31 Temmuz 2023 Pazartesi

Ahmet Cevizci - Felsefe Tarihi - ALMAN İDEALİZMİ

ALMAN İDEALİZMİ

Kant’a göre ahlak / bizi kurtarır. Ahlak inancının peşine takılan Alman düşünürleri, dönemin en güçlü düşünce akımını/cereyanını tesis ettiler.

 

Fichte

…iradenin ahlaki önceliğiyle ilgili görüşünü, Kant’tan çıkarmış

…zihnin kavram ve kategorilerinin sadece fenomenal dünyaya uygulanabileceğini, bu yüzden bilginin fenomenlerin bilgisiyle sınırlandığını söyleyen Kant, numenin veya kendinde şeyin bilinemez olduğunu ileri sürmüştü.

Fichte, Kant’ın tezinin tam karşıtını benimsedi: Var olan her ne ise bilinebilir olandır.

 

Düşünce varlıktan asla türetilemez

Fichte, varlığın esas bilinçten çıkabileceğini söyler.

Bir insanın seçtiği felsefenin ne tür bir insan olduğuna bağlı bulunduğunu belirten Fichte / idealizmi benimser.

…mutlak ben ya da bilincin en belirgin özelliğinin, eylem ya da etkinlik olduğunu söyler.

…bilinç bir olgu değil, fakat bir ilk yapma ya da eylemde bulunmadır,

…varlık yapmanın ya da eylemde bulunmanın bir ilineği ve neticesidir.

 

Fichte’ye göre, insan bilgisi diyalektik bir nitelik taşıyan, yani karşıtlıklardan geçerek ilerleyen üç adımlı bir hareketten meydana gelir. Buna göre, bir nesneyi bilmek demek, her şeyden önce onu gerçek bir şey olarak vaz edip kavramak demektir (a, a’dır). Bu ise bilgide ilk adımın, özdeşlik ilkesi üzerine yükselen sentezden oluştuğu anlamına gelir. Öte yandan söz konusu nesneyi bilmek ikinci olarak, onu başka nesnelerin karşısına koyup, onlardan ayırmak anlamına gelir (a, a-olmayan değildir). Çelişmezlik ilkesine dayanan antitezden sonra gelen sentez aşamasında, a ile a-olmayan, her ikisini de içine alan daha yüksek bir kavram içinde sınırlanır.

 

Demokrasiden halkın bir bütün olarak doğrudan yönetimini anlayan Fichte, demokrasiye, onda çoğunluğu kendi yasalarına sahip çıkmaya zorlayacak hiçbir otoritenin bulunmaması, politik topluluğun sorumsuz ve kaprisli bir yığına dönüşmesini ve her şeyin baştan aşağı alabildiğine vasatileşmesini engelleyecek hiçbir güç olmaması nedeniyle karşı çıkar.

 

Fichte, doğallıkla tarihin kör ve plansız bir oluş olmadığını, amaçlı bir yükseliş ve ilerleme olduğunu belirtir.

…onun gözünde, tarih birbirlerine yasa ve özgürlük olarak bağlanmış inanç ve anlama gibi iki ilkenin etkileşimi sayesinde ortaya çıkar ve inançla anlamanın uzlaştığı / bir senteze doğru ilerler.

Fichte, tarihin tam bir rasyonaliteye, aklın mutlak tecessümüne doğru olan yürüyüşünde, beş çağın birbirlerinden ayrılabileceğini söyler.

İlk gelen çağ (1) aklın, henüz bir bilinç ve özgürlükten yoksun olduğu / masumiyet çağı veya cennet dönemi

İkinci dönem, (2) zorlayıcı otoritenin güdülerin yerini aldığı ilk günah çağıdır

Üçüncü dönem ise (3) yasaya karşı ayaklanma, dışarıdan gelen otoriteye karşı başkaldırı dönemidir. Bu çağ, Fichte’nin içinde bulunduğu çağ olup, evrensel tarihin egoizm aşamasına karşılık gelir. Almanların başlatacağı bir kurtuluş döneminin başında, Fichte (4) aklın kısmen hâkim olmaya başladığı, hakikatin en yüksek iyi kabul edildiği ilk hakikat çağının bulunduğunu söyler. Bunu, (5) aklın tümüyle hâkim olduğu mutlak hakikat ve takdis çağı takip edecektir.

 

Schelling

Schelling felsefenin sonsuz olandan sonlu olana geçemeyeceğini ileri sürer.

Schelling açısından benin özü tin ya da ruhtur, doğanın özü ise maddedir.

 

Schelling evrenin ben’in yarattığı bir şey olmadığını, onun düşünen özneden ayrı varlığı olduğunu kabul eder.

 

…ruhun faaliyetinin izini sırasıyla bilgi, etik, tarih ve estetik alanlarda sürer.

…duyumdan algıya, algıdan refleksiyon ya da düşünüme ve en nihayet düşünümden iradeye doğru ilerleyen üç evreli bir bilgi teorisi geliştirir.

Dış dünyaya ilişkin algıdan düşünüm, iç dünya üzerine düşünümden de irade doğar.

 

Onda benlik / bilginin nesnelerinden biri olmayıp, aynı zamanda bilginin koşuludur. Benliğin özü de saf kendinde faaliyet olduğu için bilgi son çözümlemede benliğin eylemi olan istemeden türemek durumundadır.

 

Schelling’e göre sanatın amacı / sonsuzun sonluda gerçekleşmesidir.

Schelling, çeşitli dinlerdeki efsanelerin insanı nihai şeylerin bilgisine nasıl yavaş yavaş ulaştırmaya çalıştığını göstermeye çalışır.

 

Hegel

Georg Wilhelm Friedrich Hegel (1770-1831)

Hegel’den önceki filozoflar, doğayı ve zihni, tek tek şeylerin değişen çokluğuna ezeli-ebedi bir tarzda yüklenen statik kavramlarla değişmez yasaların perspektifinden görmüşlerdi.

 

Hegel açısından, felsefenin görevi tikeli anlamaktır / Tikel veya bireysel olan ise ancak başka her şeyle olan ilişkileriyle bilinebilir.

Hegel bu yüzden, evreni veya gerçekliği organik bir süreç olarak düşündü.

 

Tinsel bir ilke olarak Mutlak’ın gerçekliğin bütünü olduğunu söyler / Buna göre, önce kendinde var olan sonra antitezi doğada tezahür eden ve en nihayet kendisini beşeri veya tinsel dünyada gerçekleştiren Mutlak, bir kendini gerçekleştirme, kendini düşünme süreci içinde olur.

 

Buradan hareketle, Mutlak’ın veya Geist’ın hayatının veya gerçekleşme sürecinin üç ana evreden meydana geldiği söylenebilir: Mantıksal İdea ya da kavram, Doğa ve Tin. İşte bu yüzden, Hegel’in felsefesi üç ana kısımdan meydana gelir: Mutlak’ın doğasını salt “kendisinde” ele almak anlamında metafizikle özdeş olan mantık, doğa felsefesi ve tin felsefesi. Buna göre, mantık Mutlak’ı “kendisinde” araştırır, doğa felsefesi “kendisi için” olan Mutlak’ı konu alır, oysa tin felsefesi “kendinde ve kendisi için” olan Mutlak üzerinde yoğunlaşır.

 

Mantık

Hegel’in mantığının diyalektik olması, elbette onda mantıkla metafiziğin özdeş olmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar.

…mantığının ilk üç kategorisi Varlık, Hiçlik ve Oluş

Varlık kategorisi, Hegelci diyalektiğin, tezini oluşturur.

 

Varlık kavramı bir soyutlama olduğu, saf varlık kategorisi bütünüyle belirsiz olduğu için mutlak olarak negatif bir kavramdır. Başka bir deyişle varlık kavramı, bütünüyle belirsiz ve içeriksiz bir kavram olduğundan, yokluk ya da hiçlik kavramına dönüşür.

 

Bilgi Felsefesi

Hegel açısından hakikat ve bilgi, tıpkı rasyonel gerçekliğin kendisi gibi, canlı bir mantıksal süreçtir.

Rasyonel olan gerçek ve gerçek olan da akılsaldır.

…doğada var olanları veya olup bitenleri mantıksal bir türetim yoluyla açıklamak mümkün olmaz. Doğada var olanlara ancak fiziki nedenselliğe dayanan ampirik bir açıklama getirilebilir.

 

Tin Felsefesi

Mutlak’ın hayatındaki / üçüncü adım Tin alanıdır.

…doğal dünyada düştüğü yabancılaşma durumundan, Geist, insan ve kültürün meydana getirdiği tinsel dünyada kurtulur.

 

…ruh, bedenden farklı olarak zaman ve mekânda değildir; tam tersine zaman ve mekân insan bilincindedir.

 

…tin felsefesinin / öznel ruh, nesnel ruh ve mutlak ruh şeklinde ortaya çıkan üç ayrı bölümü vardır.

öznel ruh, insan zihninin kendi iç işleyişine gönderme yapar.

nesnel ruh, Geist ya da kozmik aklın toplumsal ve politik kurumlardaki dışsal tezahür ya da tecessümlerine işaret eder.

Mutlak ruh ise, kendi kendisini düşünen düşünce olarak Mutlak aklın eseri veya başarıları olan sanat, din ve felsefeye gönderimde bulunur.

 

Tarih Felsefesi

Geist’ın kendini gerçekleştirme aracı olarak değerlendirdiği devleti, dünya tarihini temellendirmek için kullanmıştır.

ilk evreyi, ona göre Doğulular meydana getirir

Doğulular, / insanın özgür olduğunu bilmezler.

Yalnızca tek bir kişinin özgür olduğunu kabul ederler.

Doğu’da en iyi durumda yalnızca tek bir kişinin özgür olduğu yerde, Yunan dünyasında, sadece bazı köle olmayan insanlar özgürdür.

 

Mutlak Ruh

Diyalektik süreçte / insan zihni/ sırasıyla sanat, din ve felsefe evrelerinden geçerek (mutlak’ın bilincini sezer/kavrar)

 

Sanat: Hegel, sanatın insan zihnini duyusal bir nesneyle temasa sokmak suretiyle, “İdeanın duyusal bir görünüşünü” sağladığını, sanat eserinde zihnin Mutlak’ı güzellik olarak kavradığını söyler.

 

Hegel’e göre, sanatın hakikati, İdeanın yegâne doğru ifadesi olan felsefede bulunur.

 

Hegel, Hıristiyanlığı felsefenin resimsel ifadesi veya temsili olarak görür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder