Toplumsal Değişme ve Küreselleşme
TOPLUMSAL
DEĞŞİME SÜRECİNİN ÖZELLİKLERİ
Toplumsal değişme gerek kültürün, gerekse
toplumsal kurumların zaman içerisinde dönüşmesi anlamına gelmektedir.
Toplumsal değişmenin temelde üç özelliği
vardır:
1)
Toplumsal değişme kaçınılmazdır
Toplumun gelişmesi kendiliğinden ortaya çıkmaz.
2)
Toplumsal değişme genelde planlanmadan ortaya çıkar
Türkiye’de özellikle 50’li yıllardan
itibaren başlayan köyden kente göç olgusu planlanmış bir dönüşüm değildir (en
azından biz öyle sanıyoruz).
3)
Toplumsal değişme tartışmalı bir süreçtir
Toplumun kalkınması için özel sektör mü egemen
olmalıdır, yoksa kamu sektörü mü?
Toplumsal değişme, içinde yaşanılan
toplumun teknoloji ve kültür düzeyi tarafından belirlenir.
Her değişme gelişme anlamına gelmemektedir.
TOPLUMSAL
DEĞİŞME FİKRİNİN TARİHSEL ARKA PLANI
Özellikle Fransız Devrimi’nden sonra
toplumsal yapıların değiştiği fikri, Batılı düşünürlerin kafasında yer etmeye
başlamıştır. Bununla birlikte endüstri devrimi ve onun güdümünde yaşanan
yenilikler (teknoloji, ideolojiler s.) toplumsal dönüşüme yol açan sebepler
olarak öne çıkmıştır.
Toplumsal değişmeyi sosyokültürel
farklılaşmalara, sınıf çatışmalarına ve demografik gelişmelere bağlayan çeşitli
görüşler vardır.
TOPLUMSAL
DEĞİŞME KURAMLARI
Evrimci
Yaklaşımlar / Comte, Spencer ve Durkheim
Comte toplumda egemen olan düşünce biçimi o
aşamadaki toplumsal yapıyı belirlediğini söyler.
Comte’un kuramında toplumsal statik,
toplumun denge halini, toplumsal dinamik işe toplumsal dönüşümün yaşandığı
dönemi işaret eder. Comte’a göre insan zihni teolojik ve metafizik aşamalardan
geçerek pozitif aşamaya ulaşır. Her aşamada egemen olan düşünce şekli o aşamadaki
toplumsal yapıyı belirler.
Spencer’e göre insan toplulukları kalıtımsal
nedenlerle farklılaşır. Spencer toplumu evrim sırasında gittikçe karmaşıklaşan
bir organizmaya benzetmiştir.
Durkheim’a göre iş bölümüyle birlikte
toplum mekanik dayanışmadan organik dayanışmaya geçer. Mekanik dayanışma içinde
yaşayan insanlar aykırı davranışta olan kişileri cezalandırarak dayanışmanın
bozulmasını engeller. Durkheim, toplumlar geliştikçe
ceza hukukunun giderek azalacağını öne sürer. Organik ilişkilerin kurulduğu
toplumlarda “geri verdirici” hukuk ortaya çıkar. Geri verdirici hukuk bireylerin
başka bireylerle olan ilişkilerini düzenler. Organik
dayanışma içindeki toplumlarda gelişebilen evrensel değerler bireyleri bir
arada tutar.
Sosyal
Eylemlilik Yaklaşımı / Weber
Weber toplumsal değişmenin nedenleri arasında
önemli bir unsurun düşünceler olduğunu öne sürmüştür. Düşünce yeterince
olgunlaştığında, karizmatik liderlerin elinde toplumsal dönüşüme neden olurlar
(Calvin, Luther’in önderliğinde ve Protestanlığın ilerlemesi).
“Akılcılaşma” (rasyonalite) Weber’in
modernite kavramsallaştırmasının anahtar kelimesidir. Sekülerleşmeyle birlikte karizmatik otorite biçimleri
yerlerini akılcı, yasal ve bürokratik otorite biçimlerine bırakır.
Yapısal-Fonksiyonalist
Yaklaşımlar / Persons
Yapısalcı - fonksiyonalist yaklaşım, sistem
modeli çerçevesinde düşünülür. Herhangi bir sektörde meydana gelen dönüşüm,
bütün sistemi etkiler. Toplumsal değişme makro (uluslararası sistem), orta
düzey (siyasi yapılar) ve mikro (aile ve meslek grupları) olmak üzere üç
düzeyde ele alınmaktadır.
Persons’a göre toplumsal değişmeleri
belirleyen, yaşanılan toplumun kültürel yapısı ve buna bağlı olarak ortaya
çıkan kurumsal yapılardır.
Dahrendorf, toplumsal değişimin esas etmenin insanlar arasındaki
eşitsizlik olduğunu söyler.
Diyalektik
Yaklaşımlar / Marx
Marx, toplumsal değişmenin motoru olarak
sınıf çatışmalarına dikkat çeker.
Aksiyonalist
Yaklaşımlar
Bu modele göre toplumun en temel taşı
sosyal olaydır. Touraine, toplumsal
dönüşüm için toplumsal aktörlerin eylemlerinin, aksiyonlarının önemine vurgu
yapar.
MODERNİTE
VE MODERNLEŞME
Modernleşme endüstrileşme ve kapitalizm ile
başlayan toplumsal değişme sürecine verilen isimdir. Giddens’a göre modernite Batı’da Endüstri Devrimi ile beraber değişen
toplumsal kurumları ve davranış biçimlerini içerir. Modernite’nin bir boyutu endüstrileşme ise öbür boyutu
kapitalizmdir.
Modernite ise Batı’da bu süreçte değişen kurumları
ve davranış biçimlerini içerir.
Modern toplumun politik örgütlenme biçimi
ulus devlettir. Modern toplumda zaman ve mekân ayrışması vardır
Marx’a göre özgür iş gücü modernitenin
anahtar kavramıdır.
Walby’e göre kadınların çalışma hayatına
dâhil olması modernleşmenin göstergelerinden biridir.
Simmel’e göre modernite bireyleşme olmadan
gerçekleşemez.
Ritzer’a göre akılcılaşma süreci, modern
yaşamın ihtiyaçlarına verdiği yanıtları dört temel unsura dayandırır: verimlilik,
hesaplanabilirlik, öngörülebilirlik ve denetim. Bu unsurların hepsi özünde
kapitalist toplumda egemen olan üretim biçiminin gereksinimleri ile ilgilidir.
Demokrasi ve insan hakları kavramları modernitenin
önemli ölçütleridir.
KÜRESELLEŞME
Küreselleşme, enformasyon devrimiyle
birlikte etkisini arttıran bir süreçtir. Castells’a göre küreselleşme özellikle
1970’lerden bu yana enformasyon toplumunun ortaya çıkması ve gelişmesi ile bağlantılıdır.
Ulusaşırı kurumlar gelişmiş, sivil toplum
hareketleri ortaya çıkmıştır. Zaman ve mekânın sıkışması ve tüketim kalıplarının
giderek standartlaşması yersiz-yurtsuzlaşma kavramını ortaya çıkarmıştır.
Küreselleşme, her şeyin karşıtıyla birlikte bir arada varolduğu dünya ölçeğinde
bir kaos toplumunu işaret eder.
KÜRESELLEŞME
KURAMLARI
Kapitalist
Dünya Sistemi ve Bağımlılık Kuramları
1960’ların ortalarında Latin Amerika ülkelerinde ithal ikâmeci endüstrileşme
sürecinin dinamizmini kaybetmesi modernleşme sürecinin sorgulanmasına yol açmıştır.
Ön plana çıkan düşünürler “kapitalist dünya
ekonomisi” kavramını kullanan Andre Gunder Frank ve Immanuel Wallerstein’dır.
Frank “azgelişmişliğin gelişmişliği” kavramını ortaya atmıştır. Bu kuramın temel argümanı bütün ülkelerin aynı anda gelişemeyecekleridir.
Merkez ve çevre arasındaki ilişki sömürü ilişkisidir. Merkez sömürdüğü için
çevre ülkeler gelişememektedir.
Wallerstein, Frank’ın görüşlerini geliştirmiştir.
Ona göre dünya ekonomik sisteminde üç konum vardır: merkez, yarıçevre ve çevre.
Frank’tan farklı olarak bu konumların sabit olmadığını ve bazı ülkelerin sistem
içinde yer değiştirmelerinin mümkün olduğunu öne sürmüştür.
Sassen, küresel ekonominin “dünya şehirleri”
sayesinde hayat bulduğuna dikkatimizi çeker.
Dünya
Kültürü Kuramı
Dünya kültürü yaklaşımı küreselleşme
sürecinin düşünüldüğü ölçüde bir homojenlik yaratmadığını; buna karşılık
“melezlenme” denebilecek oluşumlara yol açtığını öne sürmektedir. “Amsterdam’da
Faslı kızların Tayland boksu yapması” bu duruma güzel bir örnektir.
EKONOMİK
KÜRESELLEŞME
Sermayenin toplam sosyal döngüsü:
Birinci aşamada ticari sermaye uluslararasılaşmıştır.
1970’lerin ortasında dünya ticaretinin %
30’u çok uluslu şirketlerin ellerindedir.
İkinci aşamada erken endüstrileşen
ülkelerde sermaye aşırı artmış; yeni kârlılık koşullarının aranması gündeme
gelmiştir.
Üçüncü aşamada gelişen teknoloji ve ulaşım
maliyetlerinin ucuzlaması üretim faaliyetinin uluslararasılaşmasına neden olmuştur.
Kapitalizmin küresel vizyonuna göre merkez
ve çevre ülkeler arasındaki eşitsizliklerin yeniden üretilmesi söz konusudur.
Kültürel değerler küreselleşirken demokrasi
ve insan hakları belli kavramlar yaygınlık kazanmaktadır. Kültürel
küreselleşmenin bir diğer göstergesi tüketim toplumunun genişlemesidir. Neoliberal
küreselleşme politikaları, mevcut yapının alternatifsizliğini vazetmektedir.
2001 yılının Ocak ayında on binden fazla
insan, Brezilya’nın Porto Alegre kentinde Dünya Ekonomik Forumu’na alternatif Dünya Sosyal Forumu’nda toplanmıştır. Bir Fransız
köylü liderinin başını çektiği bu forumda, insanın ve doğanın merkezde olduğu
yeni bir dünyanın mümkün olduğu görüşü dile getirilmiştir.
---
Yeni Toplumsal Hareketler
Editör: Prof. Dr. Bilhan Kartal & Prof. Dr. Belkıs Kümbetoğlu
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2345
Eylül, 2011 Eskişehir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder