25 Haziran 2013 Salı

Labirentin Tarihi


Jacques Attali – Labirentin Tarihi


Minos, Poseidon’un yıllık kurban isteğini karşıladığı sürece Knossos sarayında huzur içindedir. Poseidon’dan kurban edebilmek için şanına yakışır bir boğa ister. Poseidon görkemli bir boğa gönderir. Minos, hayran kaldığı boğayı kurban edemez. Poseidon öfkelenir. Yarattığı boğanın şekline bürünerek Minos’un karısı Pasiphae’yi baştan çıkarır. Poseidon, düşmanının karısıyla yatar ve bu birleşmeden Minotaurus doğar. Pasiphae, Talos’u öldürüp Knossos’a sığınan gönyenin mucidi Daidalos’tan yardım ister.
Minos, Daidalos’a anıtsal bir labirent yaptırır. Minotaurus’u buraya hapseder.
Minos’un oğullarından Andregeos, Atina’da bir boğanın saldırısı yüzünden ölür. Girit, Atina’dan diyet olarak her dokuz yılda bir yedi genç erkek ve kız vermesini emreder. Kurbanlık gençler labirente gönderilip Minotaurus’a yem edilir.
Üçüncü kurban töreninde Atina kralı Aigeus’un oğlu Theseus, yaratığı öldürmek ve bu kanlı diyetten kurtulmak için labirente gitmeye karar verir. Sağ salim geri dönebilirse gemisinin direğine beyaz yelken çekecektir.
Theseus, yanında diğer 13 gençle birlikte Girit’e ulaşır. Minos’un kızı Ariadne’yi baştan çıkarır. Theseus’u kurtarmak için Daidalos’tan yardım alan Ariadne, sevgilisine labirentin içinde yol gösterecek sihirli bir ve Minotaurus’un ağzına atılınca onu öldürecek olan balmumundan yapılmış bir top verir. Theseus labirente girer ve yaratığı öldürür.
Theseus, adaya gelen Atinalılar, Ariadne ve onun kardeşi Phaidra’yla birlikte adadan kaçar. Phaidra’yı baştan çıkarıp Ariadne’yi terk eder. Evine dönüş yolunda babasına verdiği sözü unutan Theseus, gemisine beyaz yelken çekmeden Atina’ya yaklaşır. Ufukta beyaz yelken göremeyen Aigeus, üzüntüsünden kendini denize atar. Aigeus’un hayatını alan deniz bugün hâlâ onun ismiyle anılır (Ege). Deliye dönen Minos, tüm bu olanlardan sorumlu tuttuğu Daidalos ve oğlu İkaros’u labirente kapatır. Labirentte kaybolan Daidalos, tüyden kanatlar yapıp bunları kendisinin ve oğlunun omuzlarına yapıştırır. Uçarak labirentten kurtulurlar. Ne var ki havada çok fazla yükselen İkaros’un kanatlarını tutan balmumu güneşte erir ve İkaros suya düşerek boğulur.
Nankör Theseus Phaidra ile gününü gün etmektedir. Karısı, oğlu Hippolytos’a aşık olunca bu keyif bozulur. Poseidon, Hippolytos’u öldürür. Phaidra üzülür ve intihar eder.
Theseus bu defa Medea ile evlenir.
Skyros adasına gidip her şeyden elini eteğini çeken Theseus burada Kral Lykomedes tarafından öldürülür.

Dilbilimciler labirent sözcüğünün,
Girit krallık armalarının üzerinde bulunan çifte balta sembolünün Lidya dilindeki karşılığı olan “labrys” den geldiğini savundular.
Başka bazı araştırmalar “sepete konan balığın oyunu” anlamında bir sözcük olduğunu belirtmektedir. (s. 17)

Hikâyenin temaları;
Sürgünün kaynağı olarak yanılgı
Koruma olarak hapis
Öğrenme olarak oradan oraya çaresizce dolaşmak
Tehdit olarak koyu karanlıklar
Kayıp olarak övünme
Hayvansal güç olarak insan
Korkularımıza cevap olarak dünya

Labirentler bir çizimden çok bir mesaj olarak algılanmalıdır.
Şekiller yazıdan çok daha önce olayları ifade ederler.

Mısır’da labirent, ruhun izlediği yolu temsil eder.
Akdeniz bölgesinde ayinsel danslara rehberlik eder.
Amerika ve Çin’deki kültürlerde kendi gerçekliğinin peşindeki bir insanın iç yolculuğunu anlatır. (s. 21)

Akıl çağıyla birlikte düz çizginin ve şeffaflığın saltanatı başladı.
Labirent, hem düşman hem de savaşılması gereken karanlığın bir örneği olarak görüldü.

Labirentin sürgünü bitti. Labirentler dönüş yolunda. Şehirler birer labirent oldu.
Zenginlik ve kudret artık labirentin sonunda bulunuyor.
Bilgi işlem teknolojisini, şebekelerini ve mikro işlemcileri gerçek bir pireler labirenti gibi tasvir edebiliyoruz.

Labirentleri anlamak yakın bir gelecekte modernitenin anlaşılması için temel teşkil eden bir kavram olacak. (s. 23)

Labirent her zaman çift taraflıdır. Yol bir amaca götürürken duvar başka bir amaca götürür.

Labirent, köşeli, dolambaçlı, düzensizdir, tıpkı insan gibi…
Kadın insanın ilk labirentidir.

Labirentler yazıdan önce icat edilen bir dil, karmakarışık bir anlatım biçimi…

…daire hemen hemen her yerde birliği, mükemmelliği, bütünlüğü simgeler.
Birçok kültür evreni, iç içe geçmiş daireler dizisi ile betimler.
Hilal, her yerde değişikliğin, değişimin, doğumun veya yeniden doğuşun simgesidir.
Oval, genellikle kadınsı bir şekildir.
Kırık çizgiler nehirleri, suyu, düz çizgiler ise yağmuru düşündürür.
Kare, dünyayı veya evreni, her durumda yaratılışı temsil eder.
Haç bütün bir evreni, dikey çizgi eril ruhu, yatay çizgi dişil maddeyi ve bu çizgilerin kesişme noktası ise insanlığı temsil eder.
Yunan haçı, bir yıldız veya bir insan, eğer daire içine yerleştirilmişse de, geçmekte olan zaman veya gökyüzündeki dünya anlamına gelir.
Üçgen eril bir simge olan ateşi, eğer ters çevrilmiş ise dişil simge olan suyu ifade eder.
Tepe noktaları karşı karşıya gelen iki üçgen cinsel birleşmeyi, eğer çakışırlarsa bütünleşmeyi tarif eder.
Örgü şekli, sonsuz geri dönüşün, imkânsız kaçışın kapalı ve karamsar simgesidir.
Sarmal ise tam tersine çok sayıda uygarlığın kültüründe, geleceğin ve ışığın açık ve iyimser simgesidir.
Ters yönde dönen iki sarmal genellikle bir yolculuk,
Üçlü sarmal ise rüzgârı, suyu veya yılanı anlatır. (s. 45/46)

Labirentlerle ilgili tüm efsaneler şu veya bu şekilde dört hikâyeden bahseder: bir yolculuk, bir sınav, bir inisiasyon ve bir dirilme. Hepsi kahramanın ölümünü, onun kurban edilmesini, öğretici bir gizemi keşfetmesini, değişimini anlatır.
Labirentler her uygarlığın, hayat, ölüm, öteki dünya, dünyanın yaratılışı ve insanın kimliğiyle ilgili sırları çözme yöntemini anlamamızı sağlarlar. (s. 51)

Vanuatu’daki Malakula adasında anlatılan bir efsane,
(Ölümden sonra herkes) Temes Savsap adındaki dişi bir ruhla buluşmak üzere Serving ülkesindeki Wies’e gider. Yeni geleni içeriye almadan önce koruyucu ruh kumun üzerine “yol” anlamına gelen nahal adında bir labirent çizer. Ruh ölüye labirenti incelemesi için bir süre verir ve sonra desenin yarısını siler. Ölü, parmağını kumun üzerinden kaldırmadan, tek bir hareketle labirenti yeniden oluşturmak, sonra da onu merkeze götürecek yolu bulmak zorundadır. Eğer ölü, yaşadığı süre içerisinde kendini yetiştirmiş ise şekilleri ezberden bulur. (s. 52)

Theseus Efsanesi
Burada Daidalos, öğreten ve yol gösterici,
Minotaurus cellat,
Ariadne ödül,
Theseus ise çok sonraları, ne olursa olsun diyerek Cehennem’e kadar inip oradan sağ salim geri gelen bir inisiye olarak karşımıza çıkar. (s. 54)

Kabala öğretisi tam olarak bir labirent simgesinin çevresinden oluşturulur. Bir hayat ağacı Tanrı’nın on boyutunu, İbrani alfabesinin yirmi iki harfini temsil eden yirmi iki yolla birbirine bağlar.
Kabalacı için bilgeliğin yolunu takip etmek hayatı gerektiği gibi kat etmenin tek yoludur. (s. 64/65)

Rönesans’ın başlamasıyla beraber, labirentler silinmeye başlar.
Artık söz konusu olan hayatın labirentini geçerek sonsuzluğa hazırlanmak değil, hayatın tadını çıkaracak yolları burada ve hemen şimdi biriktirmek ve onları gelecek kuşaklara taşımaktır. Düz çizgi gerçeğin ölçütü haline gelir. (s. 67)

Filozof bu yeni gücün uygulanışını kuram haline getirir ve düz gitmek akıl yürütmenin bir işareti haline gelir. (s. 68)

Labirent kelimesi Fransızcada ilk olarak 1418 yılında, kesilmiş ağaçlarla çevrili ve içinden çıkılamaz yer anlamına gelen labarinte biçiminde ortaya çıkar.
“Bilinmeyene ulaşmak için bilgisizliğin yolunu anlamak gerekir.” T.S. Eliot

Modern labirentin girişinde
Seyahat etmenin şartlarını yeniden bulmayı öğrenmek
Göçebe gerçeklerine dönmek ve onların dört temel özelliğini yeniden keşfetmek gerekecektir.
İlk olarak göçebenin hafif kalması gerektiğini hatırlamalıyız.
İkinci sırada göçebenin konuksever, nazik, başkalarına karşı açık, hediye verirken dikkatli olması gerektiğini hatırlamalıyız.
Üçüncü sırada, göçebenin pusuda beklemek zorunda olduğunu hatırlamalıyız.
Son olarak göçebe diğerleriyle dayanışma içinde olmalıdır.
Hafif, nazik, her an hazır, dayanışmacı: işte göçebenin en önemli nitelikleri. Labirentin yolcusu önce bu nitelikleriyle onun karşısına geçmek zorunda kalacaktır. (s. 127)

Odysseus kaybolduğunda eşine olan aşkının farkına varmıştı, Kolomb kaybolduğunda Amerika’yı keşfetmişti, Newton kaybolduğunda yerçekimini kavramıştı,

Sanayileşmiş toplumlarda kaybolmak, kaybetmek demektir. (s. 129)

Merak, kaybolmuşluğun içinde öğrenmeye, bilinmeyenin içinde keşfetmeye, bilgisizlik içinde bulmaya fırsat tanır.

İnternette kaybolarak bilmek zorunluluğunda olmadığımıza inandığımız şeyleri öğreniriz. (s. 131)

Beynin günümüzdeki betimlenmesini kim incelerse incelesin, belleğin hiç kuşkusuz labirent gibi bir yapıya sahip olduğunu sezinleyecektir.

Bütün ortaçağ boyunca diğer yazarlar labirentleri bellek eğiten bir araç olarak görmeye devam ettiler. (s. 140)

Bellek yitimi kapitalist ekonominin iyi işlemesi için bile gereklidir.

Anılar, satıcının düşmanıdır.
Sürekli değişen moda ve en çok satan şarkı listesi, mal ve sermayenin dolaşımını hareketlendirir (s. 141)

Dans, zaman ve mekânı birleştirir.

Dans, bedeni ruhun müttefiki yapmanın yollarından biridir.

“Labirent kaybolunan yer değil, aksine içinden her çıkıldığında kaybolunmuş hissi veren yerdir.” Foucault

Türkçeleştiren: Selçuk Kumbasar
Okuyanus Yayınları
Aralık, 2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder