki dünya, nedensel bağlantıları içindeki maddi şeyler dünyasıdır.
Filozofun öncelikli ödevi ->
Akıl eleştirisi
Mantıksal, pratik ve değerlendirici aklın bütünüyle eleştirisi. Bir akıl eleştirisinin anlamı, özü, yöntemi ve ara bakış açısı konusunda açıklık elde etmeden, akıl için genel bir tasarım düşünüp, tasarlayıp, ortaya koyup, temellendirmeden hakiki ve samimi bir biçimde yaşayamam.
Transzendental fenomenolojinin ilgisi daha çok bilinç olarak bilincedir; o yalnızca fenomenlere iki anlamda fenomenlere gider:
1- Görünüşe gelen anlamda, nesne, görünen şey (anlamında fenomenlere),
2- Görünüşlerde göründüğünde hem de ‘trenszendental’ olarak göründüğünde, her türlü deneysel olanı bir yana bıraktığımızda görülen nesne anlamında fenomenlere gider.
Husserl’e göre, bilgi fenomenolojisi iki anlamda fenomenlerin bilimidir: İçlerinde bu ya da şu nesnenin kendini gösterdiği, bilindiği görünüşlerin, göstermelerin, bilinç edimlerinin bilimi; diğer yandan kendini olduğu gibi gösteren nesnelerin bilimi.
Fenomen sözcüğü görünen ile görünen şey arasındaki özsel bağlılaşım nedeniyle çift anlamlıdır. Phainemonon aslında görünüşe gelen demektir; ancak kendisi, yani öznel fenomen için kullanılır.
Husserl için kesin bilim olarak felsefenin hep bir amaç olarak kaldığı, fenomenolojinin de bu hedefi gerçekleştirdiğine inandığı söylenebilir.
Joseph J. Kockelmans – Husserl’in Hayatı ve Felsefesinin Ana Hatları
Fenomenoloji, fenomenolojik yöntem sayesinde geliştirilmiş olan bir bilimin adıdır.
Husserl’in çabası, tüm rasyonel savlarımızın nihai temellendirmesini bulmaktır.
Husserl’in düsturu olan ‘şeylerin kendisine dönün’ ifadesi, bilinmize dolayımsızca verili olan asli verilere dönülmesini salık vermektedir.
Felsefeciler, asli fenomenleri tam da onların kendilerini takdim ettikleri surette ele almayı, buna herhangi bir hipotez ya da yorumun bulaşmasını engellemeyi ve eski çağlardan günümüze nakledilerek gelen çeşitli kuramların tavsiyelerine kulaklarını tıkamayı öğrenmek durumundadırlar. Ancak ve ancak bu şekilde kazanılan bir pozisyonla gerçek bir ‘başlangıç’ yapılabilmektedir.
Epokhe -> bütün yargıları askıya almaktır
Fenomenolojik indirgeme
Doğal dünyanın paranteze alınarak karşılaşılan durumdan sahip olunan anlama geçiş
Transendental indirgeme
Verili olandan onun nihai şartına ve varsayımına (yani bütün anlamların kaynağı olaral transendental özneye) geçişi temsil etmektedir.
Fenomenoloijl indirgeme, yeni türden bir varlığın sonsuz alemini açar bizim önümüze. Bu alem, ‘transendental’ deneyim dairesidir. Bu yeni bilim transendental fenomenolojidir.
Transendental bir ifade olan ‘ben düşünüyorum’, genişletilmekte ve ona yeni bir unsur ilave edilmektedir; ‘ben düşünüleni düşünüyorum’. Bu şu demektir; tüm bilinçli farkındalıklar, yönelimsel farkındalıklardır.
Burada kullanılan ‘yönelimsellik’ ifadesi, her türlü bilincin daima bir şeyin bilinci olduğu anlamına gelir.
Jitendra Nath Mohanty – Husserl’in Düşünsel Gelişimi
1- Halle Dönemi (1886-1900)
Bu dönemde temel aldığı felsefi ve yöntemsel kavramlar şu üç unsurdan meydana gelmektedir: Bir kavramı aydınlatmak demek, onun psikolojik menşeini belirlemek demektir.
2- Göttingen Dönemi (1900-1916)
Husserl bir mantık kavramı olarak psikolijizmi tümüyle reddeder.
Mantığın epistemolojik ve kuramsal temellerinin, mantığın temel avramlarının içerdiği anlamlara dayandığını öne sürmektedir.
1909 yılından itibaren, zaman bilincini bir akış olarak ele almaya başlamıştır.
3- Freiburg Dönemi (1916-1928)
Freiburg döneminin önemi; önceki kazanımların derinleştirilmesi şeklindedir.
Bernhard Woldenfels – Fenomenolojiye Giriş
Husserl’in ‘indirgeme’ diye nitelediği şey, kendini gösteren ne ise onun, kendini nasıl gösteriyorsa o tarz ve biçime göre götürme anlamına gelir.
(Husserl, Kasım Küçükalp, Fikir Mimarları Dizisi, Say Yayınları, Aralık 2006)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder