2 Kasım 2015 Pazartesi

Adam Philips – Kaçırdıklarımız

Adam Philips – Kaçırdıklarımız
Yaşanmamış Hayata Övgü


Kitaptaki hüsran, kavrayamamak, çıkıp gitmek ve tatmin gibi bölüm başlıkları Adam Philips okurları için heyecan verici. Her bölümde didiklenen sözcük/kavram etimolojik kökeni incelenerek masaya yatırılıyor. Edebiyat metinlerindeki kullanımı ve gündelik hayattaki karşılıkları çeşitli örneklerle anlatılıyor. İngiliz/Amerikan edebiyatına sıklıkla atıf yapılan kitapta özellikle Shakespeare’in eserlerinden alıntılara da yer veriliyor.
İnsan hayatı tatmin peşindeki eylemlerle ve sık sık yaşanan hayat kırıklıklarıyla doludur. Bu ikisi (tatmin ve hüsran) bir tahterevallinin iki ucu gibidir.

Notlar
Hüsran Üzerine
Tragedyalar istediklerini elde edemeyen insanların hikâyeleridir ama istediklerini elde edemeyen insanlarla ilgili her hikâye trajik bir görünüm taşımaz.

Trajik kahramanlar başarısızlığa uğramış pragmatistlerdir.

Yaşam, insanlar öyle her istediklerini elde edemedi diye değil, arzuları kendilerine hasar vermeye başladığında, istedikleri şey katlanılmaz kayıplara gebe olduğunda trajik bir hal alır.

(Kral Lear)

Zorba bizden kendisine vermek istemediğimiz bir şeyi talep eden kişidir.

Tragedyayı doğuran şey, dünyanın bizi değişime maruz bırakmasına izin vermektense onu katletmeyi yeğlememizdir. (s. 18)

Ne istediğimizi bildiğimizde, ne istediğimizi bilmediğimizde (…) ya da istediğimiz şeyden fazlasıyla korkup istediğimizi bilindik başka bir nesneye militanca bir kesinlikle kaydırdığımızda sergilediğimiz şey aşırı bir ne istediğini bilme halidir.

Hüsran bir gelecek vaadi taşır.

Sadece tatmin edebilen biri hüsrana uğratabilir sizi.

Biri sizi hüsrana uğratabiliyorsa ona değer verdiğinizi bilirsiniz (Lear en çok Cordelia’yı sevdiği için onu en çok hüsrana uğratan Cordelia’dır).

Sevgi talebi her zaman sevgi konusunda bir şüphe içerir ve tüm şüphelerin temelinde de sevgi şüphesi yatar.

Âşık olduğunuz insan aslında rüyalarınızın erkeği ya da kadınıdır; daha tanışmadan önce onu hayal etmişinizdir.
O kişiyi o denli net bir biçimde ayırt edebilmenizin sebebi onu bir anlamda zaten tanıyor olmanızdır. (s. 24)

Yemeğimizi sindirmeden önce hüsranımızı sindirmemiz gerekir.
Psikanaliz bize tatmini anlamanın yolunun hüsranı anlamaktan geçtiğini söylüyor. (s. 30)

İnsanlar bizi hüsrana uğratarak gerçeklik kazanır; hüsran duygusu yaratmadıkları müddetçe fantezi figürleri olarak kalırlar.

Kavrayamamak Üzerine
Kimse bir şeyi (…) kavrayamayan kişi olmak istemez. Kavranamayan şey yine bir arzu nesnesidir.

Esprinin nesinin kendilerine komik geldiğini kimse tam olarak bilemez. ,

Temel özelliklerimizi dosdoğru tanıyacak olsaydık kaygıyla başa çıkmamız mümkün olmazdı.

Var olan tek fobi kendini bilme fobisidir.

Hüsran tatminden önce gelir, onun önkoşuludur. Kavrayamamak kavramayı önceler, bizi kayıplarımızla ilişkilendirir.

Karşınızdakinin ihtiyaçlarına özen gösterirsiniz ve onlar da sizde ne görmek istiyorlarsa onu görürler. Tanımak adına tanınmayı feda etmek zorunda kalırsınız.

Yaptığın sanat ne kadar kötüyse hakkında konuşmak o kadar kolaydır. (John Ashbery)

İnsan grupları hep beraber kavradıkları şeyler baz alınarak tanımlanır.

Kavrayamamak küçük düşürücü olabilir.

…yaptığım şeyi istediğim için mi yapıyorum yoksa talimatlar doğrultusunda mı hareket ediyorum?

Bilmemeyi de öğrenebilir miyiz?

Yanına Kâr Kalmak Üzerine
Bir şeyin yanımıza kâr kalması yaşayabileceğimiz en şaşırtıcı deneyimlerden biridir.

Bir şey yanınıza kâr kalırsa (…) hem kurtulur hem de korumasız kalırsınız.

Bir şey yanınıza kâr kaldığında (…) daha yüksek otoriteyle ilgili bir şeyler açığa vurulur. (s. 78)

…cezanın yokluğu (… / yaptığımın) yanıma kâr kaldığı anlamına gelir.

(Othello)

Kurallar onları çiğnemek mümkün değilse bir anlam ifade etmez ve sadece çiğnendiğinde ceza uygulanan şeyler kuraldır.

(Hamlet)

Shakespeare oyununda –yapılanın kimsenin yanına kâr kalmamasının bir sebebi (de), on yedinci yüzyılın başlarında bu tabirin bizim bildiğimiz anlamda var olmamasıdır.
İlk defa on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Amerikan argosunda kullanılmıştır.

Bir şeyleri ceza almadan neticeye ulaştırmak başarıdır.
…başarısız sanat eserlerini cezalandırır, edebiyat alanında da bu cezaya edebiyat eleştirisi deriz.

Bir toplumun sadakat odağının ulus-devlet olması gerektiğine inanıyorsanız, Kilise’yi ülkenin üstünde gören herkes haindir ve bu yanlarına kâr kalmamalıdır.

…en yüksek otorite (…) bir şeyi ceza almadan yapma (…) pozisyonundaysa (…) bu en yüksek otorite için yanına kâr kalmak gibi bir durum söz konusu değildir.
Yanına kâr kalmak terimini sadece daha yüksek bir otorite söz konusuysa kullanırsınız.

Ve kuralları çiğnediğimiz halde cezasız kalmanın tatmin edici olması da, onların bizim için fazlasıyla önem arz etmesine bağlıdır.

Çok önemli olan noktalardan biri de yanına kâr kalmanın bize kısa süreliğine de olsa haz verdiği gerçeği. Bunun kendi başımıza gelmesi de başkalarının başına geldiğini duymak da hoşumuza gider.
Bir şeyin yanımıza kâr kalması (…) heyecan vericidir.

İngiliz eleştiri geleneği yüceltilmiş lakırdıdan ibarettir; ama aynı zamanda itibarı sorgulama konusundaki acımasız kabiliyetiyle hayat bulur. (Goeffrey Hartman)

Kanunun delinmesi haber niteliği taşımıyor.

Çıkıp Gitmek Üzerine
İnsan ancak bir durumdan kurtulamadığı, çıkıp gidemediği takdirde ne olacağını bildiğini düşünüyorsa çıkıp gitmeye kalkışır. (s. 105)

Yozlaşma karşısında azami adaleti sağlayabilmek için kendi masumiyetini koruman gerekir.

Neden yaşamadığımız olaylar hakkında yaşadıklarımızdan daha fazla şey biliyormuş gibi görünürüz? Çünkü çıkıp gitmeyi sadece bu mümkün kılar ve hayal etmemize yoksunluk sebep olur.

Geride bıraktığımız şey hakkında mutlak bilgi sahibiymiş gibi yapmadan çıkıp gidemeyiz ve bu da her şeyden öte peşinde olduğumuz tatminin mutlak bilgisidir.

Tatmin Üzerine
Tatminin dili son derece fakirdir, klişelerle ve ünlemlerle doludur, “muhteşemdi!” gibi şeyler söylenir durur.

Tatminin ne olduğunu zaten biliyorken, neye benzediğini nasıl keşfedebilirsiniz?

Bir şeye ihanet ettiğinizde kendinizi suçlu hissediyorsanız o şey arzudur; burada söz konusu olan başkasına değil de kendinize ihanet etmenizdir.

Psikanalizin bakış açısından, gelişim sürecinin her aşaması bir hayal kırıklığına tekabül eder.
Psikanaliz açısından tragedyadaki asıl yıkım gözardı edilmiş hayal kırıklığında yatar.
Cennet yitirildiğinde insanlar hiçbir şey olmamış gibi devam edemez.

Sevgi/aşk insanların eşitliklerini yitirdikleri ortamdır.

Tatmin olmanızı sağlayan şey başkasının sunduğu bir hediyedir.

Kendimizi hüsrandan kurtarmak için bulduğumuz yollar kendimizi tatminden kurtarmak için bulduğumuz yollardır.

Deli Rolü Üzerine
Delilik ve deliymiş gibi davranmak bariz biçimde hüsranla, kavrayamamakla, yanına kâr kalmakla ve tatminle ilintilidir.

Aklı başındalar deli için neyse oynadığı rol de oyuncu için odur.

Hiç kimse delilik olasılığından muaf değildir.

Deliler anlayamadığımız ve kabul edilemez davranışlar sergileyen, dolayısıyla da bizi tehlikeye atan ya da kendimizi tehlikede hissetmemize sebep olan insanlardır.

Beterin beteri olduğu sürece umut etmek gerekir.

Deli rolü oynamak, kahramanın ister istemez bildiği bir bilmeme halini canlandırmaktır.

Semptomlar her zaman bir nevi kendi kendine bulunan çarelerdir, özsağaltım yöntemleridir; sorunu size ilk duyuran, ona karşı geliştirdiğiniz çözüm önerileridir.

(Alkolik için) sorulması gereken soru insanın içmeyi nasıl bırakacağı değil, başlangıçta içmeye neye çare olsun diye başladığıdır.
O yüzdem (…) deliliği kendi kendine bulunan bir tür çare olarak almalıyız. (s. 157)

---
Missing Out, In Praise of the Unlived Life
Türkçeleştiren: Selin Siral
Metis Yayınları

Eylül 2015

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder