Muhyiddin
İbn Arabi - Fusûsu'l-Hikem
Günümüz
İnsanına Fusûsu’l-Hikem / Hikmetlerin Özü
Hicri 627. yılın Muharrem ayının son
günlerinde, Şam’da bir rüyada Allah’ın resulü Hz. Muhammed efendimizi gördüm.
Bana: “Bu Fusûsu’l-Hikem kitabıdır. Bunu al
ve halka açıkça anlat ki bu hikmetlerden herkes yararlansın.” dedi.
1.
Bölüm
Âdem Kelimesindeki İlâhlık
Hikmeti
Hikmet: Bir şeyi yerli yerine koymak
demektir.
Allah’ı, kâinattaki her şeyle beraber
görmektir.
Allah, varlık âleminde kendisini görmek
istedi.
Böylece Yüce Allah, âlemleri kusursuz ve
örneksiz ama ruhsuz bir beden gibi yarattı.
İşte bu noktada Âdem’in yaratılması zorunlu
hale geldi.
Böylece Âdem, âlemin sırrı oldu.
Bazı melekler, tasavvuf bilgisinde “insan-ı
kebir” denilen dış âlemin/evrenin kuvvetleridirler.
…evrende sayısız güçler bulunur. Bunların
tamamı melekler tarafından yönetilir.
…bazı melekler de insanın yaratılışındaki
ruhi güçler ve duygular oldular.
Bunlara meleke de denilir.
Âdem’in bedeninin yaratılması Allah’ın
zahiri suretini, ruhunun yaratılması da batıni suretini yansıtır.
Böylece âlem, insanın varlığıyla
tamamlandı.
Allah mutlak ilim ve hayat sahibidir deriz.
Öyleyse Allah diri ve bilgindir.
…var edenle var olunan arasında bir
muhtaçlık ilişkisi belirir.
Birinin yokluğu, diğerini de bilinmezliğe
iter.
…yaratılanlar diye ifade ettiğimiz varlık,
gerçek varlık olan Hakk’ın açığa çıkmış bir görüntüsüdür.
Hakk, kendisiyle ilgili bilgi edinebilmemiz
için bizi yine yaratmış olduğu varlıklara yöneltti ve bakıp düşünmemizi istedi
ve ayetlerini/gerçeklerini bize, yine bizimle gösterdi.
…dolayısıyla biz Hakk’ı hangi niteliklerle
tanımlıyorsak, aslında kendimizi tanımlıyoruz demektir.
Başlangıç deyince; kendisinden varlığın
belirdiği anı kastediyoruz.
…yaratılanlar için son, söz konusu
değildir. Şayet Allah’ın evvelliği, sonradan yaratılan varlığın başlangıcı
olsaydı, biz varlıklar için gerçekten bir son olurdu.
Bu nedenle Allah’ın vücudunda ezelden beri
var olanın, başlangıcı ve sonu olmadığı gibi var veya yok olmasının da
başlangıcı ve sonu yoktur.
Bilmemiz gerekir ki Hakk, kendisini “açık
ve gizli/Zâhir ve Bâtın diye nitelendirdi. Bu nedenle gizli yönümüzle bâtını,
görünen yönümüzle zâhiri anlayalım diye âlemi de görünür ve görünmez olarak
yarattı. (s. 27)
Allah kendisini “hoşnut olma ve
öfkelenme/Rıza ve Gadab özellikleri ile nitelemiş, âlemi de korku ve ümit
sahibi olarak yaratmıştır.
Allah kendisini azamet ve güzellik/Celâl ve
Cemâl sahibi olarak nitelemiş, bizi de havf/korku ve recâ/arzu, dileme, ümit
özelliğinde yaratmıştır.
Şayet Âdem, Hakk’ın suretinde
yaratılmasaydı, halife olamazdı.
Hakk’ın âlemlerdeki tecellisi, tecelli
ettiği varlığın isteğine ve istidadına göredir. (s. 29)
Şu halde Âdem hem Hakk hem de halktır. (s.
30)
2.
Bölüm
Şit Kelimesindeki (hibe) Nefes
Hikmeti
Hibe: bağış, ikram, ihsan, hediye.
Yüce Allah’ın bizlere sunduğu hediyeler (…)
iki yönden gelir. Birincisi, Allah’ın Zâtı tarafından; ikincisi, isimleri
tarafından…
Allah’ın Zâtından gelen ikramlar, kulların
istemesine gerek kalmayan ikramlardır.
Allah’ın isimleri yönüyle gelen ikrâm ve
ihsanlar ise, kulların arzu ve isteklerinin karşılanmasıdır. (s. 33)
Allah’tan bağış ve ihsan dileyenler de iki
kısımdır. Birincisi acelecidir.
Zira, “İnsan aceleci yaratılmıştır.”
İkincisi ise istediklerinin Yüce Allah’ın
istemesine bağlı olduğunu bilirler.
“Allah’tan istediklerimiz O’nun dilediği
şekilde olsun.” Böyle olunca, onların isteği Allah’ın istediğine dönüşür.
“Bana dua ediniz ki dileklerinizi kabul
edeyim” (2/186)
Allah’tan istenilen bağış ve ihsanın acele
kabul edilmesi ya da geciktirilmesi, Allah katında belirlenmiş kaderden
dolayıdır. Dilek, belirlenmiş zamana uygunsa hemen kabul edilir. Dünyada
verilmesine zaman uygun değilse, o dilek ahirette verilecek kadar geciktirilir.
Dilemek (…) dil ile söylemektir.
Allah’a mutlak şekilde hamd etmek, ancak
sözle olur. Bununla birlikte hamd edenin hâli de sözünü desteklemesi gerekir.
(s. 35)
Yüce Allah, bazen bir hediyeyi Rahman ismi
vasıtasıyla verir. Bu durumda verilen şey, katıksız ve saftır.
Bazen Vasî/genişleten ismi vasıtasıyla
verir ve bu bağış/hediye geneldir herkesi kapsar.
Bazen Hakîm/hikmet sahibi ismiyle verir ve
vereceğini en uygun zamanda verir.
Bazen Vehhâb/karşılıksız ikramda bulunan
ismiyle verir ve hediyeyi alan kişi ilahi isim gereği hamd ve teşekkür etmek
zorunda değildir.
Yahut Cebbâr/dilediğini zorla yaptıran
ismiyle verir ve kulun mertebesinin layık olduğu duruma bakar.
Veya Gaffâr/affı, bağışlaması sınırsız
ismiyle verir ve hediyenin verildiği yere ve yerin bulunduğu duruma bakar. (s.
41)
Şit, İbrani dilinde Tanrı vergisi demektir.
Türleri ve içerikleri farklı olan ikram ve hediyelerin anahtarları Hz. Şit’in
elindedir.
3.
Bölüm
Nûh Kelimesindeki (tenzih)
Subbûhiyye Hikmeti
Tenzih: Hakk’ı varlıklardan ayrı tutma.
Allah’ı tanımak yolunda tenzih ile teşbihi
birleştiren en doğrusunu yapar.
“Nefsini bilen Rabbini bilir.”
Hz. Nûh, kavmi önce açıkça, sonra gizlice
davet etti; ama yine de O’na uymadılar.
Hz. Nûh, toplumunun durumunu anlatmak için
dedi ki: “Onlar, yaptığım çağrıya uyma konusunda gerekli bilgileri
bilmediklerinden, davetime karşı kulaklarını tıkadılar.”
Hz. Nûh’un bu davetinde Furkan yani ayrılık
olduğu için daveti kabul etmediklerini bilirler. Oysa Kur’an yani birlik
vardır, ayrılık yoktur.
Birlikte olan kimse, her ne kadar ayrılık
içinde olsa da bu durum onun için fark etmez. Çünkü birlikte ayrılık vardır. (s.
51)
4.
Bölüm
İdris Kelimesindeki (takdis)
Kuddûsiyye Hikmeti
İki türlü yücelik vardır. Birincisi
mekân/yer yüceliği, ikincisi mekânet/manevi düzeydeki mertebe ve makam
yüceliğidir.
Mekânların en yücesi, üzerinde göklerin bir
değirmen gibi döndüğü mekândır, yani güneş göğüdür. İdris Peygamberin ruhani
makamı da işte buradadır.
Ve Allah, İdris hakkında “Onu yüce bir
mekâna yükselttik” dediğinde, yücelik özelliğini mekânla nitelendirerek
mekân/yer yüksekliğini belirtti.
Yine “Rabbin meleklere, ‘Yeryüzünde bir
halife yaratacağım’” dediğinde ise “halife” kelimesi ile mekânet/rütbe derece
yüksekliğini dile getirdi. (s. 64-65)
Her sayı ancak bir sayının toplamıdır.
Böyle olunca da bütün sayıların asıl
gerçeği birdir.
…varlıklar rakamlardaki bir gibi, Allah’ın
isimlerinin toplamından meydana gelmişlerdir.
Gerçek hakikat şudur ki; yaratılan
Yaratan’dır yahut Yaratan yaratılandır. İkisi de tek bir varlıktır.
Doğa, kendisinden meydana çıkan bir şeyle
artmaz yahut kendisinden bir şeyin kaybolmasıyla eksilmez.
Tabiatta görünen her şey zâtı, özü
bakımından tabiatın kendisidir. (s. 69)
Her ilahi isim Allah’ın bütün isimleriyle
bağlantılıdır.
Ancak er-Rezzâk ismi tek başına eylem
gerçekleştiremediği için, diğer isimlerle bağlantı kurması gerekir.
…gerekli ne kadar isim varsa, hepsine sahip
olması gerekir ki rızık verebilsin.
5.
Bölüm
İbrahim Kelimesindeki (sevgi)
Müheyyemiyye Hikmeti
İbrahim Peygambere “Halil” isminin
verilmesinin sebebi, Allah’ın Zâtına ait bütün nitelikleri kendisinde toplamış
olmasıdır.
…hiçbir şey diğer bir şeye hulûl
ederek/dışarıdan girerek birleşmez. Ancak, o şeyle perdelenmiş olarak birleşir.
Allah’ı en mükemmel bir şekilde bilen Hz.
Peygamber, “Nefsini bilen kesinlikle Rabbini bildi” demiştir. (s. 77)
6.
Bölüm
İshak Kelimesindeki (doğruluk)
Hakkiyye Hikmeti
…kurban olarak Allah,
Kendisine daha yakın olması nedeniyle
Semadan koç indirdi.
Buğdayı verimsiz tarlaya ekme.
Allah, İbrahim’in rüyada görülen şeylerin
yorumlanması gerektiğini bilip bilmediği konusundaki bilgisini denemiştir.
İbrahim Peygamber, gördüğü rüyayı
yorumlamakta dikkatsizlik gösterdi.
Böylece onu aynen gerçek sandı. (s. 89)
Ey nefsinde varlıkları yaratan,
Yarattıklarının tamamı Sen’sin
7.
Bölüm
İsmail Kelimesindeki (yücelik)
Aliyye Hikmeti
Her kul mutlaka Allah’ın isimlerinden
birisinin etkisi ve yönetimi altındadır.
Allah, İsmail Peygamber’i katında beğenilir
bir kul olmasından dolayı takdir etti ve bütün varlıklardan üstün kıldı.
Rabbinin cennetine girdiğin zaman kendi
nefsine girmiş olursun.
8.
Bölüm
Ya’kub Kelimesindeki (rûhânilik)
Rûhiyye Hikmeti
İki türlü din vardır: Biri peygamberlerin
getirdiği ve bugün halkın bildiği dindir.
Diğeri ise (…) filozoflar tarafından
konulmuş ahlak kurallarıdır.
Din itaat ve teslimiyet demektir. İtaat
ettiğin emir ve kurallara ise şeri’at denir.
O halde itaat ve teslimiyet senin fiillerin
ve eylemlerindir ve din, ancak senin iş ve eylemlerin sonucu ortaya çıkar. (s.
110)
…kuldan hayırlı işler yansıyorsa bu eylemi
kendisine aittir. Kötü işler yapılıyorsa, onlar da yine ancak kendisinden
kaynaklanır. Böylece cezayı da ödülü de yine kendi kendisine verir. (s. 113)
9.
Bölüm
Yûsuf Kelimesindeki (nuranilik)
Nûriyye Hikmeti
“İnsanlar uykudadır.”
Böyle olunca Yûsuf Peygamber’in “Rabbim o
rüyayı gerçekleştirdi.” sözü, rüya içinde rüya görmek (…) gibidir.
…yaratılanlar yani Allah’ın dışında kalan
her şey Allah’ın gölgesidir.
…Allah’ın gölgesinin düştüğü yer yine
âlemdir varlıklardır.
Dolayısıyla Allah’ın gölgesi, varlıklar ve
varlıkların üzerine düşen gölge ile algılanır. Bu algı da O’nun “en-Nûr”
ismiyle gerçekleşir.
Görmez misin?
…hep siyahtır.
Aynı şekilde dağlar da bize uzak
olduklarından siyah görünürler.
10.
Bölüm
Hûd Kelimesindeki (mutlak birlik)
Ahadiyyet Hİkmeti
Hz. Hûd Peygamberin hikmeti “hiçbir hayat
sahibi yoktur ki Allah onu alnından yakalayıp hükmü ve yönetimi altında
tutmasın. Benim Rabbim hiç kuşkusuz doğru yol üzerindedir/doğrusunu yapar.” mealindeki
ayette yatar (11/56).
11.
Bölüm
Salih Kelimesindeki (açılış)
Fütuhiyye Hikmeti
Bilmelisin ki yaratılış aslında “teklik”
şeklindedir; ancak içinde “üçleme” kuralı vardır.
Âlem ve bütün yaratılmışlar da işte bu
üçlemeyi içeren teklikten oluşmuştur.
“Biz bir şeyin olmasını dilediğimizde, ona
sadece ‘ol!’ deriz, hemen olur.”
1- Yaratmak isteyenin kendisi
2- O’nun iradesi
3- O’nun sözü
Hakk’a düşen görev, sadece emir vermektir.
Efendisi kalk diye emreder. Köle de (…)
hemen kalkar.
Ayağa kalkmak kölenin işidir.
Salih Peygamberin sözü üç gün sonra gerçek
oldu.
Üçüncü günün bitiminde Allah onları güçlü
bir sesle yok etti.
12.
Bölüm
Şuayb Kelimesindeki (kalb)
Kalbiyye Hikmeti
Hakk, zâtı bakımından âlemlere hiç ihtiyacı
olmasa da Rablığı bakımından ihtiyaç sahibidir.
Yüce Hakk’ın iki türlü tecellisi vardır.
Tecelli-i gayb yani zâti tecelli kulun
Allah’ın ilmindeki ilk yaratılışıdır.
Zâti tecelli tamamlanınca tecelli-i şehadet
gerçekleşir.
Bu belirme Hakk’ın belirmesidir.
13. Bölüm
Lût Kelimesindeki (güç) Melkiyye
Hikmeti
…kuvvet insana, sonradan verilmiş geçici
bir güçtür
Peygamberler (…) bir kimse iman denilen nûr
ile bakmadıkça, mucizenin bir yarar sağlamadığını bilirler.
…himmet, herkes için etkili olsaydı,
öncelikle Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed’in hikmeti etkili olurdu. (s. 186)
14.
Bölüm
Üzeyr Kelimesindeki (kader) Kaderiyye Hikmeti
Kaza, Yüce Allah’ın tüm eşya hakkında
verilmiş hükmüdür.
Kader ise kendileri hakkında hükümleri
belli olan suretlerin, varlık âleminde belirip açığa çıkma olayında, zaman ve
mekânın Hakk tarafından belirlenmesidir.
Allah, her şeye yaratılışının hakkını
verdi.
Allah, bildiği şeyi, o şeyin Kendisine
verdiği bilgi ile bilir.
…kaza, Allah’ın ilmine bağlıdır. Buna
karşın kulun iradesi, dilek ve isteği ise kadere bağlıdır.
Kader sırrını bilmek, bilgilerin en
üstünüdür. (s. 193)
Üzeyr Peygamber Allah’tan özel yoldan yani
vahiy yoluyla bir konunun bilgisini istedi.
“Allah, ölümünden sonra bunları nasıl
diriltir acaba?”
Hz. Üzeyr yaratılmışlar için mümkün olmayan
bir şeyi öğrenmek istemiştir. (s. 195)
Kuşkusuz Allah, her şeye yaratılışının
hakkını tam olarak vermiştir.
Eğer Allah, bu özel yeteneği sana
vermemişse demek ki o senin hakkın değildir.
İşte bu açıklama Hz. Üzeyr Peygambere Allah’tan
bir lütuftur. Bilen bilir, bilmeyen bilmez.
15.
Bölüm
İsâ Kelimesindeki (üstünlük)
Nebeviyye Hikmeti
Kâfir, “küfür”den gelir. Küfür ise “örtmek”
demektir.
Kâfirler ölüyü dirilten Allah’ı İsâ’nın
insan suretiyle örttüler.
“Meryem oğlu Mesih’tir diyenler, kâfir olmuşlardır” (5/17).
Yüce Allah, “Aziz” ismini kullarından
birine verdiğinde Kendisi “Muizz” olur. İsmi alan kul da “Aziz” olarak
adlandırılır. Böyle bir kişi Hakk’ın “Müntakîm” ve “Muazzib” isimlerinden
gerektirdiği intikam ve azaptan da korunmuş ve esirgenmiş olur. (s. 220)
16.
Bölüm
Süleyman Kelimesindeki (rahmet)
Rahmaniyye Hikmeti
Rahman’ın rahmeti bağışı geneldir.
Rahîm’in rahmeti ise özeldir.
Genel rahmet Allah’ın kendisine aittir. Ama
özel rahmet, kula aittir ve kul, bu rahmeti hak ederek kazanır.
17.
Bölüm
Davud Kelimesindeki (varlık)
Vücûdiyye Hikmeti
Allah’ın, Hz. Davud’a verdiği ilk nimet,
içerisinde bitişik hiçbir harf olmayan benzersiz bir isimdir ( داود ).
“Ona
hikmet ve güzel konuşma verdik” (38/20)
18.
Bölüm
Yûnus Kelimesindeki (nefes)
Nefsiyye Hikmeti
Mademki insan hayat sahibidir; şu halde
Allah nasıl, insan denilen varlığını kollayıp gözetiyorsa sen de kollayıp
gözet.
19.
Bölüm
Eyyub Kelimesindeki (bilinmezlik)
Gaybiyye Hikmeti
Bilmelisin ki canlılık suda başladı.
Allah Hz. Eyyub’un ateşini soğuk suyla
dindirdi.
Yüca Hakk’ın varlığı, âlemin yaratılması
ile açığa çıktı.
Hz. Eyyub öyle bir derde düşmüştü ki bu
dert; onun Hakk’a olan yakınlığını kaybetmesiydi.
Allah’ın kendisine bahşettiği “gerçekleri
olduğu gibi görebilme” yeteneğini yitirmiş ve bir nevi “uzaklık belasına”
tutulmuştu. Bu halini de “şeytanın dokunması” diye ifade etti. (s. 254)
20. Bölüm
Yahya Kelimesindeki (celâl) Celaliyye Hikmeti
Yahya/yaşar demektir.
Yahya’dan önce hiç kimsenin ismini “hayat”
sıfatıyla birleştirmedi.
21.
Bölüm
Zekeriyye Kelimesindeki (sahiplik)
Mâlikiyye Hikmeti
…şifa isteyen bir kul Allah’a genel olarak
“Rabbim, bana rahmet et” diye dua etse bile, eş-Şâfî’” ismi ona yetişir. Çünkü
ilahi isimlerden her isim diğerlerini de kapsayıp kuşatmıştır. (s. 267)
22.
Bölüm
İlyas Kelimesindeki (ünsiyet)
İnâsiyye Hikmeti
İlyas, Hz. Nuh’tan önce gelen İdris
Peygamberdir.
Hakikat bir ayna gibidir. O aynaya bakan
herkes, o aynada Allah hakkındaki inancının hayaline bakar ve onu doğrular. (s.
274)
Her kim (…) her iki yaratılış sırrına
kavuşan Hz. İlyas Peygamberin bilgilerine sahip olmak istiyorsa, aklından
vazgeçsin, yani nefs ve şehvet âlemine/hayvan dizeyine insin/tam hayvan olsun.
(s. 277)
23.
Bölüm
Lokman Kelimesindeki (ihsan) İhsaniyye
Hikmeti
24.
Bölüm
Hârun Kelimesindeki (önderlik)
İmamiyye Hikmeti
25.
Bölüm
Mûsâ Kelimesindeki (ulvilik)
Ulviyye Hikmeti
…her öldürülen çocuk, Mûsâ’dır diye
öldürülmüştür.
…onların ruhlarında bulunan her türlü
yetenek de Mûsâ’da toplandı.
Firavun ona Mûsâ ismini verdi. Kıbtî
dilinde Mû: su, Sâ: ağaç anlamının karşılığıdır.
26.
Bölüm
Hâlid Kelimesindeki (ululuk)
Samediyye Hikmeti
27.
Bölüm
Muhammed Kelimesindeki (teklik)
Ferdiyye Hikmeti
Hz. Muhammed’in özelliği; insan denilen
varlığın içinde yaratılmış en mükemmel ve tek varlık olmasıdır.
Yaratılış O’nunla başladı ve yine O’nunla
sona erecektir.
Bu nedenle onun hikmeti ferdiyet/tekliktir.
(s. 315)
“Sizin
dünyanızdan bana üç şey sevdirildi; kadın, güzel koku ve gözümün nuru namaz.”
Namaz kılan bir kul, eğer kendisine eşlik
eden meleklere imamlık yaptığını anlayıp düşünürse ki zâten her namaz kılan
arkasındaki meleklere namaz kıldırdığı için imamdır. Bu durumda resûlük
makamına yükselir. Bu da Allah’a vekil olmaktır.
…namaza yeteri kadar özen göstermeyen kişi,
onun amacına ulaşamaz ve namaz da onun için göz aydınlığı olamaz. (s. 327)
İnsan Yayınları
Hazırlayan: Hamza Kılıç
3. Baskı, 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder