Imre Lakatos – Bilimsel Araştırma
Programlarının Metodolojisi
Imre Lakatos, bilimsel ilerlemenin rasyonel olarak
açıklanabileceğini savunan bir düşünürdür.
Bilim felsefesi için bilim tarihinin iyi bilinmesi gerekir.
Bilim tarihindeki olguların betimlenebilmesi için de bilim felsefesi
gereklidir.
Bilim ile bilim dışı arasındaki ayrım, düşünce tarihinin en
eski problemlerinden biridir.
Aydınlanma dönemine kadar Batı’daki bilimsel araştırmalar
metafiziğin gölgesinde kaldı. 18. yüzyıldan itibaren bilim ile metafizik
arasındaki ayrım netleştirilmeye çalışıldı. Kant’ın çalışmaları bu bakımdan
dönüm noktası niteliğindedir. Metafiziğin kudretli saltanatı sarsıldıktan sonra
bilimsel araştırmalar hızlanmış, doğa bilimlerinde ilerlemeler yaşanmıştır.
Bütün bu süreç boyunca bilim ile bilim dışı arasında rasyonel bir ölçüt ortaya
konulamamıştır.
Popper’den bu yana bu sorun “sınır koyma sorunu” başlığı
altında tartışılmaktadır.
Kitapta yer alan yazılarında Lakatos, bu temel sorunu
tarihsel olarak ele almış ve ayrıca kendisi de bir çözüm önermiştir.
Geçtiğimiz yüzyılın başlarında Viyana Çevresi mantıkçıları
deneysel olarak doğrulanabilir her önermeyi bilimsel olarak kabul ettiler.
Doğrulamacıların bu yaklaşım tarzına göre Bing Bang teorisi doğrulanması
imkânsız olduğu için saçmadır.
Mantıkçıların bu görüşüne Popper karşı çıkmış ve deneysel
olarak yanlışlanabilir olmayı sınır koyma sorununa çözüm olarak öne sürmüştür.
Herhangi bir kuram için doğrulayıcı yüzlerce önerme ortaya atılabilir ve
bunların hiçbiri bilimsellik ölçütü olarak kabul edilemezler. Ancak
yanlışlayıcı tek bir önerme kuramı değillemek için yeterlidir.
Kuhn, bilim tarihindeki düşünce dönüşümlerinin Poper’ın
önerdiği gibi tek bir yanlışlayıcı önermeyle açıklanamayacağına dikkat çeker.
Kuramsal yapılardaki köklü ve büyük değişimleri din değiştirmeye benzeten Kuhn,
olağan bilimi geçerli paradigma içinde problem çözme işlemi olarak özetler.
Feyerabend’e göre sınır koyma sorununun kendisi sahte bir
sorundur. Feyerabend, bilim ile bilim dışı arasında ayrım yapmamıza imkân
verecek rasyonel bir ölçütün olamayacağını iddia eder. Ona göre Batı tıbbını
Çin tıbbından üstün tutmamızın hiçbir akılcı/rasyonel izahı yoktur.
Lakatos için bilim tarihinin rasyonel olarak yeniden inşası
çok önemlidir. Aksi halde ya Popper gibi bilim tarihinin yanlış bir okumasına
düşeriz ya da Feyerabend gibi birim tarihinin irrasyonel bir süreç olduğu
yanılgısına düşeriz.
Lakatos kuramları bilimsellik süzgecinden geçirirken tek bir
kurama odaklanmaz; bir dizi kuramı bir arada inceler. Çünkü o kurama özgü
eleştiri amacında değildir; araştırma programının rasyonel tasvirini yapmak
amacındadır.
Lakatos bilimsel kuramları ilerletici ve yozlaştırıcı olarak
kategorize eder. Eğer bir araştırma programı yepyeni olguları öngörebiliyorla
ilerleticidir aksi durumdaki kuramlar yozlaştırıcıdır. (s. 15)
Giriş: Bilim ya da
Sahte-Bilim
Bilim ile sahte-bilim arasında sınır koyma yalnızca
felsefenin bir sorunu değildir; sosyal ve politik açıdan can alıcı öneme
sahiptir. (s. 19)
…bilimsel tavır kendini, en gözde kuramlara bile bir miktar
şüpheyle yaklaşmada gösterir. Herhangi bir kurama kör bir şekilde bağlılık
entelektüel bir suçtur.
İnanç, bağlılık, anlama insan zihninin halleridir. Oysa
herhangi bir kuramın nesnel, bilimsel değeri onu yaratan ve anlayan insan
zihninden bağımsızdır. (s. 20)
Tümevarımcı Mantık
Bir kuramın matematiksel olasılığı yüksekse, bilimsel olarak
değerlendirilir.
Karl Popper
Bütün kuramların matematiksel olasılıklarının sıfır olduğunu
söyler. (s. 22)
(Popper) Bir kuramın bilimsel oluşu veya olmayışı,
olgulardan bağımsız olarak belirlenebilir. Eğer bir kuram, onu
yanlışlayabilecek can alıcı bir deney veya gözlem ortaya atılabiliyorsa
bilimseldir; bunun gibi bir “olanaklı yanlışlayıcı” tümüyle reddediliyorsa o
kuram sahte-bilimseldir. (s. 23)
Büyük bilimsel başarıların tanımlayıcı biriminin yalıtılmış
tek bir hipotez yerine bir araştırma programı olduğunu iddia ediyorum. (s. )
Newton’un kütleçekim kuramı, Einstein’ın görelilik kuramı,
kuantum mekaniği, Marksizm, Freudçuluk; hepsi de araştırma programlarıdır.
Hepsi de inatla savunulan karakteristik bir çekirdeğe, daha esnek bir koruyucu
kuşağa ve incelikli bir sorun çözme düzeneğine sahiptir.
İki kuram rekabet içindeyken biri yozlaşıyor diğeri ise
ilerlemeye devam ediyorsa bilim insanları ilerlemekte olan kurama katılma
eğiliminde olurlar. Bilimsel devrimlerin sebebi budur.
Yakından bakıldığında Poppercı can alıcı deneylerin de,
Kuhncu devrimlerin de birer mit olduğu anlaşılır. Aslında gerçekleşen şeyse
ilerletici olan bilimsel programların yozlaştırıcı olanların yerini almasıdır.
(s.27-28)
Bilim ile sahte-bilim arasında sınır koyma sorunu yalnızca
felsefenin sorunu değildir, aynı zamanda oldukça önemli etik ve politik
içeriklere de sahiptir.
1
Yanlışlama ve Bilimsel
Araştırma Programlarının Metodolojisi
Doğrulamacılara göre bilimsel bilgi kanıtlanmış önermelerden
meydana geliyor… (s. 32)
Kuşkuculuk doğrulamacılığı reddetmedi; yalnızca kanıtlanmış
bilginin ve dolayısıyla herhangi bir bilginin olmadığını ve olamayacağını iddia
etti. Kuşkucular için bilgi hayvanca inançtan başka bir şey değildi.
Bütün kuramların eşit derecede kanıtlanamaz olduğu ortaya
çıktı. (s. 33)
Olasıcılık
Bilimsel dürüstlük düşünülenden daha azını gerektirir;
yalnızca olasılığı yüksek kuramların dile getirilmesinden… (s. 34)
Yanlışlamacılık, bir anlamda, rasyonel düşünce için yeni ve
dikkate değer bir geri adımdı. Fakat aynı zamanda ütopyacı standartlardan bir
geri adım olduğu için, pek çok ikiyüzlülüğü ve kafası karışık düşünceyi ortadan
kaldırdı ve böylelikle, aslında bir ilerleme sağlandı.
Dogmatik yanlışlamacılık kayıtsız şartsız tüm bilimsel
kuramların yanılabilir olduğunu kabul eder. Tümevarımcı olmadan katı bir
biçimde deneycidir.
…dogmatik yanlışlamacı için deneysel karşı-kanıt bir kuramı
yargılayabilecek tek hakemdir. (s. 35)
Dogmatik yanlışlamacı yanlışlanamaz (totolojik olmayan)
önermeleri ciddiye almaz; onları “metafizik” diye damgalar ve bilimsel
konumlarını yadsır. (s. 36)
Hiçbir olgusal önerme deneyle kanıtlanamaz.
Dolayısıyla kuramları ne kanıtlayabilir ne de çürütebiliriz.
Zayıf, kanıtlanmamış “kuramlar” ile sarsılmaz, kanıtlanmış “deneysel temel”
arasında gerçek bir sınır koyma yoktur: Bilimin tüm önermeleri kuramsaldır ve
kaçınılmaz olarak yanılabilirdir. (s. 41)
Klasik doğrulamacılar yalnızca kanıtlanmış kuramları,
neo-klasik doğrulamacılar olası olanları kabul ettiler; dogmatik
yanlışlamacılar ise iki durumda da herhangi bir kuramın kabul edilebilir
olmadığını fark ettiler. (s. 45)
Dogmatik yanlışlamacılığın sınır koyma ölçütünü kabul
edersek (…) bilimsel kuramlar yalnızca eşit derecede kanıtlanamaz ve eşit
derecede olasılık dışı olmakla kalmazlar, aynı zamanda eşit derecede
çürütülemez de olurlar. (s. 46)
Pasifist ve aktivist bilgi kuramları arasında önemli bir
ayrım vardır. Pasifistlere göre doğru bilgi tamamıyla etkin olmayan bir zihinde
Doğa’nın bıraktığı izdir.
En etkili pasifist ekol klasik deneyciliktir. Aktivistler
Doğa’nın kitabını zihinsel etkinlik olmaksızın, beklentilerimizin ve
kuramlarımızın etkisinde onu yorumlamaksızın okuyamayacağımızı savunurlar.
Muhafazakâr aktivistlere göre temel beklentilerimizle doğarız; onlarla dünyayı
kendi dünyamıza dönüştürürüz, fakat böylelikle sonsuza dek kendi dünyamızın
zindanında yaşamak zorundayızdır. (s. 47)
Metodolojik yanlışlamacı
en başarılı kuramlarımızı algılarımızın uzantıları olarak kullanır. (s. 51)
Tek bir gözlem basit bir yanlışın tesadüfi sonucu olabilir.
(s. 52/53)
“Bizi hiçbir yere gitmeyen bir izi takip etmekten kurtaran
daima denedir.” Popper
…bilim tarihi bilimsel rasyonalite kuramımızı
desteklemiyorsa ki durum öyle görünüyor, iki alternatifimiz var. İlki, bilimin
başarısına rasyonel bir açıklama getirme çabasından vazgeçmek.
Bu Polanyi’nin ve Kuhn’un yoludur. Diğer alternatifse
yanlışlamacılıktaki uzlaşımcı unsuru en aza indirgemeye çalışmak… Bu Popper’ın
yoludur. (s. 64/65)
Naif yanlışlamacıya göre deneysel olarak yanlışlanabildiği
söylenebilen her kuram kabul edilebilir ya da bilimseldir. Sofistike
yanlışlamacıya göre bir kuram ancak kendisinden önceki kuramlara kıyasla
desteklenmiş fazladan deneysel içeriğe sahipse, yani yeni olguların
keşfedilmesine yol açıyorsa kabul edilebilir ya da bilimseldir. (s. 65)
Yanlışlamacıya ilişkin can alıcı unsur yeni kuramın
kendinden öncekine kıyasla yeni, fazladan malumat sunup sunmadığı ve bu
malumatın desteklenmiş olup olmadığıdır.
Exemplum docet, exempla
obscurant. / Tek bir örnek öğretir, pek
çok örnek anlaşılmaz hale getirir.
Bilimsel kurama getirilecek ciddi bir eleştirinin ilk
aşaması kuramın mantıksal tümdengelimli ifadesini yeniden inşa etmek,
geliştirmektir. (s. 83)
Tüm bilimsel araştırma programları çekirdekleri üzerinden
karakterize edilebilir. Programın olumsuz höristiği modus tollensi bu çekirdeğe
yöneltmemizi engeller. Bunun yerinde bu çekirdeğin etrafında bir koruyucu kuşak
görevi gören yardımcı hipotezler dile getirmek, hatta icat etmek için
yaratıcılığımızı kullanmamız ve modus tollensi bunlara yöneltmemiz gerekiyor.
(s. 89)
Kuhn’un anlayışına göre
Normal dönemlerde baskın paradigma bir gelişim çizgisi
tutturur ve bu gelişim nihayetinde bir bunalımla son bulur.
Daha sonra, kendinden öncekiyle ölçüştürülemeyen yeni bir
paradigma belirir.
Bunalım sadece eski kuramları ve kuralları değil, onlara
saygı duymamızı sağlayan standartları da ortadan kaldırır. Yeni paradigma
tamamen yeni bir rasyonaliteyi de beraberinde getirir.
Değişim çoğunluğun etkisiyle gerçekleşir. Dolayısıyla Kuhn’a
göre bilimsel devrim irrasyoneldir, bir kitle psikolojisi meselesidir. (s.
153/154)
2
Bilim Tarihi ve Bilim
Tarihinin Rasyonel Yeniden İnşaları
Bilim tarihi olmadan bilim felsefesi boş; bilim felsefesi
olmadan bilim kördür.
Bilim felsefesi tarihçiye normatif metodolojiler sunar. (s.
170)
Çağdaş bilim felsefesinde ortalıkta dolaşan birkaç
metodoloji vardır.
Modern metodolojiler ya da keşif mantıkları hazır, ifade
bulmuş kuramların değerlendirilmesine ilişkin kurallar kümelerinde ibarettir.
Bu kuralların ya da değerlendirme sistemlerinin aynı zamanda bilimsel
rasyonalite kuramları, sınır koyma ölçütleri ya da bilim tanımları işlevi
gördüğüne sıklıkla rastlanır. (s. 171)
Dört farklı keşif mantığı
a) Tümevarımcılık
En etkili bilim metodolojilerinden biri tümevarımcılık
olmuştur.
Tümevarımcı bir önermeyi kabul ettiği zaman, doğruluğu
kanıtlanmış olarak kabul eder; öyle değilse reddeder. (s. 172)
Kuşkucudur, bir önermenin yanlış olduğunu göstermekten
ziyade, kanıtlanmamış, yani sahte-bilimsel olduğunu göstermeye dayanır.
Tümevarımcı tarihçi için sadece iki tür sahici keşif vardır;
sarsılmaz olguları belirten önermeler ve tümevarımlı genellemeler. Onun içsel
tarihinin omurgasını sadece bunlar oluşturur. (s. 173)
Tümevarımcı tarihçi, ilk başta neden belirli tarzda
olguların seçilmiş olduğuna rasyonel bir içsel açıklama getiremez. (s. 174)
b) Uzlaşımcılık
Uzlaşımcılık, olguları tutarlı bir bütün haline getiren her
türlü sınıflandırma sisteminin inşasına izin verir.
Bilimin sahici ilerlemesi birikimseldir. (s. 175)
Uzlaşımcı tarihyazımı, neden ilk başta bazı olguların
seçildiğine (…) rasyonel bir açıklama getiremez. (s. 177)
c) Metodolojik Yanlışlamacılık
Yanlışlamacılık tümevarımcılığın ve Duhemci uzlaşımcılığın
mantıksal-epistemolojik bir eleştirisi olarak doğdu.
Yanlışlamacının ahlak kurallarına göre, bir kuram ancak bir
temel önermeyle çelişmesinin sağlanması olanaklıysa bilimseldir; ayrıca bir
kuram kabul edilmiş bir temel önermeyle çeliştiği takdirde saf dışı
edilmelidir.
Yanlışlanamaz kuramlar ya da ad hoc hipotezler ileri sürmek
Popper’ın ahlak kurallarına aykırıdır.
Popper’ın eleştiri modelinin kullandığı silah modus
tollenstir. (s. 179)
c) Bilimsel Araştırma Programlarının Metodolojisi
Benim metodolojime göre büyük bilimsel başarılar, ilerletici
ve yozlaştırıcı sorun değişikleri üzerinden değerlendirilebilecek araştırma
programlarıdır ve bilimsel devrimler bir araştırma programının diğerinin yerini
almasından ibarettir. (s. 182)
Araştırma programları metodolojisi hem Feyerabend hem de
Kuhn tarafından eleştirildi. Kuhn’a göre: (Lakatos) gerektiği anda yozlaştırıcı
bir araştırma programını ilerletici bir programdan ayırdetmek vb. için
kullanılabilecek ölçütleri belirtmelidir.
Standartların uygulama gücü olabilmesi için biz zaman
sınırıyla birleştirilmesi gerekir.
Ben böyle bir zaman sınırı belirtmediğim için, Feyerabend
benim standartlarımın sözlü süslemelerden daha fazlası olmadığı sonucuna
varıyor. (s. 191)
Klasik doğrulamacılara göre bir önerme ancak kanıtlanmışsa
bilimseldir.
Tümevarımcı oyun kabul edilebilir veriler toplamaktan ve
onlardan kabul edilebilir tümevarımlı genellemeler çıkarmaktan ibarettir.
Uzlaşımcı oyun kabul edilebilir veriler toplamaktan ve
onları mümkün olan en yalın sınıflandırma sistemlerine göre düzenlemekten
ibarettir. (s. 199)
Eğer bir sınır koyma ölçütü bilim elitinin temel
değerlendirmeleriyle tutarsızsa reddedilmelidir. (s. 203)
Eğer evrensel bir kural tekil bir normatif temel yargıyla
çarpışıyorsa, bilim çevresine bu çarpışma üzerine düşünüp taşınmak için zaman
verilmelidir. (s. 213)
3
Popper’ın Sınır Koyma ve
Tümevarım Üzerine Düşünceleri
Logik der Forschung’unun iki temel sorunu
Sınır koyma sorunu ve tümevarım sorunu
Popper’ın sınır koyma ölçütü (…) bilimsel kuramlar için
konulmuş bir dizi standarttır. (s. 225/226)
Tanımlar dogmadır; sadece onlardan çıkarılan sonuçlar bize
yeni bir kavrayış kazandırabilir. (s. 231)
Popper’ın temel kuralı bilim insanının en temel
varsayımlarını bile hangi deneysel koşullar altında terkedeceğini önceden
belirtmesi gerektiğidir. (s. 235)
En iyi açılış hamlesi yanlışlanabilir bir hipotez değil bir
araştırma programıdır.
4
Neden Kopernik’in
Araştırma Programı Ptolemaiosçu Programın Yerini Aldı?
Bilim felsefesinin temel meselesi bilimsel kuramların
normatif değerlendirmesi ve özellikle de bir kuramı bilimsel yapan evrensel
koşulları belirtme sorunudur. Değerlendirme sorununun bu son alt başlığı
felsefede sınır koyma sorunu olarak bilinir. (s. 267)
Değişimin değerlendirmesi normatif bir sorundur
Kuramların gerçekte kabul ya da reddedilmelerindeki
değişimin açıklanması ise psikolojik bir sorundur. (s. 268)
Katı tümevarımcılara göre bir kuramı diğerinden üstün kılan
şey (…) olgulardan çıkarılmış olmasıdır.
Kopernik’in güneş-merkezciliğini olgulardan çıkardığını
iddia etmek zordur.
Katı tümevarımcılık
Duhem ve Popper tarafından yıkılmıştır.
Olasılıkçı tümevarımcılığa göre bir kuramın diğerinden daha
iyi olması, o dönemde mevcut tüm kanıtlar göz önüne alındığında daha yüksek
olasılığa sahip olmasına bağlıdır. (s. 271)
Uzlaşımcılığa göre, kuramlar uzlaşıyla kabul edilirler.
Neyin bilimsel neyin sahte-bilimsel, neyin daha iyi neyin
daha kötü bir kuram olduğuna karar vermede sadece yasaya başvurulabilir. (s.
279)
Kopernik tamamen yeni bir program yaratmadı; Platoncu
programın Aristarkhosçu versiyonunu yeniledi. Bu programın çekirdeği, fiziğin
temel referans noktasını yıldızların oluşturduğu önermesidir.
5
Newton’ın Bilimsel
Standartlara Etkisi
Episteme, kanıtlanmış bilgi
Doxa, sadece kanı…
The Methodology of Scientific Research Programmes
Türkçeleştiren: Duygu Uygun
Alfa Yayınları
Nisan, 2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder