5 Temmuz 2013 Cuma

Flannery O’Connor – Bilge Kan


Flannery O’Connor – Bilge Kan

Hazel, savaş gazisi olarak ülkesine döner. Bir zamanlar ailesiyle birlikte yaşadığı ev terkedilmiştir. Hazel’in kimsesi yoktur.
Kentte dolaşır, birileriyle tanışır. Tesadüfen bulduğu bir adreste Leora Watt adlı fahişeyle karşılaşır.
Enoch Emery adlı çocukla tanışır. Yaşlı vaiz ve patates soyma makinesi satıcısı bu gecenin diğer elemanlarıdır.
Ertesi gün olabildiğince ucuz bir otomobil satın alır. Enoch’u ziyarete gider. Enoch, hayvanat bahçesinde çalışmaktadır. Enoch yüzmeye gitmek ister. Günün devamında tartışırlar.
Kör vaizin vaazları ve Hazel’in karşı düşünceleri etrafında Hıristiyanlık ve inanç ekseninde gelişimini sürdürür bu anlatı. Hazel’in sözleri insanların inançlarının yaşadıkları hayatın yüzeyselliği karşısında değersizleştiğine işaret eder. Sonunda kendi kilisesini kurmayı kafaya koyar. Hazel, İsa’nın olmadığı bir kiliseyi temsil eden sözler sarf eder. Hazel’in büyük babası da din adamıydı, romanın ilk bölümlerinde bundan söz ediliyor sık sık.


Notlar
Bilge Kan’da başkahramanın dedesi ateşli bir vaizdir.

Hazel Motes savaştan döndüğünde hem yaralıdır hem de nihilizmden sersemlemiştir.
Tennessee’ye döndüğünde dini kitapları sessizce yırtıp atar. Kafasında bir tek düşünce vardır –kendi anti-kilisesini- İsa’sız Kilise’yi kurmak. (s. 10)

Hazel’in dürüstlüğü bunu başaramamasındandır (İsa’dan kurtulmak).
Özgürlük öyle kolayca kavranıp tasarlanmaz. (s. 15)

Hazel Motes,
Kendini pencereden dışarı atmak istiyormuş gibi pencereye bakıyordu. (s. 17)

Günahlarımızın bağışlandığını sanıyorsunuzdur siz, (s. 21)

Karanlık bir dükkâna gitti. İçine girildikçe daha da karanlıklaşan, mukavva kokulu, ince uzun bir dükkândı bu. Dükkânın gidebildiği kadar içlerine gidip, mavi bir takımla koyu renk bir şapka aldı. Askeri üniformasını bir kese kâğıdına tıkıp, köşedeki çöp kutusuna attı.

O gece, mutfakta, yerde yattı. Tavandan düşen bir kalas tam kafasına isabet etti, yüzünü kesti. (s. 30)

Herhangi bir şeye inanmayacak kadar uzaktan geliyorum. (s. 49)

Uyandığında,
kadına bakmadı. (s. 61)

Nereye gidersem, doğruyu da yanımda götüreceğim. (s. 90)

Bir dakika durun da gerçeğe kulak verin, yoksa onu hiç duymayacaksınız.

Bütün gerçeklerin arkasında hiçbir gerçeğin olmadığını vaaz ediyoruz.

Kendinizin dışında hiçbir şey size mekân olamaz. (s. 134)

Hızlı gitmiyorum, dedi Hazel.
Doğru, gitmiyordun, dedi devriye.

Benden ne istiyorsun?
Yüzünden hoşlanmadım, o kadar, dedi devriye. Ehliyetin nerede?
Ben de senin yüzünden hoşlanmadım, dedi Hazel. Ehliyetim de yok.

Arabanı bir zahmet karşıdaki tepenin üstüne sürer misin? Oraya çıkıp manzaraya bakmanı istiyorum.

Hazel arabadan çıkıp manzaraya baktı.

Devriye, Essex’in arkasına geçip onu sete doğru itmeye başladı.

Arabası olmayana ehliyet ne gerek! (s. 164/165)

Kente dönmek için yürümeye başladı.
Teneke bir kovayla sönmemiş kireç satın aldı.

Bunu ne yapacaksınız Bay Motes?
Kendimi kör edeceğim, dedi Hazel. (s. 166)

Aklı başında bir insan şu dünyanın tadını çıkarmak varken neden başka bir şey yapsın? (s. 167)

(Kadın) Çöp kovasında kâğıt paralarla bozukluklar buldu.
Nasıl böyle bir yanlış yaptınız?
Artmıştı o. İhtiyacım yoktu, dedi adam. (s. 173)

Devriye gezen iki genç polis Hazel’i, terk edilmiş bir şantiyenin yakınındaki hendekte yatarken buldu. (s. 181)

Ölmüş mü sence, dedi birincisi.
Yok, ölmemiş, kımıldıyor.

Seni geri götüreceğiz. Kirayı ödemen için.

Kör adamın bilincinin yerinde olduğunu gören ötekisi, yeni copuyla kafasına vurdu.

Adam devriye arabasında öldü. Ama polisler bunu fark etmediler. (s. 182)

Wise Blood
Türkçeleştiren: Aylin Sağtür
Can Yayınları, 1999





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder