20 Haziran 2013 Perşembe

Victor Terras – Dostoyevski’yi Okumak


Victor Terras – Dostoyevski’yi Okumak

Dostoyevski üzerine bir kitap yazıyorsanız bunun bir gerekçesi olmalı.
Benim (…) bir gerekçem yok.
Burada Dostoyevski’nin eserlerine dair çeşitli yaklaşımları özetle tanıtacağım.
Kariyerinin erken dönemlerinde Dostoyevski öncelikle ilk romanı olan İnsancıklar’ın (1846) yazarı, duygusal doğalcılığın önde gelen destekçisi ve tutunamayanların, toplumun mağdurlarının savunucusu olarak tanınıyordu.
Yeraltından Notlar (1864) çıktıktan sonra eleştirmenler, Dostoyevski’nin ezilmiş ve aşağılanmışlara olan ilgisinin onlara duyduğu merhametten ziyade, insan ruhunun karanlık kuytularını sağlıksızca merak etmesinden ya da daha beteri, insanların acı çekmesini izlemekten sadistçe haz almasından kaynaklandığından şüphelenmeye başlar. (s. 9/10)

1873’ten sonra Bir Yazarın Günlüğü’nde derlenen dergi yazıları Dostoyevski’nin muhafazakâr milliyetçi poçva (toprak) hareketinin önde gelen sözcüsü olmasını sağladı.

Dostoyevski ancak ölümünden sonra önemli bir düşünür olarak kabul gördü. (s. 10)

Vyaçeslav İvanov, Dostoyevski’nin romanları için “roman-tragedya” terimini kullanıp, onları klasik drama kavramıyla çözümledi. (s. 11)

Dostoyevski’ye sağlığında övgü dolu yorumlar gelmiyordu. Zamanla o da (…) hep acele ederek yazmak zorunda kaldığı için üslup güzelliklerine dikkat edemediğini söyledi. Dostoyevski’nin defterlerini, müsveddelerini görenler, bunun doğru olmadığını bilirler.
…olumsuz görüşlerin çoğu şöyle bir iddiaya dayanıyor: bu eserleri psikoloji veya felsefe açısından ilginç olabilir, ama sanatsal nitelikleri zayıftır. (s. 15)

Dostoyevski’nin üslup konusundaki zanaatkârlığına yönelik eleştiriler daha da yoğundur.
Muğlak, suni ve duygusal yazdığı da çok söyleniyor.
Kısacası, Dostoyevski külliyatının estetik değerine ya yok deniyor ya zayıf.
…karamsarlık. Dostoyevski kitaplarının acayip, isterik ve marazi doğası sık sık sansürlendi. (s. 16)

İsaiah Berlin, Dostoyevski’nin bütün sanatı tek bir mesele üzerine olan birci (monist) bir “kirpi” olduğunu söylemişti. (S. 18)

Tolstoy’un günlüklerinde, “diyalogları imkânsız ve doğal olmaktan tamamen uzak… Şapşallığı, yapmacıklığı beni hayrete düşürüyor, bu kurgulanmış haller… çok biçimsiz… ne kadar sanatsız: sanattan basbayağı uzak… herkes aynı dili konuşuyor.” (s. 22)

Dostoyevski, karakterlerinin toplumsal, bölgesel veya mesleki özelliklerini yaratırken pek dikkatli bir üsluba sahip değil. (s. 23)

Bakhtin, Dostoyevski’nin yazdığı metinlerin, anlatıcının sesinin egemen olduğu tek sesli bir anlatım değil, anlatıcının (bazen kendi içinde de diyalojik olan) iç sesi dahil, yaşayan seslerden oluşan çoksesli bir konser olduğunu gösterdi. (s. 24)

Dostoyevski’nin dini düşüncesi, insanların tanrı ile veya tanrısız yaşaması ve ölmesi ile ilgilenir. (s. 25)

…onu varoluşçuluğun erken habercisi kılar.
…modern insanın varoluşu için tanrı ile veya tanrısız yaşamak ne anlama gelir diye sordu. (s. 26)

Dostoyevski kahramanını iğrençliğin, rezilliğin dibine vurdururken, aslında tek amacı onu bu noktadan inanca ve kurtuluşa taşımak.

…en ağır eleştiri onun tipik olan yerine sıradışı olanla ilgilendiğidir. (s. 28)

Yazar ve eleştirmenler arasında hemen her eser hakkında buna benzer anlaşmazlıklar tekrarlanmıştır. (s. 28/29)

Genç Dostoyevski’nin yazdıklarının güçlü tarafı üslubuydu. Konuları epey yüzeysel, yazdıkları Rus ve dünya yazarlarından fazlaca belirgin esinlemelerle doluydu. (s. 31)

İlk eserleri, özgün kavramlar olmaktan ziyade varolan edebiyat temalarının eleştirel çeşitlemeleriydi.
İnsancıklar / Gogol’un “palto” (kaput) hikâyesinin bir çeşitlemesi. (s. 33)

Dostoyevski Golyadki’in toplumsal anlamı bakımından çok büyük bir tip olduğunu söylüyor. “Öteki” için ise şöyle diyor: “ne var ki bu öykü benim için tam bir başarısızlık oldu, (s. 42)

Genç Dostoyevski’nin sanatının ayırt edici özellikleri
Eserleri birçok bakımdan dikkat çekici ölçüde edebiler.
Birkaç tanesinde gerek Rus gerekse yabancı eserlere açıktan veya dolaylı göndermeler önemli rol oynuyor. Rus yazarları arasında Puşkin ve Gogol öne çıkıyor.
Yabancı yazarlar arasında ise Hoffmann, Sand, Sue, Fransız ütopyacı sosyalistler, Rousseau ve belki Balzac sayılabilir. (s. 53)

Romantizmin zaman algısına kronos değil kairos egemendir. Zaman, değerlerin yaratıcısı olarak görülür, zamanın akışı amaca yönelik, kendisi de duygusal ve estetik olarak yüklüdür. Dostoyevski’nin zaman algısı baştan sona romantiktir. Kaybolup gitmek gibi bir endişesi yoktur onun. (s. 68)

Dostoyevski bir birleştirme (montaj) ustasıydı. Romanı oluşturan birbirinden farklı birkaç tane tema, janr ve üslubu birbirine ekleyen dikişleri ustalıkla gizler. Raskolnikov’un Nietzsche’ci tanrısız hümanizmi ve Sonya’nın Ortodoks inancı arasındaki düello yüksek (dilerseniz) dini dramadır. (s. 85)

“Suç ve Ceza” olay örgüsü pek zarif ve derli toplu olmayan, tezi de pek açık ve ikna edici olmayan bir roman. Ona bütünlüğünü sağlayan, okuyucunun ilgisini devam ettiren şey çizgisel düzlemde değil, birbirini izleyen her sahnenin dramasında ve metni hareketlendiren özel efektlerin çeşitliliğinde aranmalı. (s. 89)

“Suç ve Ceza”da Dostoyevski’nin sanatının temel nitelikleri, olgusal, psikolojik ve entelektüel ayrıntı zenginliği, metnin her yönüne ısrarla belirtilmiş, göze çarpan özellikler verilmesi, bunun için hemen her şeyin göze alınması ve alınan her tavırda ödün vermez bir belirsizlik yaratmada aynı derecede kararlı olmak. (s. 110)

Dostoyevski’nin romanları, yazarın hem Hıristiyan hem de milli bir görevi ifa ettiğini düşünmesi bakımından “ideolojik”tir. (s. 117)

“Budala” baştan sona Rusya’da ortaya çıkmakta olan kentli kapitalist toplum üzerine sosyo-psikolojik bir inceleme olarak okunabilir. Budala’da geçen birçok karakter ve gelişme yalnızca bu aitler. (s. 121)

Mişkin’in Yepançin ailesi kadınlarına anlattığı hikâyedeki İsciçreli köylü kızı Marie, Natasya Filipovna ile kontrast oluşturması için romana katılıyor.

Bu kontrast Hıristiyan ahlakında basit bir ders olarak görülebilir. Ahlaki temalar romanın bütününe nüfuz etmiş. İnsani oldun ilahi olsun, adalet teması birçok biçimde karşımıza çıkıyor. Budala bu bakımdan, hemen hemen aynı zamanda yazılmış Anna Karenina’nınkiyle epey benzeşen bir dünyayı ele alıyor. (s. 122)

Mecazi bir okuma yaparsak Nastasya Filipovna ana karakter, Prens Mişkin Diyonizosvari bir figür, Rogojin de bir titandır.
Bir başka mecazi okuma,
Prens Mişkin bir “İsa” figürüdür.

Dostoyevski bir insanın İsa’ya dönüşme sürecinde doğaüstü bir yan görmüyordu. Bu, Tanrı’nın yarattığı her yaratığa tam bir affedicilik, merhamet, aşk ve paylaşılan sorumlulukla yaklaşmayı amaçlayan bir kendini mükemmelleştirme sürecidir. (s. 123)

Eğer Dostoyevski Prens Mişkin’in başarmasına izin verseydi, roman değil de, bir azizin hayat hikâyesini yazmış olurdu.

Prens Mişkin aziz değildir. Onun trajik kusuru kaygısızlığıydı, bu dünyaya dayanma gücünü kaybedenlerin düştüğü çaresizlik hali,
Kaygısızlık yedi ölümcül günahtan biridir. (s. 124)

Dostoyevski bu İsavari karakteri tamamen modern, laik ve kentsel dünyaya yerleştirerek okuyucusunu İsa’nın öğretisinin yaşayıp yaşamadığı sorusuyla yüz yüze getirdi. (s. 129)

Dostoyevski’nin romanları
Başka edebiyat eserlerine cevap olarak kabul edilebilirler, İnsancıklar’ın Gogol’ün Palto’suna karşılık vermesi buna bir örnektir.
(Ecinniler’de) İvan Turgenyev’le hesaplaşmalar var. Turgenyev burada “büyük yazar” Karmazinov olarak karşımızda.
(Turgenyev’in) Liberal batıcılığı da Rusya’ya hıyanet etme olarak yaftalamıyor.
Gerek 1850’lerin, gerek 1870’lerin edebiyat hayatına bol miktarda doğrudan referans yapılıyor. (s. 138)

Ecinniler tezli bir roman.
Tanrı’ya, dine ve varolan toplumsal düzene karşı gelmenin sonu ölüm ve yıkımdır. (s. 139)

Kesin olan tek şey ölüm, geri kalan her şey şüphe ve belirsizliğin gölgesinde. (s. 142)

Ecinniler’deki karakterler sıradan olmayan, nevi şahsına münhasır, kesin şekilde çizilmiş ve derin çelişkileri olan kişiler. Güçlü fikirler ve şiddetli tutkularla hareket ediyorlar. (s. 155)

Delikanlı’nın melodramatik bir konusu var.

Arkadiy Dolgorukiy
…müthiş yetenekli, fazlasıyla okumuş ve diline son derece hakim biri. (s. 159)

Roman, metnin edebi niteliğiyle ilgili gözlemlerle başlayıp, bunlarla bitiyor. (s. 160)

Romanın bütün olayı yoğun tutku ve kasvetli başarısızlık arasındaki göz kamaştırıcı çelişkiyle belirtilmiş. Yılmadan çabalayarak, nefsini demir gibi terbiye ederek bir Rotschild olmak niyetindeki kahraman, kendi kendini şımarttığı bir aylak hayatına kapılıyor.
Bir yerde kahraman yaşadıklarını şu sözlerle özetliyor: “Heyhat, her şey aşkın, yüce gönüllülüğün, onurun adına oluyordu, oysa sonunda çirkin, rezil bir onursuzluk çıktı ortaya.” (s. 167)

Romana hakim olan bir başka çözülmemiş çelişki, ahlaki ve estetik ilkeler arasındaki tezat. Versilov’un hayatı bu çelişkiyi en görülmeye değer biçimde sergiliyor. (s. 168)

Dostoyevski sanatın hakikate varmak için bir yol olduğundan emin…

Hakikati akılcı olarak arayan, kendi insan mantığına güvenenlerin hatalara sürüklendiği ortadadır. Hakikat insana sezgi ve ilhamla gelecektir. Romandaki her karakterin hakikatle arasındaki mesafe onun hayal gücünün kuvveti ve niteliğiyle ölçülür. (s. 206)

Smerdyakov
…hayal gücü yok bu adamın, keskin zekâsı bütünüyle pratik. Fyodor Pavloviç Şeytan’ı hafife alıyor ve bunun bedelini ödeyecek.

Duyuların adamı ve aynı babası gibi kadın ve güzellik avcısı ve düşkünü olan Dmitri, sezgi, empati ve hayal gücüyle donatılmış. (s. 207)

Reading Dostoyevsky
Türkçeleştiren: Zeynep Alpar
Kırmızı Kedi Yayınevi
Nisan 2010





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder