Manuel Castells
Enformasyon Çağı ve Ağ
Toplumu
Manuel Castells, 1942’de İspanya’da doğdu. Doktorasını
1967’de Paris Üniversitesi’nden aldı. 1972’de yayınlanan “La Question Urbaine” adlı kitabıyla
yeni kent sosyolojisi kavramının kurucuları arasında yer aldı.
Castells’e göre, post modern topluma temel özelliğini veren
bilgi teknolojisi, internet ve dünyayı saran bilişim ağlarıdır.
1970’lerde yaşanan petrol krizinden sonra endüstri
toplumunun öneminin azalmakta olduğu kanısı yaygınlık kazandı. Daniel Bell bu
dönemi enformasyon toplumu olarak tasvir ederken, endüstriyel üretimin
gerilediğine ve bunun yerine hizmet sektörünün geliştiğine dikkat çekti.
Castells bu noktada Bell’in görüşlerini paylaşmaktadır. Çalışmaları,
enformasyon teknolojilerindeki gelişmelerin kültür, politika ve ekonomi
içindeki değişmelerin ve yeni medya teknolojilerinin işlevlerinin ne olduğunun
analizine yöneliktir. Castells, enformasyonel ekonominin doğuşunu, “ağ
toplumu”nun oluşması olarak ortaya koymaktadır. Ağ
toplumu; ağlar oluşturma mantığı etrafında merkezsiz, hiyerarşi
içermeyen, yatay ilişkilerin hâkim olduğu bir toplumsal örgütlenme biçimidir.
Endüstri toplumunun ortadan kalkıyor olması temelde
kapitalizmin de ortadan kalktığı anlamına gelmemektedir. Enformasyon toplumunda
olan şey kapitalist ilişkilerin ağ mantığı dolayımıyla küresel ölçekte yaygınlaşmasıdır.
Ağ toplumu, küresel ölçekte sermayenin, kültürün, işgücünün ve toplumların karşılıklı
bağımlılık içerisine girmeleridir.
Castells’e göre ağ toplumu, 1960’ların sonu ve 1970’lerin başında
üç bağımsız sürecin birlikte oluşmasıyla meydana gelmiştir. Birincisi,
enformasyon teknoloji devrimi, ikincisi, kapitalizmin de devletçiliğin de
ekonomik krize girmesi ve peşinden yapılanmaları, üçüncüsü, liberteryanizm,
insan hakları, feminizm ve çevrecilik gibi kültürel ve toplumsal hareketlerin
yeşermesidir.
Enformasyon teknolojisi devriminin temelinde mikro
elektronik ve genetik mühendisliği vardır.
Mikro-elektronik devrim; “mikroçipi, bilgisayarları,
telekomünikasyonu ve onların ağlarını içerir. Bilgi işlem teknolojilerin üç
temel ayırt edici özelliği vardır. 1) Hacim, karmaşıklık ve hız açısından
kendisini genişleten işlem kapasiteleri, 2) yeniden birleştirme yetenekleri ve 3)
dağıtım esneklikleri.
Diğer taraftan, genetik mühendisliği, İnsan Genomu
Projesinin (DNA kodu) ileri yazılım programları ile çözülmesidir.
Sanayi devrimi için buharlı makinelerin üretim sürecine
girmesi ne anlama geliyorsa, bilgi işlem teknolojilerinin üretim sürecine
girmesi enformasyon toplumu için o anlama gelmektedir.
Castells’e göre, endüstriyel kalkınma ve devletçilik arasına
sıkışmış Refah Devleti uygulamaları yerini serbest piyasanın egemen olacağı bir
toplumsal düzene bırakmıştır.
Sermayenin toplumsal alanda, zamansal-mekânsal düzlemde akışkanlığını
sağlayan küreselleşme 1970’lerden beri enformasyonel ekonomilerin gelişmesi ve
endüstriyel krizle beraber ortaya çıkmıştır.
Küreselleşme bu anlamıyla ulusların (devletlerin) hâkimiyet
alanını dönüştürmekte ve ortadan kaldırma eğilimindedir. Dolayısıyla,
endüstriyelleşme ve modernleşme arasındaki temel tarihsel birliktelik küreselleşme
ve enformasyonel toplumla birlikte ortadan kalkmaktadır.
68 hareketinin temelinde piyasanın da, devletçiliğin de kuşattığı
bireyi ön plana çıkaran yeni bir kimlik siyaseti vardır. 68 hareketi içerisinde
en dikkat çekici olanları ve toplumsal dönüşümler üzerinde en çok iz
bırakanları çevreci ve feminist hareketlerdir. Her iki söylem de modernleşme
sürecinin kurumsal yapılarını sarsmaktadırlar.
Castells’e göre feminist hareketlerin günümüz toplumlarında
doğmasına sebep olan dört özgül neden vardır:
1. Eğitim fırsatlarının kadınlara açılması ve işgücü piyasasının
dönüşümü.
2. Biyoloji, farmakoloji ve tıpta, insan türünün çoğalmasıyla
ilgili denetimi sağlayan teknolojilerin gelişmesi.
3. 1960’lardaki toplumsal hareketler içerisinde kadınların
cinsiyetçiliğe maruz kalması.
4. Küreselleşmiş bir toplumda kültürel dönüşümlerin hızla
yayılması ve gezegenin büyük bir bölümünde kadınların seslerinin bir üst doku
oluşturmasıdır.
AĞ TOPLUMU
Çalışmanın Dönüşümü
Castells’e göre toplumsal
yapının temelinde çalışma süreci vardır. Enformasyonel
toplumda işin standart-dışı, belirli prosedürlere tabi olmayışı geleneksel çalışma
biçimlerini ortadan kaldırmaktadır.
Kapitalist endüstride makineleşmenin insan emeğinin yerini
alması konusu etrafında çeşitli tartışmalar yapılmıştır. Makineleşmenin
işsizliğe yol açacağı yolundaki tartışmalar devam ede dursun aslında olan,
kapitalizmin işsiz bir toplum yaratmasıdır. Buradaki işsiz sözcüğü, endüstriyel
dönemdeki çalışma modellerinin değişmesi ve yeni iş olanaklarıyla birlikte
tanımı değişen iş kavramına işaret etmektedir. Enformasyonel teknolojilere
dayanan ekonomik ve toplumsal örgütlenme biçimi yönetimin merkezsizleşmesini,
çalışmanın bireyselleşmesini, piyasaların siparişe bağlanmasını, böylece çalışmanın
parçalanmasını, toplumların parçalanmasını beraberinde getiriyor.
Castells’e göre, enformasyonel ekonomilerde istihdam yapısı
temelde iki ana modele dayanmaktadır. Bunlardan birincisi 1) ileri hizmet
istihdamının hâkim olduğu Anglo-Sakson modelidir, ikincisi de 2) imalat
temelini koruyarak hizmet istihdamına geçiş yapan Almanya-Japonya modelidir.
Enformasyonel toplumdaki istihdamın dönüşümünde küresel bir
işgücü var mıdır, sorusuna Castells, “küresel bir ekonomi varsa küresel bir işgücü
de var olmalıdır” şeklinde yanıt vermektedir. Sermaye küresel ağlarda hareket etmekteyken
emek (işçiler) ulusal sınırlara hapsedilmiştir.
Ağ Toplumunda Kent
Enformasyonel kentler “bilgiye dayalı, ağlar etrafında
örgütlenmiş, kısmen akışlardan oluşan doğası yüzünden” bir kent formu değil akışlar
uzamıdır. Tarihin her döneminde ekonomiler belirli bir mekândan (kır, kent)
hareketle üretimi düzenlemişlerdir. Ağ toplumunda olan şey, sermaye, bilgi,
teknoloji, iletişim, görüntü, ses ve sembollerin akışkanlığında kentlerin;
mekansal olarak enformasyonel biçimde yenileyebilecek, yönetebilecek komuta ve
kontrol merkezleri etrafında örgütlenmeleridir.
Küreselleşme süreciyle birlikte kentlere siyasal, kültürel, ekonomik
roller biçilmiş; küresel kentler ve dünya kentleri önem kazanmıştır.
Kent’in dönüşümü aynı zamanda küresel ölçekte üretimin,
bilginin, işgücünün merkezleri olarak kentleri yeniden önemli küresel komuta
merkezleri haline getirmektedir. Bu bağlamda modern kapitalizmde kent, yalnızca
bir üretim merkezi değil, aynı zamanda dünya kapitalist sisteminin önemli bir
kontrol merkezi konumundadır.
Ağ Toplumunda Kimlik
Kimlikler; bireylerin toplumsal olarak inşa etmeye çalıştıkları
anlam ve tecrübe kaynaklarıdır. Enformasyon çağında değişen bilgi, iktidar,
toplumsal gerçeklik ekseninde kimlikler yeniden üretmektedir.
Kimlikler sadece toplumsal kurumlar ve örgütlenmelerden
kaynaklansa bile bireyler bunları içselleştirdiğinde kimlik haline gelirler.
Meşrulaştırıcı kimlik: Toplumun egemen kurumları tarafından toplumsal aktörler karşısında
egemenliklerini genişletmek ve akılcılaştırmak için inşa edilirler. Milliyetçilikler
bu kimlik modeline örnek gösterilebilir.
Direniş kimliği: Hâkim
olanın mantığı tarafından değersiz görülen ve damgalanan konumlarda bulunan
aktörler tarafından geliştirilir. Etnik temellere dayalı milliyetçilikler,
cemaatler bu bağlamda düşünülebilir.
Proje Kimliği:
Toplumsal aktörlerin kendilerine sunulan kültürel malzeme temelinde toplumdaki
konumlarını yeniden tanımlayan yeni bir kimlik inşa etmeleri sürecidir.
Feminist hareketler bu kimlik modeline uygun olacaktır.
Modern toplumda egemen olan kimlik bütün toplumu kapsayan
(ulus gibi) bir özelliğe sahiptir. Küreselleşme süreci ile birlikte egemen
kimliğin eleştiriye uğraması çeperde kalan kimliklerin gün yüzüne çıkmasına
sebep olmuştur.
Ağ Toplumunda Aile ve
Cinsellik
Ataerkillik, toplumsal ilişkilerin belirli bir tarzda
üretilmesinin temelidir. Ataerkillik basit anlamıyla “aile biriminde
erkeklerin, kadınlar ve çocuklar üzerinden kurumsal olarak desteklenen bir
otoriteye sahip olmasıyla tanımlanır.
Küresel ekonominin ve çalışma ilişkilerinin dönüşümü kadının
toplumsal rolünü arttırmıştır. Kadınların işgücüne katılımı
beraberinde erkeğin ev içerisindeki otoritesini de sarsmıştır. Kadınların doğurmayla ilgili tutumlarının giderek özerkleşmesi,
çalışma hayatının evlilik kurumuna uyumunun kolay olmaması vs. nedenler klasik
aile kurumunu eriten sebeplerdir.
Ağ Toplumunda Dini
Fundamentalizm, Kültürel Kimlik
Ağ toplumunda kimliğin oluşmasında baskın olan şey dini
kimliklerdir.
Castells’e göre fundamentalizm; “kişisel davranışın ve toplumun
kurumlarının, Tanrının hukukundan kaynaklanan, Tanrı ile insanlık arasında aracılık
eden belli bir otorite tarafından yorumlanan kurallarla tanımlanması
çerçevesinde gerçekleşen kolektif kimlik inşasıdır.
İslami fundamentalizm’in kökeninde başarısız modernleşme, küreselleşme,
sömürgecilik sonrası milliyetçi projelerin çöküşü vardır
Hıristiyan fundamentalizmi ise, bin yılın dönümünde İsa mesihin yeryüzüne geleceğine
ve dolayısıyla dünyanın onun gelişine hazırlanması gerektiğine inanmaktadır.
Kimlikler kendilerini dışarıdan gelebilecek ötekilere karşı
konumlandırarak inşa ederler. Dini cemaatlerin temel
savunuları, tanrısal otoriteye ve cemaatin çıkarlarına yönelik düzenlemelerin
toplumların genel mantığı olması yönündedir.
Küreselleşme Çağında
Milletler ve Milliyetçilik
Milliyetçilik, milletlerin kendi öz-bilinçlerine uyanma
süreci değildir; ulusların var olmadığı yerde onların icat edilmesidir. Hobsbawm
milletleri “icat edilmiş gelenekler” olarak görmektedir.
Küreselleşme ile birlikte milletler ve ulus devletler
egemenliklerini yitirmektedirler.
Castells’e göre, millet tarihin ve siyasi projelerin paylaşımıyla
insanların zihinlerinde ve kolektif hafızada inşa edilen kültürel cemaatlerdir.
Çağdaş milliyetçilik etkin eylemci olmaktan çok tepkisel
olduğundan siyasi olmaktan çok kültürel olma eğilimindedir. Dolayısıyla bir
devletin savunusundan çok yerleşik bir kültürün savunusudur.
Küreselleşme ve Ulus
Devlet
Modern ulus devletler, Weber’inde belirttiği gibi belirli
bir alan (toprak) üzerindeki şiddet kullanma tekelini elinde bulunduran
devlettir. Ulus devletler sistemi endüstri toplumunun bir özelliğidir.
Castells’e göre, kapitalizm, devlete enformasyonel ekonominin
gelişimi karşısında giderek daha az bağımlılık duyarken, bilgiyi uzak alanlara
iletecek yaygın bir enformasyonel sistemin işleyişine ise daha çok bağımlı hale
gelmektedir. Bu durum endüstri toplumundan enformasyonel topluma geçiş sürecinde
ulus devleti dönüşüme zorlamıştır. Bunun
anlamı küreselleşme ile birlikte devletin toplum üzerindeki hâkimiyeti etkisiz
kalmakla birlikte, ulus devletler küresel ağlarda hâkimiyetin tek kaynağı
olmaktan çıkmakta ve sadece bir tanesi haline gelmektedir.
Ağ Toplumu Kuramına
Yönelik Eleştiriler
Ağ toplumu kuramındaki ağların merkezsiz ve hiyerarşiden
yoksun olduğu önermesi taraftar bulmamaktadır. Castells’in kuramında merkez ve
çevre ülkeler arasındaki eşitsiz ilişkilere hiç yer verilmemiş olması bir diğer
eleştiri konusudur.
--
Sosyolojide Yakın Dönem Gelişmeler
Anadolu Üniversitesi, Ocak 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder