3 Nisan 2015 Cuma

Berna Moran - Edebiyat Kuramları ve Eleştiri

Berna Moran - Edebiyat Kuramları ve Eleştiri


Sanat bir ayna(mı)dır
Sokrates
Simonides
Dr. Johnson
Standhal
Plehanov
Recaizade Mahmut Ekrem
Bütün bu sanatçıların, eleştiricilerin ve düşünürlerin paylaştıkları bir anlayış, sanatın en önemli özelliğinin doğayı, insanı, kısaca gerçekliği yansıtmak olduğudur. (s. 18)

Parlak yüzeylerde nesnelerin yansımaları gibi. Bunlara Platon eidola (görüntü / image) diyor.
Eidola / ideaların kopyasının kopyasıdır.

Sanate gelince, resim de şiir de eidola’lar gibi duyular dünyasındaki nesnelerin, insanların yansılarıdır.
Bundan ötürü Platon sanatın yansıtma (mimesis) olduğunu söyler. (s. 21)

(Poetika) Şairin ödevi, gerçekten olan şeyi değil, olabilecek (…) mümkün olan şeyi ifade etmektir. (s. 28)

Batı’da sanatın yansıtma olduğu fikri, Rönesans’dan sonra tekrar canlanmış.
a) Sanat genel tabiatın yansıtılmasıdır
b) Sanat idealleştirilmiş tabiatın yansıtılmasıdır. (s. 31)

(Poetika) şair nesneleri nasıl olmaları lazım geliyorsa, o şekilde tasvir etmelidir. (s. 34)

…insanın iç dünyasını, zihnini doğru olarak yansıtma amacı, bilinç akımı tekniğine kadar gelip dayanmıştır. (s. 41)

Değerli olanla güzel olan arasındaki çağrışım…

Stalin döneminde, Parti sanat anlayışını denetimine almak gereğini duymuştur. Stalin’in adamı Jdanov’un başı çektiği bu girişimin sonucu toplumcu gerçeklik diye adlandırılan bir sanat anlayışı saptanmış oldu.

Toplumcu gerçekçiliğe göre sanatın yansıttığı gerçeklik toplumsal gerçekliktir ama bu gerçeklik devrimci gelişme içinde görülür ve doğru olarak tarihî somutlukla işçi sınıfının eğitimi gözetilerek yansıtılır. (s. 53)

Toplumcu gerçekçi eser, yazarın hayatta gördüğü ve eserinde yansıttığı çelişkilerin nereye varacağını belirten eserdir. (s. 54)

Gerçekçilik, yazarın görevi (…) toplumun iç yapısını ve dinamiğini kavramaktır.
Yazar eserinde kişiler, olaylar ve durumlarla bu tarihî güçlere somutluk kazandırır. (s. 55)

Althusser’e göre (…) toplumsal gerçeklik (…) üç ayrı düzeyden oluşur: Ekonomik, politik ve ideolojik.
İdeoloji kendine özgü bir özerkliği ve öteki düzeyler üzerinde etkisi olan belirleyici bir üstyapı kurumudur. (s. 65)

…gerçek edebiyat ideolojiyi hammadde olarak kullanan, onu kendine özgü yollardan işleyip dönüştürerek yeni bir ürün veren bir pratiktir.

Pierre Macharey ve Terry Eagleton (…) Althusser’in başlattığı yaklaşımı sürdürmüşlerdir. (s. 66)

…emperyalist eylemde yerlilerin insan olduğu unutulmaktaydı.
(Kolonyalist romanlar: Jules Verne’nin hemen bütün romanlarında benzer motifler görülür) (s. 69)


Yansıtma kuramı
Bunların hepsinde ortak olan nokta, esere bakarken, her şeyden önce eserin dış dünya ile olan ilişkisi ile ilgilenmeleridir.
Yalnız biçimci eleştiri (…) eserin kendi çerçevesinden dışarı çıkmaz. (s. 77)

Tarihsel eleştiri
Okurun (…) eseri anlayabilmesi (…) için eserin yazıldığı çağdaki koşullar (…) hakkında bilgi sahibi olması gerekir. (s 78)

Orijinal yazma nüshaları bulmaya çalışır.
Eserin dili üzerinde durur.
Biyografiye geniş yer verir.
Eseri belli bir sanat geleneği içinde bir yere oturtmaya çalışır.

Sosyolojik eleştiri
Edebiyatın (…) toplum içinde doğduğu ve toplumun bir ifadesi olduğu ilkesinden hareket eder.
Başlangıcını Vico’nun La Scienza Nuova adlı kitabında bulur.
Herder’de daha belirgin bir hal aldı.
Bu yöntemi tam anlamıyla ilk defa Hippolyte Taine kullandı. (s. 83)

Taine / Irk, ortam ve dönem

Sosyolojik eleştiri büyük ölçüde betimleyicidir.

Gerçekçi edebiyatta her ayrıntı hem kişisel hem de tipik bir nitelik taşır. Edebi başarının ölçüsü burada yatar…

Sanatı sanat yapan genelin tikelde yansıması (somut-tümel) sağlanmamıştır (gerçekçilik bunun peşinde değildir).

Romantiklere göre eserin en önemli özelliği duyguları anlatmasıdır.

Önemli olan eserin (…) dış dünyanın sanatçıda uyandırdığı duyguları ve yaşantıları ifade edebilmesidir. (s. 102)

Romantik sanat anlayışını ilk defa sistemli bir estetik kuramı haline sokan Eugene Veron, yansıtma kuramının sanatı yanlış anladığını belirttikten sonra, sanatı duygunun dile getirilmesi olarak tanımlar.
…eserin değeri sanatçının değerinden doğar. (s. 103)

B. Croce, R.G. Collingwood ve James Ducasse gibi sanat felsefecileri sanatın özünü yaratma eyleminde bulurlar. (s. 104)

Duygunun dile getirilişinde adını söylemenin yeri yoktur ve gerçek bir sanatçı buna başvurmaz.

Anlatımcı kuramda (…) duygunun belirli bir hal alması ancak dile çevrilmesiyle olur.

…anlatılmış duygu, tamamlanmış bir duygudur. (s. 105)

…imgelem ile ifade edilen, sezgisel olan tikel bir görüntü şeklinde beliren bilgi, Croce’ye göre sanata özgü olan bilgidir. (s. 108)

…eserin gerçekliği anlatması konusunda anlatımcılığın koyduğu ölçüt, sanatçının içtenliğidir. (s. 110)

Sanatçının duygularını dile getirmesi ile sanat meydana gelmez; sanat bu duyguların okura da duyurulması, aynı heyecanların, yaşantıların onda da uyandırılması ile meydana gelir. (s. 115)

Sanatın rolü, hayatımızı zenginleştirmektir.

“Çağımızdaki kütlenin sanattan derin duygular beklediğini düşünmek isabetli değildir. Bekledikleri duygular, aksine çoğu kere sathî ve çocukçadır.” Malraux

Sanatçının Psikolojisi ve Kişiliği
Eserleri aydınlatmak için sanatçının hayatını, kişiliğini incelemek
Bu çeşit eleştirinin yolunu açan Saint-Beuve olmuştur.

Eserin gerçek anlamı yazarın kafasında düşündüğü, tasarladığı, dile getirmek istediği anlamdır. (s. 134)

Yazarın içtenlikle yazdığını nasıl bilebiliriz?

Freud sanatçının yaratma eylemi ile nevroz arasında sıkı bir ilişki bulur ve bilinçaltının yaratmadaki rolünü belirlemeye çalışır.

İnsanlar (…) isteklerini serbestçe tatmin edemez, aksine bunları bastırmaya, örtmeye bakarlar.
Bundan ötürü (…) bu zevkleri hayal kurma yoluyla elde etmeye çalışır. Böylece gerçeklik ilkesinin sözünü geçiremediği bir hayal dünyasında insan en gizli arzularını tatmin eder. (s. 151)

Esere dönük kuramlar (…) biçimci sayılırlar.

Biçim değerleri
Birincisi duyumsal
İkincisi yapısal değerler

Nedir estetik biçimin özellikleri?
Sanat eserinin özünü biçimde arayanlar, “önemli olan söylenen değil nasıl söylendiğidir” kuralına gelip dayanmışlardır.
Söylenen şey (içerik) söyleyişten ayrı olarak vardır: söyleyiş (biçim) buna adeta sonradan eklenmiş, daha doğrusu giydirilmiş bir değerdir. (s. 164)

Konu, eserin dışında bir şeydir.

İçerik, ham konunun eserin içinde aldığı haldir, yani sanatçının elinde işlenmiş hali.

Biçim, eserde yer alan bütün öğelerin birbirine bağlanıp örülerek meydana getirdikleri düzendir. (s. 167)

Rus biçimcileri
Eserden hareket etmekten yanaydılar ve her şeyden önce edebiyat eserini diğer eserlerden ayıran biçimsel özelliğin, yani yazınsallığın ne olduğu sorusuna cevap aradılar ve yazınsallığı ostranenie kavramıyla açıkladılar. İngilizlerin defamiliarization sözcüğü ile karşıladıkları bu kavramı “alışkanlığı kırma” diye çevirebiliriz.

Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında, (s. 178)

Gerçekliği yansıtmak değil edebiyat eserinin yaptığı, onu değişik bir biçimde algılatmaktır. (s. 179)

Dil (…) bir göstergeler sistemidir.
Gerçekliği yansıtmaz, üretir. Sözcüklerin anlamını nesneler değil dil belirliyor…

Yapısalcılık (…) tek tek yapıtları yorumlamak peşinde değil yazınsallığın peşindedir. (s. 192)

Propp masallarda yedi eylem alanı saptamış:
Saldırgan
Bağışçı
Yardımcı
Prenses
Gönderen
Kahraman
Düzmece kahraman

Yapı-sökücüler evrensel gerçekliği olabilecek bir düşünce sisteminin var olabileceği iddiasını reddetmişler.

Yeni eleştiri
Eleştirinin, sanat yönünü bir yana bırakarak edebiyattan uzaklaşmasına bir tepkidir. (s. 207)

Eleştirinin amacı eserin kendisini incelemek olmalıdır.
Vladimir Propp'un masallarda tespit ettiği 31 işlev
1. Aileden biri evden uzaklaşır.
2. Kahraman bir yasakla karşılaşır.
3. Yasak çiğnenir.
4. Saldırgan bilgi edinmeye çalışır.
5. Saldırgan kurbanı ile ilgili bilgi toplar.
6. Saldırgan kurbanını veya servetini ele geçirmek için onu aldatmayı dener.
7. Kurban aldanır ve istemeyerek düşmanına yardım etmiş olur.
8. Saldırgan aileden birine zarar verir.
8a. Aileden birinin bir eksiği vardır, aileden biri bir şeyi elde etmek ister
9. Kötülüğün ya da eksikliğin haberi yayılır; bir dilek ya da bir buyrukla kahramana başvurulur, kahraman gönderilir ya da gitmesine izin verilir.
10. Arayıcı kahraman eyleme geçmeyi kabul eder ya da eyleme geçmeye karar verir.
11. Kahraman evinden ayrılır.
12. Kahraman büyülü bir nesneyi ya da yardımcıyı edinmesini sağlayan bir sınama, bir sorgulama, saldırı vb. ile karşılaşır.
13. Kahraman ileride kendisine bağışta bulunacak kişinin (bağışçının) eylemlerine tepki gösterir.
14. Büyülü nesne kahramana verilir.
15. Kahraman aradığı nesnenin bulunduğu yere ulaştırılır, kendisine kılavuzluk edilir ya da yol gösterilir.
16. Kahraman ve saldırgan bir çatışmada karşı karşıya gelir.
17. Kahraman özel bir işaret edinir.
18. Saldırgan yenik düşer.
19. Başlangıçtaki kötülük giderilir ya da eksiklik karşılanır.
20. Kahraman geri döner.
21. Kahraman izlenir.
22. Kahramanın yardımına koşulur.
24. Düzmece bir kahraman asılsız savlar ileri sürer.
25. Kahramana güç bir iş önerilir.
26. Güç iş yerine getirilir.
27. Kahraman tanınır.
28. Düzmece kahramanın, saldırganın ya da kötünün gerçek kimliği ortaya çıkar.
29. Kahraman yeni bir görünüm kazanır.
30. Düzmece kahraman ya da saldırgan cezalandırılır.
31. Kahraman evlenir ve tahta çıkar. (s. 215-217)

Arketip eleştirisi (…) esas amacı bakımından esere dönüktür.

Bütün aletler, kullanıldıkları yere, gördükleri işe yani işlevlerine göre tanımlanırlar. Duygusal etki kuramı, sanatı bu yoldan tanımlamaya çalışır. (s. 230)

John Dryden “zevk” diyor, “edebiyatın tek değilse de başlıca amacıdır.”

Bir eserin estetik değeri kendi nesnel niteliklerine dayanmaz, insanda uyandırdığı duygulara dayanır. (s. 235)

Güzelliğin eserde bulunduğu sanısına kapılmak, Richards’a göre dilin bizi sürüklediği bir yanılgıdır ve ilkel bir tutumdur. (s. 236)

Edebiyat eserinde söylenenlerin doğru olması, gerçekliği yansıtması söz konusu edilemez. Edebiyatta doğruluk, eserin kendi içindeki tutarlılık demektir. (s. 238)

Alımlama estetiği
Edebiyat eserlerinin anlamı ve yorumu ile ilgili olarak okurun işlevini inceleyen çeşitli kuramlara verilen genel bir addır.
Alımlama kuramı (…) anlam sorununa eğilir. (s. 240)

Edebiyat yapıtının anlamı (…) metindeki bazı ipuçlarına göre okur tarafından okuma süresinde yavaş yavaş kurulur. (s. 241)

İzlenimci eleştiri (…) eser hakkında herkesçe geçerli yargılar verilemeyeceği kanısında olduğu için eserin nitelikleri ve yapısı üzerinde durmaz.
Güzellik bir zevk meselesidir ve zevkler değişir.

On dokuzuncu yüzyılda bilimin başarıdan başarıya koşması sonucu, hakikate varmanın tek yolu bilim yöntemi olarak belirince, bir kısım edebiyatçılar edebiyatı kurtarabilmek için hakikatle ilişkisini kesmişlerdi.
Ne yapabilir sanat?
Sanat sezgisel bilgi kazandırır.

Genellikle edebiyatta örtük anlam büyük rol oynar.
Edebiyat dilin o yolda kullanılışıdır ki, anlamın, önemli bir kısmını örtük anlam oluşturur denebilir. Bilimsel yazılarda ise örtük anlam hemen hiç yoktur. (s. 281)

Dilin duygusal kullanılışında doğruluk-yanlışlık söz konusu değildir ve edebiyatta dilin kullanılışı işte bu duygusal alandadır.

Edebiyat eserindeki anlam bilgisel değil de, duygusal demekle, Richards (…) hakikat sorununu edebiyatın tamamen dışında bırakıyor. (s. 285)

Eleştirmenin söylediklerini kabaca üç kategoriye ayırabiliriz: Betimleyici, açıklayıcı/yorumlayıcı ve değerlendirici.
Betimleyici kategori doğru ya da yanlış olabilecek sözlerdir.

Açıklama ya da yorumlama herkesçe doğru ya da yanlış sayılacak türden sözler olmadığı için tartışmalara ve anlaşmazlıklara açıktır. (s. 300)

Edebiyat sözcüğünün anlamını bilmek onu tanımlamakla olmaz. (s. 302)

Estetik yargılar her zaman öznel, duygusal ve bundan ötürü bir beğeni işi değildirler. Bir anlamda nesnel olabilirler, çünkü az çok yerleşmiş ölçütler vardır. Ama bu ölçütlerin genel-geçerlikten yoksunlukları estetik yargının mantıksal bir çıkarım olmasını engeller. (s. 328)

Yansıtma
Sanat eseri gerçekliği yansıtırken tümelleri belirttiği için insanı ve hayatı açıklayıcı bir rol oynar.
Anlatımcılıkta ise önemli olan sanatçının duygularını dile getirmesi ve aktarması…
Biçimci kuramlar metnin yapısal yönüne eğiliyorlar.

İletişim Yayınları

2. Baskı, 1999

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder