Jürgen Habermas
1929’da Duesseldorf’ta doğdu. Felsefe, tarih, psikoloji ve
Alman Edebiyatı okudu.
1956’da Adorno’nun asistanı olarak çalıştı. Heidelberg’de felsefe, Frankfurt’ta felsefe ve sosyoloji
profesörü olarak çalıştı. 1971’de Max Planck
Enstitüsü’nün yöneticisi oldu. 1982 yılında Frankfurt’a, Sosyoloji ve Felsefe
kürsüsüne geri döndü.
Habermas, Frankfurt Okulu’nun en önemli ikinci kuşak
temsilcilerindendir.
Habermas eleştirel teoriyi kendi düşünce sistematiği içinde yeniden
oluşturmaya çalışır. Modern toplumda bireyi hapseden totaliter tahakküm
biçimlerine eleştirel yaklaşmakla birlikte kurtuluşa dair bir çıkış yolu görme
konusunda Frankfurt Okulu’nun önceki kuşak temsilcileri kadar kötümser değildir.
Habermas’ın çalışmaları tamamlanmamış bir proje olarak gördüğü moderniteyi bir
tamamlama projesi olarak görülebilir. Bu noktada post-modernist ve ayrıca post-yapısalcı
yazarlardan farklı görüşlere sahiptir.
Habermas’ın teorik projesi önemli ölçüde klasik düşünürlerin
çalışmalarının eleştirel bir okuması üzerine kuruludur.
Aydınlanmacı akıl projesini reddetmez. Bununla birlikte çalışmaları geniş çevrelerce neo-Marksist çalışmalar
olarak nitelenir.
Slattery, Habermas’ın çalışmalarının
ana temasını şu şekilde özetler:
a. Pozitivizmin eleştirisi ile bilim ve teknolojinin araçsal
kullanımının eleştirisi
b. Eleştirel teorinin yeniden inşası ve güncelleştirilmesi
c. Marksizmin yeniden inşası
d. Yeni bir bilgi ve iletişim teorisinin geliştirilmesi
Habermas, günümüzde hâkim olan
rasyonaliteyi saf aklın çarpıtılması, bir bütün olarak insanlığın ihtiyaçlarından
çok kapitalist sistemi geliştirmek için kullanılan ‘araçsal’ bir akıl biçimi
olarak görür. Yeni bir bilgi teorisinin geliştirilmesiyle rasyonel düşüncenin,
bir kez daha, hâkim olacağını ve böylece daha adil ve özgür bir toplumun oluşacağını
ümit eder
1962’de yayımlanan bu çalışmasında, vatandaşlar arasında şeffaf,
açık ve akılcı tartışmaya dayalı olarak oluşturulan, kamu ve kamuoyu anlamına
da gelen kamusallığın tarihsel gelişimini, dönüşümünü ve de çöküşünü irdeler.
Kamusallık, kamusal alan değil, eylem ve davranışlara
gönderme yapan kamu ya da kamuoyu olarak okunmalıdır.
Devlet ile toplum arasında aracılık yapan bir kamunun oluşumu
demokrasinin gelişimi bakımından son derece önemlidir. Bu noktada Habermas bağımsız, özerk ve eşitler arasında,
müzakereye dayalı bir ortak kanaat ve irade oluşumu için gerekli olan iletişim
koşullarını sağlayan ve yönetimi meşruluğa zorlayan bir kamusallığın oluşumunu
özgürlükçü, eşitlikçi, akılcı bir katılımcı demokrasi teorisinin de temeli
olarak görür.
Ona göre kamusallık, 18.
yüzyılda bir burjuva kamusallığı olarak
ortaya çıktı.
Habermas için burada önemli olan nokta kamusallığın eşit koşullarda
ve hür bir iradeyle fikir alışverişinde bulunmak ve tartışmalara katılmak için
gerekli olan iletişim koşullarının sağlandığı bir alanda şekillenmesi ve
yöneticileri meşruluğa zorlayan eleştirel bir kamuoyu olarak ortaya çıkmış
olmasıydı.
Habermas kamusallığın yapısal dönüşümünü iletişim ağının
ticarileşmesi, bürokratikleşmenin ve devlet müdahaleciliğinin artması gibi
temel dönüşümler çerçevesinde analiz eder.
İletişim ağının ticarileşmesi ve özgür basının sermayenin çıkarlarına
hizmet etmeye başlamasıyla birlikte akıl üreten kamusal topluluk kültür
tüketicilerine dönüşmeye başlar. Böylelikle
eleştirel teorinin önde gelen temsilcilerinin de sözünü etmiş oldukları kültür
endüstrisi tarafından düşünmeyen ve eleştirmeyen bir kamu yaratılmış olur.
Habermas, çökmüş olan kamusallığın yeniden genişletilebileceğini,
kamusal bir iletişim temeli oluşturulabileceğini düşünür.
Bu noktada da geç kapitalist toplumlarda sosyo-kültürel yaşam
alanının özgürleşmesi talebiyle ortaya çıkan yeni toplumsal hareketlerin
kamusal alanın gelişip genişlemesinde önemli bir rol oynayacağını düşünür.
1968’de yayımlanan bu çalışma Habermas’ın eleştirel
teorisini üzerinde temellendireceği bir bilgi kuramı (epistemoloji) geliştirme
çabasının bir ürünü olarak görülür.
Habermas da bu çalışmasında ilk olarak pozitivist bilgi ve
bilim modelini eleştirir. Habermas pozitif bilimin, bilgi formlarından yalnızca
biri olduğunu ve de yeterli bir bilgi teorisinin çeşitli bilgi formlarını tanıması
gerektiğini savunur. Bilimi pozitivizme indirgemek, bilimin ve bilginin önünde
bir engeldir.
Habermas özellikle bilgi ile insan ilgileri/çıkarları arasındaki
diyalektik ilişkileri çözümlemeye çalışır. Bu bağlamda
Habermas objektif düzeyde mevcut olduğunu düşündüğü bilgi ile daha sübjektif
bir fenomen olduğunu düşündüğü insan ilgileri/çıkarları arasındaki ilişkileri
diyalektik bir yaklaşımla çözümlemeye çalışır
Bu çözümlemede Habermas üç tür bilgi formu ile bunlara karşılık
gelen ve her biri farklı bir eylem/deneyim alanı ile ilişkili olan üç tür bilişsel
ilgi/çıkar alanı ayırt eder.
Bu bilgi formlarından birincisi klasik pozitivizmde görülen empirik-analitik
(araçsal) bilgi olup bu bilgi
türünün arkasında yatan temel bilişsel ilgi/çıkar çevreye, insanlara ve genel
olarak toplumlara uygulanabilen teknik
kontroldür.
Habermas, empirik-analitik bilginin gerekliliğini kabul
etmekle beraber tek yönlü olduğunu savunduğu pozitivist bilim anlayışını
reddeder. Pozitivizmi adına bilimcilik
(scientism) dediği yaygın bir kanının oluşmasına yol açtığını savunarak eleştirir.
İkinci bilgi formunu tarihsel-hermeneutik/yorumbilgisel
(iletişimsel) bilgi veya daha kısaca hümanistik bilgi oluşturmaktadır ve bu
bilgi türünün temel ilgisi dünyayı anlamaktır (kültür).
Üçüncü bilgi formu ise eleştirel
bilgi olup bu aynı zamanda Frankfurt Okulu ile
Habermas’ın benimsediği bir bilgi sistemidir. Eleştirel
bilgi, temel olarak ezilenlerin özgürlüğü/kurtuluşu ile ilgilidir.
Habermas bu çalışmasında insanların ortaklaşa sahip oldukları
üç bilişsel ilgi saptar:
a. çevremizi tanımaya ve denetlemeye çalışırken ortaya çıkan
ve bizi ampirik bilimlere yönelten teknik ilgi,
b. birbirimizi anlayabilmek ve birlikte çalışabilmek için
ihtiyaç duyduğumuz ve bizi hermeneutik bilimlere yönelten pratik ilgi
c. anlama ve iletişim kurma esnasında çarpıtmalardan
kurtulma ihtiyacımızı yansıtan ve bizi psikanaliz gibi eleştirel bilimlere
yönelten kurtarıcı ilgi
Eylem ya da Deneyim
alanı
|
Çıkar / Bilişsel ilgi
|
Bilgi Formu
|
Materyal alanda emek/çalışma
|
Teknik kontrol / teknik ilgi
|
Empirik-analitik bilimler / araçsal
|
Kültürel alanda etkileşim
|
Pratik anlama / pratik ilgi
|
Tarihsel-hermeneutik disiplinler / iletişimsel
|
Tahakküm
|
Özgürleşme / kurtuluş /kurtarıcı ilgi
|
Eleştirel-Diyalektik kuram
|
Habermas’ın çalışmalarının kabaca iki temel aşamaya
bölünebileceğini belirten Giddens,
Bilgi ve İnsansal İlgiler adlı çalışmayla sona eren birinci aşamada Habermas’ın
eleştirel teorisini epistemoloji üzerinde kurmaya çalıştığını, ancak sonraki aşamada
bu amacından uzaklaşarak sosyal analizin özgürleştirici potansiyeline ağırlık
verdiğini öne sürer.
Toplumsal Eylem ve
Toplumsal Sistem Kavramları
Emek ve etkileşim, dil ile
birlikte insan olmanın en önemli üç özelliğini oluşturur.
Toplumsal evrim:
a) dil (ya da sembolik temsil),
b) araçsal eylem (emek ile ilişkili) ve
c) iletişimsel eylem (etkileşimle ilişkili)
Habermas özellikle son dönem çalışmalarında dil kullanımına
çok daha büyük bir önem verir ve bu durumu kendisi de “dile-dönüş” olarak
nitelendirir.
Habermas, toplumsal evrim sürecinde toplumun genel yapısını
ekonomi politik ve “kurumsal çerçeve” olmak üzere birbirine bağlı iki alt
sistemden oluşan bir sistem olarak çözümler.
Habermas hem Marx’ın çalışmalarının merkezinde yer alan çalışma/emek
kavramıyla hem de hermeneutik ile bağlantılı yaklaşımların merkezinde yer alan
etkileşim kavramıyla ilişkilendirdiği iki bileşenli bir eylem tipolojisini başlama
noktası olarak ele alır.
Emek ve etkileşimle ilişkilendirdiği teknik ve pratik
ilgiden sonra Habermas tahakkümü de kurtarıcı ilgiyle ilişkilendirir. Habermas
tahakküme bağlı olarak ortaya çıktığını düşündüğü sistematik olarak çarpıtılmış
iletişimin eleştirel analizi ile ilgilenir.
Habermas’a göre ideal konuşma durumuna ulaşmanın en önemli
ve birincil koşulu söyleme katılanlar arasında güç dengesizliğinin ortadan kaldırılmasıdır.
Rasyonelleşme
İletişimin önündeki engellerin kaldırıldığı, düşünce ve
fikirlerin serbest ve açık olarak sunulduğu bir iletişim sistemi özü itibarıyla
rasyoneldir. Başka bir ifadeyle, Habermas’a göre kurtuluşun/özgürleşmenin yolu
bir anlamda rasyonel iletişimdir.
Araçsal rasyonalite bir amaca ulaşmada en uygun araçların akılcı
seçimi olarak tanımlanmaktadır. Araçsal rasyonalitede amaçlardan çok araçların rasyonelliği
söz konusudur.
Meşruiyet
1976 tarihli Meşruiyet Krizi
adlı çalışması, devletin önemli bir role sahip olduğu “örgütlü” ya da geç
kapitalizmde meşruiyet (meşru güç, otorite) sorunuyla ilgilidir.
Meşruiyet, bir hükümetin, siyasal partinin ya da siyasal
sistemin ona tabi olan halkın çoğunluğu tarafından kabulüdür.
Meşrulaştırma terimi ise yönetimin veya sosyal sistemin
kendi varlığı ve gücünü haklı çıkarmaya çalışma biçimini anlatır.
Habermas bu çalışmasında gelişmiş kapitalist toplumlardaki
kriz dönemlerini ve modern devletin bu tür krizlerle başa çıkarken kapitalist
sistemin meşruluğunu korumayı nasıl başardığını anlamaya ve açıklamaya çalışır.
Yeni toplumsal hareketleri, yarım kaldığını düşündüğü
Aydınlanma düşüncesinin eksiklerinin giderilmesinde önemli bir fırsat olarak
değerlendiren Habermas, kapitalizmin günümüzde yaşadığı krizlerin bu türden
toplumsal talepler olduğunu tespit eder.
Habermas geç kapitalist toplumda ekonomik, siyasal ve sosyo-kültürel
sistem çıkışlı olarak birbirini tetikleyebilen dört olası kriz eğilimi
belirler: ekonomik krizler, rasyonalite krizleri, meşruiyet krizleri ve
motivasyon krizleri. Habermas ekonomik
sistemdeki krizler ile siyasal sistemdeki rasyonalite krizlerini, bu iki
(ekonomik ve siyasal) sistemden oluşan topluma verdiği adla, sistem krizleri olarak değerlendirir. Meşruiyet ve motivasyon krizlerini ise toplumsal-kültürel sistemle
(yani yaşantı-dünyasıyla) ilişkili kimlik krizleri
olarak değerlendirir
Geç kapitalist toplumlarda meşruiyet esas olarak ideolojik kontrole,
devletin ve (medya gibi) kültürel aygıtların insan kitlelerini mevcut sistemin
adil, dürüst, rasyonel ve dolayısıyla meşru olduğuna ikna yeteneklerine bağlıdır.
1981’de yayınlanan bu çalışma Habermas’ın kariyeri boyunca geliştirdiği
tüm düşünceleri yeniden formüle ederek özetlediği bir çalışma olarak da
görülür.
Bu çalışmada da amaçsa-rasyonel eylem ve iletişimsel eylem şeklinde
yeniden formüle ettiği eylem tipolojisini başlama noktası olarak alır.
Amaçsal-rasyonel eylem, başarıya yönlenmiş katılan
aktörlerin eylem planlarının benmerkezci ego hesapları üzerinden koordine edildiği
bir eylem tipidir.
Başarıya yönlenmiş amaçsal-rasyonel eylemi Habermas;
(a) araçsal eylem ve
(b) stratejik eylem olmak üzere her ikisi de katılan
aktörlerin eylem planlarının benmerkezci ego hesapları üzerinden koordine
edildiği iki alt eylem tipi altında inceler.
Habermas, katılan aktörlerin eylem planlarının
benmerkezci ego hesapları üzerinden değil de anlaşma edimleri üzerinden
koordine edildiği durumlarda, iletişimsel eylemlerden
söz edilebileceğini belirtir.
Habermas’ta Eylem Tipleri
Eylem
yönelimi / Eylem konumu
|
Başarıya
yönlenmiş
|
Anlaşmaya
yönlenmiş
|
Toplumsal olmayan
|
Araçsal eylem
|
|
Toplumsal
|
Stratejik eylem
|
İletişimsel
|
Yaşantı-dünyası
Habermas’ın bu kavramı özellikle toplumun
bireyler üzerinde, onların her türlü eylemlerini ve düşüncelerini belirleyecek
ölçüde, baskıcı bir güç olarak işlediği şeklindeki sosyal teoride mevcut olan
bir önyargıyı düzeltmek ve bir anlamda bu önyargıya karşı toplumun sıradan
insanlarının özneler/failler olarak yeteneklerini vurgulamak için kullandığı düşünülmektedir.
Habermas’ın toplum modelinde sistem siyasal
ve ekonomik olmak üzere iki ayrı yapıdan oluşurken, yaşantı-dünyası özel alan
(aile ve ev içi ilişkiler alanı) ile kamusal alanın merkezinde yer alan sosyal topluluk
dediği alanlardan oluşur.
Sistem
ile Yaşantı-Dünyasının Ayrılması
Habermas’a göre toplumu oluşturan sistem
ile yaşantı-dünyası geçmiş dönemlerde iç-içe geçmişken toplumsal evrim
sürecinde giderek birbirlerinden farklılaşmış ve nihayetinde günümüzde
birbirlerinden ayrılmıştır.
Habermas arkaik toplumlardan modern
toplumlara geçişi Weber gibi rasyonelleşme süreciyle ilişkilendirir. Habermas’a
göre bu süreç sistem ve yaşantı-dünyasını karakterize eden hem araçsal hem de iletişimsel rasyonalitede bir artışa işaret eder.
Farklılaşma ve karmaşıklaşma arttıkça sistemin devlet ve ekonomi gibi yapısal
mekanizmaları ve özellikleri gelişmeye ve özerkleşmeye başar.
Habermas, sistemin yaşantı-dünyasına müdahalesini
ve denetimini de yaşantı-dünyasının kolonileşmesi
olarak kavrar.
Yaşantı-dünyasının kolonileşmesi; özünde yaşantı-dünyasını
temellendiren en önemli etkinlik ve eylem alanı olan iletişim ile iletişimsel
eylemlerin sınırlandırıldığı, dahası dilsel iletişim ve uzlaşının tahrip edildiği
bir sürece işaret eder.
Rasyonelleşme açısından bakıldığında da bu
durum toplumsal yaşamın örgütlenmesinde iletişimsel aklın karşısında doğa
bilimlerini temellendiren araçsal aklın zafer kazanarak hâkim hale gelmesi olarak
anlaşılabilir.
Yaşantı-dünyasının kolonileşmesine karşı
çözüm yaşantı-dünyasındaki rasyonalitenin ve rasyonel iletişimin sistem
üzerinde etkili olacak düzeyde güçlendirilmesi ile mümkün olabilir. Yaşantı-dünyasının
rasyonelleşmesi ve rasyonel iletişimin giderek artması ile birlikte Habermas’ın
“yeni politikalar” dediği barış, çevreci ve benzeri toplumsal hareketler
kolonileştirmeye karşı yaşantı-dünyasını etkin kılmaya çalışırlar.
Habermas’a göre modernizm her zaman bir
öz-eleştiri hareketi olmuştur. Kendinden şüphe etmek doğasının
bir parçasıdır.
Habermas, post-modernistlerin araçsal akla
yönelik eleştirilerini kabul etmekle birlikte onları araçsal akıl ile iletişimsel
akıl arasında bir ayrım yapmadıkları ve bu nedenle araçsal akıl ile birlikte
iletişimsel aklı da terk ettikleri için eleştirir.
Habermas’a göre modernitenin temel sorunu
sistem ile yaşantı-dünyasını temellendiren araçsal rasyonalite ile iletişimsel
rasyonalite arasında, yaşantı-dünyasının zararına olacak şekilde işleyen ilişkiden
kaynaklanmaktadır.
---Sosyolojide Yakın Dönem Gelişmeler
Anadolu Üniversitesi, Ocak 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder