31 Temmuz 2023 Pazartesi

Ahmet Cevizci - Felsefe Tarihi - SKOLASTİK FELSEFE

SKOLASTİK FELSEFE

Hıristiyan teolojisi

…manastır ve kilise okullarından sonra, üniversitelerin ortaya çıkışı, Hıristiyan felsefesinin çok sayıda öğrenci yetiştirilmesi suretiyle, bir yapı kazanmasına ve kendisine özgü bir gelenek elde etmesine imkân tanımıştır.

13. yüzyıldan sonra etkili olacak tüm önemli filozofları, (bir şekilde) Paris Üniversitesi’nde bulunmuştur.

Patristik felsefeden çok daha belirgin olarak Hıristiyanlığı anlamaya çalışan bir felsefe olarak gelişmiştir.

12. yüzyıldan itibaren / Aristoteles felsefesine dayanmış

 

Skolastik felsefenin 8. ve 9. yüzyıllar arasında kalan hazırlık döneminde Platonizm etkili olmayı sürdürür.

 

John Scotus Eriguena (815-877)

kendince bir tarihsel ilerleme ya da gelişme konsepsiyonu geliştirmiş: ilk evrede, Yunan düşüncesinde akıl baskın çıkmıştır;

İkinci evrede Yahudi vahyi ve İsa’nın gelişi ile inanç ön plana çıkmış

Üçüncü evrede ise akılla iman arasındaki ideal, her ikisinin de birbirini tamamladığı, bir ilişki ortaya çıkmış

(Metafizik) varlık ve yokluğun farklı tarzlarından veya varlığı yorumlamanın farklı yollarından söz eder.

Tanrıya ilişkin bilgiyi insan için imkânsız hale getirdi…

Tanrı varlıktan daha fazla bir şey olduğu, varlığın ötesinde bulunduğu için varlık değildir.

9. ve 12. yüzyıllar arasında erken Skolastik döneminde filozoflar, iman ile akıl arasındaki ilk uzlaşmayı gerçekleştirmek ihtiyacı duymuşlar

 

Aziz Anselmus (1033-1109)

…insanın elinde iki bilgi kaynağı vardır: Akıl ve iman.

Kutsal Metinlerin diyalektiğe tabi tutulmasına itiraz eder. İman, insan için başlangıç noktasıdır.

…insan önce inanmalı, iman etmeli, kendisini Tanrıya teslim etmeli; sonra da bilgi yolunda, Tanrının tuttuğu ışık altında, ilerlemeye çalışmalıdır.

…meşhur argümanı: Tanrı, ona göre, kendisinden daha büyük ya da yetkini düşünülemeyen veya tasarlanamayan varlıktır. İnsanda, böyle bir yetkin varlık fikri ya da idesi vardır. 

Anselmus’a göre, tümeller gerçek olup, zihinden bağımsız bir varoluşa sahiptirler…

 

Petrus Abelardus (1079-1142)

Hıristiyan dogmalarını mantık dahilinde izah etmeye çalıştı.

 

13. yüzyıl, Aristoteles’in eserlerinin Arapçadan tercüme edilmesi ve Paris Üniversitesi’nin kuruluşuyla birlikte, felsefeye yönelik ilginin en üst düzeye ulaştığı bir çağ olmuş…

 

Aziz Bonaventura (1217-1274)

Platon’dan beslenen mistik ve teolojiye önemli ölçüde evrilmiş bir felsefe… Aristoteles’e karşı Platon ve Aziz Agustinus’u daha çok savunur.

…teoloji tümüyle vahye dayanır ve Tanrıdan hareketle, O’nun eserlerine ya da yarattıklarına doğru ilerler. Oysa felsefe tümüyle akla dayanır ve Tanrıdan değil de duyusal dünyadan, Tanrının gözle görülen eserlerinden ya da yaratıklarından hareket edip, en sonunda Tanrının kendisine ulaşır.

Platon, ona göre, gözünü hep yukarıya diktiği için aşağıya, bu dünyaya bakmayı; Aristoteles ise sadece maddi dünya ile ilgilenip yukarıya, ezeli-ebedi değerler alanını görmeyi unutmuşlardır.

 

Aquinalı Thomas (1225-1274)

…başarısının bir kısmı Antik Yunan felsefesi ile Hıristiyan dünya görüşünü bağdaştırmanın bir formülünü bulmuş olmak…

İlk ilkelerin yardım görmeyen aklın doğal ışığıyla apaçık doğrular diye kabul edildiği yer felsefenin alanını meydana getirirken, ilk ilkelerin vahye dayandığı, dini otorite temeli üzerinde doğru kabul edildiği alan teolojiyi veya vahye dayalı ilahiyatı meydana getirir.

Tanrının varoluşunu kanıtlamanın, ona göre de biri nedenden sonuçlara, diğeri ise sonuçlardan nedene giden, yani biri a priori veya bütünüyle rasyonel, diğeri a posteriori veya ampirik olan iki türü vardır. (Varlığa dair şüphesi olmayan kişilerin Varlığa dair kanıtlar öne sürmesi, açıktır ki şüphe üretmeye yarar; aklı çalıştırarak, aklı tek başına yeterli olmayacağı/kavrayamayacağı bir alana sürüklemektir bu. Düşünce tarihinin kurgulanmasında üzerinde önemle durulan bir konudur bu; rasyonel olmayanın rasyonalize edilmesi…)

…bilgilenme sürecindeki ilk adımı duyu algısıyla açıklar.

Duyular tek tek nesnelerin tikel izlenimlerini ve bu izlenimlerin doğurduğu imgeleri temin eder

…etkin akıl, imgeyi şu ya da bu insanın imgesi olmakla sınırlayan bireysel unsurları bir tarafa bırakarak, ondan insanın tümel özünü soyutlar ve edilgin akla yükler. Tümel kavramın doğuşunu bu şekilde açıklar…

…insanın kendi doğal iyisine ancak toplum içinde ulaşabilen sosyal bir hayvan olması nedeniyle politika ahlaktan ayrılmaz

 

Roger Bacon

…bütün disiplinler ortak bir bilgelik bütününe çeşitli şekillerde katkıda bulunurlar.

Bu bilgeliğin doruk noktası / Kitab-ı Mukaddes’tir.

Bacon’a göre, insanın bilgisizliğinin ve onun hakikate erişememesinin dört temel nedeni vardır. Bunlardan ilk üçü yanlış otoriteye teslim olma, geleneğin etkisi, yaygın önyargılardır. Dördüncü neden ise bilgisizliği gizlemedir.

…deneyimin iki türü vardır. Birinci deneyim türünün bedensel duyular aracılığıyla dış dünyadaki şeylere yöneldiği yerde, iç deneyim manevi şeylerle ilgilidir ve Tanrının lütfuna bağlıdır.

 

John Duns Scotus

…aklın, vahye ve dolayısıyla dine yabancı olan dünyevi bir araç olduğu tezine zemin hazırlamıştır.

…iradenin akıl karşısındaki mutlak üstünlüğünü vurgulamış

…varlık dereceleri anlayışını bir tarafa bırakarak, tekanlamlı standart bir varlık telakkisi geliştirdi.

Varlık kategorileri aşan ve onların her birinden farklı olan şeydir. Başka bir deyişle, Scotus’a göre, varlık kavramı tüm kavramların en basiti olup, başka bir nihai kavrama indirgenemez

 

Ockhamlı William

…teoloji alanında temel ve en yüksek olan iman olup, burada akla yer yoktur.

…mantığın amacı gerçek bilimlerin terimleri ya da göstergeleri nasıl anlamlı bir biçimde kullandıklarını gözler önüne sermektir.

…insana açık olan biricik bilgi türü olarak doğal, ampirik bilgi, sadece ve sadece bireylerin bilgisidir.

Dolayısıyla, tümeller probleminden söz etmenin ne gereği ne de anlamı fakat sadece zararı, vardır.

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder