Ferdinand de Saussure – Genel Dilbilim
Dersleri
Dilbilim böylece çeşitli bilimlerin esin kaynağı, kesişme
noktası, ortak paydası durumuna girmiştir.
Saussure 26 Kasım 1857’de Cenevre’de doğdu.
1876’da Paris Dilbilim Kurumu’na üye seçilir.
1879’da Leipzig’de bastırdığı Memoire sur le system primitif
des voyelles dans les langues indo-europeennes (Hint-Avrupa Dillerinde
Ünlülerin İlk Dizgesi Üstüne İnceleme) adlı yapıtı kendisine uluslararası ün
sağlar.
1891’de Cenevre’ye döner.
Cenevre Üniversitesi’nde dersler vermeye başlar.
Dilbilim derslerine 1907 yılının ocak ayında başlar.
22 Şubat 1913’te gırtlak kanserinden ölür.
Birinci Bölüm
Dilbilim Tarihine Kısa
Bir Bakış
Önceleri “dilbilgisi” adıyla anılan çalışmalar yapıldı. …bu
inceleme mantığa dayanır.
Yalnız doğru biçimleri yanlış biçimlerden ayıraca kurallar
koymayı amaçlar.
Sonra betikbilim çıktı ortaya.
Bu dal her şeyden önce betikleri belirleyip saptamak,
yorumlamak, açıklamak ister…
…her yazarı kişisel dilini belirlemek, güç anlaşılır ya da
eski dildeki yazıtları çözmek ve açıklamak için ele alır.
…betikbilim (…) yazılı dile çok bağlı kalarak yaşayan dili
unutuyor.
Dillerin birbirleriyle karşılaştırılabileceği anlaşılınca
üçüncü dönem başladı. Karşılaştırmacı betikbilim ya da “karşılaştırmalı
dilbilgisi” işte böyle doğdu. (s. 27-28)
…eski biçimlerin belirlenip saptanması için karşılaştırma
zorunludur ama tek başına sonuca ulaşılmasını sağlamaz.
Karşılaştırmaya tam hak ettiği yeri veren asıl dilbilim
Roman dilleriyle Germen dilleri incelemelerinden doğdu. Diez’in öncülük ettiği
Roman dilleri incelemeleri (Grammatik der Romanischen Sprachen) adlı yapıt
dilbilimi gerçek konusuna büyük ölçüde yaklaştırdı. (s. 31)
İkinci Bölüm
Dilbilimin Gereci ve
Görevi
Yakın Bilimlerle
İlişkileri
Dilbilimin gerecini önce insan dilinin bütün görünüşleri
oluşturur…
Dilbilim (…) her türlü anlatım biçimini göz önünde
bulundurur.
…dilbilimci yazılı betikleri de göz önünde tutmak
zorundadır.
Dilbilimin Görevleri:
a) Ulaşabildiği bütün dilleri betimlemek (…) dil ailelerinin
evrimini göstermek…
b) Bütün dillerde sürekli ve evrensel olarak kendini
gösteren (…) genel yasaları bulmak…
c) Kendi sınırlarını çizmek ve tanımlamak. (s. 34)
Üçüncü Bölüm
Dilbilimin Konusu
Dil, dilin tanımı
Söz çevrimi (…) bu edim en az iki bireyin bulunmasını
zorunlu kılar.
Birbiriyle konuşan iki kişiyi (A ve B)düşünelim:
Çevrimin kalkış noktası bunlardan birinin beynidir.
Kavram (…) orada (…) işitim imgelerine bağlıdır
Bunlar bilinç olgularını dile getirmeye yarar.
…anlıksal bir olgudur bu.
Sonra fizyolojik bir oluş gerçekleşir. (s. 40-41)
Sözel imge esele özdeşleşmez; kendisine bağlanan kavram
denli anlıksaldır o da.
Almanca’da Sprache hem Fr. Langue “dil” hem de langage
“dilyetisi” terimini karşılar.
Olguları tanımlamak için sözcüklerden yola çıkmak kötü bir
yöntemdir. (s. 44)
Dil, işitim imgelerini kucaklayan bir bütün, yazı ise
bunların somut biçimidir. (s. 45)
…göstergelerin toplum içindeki yaşamını inceleyecek bir
bilim tasarlanabilir. Toplumsal ruhbilime, bunun sonucu olarak da genel
ruhbilime bağlanacak bir bilim. Göstergebilim… (s. 46)
Dördüncü Bölüm
Dilbilimi ve Söz Bilimi
…dille söz arasında karşılıklı bağımlılık var. Dil, sözün
hem aracı hem de ürünü. (s. 49)
Söz bireylerin söylemlerinin toplamıdır.
…söz toplumsal hiçbir şey içermez.
…ilk temel ayrım bu. İki yoldan birini seçmek gerek (…)
bunların ayrı ayrı izlenmesi zorunludur. (s. 50)
Beşinci Bölüm
Dilin İç Öğeleriyle Dış
Öğeleri
Dış dilbilim
Dilbilimin budunbilime açıldığı noktalar.
Bir ulusun töreleri dilini de etkiler.
Dille siyasal tarih arasındaki bağıntılar…
Dilin her türlü kurumlar ilişkileri…
Dillerin uzamsal yayılımına ve lehçesel bölünmeyle ilgili
bütün konular da dış dilbilime girer.
Coğrafya olgusu…
Dil kendi düzeni dışında düzen tanımayan bir dizgedir.
Satranç örneği…
…dizgeyi ve kuralları ilgilendiren ne varsa iç özelliktir.
(s. 53-54)
Altıncı Bölüm
Dilin Yazıyla
Gösterilişi
Yazının yararını, kusurlarını ve tehlikelerini bilmek
zorunludur. (s. 55)
Yazı olmadı mı, dilin daha çabuk bozulacağına inanılır
genellikle. Oysa bundan daha yanlış bir görüş olamaz.
Yazıyı (…) dilin birliğini sağlamaya sesten daha elverişli
görürüz.
…görsel izlenimler (…) daha belirgin ve süreklidir. (s. 57)
Yazı Dizgeleri
Kavramsal yazı dizgesi: Burada sözcük (…) bir tek
göstergeyle belirtilir. Bu gösterge (…) kavramı belirtir. Bu dizgenin klasik
örneği Çin yazısıdır.
Sesçil yazı dizgesi: …sözün en küçük öğelerine dayanır.
Dil durmaksızın evrim geçirir, oysa yazı olduğu gibi kalma
eğilimindedir.
Yazı, dili gizler; bir giysi değil, bir örtüdür.
Göstermesi gereken şeyi göstermediği ölçüde yazıyı temel
olarak görme eğilimi güçlenir. Dilbilgiciler yazılı biçime dikkati çekmek için
ellerinden geleni yaparlar.
Bir yazacın şöyle ya da böyle söylenmesi gerektiği
belirtildi mi, görüntü temel biçimin yerini alıyor demektir.
Sanki yazılı biçim kuralmış gibi!
Bir sözcüğün söylenişini yazılışı değil tarihi belirler. (s. 63)
Yedinci Bölüm
Sesbilim
Ses fizyolojisi (…) çoğu kez “sesbilgisi” diye adlandırılır.
Bizce yerinde değil bu terim; onun için sesbilim (Fr. Phonologie) terimini
kullanıyoruz.
Sesbilgisi ses evrimiyle ilgili incelemeleri belirtmiştir
(…) o anlamda kullanılmalıdır.
Sesbilgisi tarihsel bir bilimdir; değişimleri, dönüşümleri inceler…
Sesbilim ise süre dışındadır; çünkü eklemleme ya da söyleyim
düzeneği hiç değişmez. (s. 67)
Sesbilimin bize gerçek yararı, dile ulaşmak için
başvurulması gereken yazılı biçime karşı birtakım önlemler almamızı
sağlamasıdır.
Sesbilim dizgesi (…) dilbilimciyi ilgilendiren tek
gerçekliktir. (s. 69)
Ek
Sesbilim İlkeleri
Birinci Bölüm
Sesbirim Türleri
Söz zincirlerindeki seslerin sınırlandırılması ancak
işitimsel izlenime dayanabilir. Ama bunların betimlenmesine gelince iş değişir.
Bu betimleme ancak eklemleme eylemine dayanabilir. Çünkü (…) işitimsel birimler
çözümlenemez. (s. 75)
Yunan yazaçları seslerin çıkarılışında etkin olan örgenleri
Latin yazaçları ise edilgen bölümleri belirtir.
Sesbirimleri sınıflandırmak için onların birbirlerinden
nasıl ayrıldıklarını bilmek ne olduklarını bilmekten çok daha önemlidir. (s.
78)
Ses yolu açıklığı
Açıklık derecesine göre sesleri 0, 1, 2, 3, 4, 5, 6
sayılarıyla belirteceğimiz 7 ulamda toplayacağız.
0 Derece Açıklık: Kapantılılar
Bu sınıf, ağız boşluğunun tam ve sıkı sıkıya, ama anlık
kapanmasıyla elde edilen tüm sesbirimleri içerir.
Üç tür kapantılı ayırt edilir:
Dudaksıl (p, b, m)
Dişsil (t, d, n)
Boğazsıl (k, g, ń)
1 Derece Açıklık: Sürtüşmeliler ya da Sızıcılar
Bu seslerde ağız boşluğu tam kapanmaz, havanın geçmesine
olanak sağlanır (f, v, s, g… vs.).
2 Derece Açıklık: Genizsiler
3 Derece Açıklık: Akıcılar
Bu sınıfa iki tür eklemleme girer:
1) Yan eklemleme
Dil damağın ön tarafına dokunur ama sağda ve solda boşluk
bırakır (lale
örneğindeki “l” sesi).
2) Titrek eklemleme
Dil damağa l’de olduğundan daha az yaklaşır ama titreşir
(“r” sesi). (s. 84)
4 Derece Açıklık: i u ü
5 Derece Açıklık: e o ö
6 Derece Açıklık: a
İkinci Bölüm
Söz Zincirinde Sesbirim
Sesbilimin yöntemi kusurludur.
Çünkü pek çok durumda, dilde yalnız sesler olmadığını,
söylenen seslerden oluşan yayılımlar bulunduğunu unutuyor.
Oysa, ilk elde karşımıza çıkan, sesler değildir; seslem,
kendisini oluşturan seslerden daha dolaysız biçimde algılanır. (s. 88)
Sesbilimi ancak iki ya da daha çok sayıda öğe bir iç
bağlılık ilişkisi kurduğunda değer kazanır.
Seslerin tek tek ele alınarak incelenmesinde örgenlerin
konumunu saptamak yeterlidir…
Birinci Kesim
Genel İlkeler
Birinci Bölüm
Dil Göstergesinin Öz
Niteliği
Dil göstergesi bir nesneyle bir adı birleştirmez, bir
kavramla bir işitim imgesini birleştirir. İşitim imgesi salt fiziksel nitelikli
olan özdeksel ses değildir; sesin anlıksal izidir, duyularımızın tanıklığı
yoluyla bizde oluşan tasarımdır.
Dildeki sözcükler bizim için işitim imgeleri olduğundan
bunları oluşturan “sesbirimlerden” söz etmekten kaçınmak gerekir. (s. 107)
(çünkü bu tasarımı konuşmadan da sessizce yapabilirim)
Kavramla işitim imgesini birleştirmeye gösterge diyoruz.
Bütünü belirtmek için gösterge
sözcüğü kullanılmalı, kavram yerine gösterilen
ve işitim imgesi yerine de gösteren terimleri
benimsenmelidir.
Göstereni gösterilenle birleştiren bağ nedensizdir. (s. 109)
Gösteren diye adlandırdığımız öğeyi belirtmek için simge
sözcüğü kullanılmıştır.
Simge boş değildir.
Tüzenin simgesi olan terazinin yerini başka herhangi bir
şey, örneğin bir araba alamaz. (s. 111)
İkinci Bölüm
Göstergenin Değişmezliği
ve Değişebilirliği
Toplum (…) dil nasılsa ona öylece bağımlı kalır.
Hangi dönemi ele alırsak alalım, ne denli gerilere uzanırsak
uzanalım, dil her zaman bir önceki çağın kalıtı olarak karşımıza çıkar.
...dil dizgesi karmaşık bir düzenektir ve ancak mantıksal
düşüncenin ışığında kavranabilir.
Gösterge nedensiz olduğu için gelenek dışında yasa tanımaz
ve ancak geleneğe dayandığı için de nedensiz olabilir. (s. 118)
Zaman her şeyi bozar. Dilin, bu evrensel yasanın dışında
kalması için hiçbir neden yoktur. (s. 121)
Dil özgür değildir.
Üçüncü Bölüm
Dural Bilim ve Evrimsel
Dilbilim
Bir değerler dizgesi ne denli karmaşık ve katı düzenliyse,
doğrudan doğruya bu karmaşıklığından ötürü birbiri ardı sıra söz konusu iki
eksene göre incelenmesi zorunlu olur (zamandan bağımsız olarak belli bir
dönemdeki olguların birbirleriyle olan ilişkilerinin incelenmesi ve olguların
zaman içindeki evrimlerinin incelenmesi).
Onun için, dili bir durumdan öbürüne geçiren olguları ayrı
olarak ele almak gerekir.
Evrim ve evrimsel dilbilim…
Bu terimin karşıtını belirtmek için dil durumları bilimi ya
da dural dilbilim sözü kullanılabilir.
İki olgunun karşılıklı durumunu daha iyi belirtmek için eşsüremli dilbilim ve artsüremli
dilbilim terimlerini yeğliyoruz. (s. 126-127)
Dil olguları incelenirken ilk dikkati çeken şey, konuşan
birey açısından bunların zaman içindeki ardışıklığının söz konusu olmamasıdır.
Tarihi işe karıştırmak olsa olsa düşüncesini bulandırır.
Çağcıl dilbilimin, kurulduğundan bugüne değil yalnız
artsüremli olgularla ilgilendiğini söyleyebiliriz. (s. 127)
Dil, bütün bölümleri eşsüremli dayanışmaları bakımından ele
alınabilen ve alınması gereken bir dizgedir. (s. 133)
Bir dil durumu, tarihsel gerçekliğin belli bir andaki
izdüşümü gibidir.
Arsüremli bakış açısını benimseyen dilbilimci dilin
kendisini değil, onu değiştiren olaylar dizgesini görür. (s. 137)
Eşsüremin tüm yöntemi bireylerin tanıklığına başvurmaktır.
(s. 138)
Sesler her zaman değiştiğine ve değişeceğine göre, genel
olarak bu olguyu dilyetisinin sürekli görünüşlerinden biri sayabiliriz. (s.
144)
Eşsüremli dilbilim, bir arada bulunan ve dizge oluşturan
öğelerin, aynı toplumsal bilincin algıladığı mantıksal ve ruhbilimsel
bağıntılarıyla uğraşacak, aynı toplumsal bilinç onları nasıl görüyorsa o da
öyle görecektir.
Artsüremli dilbilim ise aynı toplumsal bilincin görmediği ve
aralarında dizge oluşturmadan birbirinin yerini alan ardışık öğelerin
bağıntılarını inceleyecektir. (s. 149)
İkinci Kesim
Eşsüremli Dilbilim
Birinci Bölüm
Genel Gözlemler
Genel eşsüremli dilbilim her özel eşsüremli (ya da
özeşsüremli) dizgenin temel ilkelerini, her dil durumunu oluşturan etkenleri
ortaya koymayı amaçlar.
Genel dilbilgisi diye adlandırılan ne varsa eşsüreme
bağlanır. (s. 150)
İkinci Bölüm
Dilin Somut Kendilikleri
Dilsel kendilik varlığını yalnızca gösterenle gösterilenin
birleşimine borçludur. Bu öğelerden yalnız biri ele alındı mı, kendilik yok
oluverir. Bu durumda somut bir nesne yerine salt bir soyutlama çıkar karşımıza.
(s. 153)
Dilsel kendilik ancak sınırlandırıldığında, ses zincirinde
kendisini çevreleyen her şeyden ayrıldığında eksiksiz olarak belirlenebilir.
(s. 154)
Üçüncü Bölüm
Özdeşlikler,
Gerçeklikler, Değerler
Dilsel düzenek tümüyle özdeşliklere ve bunların karşısında
yer alan aykırılıklara dayanır.
Dördüncü Bölüm
Dilsel Değer
Dil bir kâğıda benzetilebilir: düşünce kâğıdın ön yüzü, ses
ise arka yüzüdür. Kâğıdın ön yüzünü kestiniz mi, ister istemez arka yüzünü de
kesmiş olursunuz.
…dilbilim bu iki düzeye bağlanan öğelerin birleştiği sınır
bölgesinde işlem yapar. Bu birleşim bir töz
değil bir biçim yaratır. (s. 166)
Aynı dil içinde, yakın kavramlar belirten bütün sözcükler
karşılıklı olarak birbirini sınırlandırır.
Böylece herhangi bir sözcüğün değerini, onu çevreleyen öbür
sözcükler belirler. (s. 169)
Dil göstereni (…) özdeksel değildir. Onu oluşturan, özdeksel
tözü değil, işitim imgesinin öbür işitim imgeleriyle karışmamasını sağlayan
ayrılıklardır. (s. 173)
Yazı göstergeleri nedensizdir. (s. 174)
Beşinci Bölüm
Dizimsel Bağıntılarla
Çağrışımsal Bağıntılar
Altıncı Bölüm
Dilin Düzeneği
Bir kimse yürüyelim derken, arakesitlerind yürüyelim dizimi
bulunan çeşitli çağrışımsal öbeklere başvururuz. (s. 187)
Yedinci Bölüm
Dilbilgisi ve
Dilbilgisinin Bölümleri
…dilbilgisi denildi mi biçimbilim ile sözdizim anlaşılır;
sözcükleri inceleyen bilim ya da sözlükbilim dilbilgisinin sınırları dışında
bırakılır. (s. 193)
Sekizinci Bölüm
Soyut Kendiliklerin
Dilbilgisindeki İşlevi
…soyut kendilikler
Bir dil durumu
İnceleyen dilbilgicinin yaptığı bilinçli ve yöntemli
sınıflandırmaların tümü, söz düzleminde ortaya çıkan bilinçli ya da bilinçsiz
çağrışımların tümüne denk düşmelidir.
Sözcük ailelerini (…) anlığımıza yerleştirilen bu
çağrışımlardır. (s. 197)
Soyut kendilikler son çözümlemede her zaman somut
kendiliklere dayanır. (s. 198)
Üçüncü Kesim
Artsüremli Dilbilim
Birinci Bölüm
Genel Gözlemler
Artsüremli dilbilim (…) zaman içinde birbirinin yerini alan
ardışık öğelerin bağıntılarını inceler. (s. 201)
Sesbilgisi tümüyle artsüremli dilbilimin birinci konusunu
oluşturur.
İkinci Bölüm
Ses Değişimleri
Üçüncü Bölüm
Ses Evriminin Dilbilgisi
Bakımından Sonuçları
Dördüncü Bölüm
Örnekseme
Beşinci Bölüm
Örnekseme ve Evrim
Altıncı Bölüm
Köken Yakıştırma
Yedinci Bölüm
Bitişme
Bitişme, başlangıçta birbirinden ayrı olan, ama tümce
içindeki dizimlerde sık sık bir araya gelen iki ya da daha çok sayıda öğenin
salt nitelikli ya da güç çözümlenebilir bir birimde birbirleriyle
kaynaşmalarıdır.
Bitişmenin başlıca özelliği istençsiz olmasıdır. (s. 252)
Sekizinci Bölüm
Artsüremli Birimler
Özdeşlikler ve
Gerçeklikler
İkinci ve Üçüncü
Kesimlere Ekler
Kökenbilim
Eşsüremli ve artsüremli olgulara ilişkin ilkelerin özel bir
biçimde uygulanışıdır. Sözcüklerin geçmişini, onları açıklayabilecek bir şey
buluncaya değin araştırır. (s. 269)
Kökenbilim her şeyden önce, sözcüklerin, başka sözcüklerle
kurdukları bağıntıların araştırılması yoluyla açıklanmasıdır. Açıklamak demek,
bilinen öğelere indirgemek demektir. Dilbilimde bir sözcüğü açıklamak onu başka
sözcüklere indirgemek anlamına gelir; çünkü ses ve anlam arasında zorunlu
bağıntılar yoktur. (s. 270)
Dördüncü Kesim
Uzamsal Dilbilim
Birinci Bölüm
Dillerin Çeşitliliği
Üstüne
İkinci Bölüm
Uzamsal Çeşitliliğin Karmaşık
Biçimleri
Üçüncü Bölüm
Uzamsal Çeşitliliğin
Nedenleri
Belli bir anda bir bölgenin her yerinde aynı dil
konuşuluyorsa beş yüz ya da bin yıl sonra, bu bölgenin iki uç noktasında
oturanların birbirleriyle anlaşamaması olasıdır. (s. 284)
Dördüncü Bölüm
Dilsel Dalgaların
Yayılması
Beşinci Kesim
Artgörümlü Dilbilim
Sorunları
Sonuç
Birinci Bölüm
Artsüremli Dilbilimin
İki Bakış Açısı
İkinci Bölüm
En Eski Dil ve İlk Örnek
Üçüncü Bölüm
Yeniden Oluşturmacılar
Dördüncü Bölüm
İnsanbilimle Tarihöncesi
Biliminde Dilin Tanıklığı
Beşinci Bölüm
Dil Aileleri ve Dil
Türleri
Türkçeleştiren: Berke Vardar
Multilingual
1998
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder