18 Kasım 2016 Cuma

M. Emin Değer - Oltadaki Balık Türkiye

M. Emin Değer - Oltadaki Balık Türkiye


M. Emin Değer 1927'de Kastamonu'da doğdu. Orta öğrenimini burada yaptıktan sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde yüksek öğrenimini bitirerek, 1951yılında Hakim Teğmen olarak Silahlı Kuvvetler'de göreve başladı. 1960'da Milli Savunma Bakanlığı Hukuk Müşavir Yardımcılığına atanan Değer, 1968'de Hukuk Müşaviri oldu.
Gelibolu'daki İkinci Kolordu Kıdemli Hakimliğine atanan Değer 1971 yılında bu görevden emekliye ayrılmıştır.

Oltadaki Balık Türkiye
Bu çalışma, tek kutuplu bir Dünya'ya, yeni bir düzen vermek isteyen Dünya jandarmasının, geçmişten günümüze, Dünya'ya ve Türkiye'ye nasıl baktığını belgelerle sergilemeyi amaçlamıştır.
---

Rockefeller'in Başkan Eisenhower’a yazdığı 1956 tarihli bir mektup ve daha başka belgelerle değerlendirilmekte ve Rockefeller'in bu mektubunda Türkiye'nin OLTAYA YAKALANMIŞ BALIK olduğu, bu nedenle de yeme gereksinimi bulunmadığı açıklanmaktadır.
Oltaya yakalanmış balığın yeme gereksinimi yoktur!

ABD oyunun, ancak kendi koyduğu kurallara göre oynanmasını ister. Kural Dışına çıkan oyundan atılır. Demirel iki kez atılmıştır oyundan.

1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonunda ambargo ile cezalandırıldık.

1957 Aralık ayında, Eisenhower ve Mc Millan, bir NATO Konseyi toplantısı öncesi bir tebliğ yayınlarlar. Bu tebliğde denilir ki, "Hür dünya devletleri birbirlerine karşılıklı olarak bağlıdırlar. Bir devletin kendi kendine yetinmesi, artık gerilerde kalmıştır. Ortak egemenlik, karşılıklı bağımlılıkla sağlanır."
Bu tür ilişki, teslimiyetçi beyinler yetiştirir. Onlar için de ABD'ye karşı çıkmak yanlıştır. Çünkü bağımlılığımız tehlikeye girer. İşte bu nedenle, ABD, Türkiye'yi 'oltadaki balık' gibi görüyor.

ORTADOĞU VE ABD'NİN ÇIKARLARI
Sovyetler'in potansiyel bir tehlike sayıldığı günlerde, ABD, Batı'yı yanında tutmayı başarmıştı.
Sovyetler, sosyalist sistemi, dünya sistemi olarak özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaymak ve yerleştirmek çabası içindeydi.
Suriye ve Irak'ın bugünkü askeri gücünün temelinde Sovyet desteğinin yattığı bilinen bir gerçektir. Libya'nın kendine özgü politikasının da, Sovyet desteğine dayandığı ya da bir ilginç dengeye oturtulmak istendiği bilinir.

Sovyetler'in bu ülkelerden desteğini çekmesiyle, ona bağlı siyasa izleyenler boşlukta kaldılar.
Saddam, bu boşluktan yararlanarak, öteden beri üstün güç olma düşünü gerçekleştirmeye kalkıştı. Amacı, Ortadoğu petrolünü denetim altına, daha da ileri giderek kullanımı altına almak ve bölgede lider olmak idi. Hırsı, aklının önünde olduğu ve dünya siyasasının dinamiklerini bilmediği için, daha adım attığı gün yenilmişti.
Ortadoğu'da yeni dengeler aranırken, "Çekiç Güç" adıyla konuşlandırdığı, bizdeki
ABD üslerinden yararlanan bir askeri gücün korumasında, Kürt Devleti'nin çekirdeğini oluşturdu.

BÖLÜM I
YENİ EMPERYALİZM
Emperyalizm, askersel işgalli sömürüyü, Ulusal Kurtuluş Savaşları'nın yaygınlaşması nedeni ile sürdüremeyeceğini anlamış ve İkinci Dünya Savaşı sonrası yeni bir yöntem geliştirmiştir. Emperyalizm, bu kez dostluk ve yardım anlaşmalarıyla gelmiştir. Bunun bir başka adı, "Dolaylı İşgal"dir.
ABD, dünyanın az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerine ve Türkiye'ye, bu yöntemle yerleşmiştir.

Türkiye'ye gelen, ekonomik ve sosyal sorunlarımızla ilgili raporlar düzenleyen ve bize kalkınma stratejileri öneren her uzmanın, "ağır sanayiyi bırakın, siz Avrupa'nın yiyecek ve tahıl tarlası olun" önerileri işte bu sistemin önerileridir. Böylece hammadde kaynakları emperyalizmin hizmetine ve denetimine sunulacaktır.

…her gelişmişlik kendinden daha geri olan kesimin sırtındaki yüktür.

EMPERYALİZMİN KÜRESEL ÖRGÜTLENİŞİ
İkinci Dünya Savaşı sonunda, ABD, uluslararası sermaye hareketlerine yön vererek dünyaya egemen olunacağının bilinciyle, uluslararası bir örgüt kurma gereğini duydu. Önce, Bretton-Woods Antlaşması’nı sağladı.
44 ülkenin katıldığı bu antlaşma ile önce elindeki allın stoklarını değerlendirerek, paranın uluslararası değerini altın kambiyo standardına bağlattı. Daha sonra Dolar, altının yerine geçti.
Daha sonra Dünya Bankası, İMF ve AID gibi kuruluşlarla -evrensel finans sistemi yoluyla- az gelişmiş Ülkelerin kaynaklarını; hangi ekonomik alanda çalışacaklarından, yatırım plan ve programlarına değin her noktayı kontrol etmeye başladı.

NATO, CENTO vs. yoluyla emperyalizmin savunması -az gelişmiş ülkelere- yaptırılmaktadır.

Bundan üç yüz yıl önce bir Amerikan Ulusu yoktu. Amerika'nın keşfi ile bu yeni kıtaya başlayan göçler, bugünkü kuşakların ana ve babalarını oraya; Avrupa'da bulamadıklarını arayıp bulmak için taşıdı. Zenginlik en büyük özlemleriydi.
Ve işte Amerikan Ulusu, böylece çıkar temeline oturtulan birleşmeyle gerçekleşti.

…kapital, olduğu gibi kaldığı sürece küçülür. Bu nedenle, emperyalizm, kapitalizm için bir tercih sorunu değil, kapitalist bir toplumun yaşama biçimidir.

Ekonominin musluklarını ele geçiren yerli ve yabancılarla ortaklık kurmuş özel girişimciler eliyle, siyasal sisteme egemen olunur.
O andan sonra artık ABD ile çıkar ortaklığınız(!) kurulmuştur.

BÖLÜM II
ABD ORTADOĞU VE TÜRKİYE
“Mısır, Sudan, Somali, Kenya ve Umman'daki üsleri birbirine bağlayan su yollarının kesiştiği nokta olan Doğu Akdeniz eğer Türkiye nötr bir yol seçerse tehdit altında kalır.
Türkiye, cepheye birbiri ardından dizi dizi insan sürülebilir…”

ABD emperyalizmi teorisyenlerinin değişik yer ve zamanlarda ürettikleri bu kuramlara göre, ABD için önemimiz, "insan fazlasının dizi dizi cepheye sürülebileceği" ve bizdeki üslerin gerçekte emperyalizmin Basra Körfezi ve Güney Batı Asya'daki çıkarlarının korunmasında kullanılacağı düşüncesidir.

İkinci Dünya Savaşı'ndan önce, Ortadoğu petrol yatakları işletme hakkının yüzde 10'dan azı ABD firmalarına, yüzde 72'si İngiltere'ye ait iken, 1960'larda ABD payının yüzde 59'lara çıktı…

Dünya'yı altüst eden 6 yıllık savaş bitmiş ve savaşın utku kazanmış (muzaffer galipleri) yeni bir düzen vermek üzere, Dünya'yı aralarında paylaşmışlardır. Bu statükonun bozulması, yeni bir dağılmaya değin istenmez. Soğuk savaş, işte bu statünün sürdürülmesini sağlamıştır.
İngiltere, savaş sonrası eski gücünü kazanamayacağını anlamış ve Ortadoğu'da nüfuz bölgelerini yavaş yavaş ABD'ye terk etmiştir. Türkiye ve Yunanistan, ilk önce terk edilen alanlardır.
Churchill’in Boğazlar sorunu ile ilgili ikili oyunu, Rusya'nın, savaş sonrası bu sorunla bizi zorlaması ile sonuçlanır.

ABD'de partiler değişir -zaten iki parti esasına dayalı bir sistemdir- ama ABD'nin dünyaya egemen olma, öteki ülkelere söz geçirme ve sömürme ilkesi/politikası değişmez. Çünkü ABD'de politikanın çerçevesini evrensel soygun şirketleri çizer.

BÖLÜM III
ÇOKULUSLU ŞİRKETLERİN TUZAĞINDA OLTADAKİ BALIK TÜRKİYE
Bugün dünyada görülen tüm önemli mücadele, çokuluslu şirketlerin en fazla alana sahip olma açlığına dayanmaktadır.

Eisenhower'la birlikte, ABD başkanlık katında Rockefeller Grubu etkili olmuştur. Daha önce (Truman döneminde), Morgan firmasında olan nöbet, Eisenhower'la Rockefeller Grubuna geçmiştir.

Nelson Aldrich Rockefeller, Amerika'nın ilk petrol tröstü Standart Oil Company'nin kurucusu John Rockefeller'in torunudur.

İran Başbakanı Muhammed Musaddık, 1952'de petrol alanlarının millileştirilmesinin ülkenin yararına olacağına karar verdiği zaman, ClA onu hemen bilindiği gibi yerinden yürütüverdi. Musaddık'ı deviren, Şah'ı destekleyen ordu, Amerika tarafından eğitilmiş ve donatılmıştı.

Güney Vietnam'ın ABD yanlısı, Rockefeller'in deyimi ile, "ABD'ye uygun ve bağlı hükümetinin" Başbakanı Kao-Ki, Vietnam'dan kaçırılmış, O'nu kullanan Amerika desteğini çekince, Amerika'da barmenlik yapmıştır.

“ABD ile işbirliğine hazır yerli işadamlarına yardımı artırmalı ve böylece bu iş adamlarının, ilgili ülkenin ekonomisinde kilit noktalarını ele geçirmeleri, buna dayanarak politik etkilerinin artması sağlanmalıdır.” Rockefeller’ın mektubundan…

Maliye eski bakanlarından Cihat Bilgehan, 1977 Ekim ayında, Dünya Bankası ve IMF den eli boş dönerken, Koç Grubu, Dünya Bankası'ndan yirmi milyon dolarlık kredi alıyordu.

ABD'nin, kendi kurtuluşundan bu yana karşı olduğu en önemli konu ulusal kurtuluş hareketleridir.

ABD- ayrıca az gelişmiş ülke aydınları için de, özel programlar hazırlar. Bunlarla da aydınlara kendi ideolojisini benimsetme ve o aydınların ülkelerindeki kültür çalışmalarını yönlendirmeye çalışmaktadır.

Barış Gönüllüleri adıyla gelen bu görevliler, Amerikan ideolojisini halka aşılama programı uygulamak amacındaydılar.

Barış gönüllülerinden istenen, Bir Müslümanın Mekke'ye yönelmesi gibi, bir insanın Washington'a bakmasını sağlayacak ideali bulmaktır.

BÖLÜM IV
ABD NEDEN TÜRKİYE'DE
Toplum Dışardan teknoloji ithal ediyorsa, genellikle bu teknolojiye uygun ideoloji de ithal eder. Kimi durumlarda ise, bir ideolojinin benimsenmesi güdümlü toplumsal değişmenin başlatıcısı olur.

"ABD neden Türkiye'dedir?" sorusunun yanıtı, "ABD, Dünya'nın öteki ülkelerinde hangi nedenle bulunuyorsa, bizde de o nedenle bulunuyor" olmalıdır.

22 Mayıs 1947 tarihli Kongre Kanunu:
"Amerika Birleşik Devletleri Kongresinin Senatosu ve Temsilciler Meclisi tarafından kanunlaştırılmıştır ki, bir başka kanunun hükümleri ile çatışmadıkça Cumhurbaşkanı, Birleşik Devletlerin çıkarına uygun mütalaa ettiği zamanlarda Yunanistan ve Türkiye'ye, bu hükümetlerin talebi üzerine ve kendisinin tayin edeceği kayıt ve şartlarla, yardımda bulunabilecektir."

Türkiye-ABD ilişkilerinde, emperyalist sistem içinde Türkiye'ye verilmek istenen rol işte bu 1947 Antlaşmasıyla başlar.

"Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve karan kurtaracaktır." Amasya Protokolü ile dünyaya böyle haykıran bir ulusun, tam bağımsız bir Cumhuriyet kurduktan sonra, emperyalizme sığınması, tarihin yargısında aklanamayacaktır…

BÖLÜM V
SÖZLEŞMELERİN TUZAĞINDA YA DA
BAĞIMSIZLIKTAN BAĞIMLILIĞA-1-
"Tam bağımsızlık elbette, siyaset, maliye, iktisat, adalet, askerlik kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksun olması demektir."

“Amerikan yardımını, bir kere bizi şimdiden istiklalimizden mahrum edeceği ve Amerikan himayesi altına koyacağı için istemiyorum. Yardımın şartları malum: Amerikan Cumhurbaşkanından tutun da derece derece ta Amerikalı radyo ve gazete muhabirlerine kadar birtakım yabancılar, yardımın yerinde kullanılıp kullanılmadığım kontrol etmek bahanesiyle bizim içişlerimize müdahale edeceklerdir.” M. Ali Aybar

"Büyük Amerika Cumhuriyeti'nin memleketimiz ve milletimiz hakkında beslemekte olduğu yakın dostluk duygularının yeni bir örneğini teşkil eden bu sevinçli olayı her Türk candan alkışlamalıdır." İ. İnönü

ABD Emperyalizmi'nin en büyük düşmanı, ulusal kurtuluş eylemleridir.

Türkiye'nin 1940'larda girdiği emperyalist tuzaklarından biri de, 1954 Askeri Kolaylıklar Antlaşması ve bunun uzantılarıdır. Bu uzantının sonuncusu 1980 Savunma ve Ekonomik İşbirliği Antlaşması (SEİA)dır.

ABD Emperyalizmi Ortadoğu'yu petrol yatakları nedeni ile denetimde tutmak istemektedir.
(Emperyalizm kendini böyle koruyor; düşünsün insanlar, ABD, petrol vs. enerji kaynakları nedeniyle mi Türkiye’nin dibindedir, yoksa başka kaygıları da var mıdır?)

SÖZLEŞMELERİN TUZAĞINDA YA DA
BAĞIMSIZLIKTAN BAĞIMLILIĞA -II-

1964'deki Kıbrıs bunalımı sırasında, Kıbrıs'a asker çıkarma kararı üzerine, zamanın Başkanı Johnson’un ünlü mektubuyla da uyarılmıştık.
1974 Kıbrıs Harekâtı'ndan sonra da, ABD bizi ambargo ile üç yıl cezalandırmıştı... Parasını ödediğimiz malzemeleri bile yollamamıştı.
12 Eylül ve sonrası, emperyalizmin tuzakları daha da arttı. Anayasa'sıyla; yeni düzenin kurumlarıyla, Türkiye'ye bağımsızlık eğilimi kaybettirilmeye çalışıldı...

Türkiye, 1946 yılının 7 Eylül'ünde ilk kez devalüasyonla tanıştı.
1947 yılının 11 Mart'ında da IMF'ye üye olduk.

Türkiye, 1946'lardan bu yana genelde çoğunlukla IMF’nin, Dünya Bankası'nın ve AID'nin önerilerine uymuştur. Ama krizden krize düşmüş, borç batağına batmıştır.

1977 sonlarında kurulan Ecevit Hükümeti, 1978 Şubat'ında devalüasyona gider; faizleri artırır…

Dünya Bankası, İMF ve benzeri Uluslararası kuruluşlar, uzun yıllar, bizim ağır sanayie değil, tarım sektörüne yatırım yapmamızı önermişlerdir. Ancak, Türkiye'nin bu önerileri yeterince dikkate almaması ve özellikle Sovyetlerle yapılan anlaşmalarla ağır sanayie önem verilmesi (İskenderun Demir-Çelik, Seydişehir Alüminyum Kuruluşlarıyla, Orta Anadolu Rafinerisi vb. gibi kuruluşlara yönelinmesi) nedeniyle olsa gerek, bu konudaki baskı giderek yön değiştirir. Bu kez de "siz ağır sanayie değil, hafif sanayie önem verin," önerisiyle karşı karşıya bırakılırız.

1977 sonlarında, Dünya Bankasından bir uzman gelir. Adı Kemal Derviş'tir.
Derviş, Dünya Bankası'nın Ecevit'in Ekonomik Programı'nı öğrenmek ve ne yapması gerektiğini O'na duyurmak için gelmiştir.

ABD, Sovyet tehdidi ile, bizdeki sosyal uyanışı ve ekonomik gelişmeyi denetim altına almak istemiştir. Emperyalizm için asıl tehlike buradadır; ekonomik gelişme ve sosyal uyanıştadır. Özellikle bizim gibi, Ulusal Kurtuluş Savaşırının görkemli utkusuna sarılan bir ulusun, dizginlenebilmesi önemlidir. Ne diyordu Rockefeller, "... ekonomik yardım, onlardaki bağımsızlık eğilimini arttırır, -Türkiye gibi - düşünülenin tersi sonuçlar yaratır..."

Özetle ekonomik yaşantısı ve politikası, emperyalizmin kuruluşlarınca yönlendirilen ve denetlenen, parlamentosu ABD'nin ya da IMF, Dünya Bankası gibi kuruluşların isteklerine göre yasa çıkarma yükümü altında bulunan, genel olarak iç ve dış politikasını" tek başına saptayıp uygulayamayan bir ülkenin, tam bağımsız ve egemen bir ülke olması ne kadar olanaklı ise, Türkiye o kadar bağımsız ve egemendir.

SON SÖZ'DEN ÖNCE
…bu gaflete bugün girmedik. Bu gafletin temelleri 1947'lerde atıldı, yapıtaşları 1950’lerden sonra döşendi. Bu gafletten uyanmak gerektiğini birkaç kez gördük. Johnson'un mektubu ile açılan gözlerimiz ne yazık ki, Dickson Raporu ve 12 Mart'larla kapatılmak istendi. Ve 12 Eylül ile susturulduk.
---
Çınar Yayınları
4. Baskı


1 yorum:

  1. Menderes’in maksattaki gâyesi Türkiye’yi «Küçük Amerika» yapmaktı. ULU BAŞKAN TRUMP riyâsetinde Amerika Birleşik Devletleri «BÖYÜK TÜRKiYE» olmuştur. Verin mehteri..

    YanıtlaSil