David Harvey
Postmodernizm ve Mekân
David Harvey 1935’te İngiltere’de doğdu. 1961’de
Cambridge’de coğrafya alanında doktora derecesi aldı. Çalışmalarında ağırlıklı
olarak Marxist teori temelinde, küresel kapitalizmin neoliberal biçiminin eleştirisini
yapmaktadır.
Harvey’in, 1969 yılında yayınlanan Explanation in Geography (Coğrafyada
Açıklama) adlı çalışması coğrafyanın mekân bilimi olarak kuramsal ve
metodolojik temellerini inceleyen ilk kitap olarak kabul edilmektedir.
Sonraki çalışmalarında kapitalist sermaye birikiminin
hareketleri ve coğrafya arasındaki ilişkiyi ele alarak sermayenin mekânsallığını
vurgulamıştır.
Harvey, 1970’lerin ilk yıllarından itibaren ekonomik,
politik ve kültürel faaliyetlerde köklü bir değişimin yaşandığını ve bu köklü
değişimin, “mekân ve zaman algılayışımızda yeni hâkim biçimlerin” ortaya çıkmasıyla
ilişkili olduğunu belirtmektedir.
Ekonomik, politik ve kültürel gelişmede “kafa karıştırıcı
bir evre” açmış olan
postmodernizmin doğasının araştırılması gerektiğini belirten
Harvey, bu araştırma önerisi doğrultusunda postmodernizm konusunda kabul gören
fikirleri gözden geçirmekte ve politik-ekonomik arka planı incelemektedir.
Sonraki aşamada, kapitalizmin tarihsel ve coğrafi gelişiminin dinamikleri ile kültürel
üretim ve ideolojik dönüşüm süreçleri arasındaki bağı oluşturan zaman ve mekân
deneyimini ele almaktadır.
MODERNİTE VE MODERNİZM
Harvey, moderniteyi, Jürgen Habermas’ın kavramsallaştırması
olan “modernite projesi” doğrultusunda açıklamaktadır. Bu proje, Aydınlanma düşünürlerinin “nesnel bilimi, evrensel
ahlak ile hukuku ve kendi ayakları üzerinde duran sanatı, kendi iç mantıkları
temelinde geliştirme” yönünde gösterdikleri olağanüstü bir düşünsel çabayı ifade
etmektedir.
Aydınlanma düşüncesi, temel unsur olarak ilerleme fikrine
dayanmakta ve aynı zamanda modernitenin de savunduğu, tarih ve gelenekten
kopmayı hedeşemektedir.
Modernizmin, fabrika sistemi, makinelerle üretim, kentleşme,
yeni ulaştırma ve haberleşme sistemleri, kitlelere yönelik piyasa ve reklamcılığın
ortaya çıkması gibi üretim, dolaşım ve tüketim alanlarında yeni koşulların
yaratılmasında öncü bir rol oynadığı kabul edilmektedir. Harvey’e göre, aslında
modernizm, bu koşulların yaratılmasında öncü rolü oynamaktan daha çok bu koşullara
bir cevap niteliği taşımaktadır.
İlerleme inancına ve bilime olan güven temeline dayanan
modernlik, 20. yüzyılda, militarizm, iki dünya savaşı, nükleer yok olma tehdidi
gibi felaketlerle karşılaşmıştır.
Bu yaşananlar doğrultusunda Aydınlanma projesinin amaçladıklarına
karşı duyulan güven sarsılmış, bir takım şüpheler ortaya çıkmıştır.
POSTMODERNİZM
Harvey, birçok postmodern teorisyenin Aydınlanma projesinin
terk edilmesi gerektiği kanısını reddetmekte ve modern toplumların sistematik
olarak çalışılabilir ve anlaşılabilir olduğunu ifade etmektedir.
Harvey postmodernizmin, hem bir üslup hem de “hayal
güçlerimizi sadece belli ülkelerde, belli bir süre ile etkisi altına alan
tarihsel bir hareket” olduğuna dikkat çekmektedir.
Harvey, postmodernizmin temel özelliklerinin parçalanma, belirlenemezlik
ve bütün evrensel söylemlere yönelik duyulan derin bir güvensizlik olduğunu vurgulamaktadır.
Huyssens’e göre, postmodern terimi, Batı toplumlarında bu
yeni hareketle birlikte beliren kültürel bir değişimi ifade etmektedir.
Benzer bir şekilde, Frederic Jameson, postmodernizmin, geç
kapitalizm çağının kültürel mantığını ifade ettiğini ileri sürmektedir.
Postmodernizm terimi, ilk olarak mimarlık alanında
benimsenmiştir. Modern mimari, kent nüfusunun ihtiyacı olan kitlesel konut ve
ofis üretimini karşılamak için yeni, ucuz ve etkili materyallerin kullanımıyla
karakterize edilmiştir.
Modern mimaride dikkat çeken standartlar; yüksek bloklar,
gökdelenler ise postmodern mimaride bunların yerine, içerik olarak aynı ancak
biçim olarak çok daha renkli, farklı modeller uygulanmaya başlanmıştır (öz
bakımından hiçbir şey değişmemiştir).
Modernizm
|
Postmodernizm
|
Romantizm / simgecilik
|
Parafizik / Dadaizm
|
Form
|
Antiform
|
Amaç
|
Oyun
|
Tasarım
|
Rastlantı
|
Hiyerarşi
|
Anarşi
|
Hâkimiyet
|
Tükenme
|
Sanat nesnesi / bitmiş yapıt
|
Süreç / performans
|
Mesafe
|
Katılım
|
Yaratma
|
İmha
|
Mevcudiyet
|
Yokluk
|
Merkezlenme
|
Dağılma
|
Tür / sınır
|
Metin / metinlerarasılık
|
Semantik
|
Retorik
|
Paradigma
|
Sentagma
|
Hipotaksi
|
Parataksi
|
Mecaz
|
Mecazı Mürsel
|
Seçme
|
Bileşim
|
Kök
|
Rizom
|
Yorum
|
Yanlış okuma
|
Gösterilen
|
Gösteren
|
Okunaklı
|
Yazılabilir
|
Anlatı
|
Anlatı karşıtı
|
Ana kod
|
Kişisel dil / İdiyolekt
|
Belirti
|
Arzu
|
Tür
|
Mutasyona uğramış
|
Paranoya
|
Şizofreni
|
Köken / neden
|
Fark / iz
|
Tanrı Baba
|
Ruhulkudüs
|
Metafizik
|
İroni
|
Belirlenmişlik
|
Belirsizlik
|
Aşkınlık
|
İçkinlik
|
Harvey, postmodernist düşüncenin temel özelliklerinin
parçalanma, belirlenemezlik ve bütün evrensel ya da bütüncül (totalizing)
söylemlere karşı duyulan derin bir güvensizlik olduğunu belirtmektedir. Bu
anlayış içerisinde yaygın ve derin değişimi ifade edenlerin ortak yönü
“meta-anlatılar”ı reddetmeleridir.
Postmodernizm aslında, “gelenekle yakın geçmişin eklektik
bir karışımı” olarak ortaya çıkmaktadır. Bu anlamda postmodernizm, modernizmin
devamı olmanın yanı sıra, modernizmi aşan bir durum sergilemektedir.
Modernizmin meta-anlatıları, önemli farklılıkları görmezden
gelmiş, üzerini örtme eğilimi göstererek ayrım ve ayrıntılara dikkat göstermemiştir.
Buna karşın postmodernizm, ötekilik, öznellikte farklılık, cinsiyet ve
cinsellik, ırk ve sınıf, zamansal ve mekânsal coğrafi yerleşmeler ve yerinden
kopmalardan kaynaklanan birçok biçimi temsil etmesi açısından önemli hale gelmiştir.
Postmodernist teori, modern dünyanın sorunlarını aşırı
vurgulaması ve onun maddi kazanımlarını görmemesi nedeniyle eleştirilmektedir. Postmodernizmin
retoriği tehlikelidir, çünkü ekonomi politiğin ve küresel iktidar koşullarının
gerçekliğiyle yüz yüze gelmekten kaçınır.
KAPİTALİZMİN POLİTİK VE
EKONOMİK DÖNÜŞÜMÜ
Kapitalist üretim tarzının temel kurallarının, tarihsel coğrafi
gelişme sürecinde biçimlendirici güçler olarak işlediğini ifade eden Harvey, değişimi
araştırırken, bu işleyişin değişmeden sürmekte olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır.
Marxist teoriye dayalı olarak ‘Limits to Capital’ (1982) (Sermayenin Sınırları) adlı kitabında
Harvey, sermaye birikiminin hareketleri ve coğrafya arasındaki ilişkiyi ele almıştır.
Bu çalışmasında geliştirdiği ‘kriz kuramı’nda kapitalizmin kriz dönemlerinin kaçınılmaz
olduğunu vurgulamaktadır.
Fordizm ve Esnek Birikim
Rejimi
Harvey kapitalizmin 1973-75 yılları
arasında yaşadığı bu büyük ölçekli krizin, bir dizi düzenlemeyi gerekli kıldığını
ve bu düzenlemelerin de, gelişmiş kapitalist ülkelerde yaşamakta olanların yaşamlarını
kökten değiştirdiğini ileri sürmüştür. Postmodernizm de bu sürecin bir
ürünüdür.
Harvey, savaş sonrası canlılık dönemi uygulamalarıyla,
günümüz politik ekonomik uygulamaları arasındaki karşıtlıklar çerçevesinde, son
dönem tarihini
Fordizm’den, “esnek” olarak adlandırılan bir birikim
rejimine dönüş temelinde açıklamayı anlamlı görmektedir. Fordizm güçlü bağlarla Keynesçiliğe bağlanıyordu.
Harvey’e göre, Fordizmin sadece bir kitle üretim sistemi
olarak görülmemesi, aynı zamanda bu sistemin, bütünsel bir yaşam tarzı olarak
ele alınması gerekmektedir. Kitle üretimi, kitle tüketimi anlamının yanı sıra
ürününü standartlaşmasını da ifade etmektedir. Bu durum ise yepyeni bir estetik
ve kültürde bir metalaşma anlamına gelmektedir.
Esnek birikim, Fordizm’in katı özellikleriyle çatışma ilişkisi
içinde belirlenmektedir.
Esnek istihdam düzenlemeleri kendi başına işçilerde güçlü
bir hoşnutsuzluğa yol açmaz çünkü esneklik bazen her iki taraf için de avantajlı
olabilir. Ama sigorta sahibi olma, emeklilik hakları, ücret düzeyleri ve iş
güvencesi bakımından bakıldığında, çalışan halk açısından bütünsel etki hiç de
olumlu görünmemektedir.
Harvey, kapitalist üretim tarzının, postmodern çağda
kaybolmayan 3 özelliğini şu şekilde sıralamaktadır:
1. Kapitalizm ekonomik büyümeye dayanmaktadır. Büyümenin
olmadığı durumlar kriz olarak tanımlanır.
2. Gerçek değerlerde artış, emeğin üretim sürecinde
sömürülmesine dayanmaktadır. Hem üretim sürecinde hem de piyasada emek
üzerindeki kontrol, kapitalizmin varlığını devam ettirmesi için yaşamsal bir
önem taşımaktadır.
3. Kapitalizm, teknolojik ve örgütsel anlamda zorunlu olarak
dinamiktir.
Kapitalizm tüketimi arttırmak, canlandırmak amacıyla boş
zaman alanına nüfuz ederek, bir ‘boş zaman endüstrisi” yaratmış, bu alanda yeni
hizmetler ve yeni ürünler sunmuş ve sürekli yenilenerek kâr elde edilebilen
bilgisayar, müzik, giyim gibi alanlarda hızlı değişimlere olanak sağlamıştır.
Harvey’e göre Fordist birikim rejimi, savaş sonrası canlılık
döneminde yaşadığı aşırı birikim sorununu, esas olarak mekânsal ve zamansal
kaydırma yoluyla çözmüştür.
ZAMAN VE MEKÂN
Zaman ve mekân, insan var oluşunun temel kategorileri arasında
yer alan önemli iki unsurdur. Günlük kahvaltı, işe
gitme, kutlamalar, tatiller, açılışlar gibi tekrarlanan hareketler insanda
güven duygusu yaratmaktadır. Harvey, zaman ve mekân konusundaki nesnel kavrayışların,
zorunlu olarak toplumsal yaşamın yeniden üretimine hizmet eden maddi pratik ve süreçler
aracılığıyla yaratıldığını iddia etmektedir.
Mekân ve zamana ilişkin sembolik düzenlemeler, deneyim için
bir çerçeve sağlamaktadır: Toplumda kim ya da ne olduğumuzu bu çerçeve aracılığıyla
öğreniriz.
Production of Space (1974) (Mekânın Üretimi) adlı çalışmasında Lefebvre, fiziksel,
zihinsel ve toplumsal düzeylerde mekânı kavramsallaştırarak bütüncül bir mekân
kuramı geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Lefebvre’in geliştirdiği üç kavramsal düzey birbirlerinden
farklı ancak diyalektik olarak birbirleriyle ilişkilidir.
1. (Maddi) Mekânsal
pratikler (spatial practices): Algılanan
mekân içerisinde, gündelik gerçeklik ile kentsel gerçeklik arasında kurulan yakın
bir ilişkiyi temsil etmektedir. Kentsel gerçeklik, özel hayat, çalışma ve boş
zaman için oluşturulan yerleri kapsayan ağlardan oluşmaktadır.
2. Mekânın temsilleri
(representations of space): Bilim insanları, plancılar,
teknokratlar ya da toplum mühendisleri tarafından kavramsallaştırılmış mekân
olarak tanımlanmaktadır.
3. Temsil mekânları
(spaces of representation): İmaj ve sembollerle
ilişkili olarak birlikte yaşayanların, bir arada ikamet edenlerin mekânı olarak
ifade edilmektedir.
Harvey, mekânsal pratiğin geleneksel anlayışlardan devralınan
4 yönünü tespit eder:
1. Ulaşılabilirlik ve
mesafelendirme: Mesafe insanlar arası etkileşimlere
bir taraftan engel oluştururken diğer taraftan onun karşısında bir savunma oluşturmaktadır.
2. Mekânın edinim ve
kullanımı: Mekânın işgal edilmesinin
biçimlerini incelemektedir.
3. Mekânın hâkimiyet ve
kontrol altına alınması: Hâkimiyet sağlamanın amacı, mekânın kendileri ya da başkaları
tarafından mülk edinilme biçimlerinin kontrol altına alınmasıdır.
4. Mekânın üretimi: İletişim, ulaşım, arazi kullanımı gibi alanlarda yeni sistemlerin
üretilme biçimleri ve bilişim teknolojisi, tasarım gibi yeni gösterim tarzlarının
ortaya çıkma şekillerini araştırmaktadır.
Zaman-Mekân Sıkışması
Mekân, telekomünikasyonun yarattığı bir “küresel köy”e ve
ekonomik ve ekolojik karşılıklı bağımlılıklardan örülmüş bir “uzay gemisi
dünya”ya doğru küçüldükçe ve zaman ufkumuz sonunda içinde bulunduğumuz andan başka
bir şey kalmamacasına kısaldıkça, mekânsal ve zamansal dünyalarımızın sıkışması
duygusunun hakimiyetiyle başa çıkma zorunluluğuyla karşı karşıya kalırız.
“Zaman ve mekân sıkışması” fikri, Harvey’in geliştirdiği
yaklaşımın merkezine oturmaktadır.
Kapitalizm kendi kriz dönemlerinin, zaman ve mekânın yeniden
örgütlenmesi yoluyla üstesinden gelebilmekte ve böylece yeni bir birikim döneminin
temellerini kurmuş olmaktadır.
Coğrafi hareketliliğin artması, kitle iletişim sistemlerinin
yaygınlaşması, insanları n zaman ve mekân algıları üzerinde etkili olmaktadır.
Zaman ve mekân sıkıştırılmaktadır.
Fakat bu durum, kapitalizmin tarihinde ilk kez görülmemekle
birlikte, kapitalizmin daha önceki dönemlerinde yaşanan zaman ve mekân sıkışması,
bu zamanki durumdan farklı değildir.
Bu anlamda, 19. yüzyılın ortalarından itibaren demiryollarının,
telgrafın ve günlük basının gelişi benzer bir sonuca yol açmıştır.
Zaman ve mekân hissi, postmodern çağda zayıflamaktadır. Örneğin,
dünyanın coğrafi karmaşıklığının her gece statik bir televizyon ekranında bir
dizi imgeye indirgenmesi gibi, bütün dünyanın mutfakları tek bir mahalde
toplanmış durumdadır.
Harvey, toplumda kim ya da ne olduğumuzu öğrendiğimiz mekân
ve zamana ilişkin sembolik düzenlemelerin değiştiğini belirtmektedir.
Postmodernizmin kökleri, özellikle 1973 çöküşünden sonraki
dönemde değişen zaman-mekân deneyimlerine dayanmaktadır.
Harvey, en olumsuz anlamda postmodernizmin, kaybedilen zaman-mekân
anlayışının yerine sahte ve taklitçi bir zaman-mekân anlayışı koymaya çabaladığını
belirtmektedir. Kültür mirasıyla alay ettiğini ve yitirilen geçmişe vurgu yaparak
nostaljiyi pazarladığını ifade etmektedir.
---
Sosyolojide Yakın Dönem Gelişmeler
Anadolu Üniversitesi, Ocak 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder