21 Mayıs 2020 Perşembe

Ben ve Sen


Martin Buber - Ben ve Sen
 

Mukaddime (bu kısmı Walter Kaufmann yazmış, kitabın özeti gibi olmuş)

İnsanın dünyası çok boyutludur
İki dünyanın ve iki yolun mevcut olduğunun anlatılmasından hoşlanırlar.
İki yolu anlatan ve birini yüceltenler; peygamberler veya büyük üstadlar olarak bilinir ve tanınır.
Bu yolda yürümek zor olabilir; fakat seçmek kolaydır…
Mundus vult decipi: dünya aldatıcıdır. Hakikat, çok karmaşık ve ürkütücüdür; hakikatin hazzı, pek az kimsenin tanıyabildiği, kazanılan bir hazdır (s. 13).

Merdivenin en alt kısmına yakın yerde, basın vardır. Değişmez, sorumsuzca bir tahrifat akımı…
Daha üst seviyede; uydurma hikâyeler (fictions) yer alır…
Merdivenin üstüne yakın yerlerde ise, (…) hakikat ve hakikat olmayan şeylerin tuhaf karışımlarına rastlarız.

Bazı kimseler, iç dünyasına (inside) götüren sayısız yolun kendisinden doğduğu bir ana yol (path) ile çevrili garip bir dünyada yaşar. / Ben-Ben…
İç dünyalarına çekilenlerin (…) insanlara düşkünlükleri yoktur (s. 14).

Eşya, hakkında konuşulan şeydir; fakat kişiler…
…her cümlenin efendisi, ‘BEN’den başkası değildir.
Bu türden insanlarla konuştuğunuzda, onlar çoğunlukla sizi işitmezler; ve sizi hiçbir zaman, bir başka BEN olarak işitmezler.

Hemen hemen hiç BEN'i olmayan insanlar vardır.

Bazıları, objelerin büyük görüldüğü dünyalarda otururlar. Onlar, yalnızca herhangi bir şey veya konuyla ilgilenmezler; fakat ilgilerinin objesi, hayatlarına hâkim olur.

Ben-O ve Biz-Biz insanları…

Dürüstlük, zekâ, şahsiyet bütünlüğü, insanlık ve zafer, BİZ’in öncelikli haklarıdır. Günahkârlık, budalalık, ikiyüzlülük, kabalık ve sonuçtaki yenilgi, ONLAR’a aittir.

BEN-BEN, BEN-O, O-O, BİZ-BİZ ve BİZ-ONLAR. SEN’siz bir dünyada birçok hayat tarzı vardır.

BEN-SEN (I-You) yabancı görünüyor.
Thou ile You aynı değildir.
Thou, akla hemen Tanrı’yı getirir; Du ise, getirmez.

Freud’un Ich (Ben)’i, ruhun bilinçli olan bölümü; Es (O)’i, bilinçaltı bölümü; Über-ich (Üst-Ben)’i üçüncü bölümüdür ki, o buna Ich / Ideal (İdeal-Ben) veya vicdan da der.
Buber’in, estetik yönelimi benimsemek suretiyle, okuyucularının, ahlâk ilmine yönelik şüpheleri bertaraf etmelerini çok kolaylaştırdığı söylenebilir.

Başarı, değerin delili değildir.

(Ben ve Sen), bilhassa Protestan teologlar arasında tutundu.

Bu kitaptaki (…) Asıl vurgu, You üzerindedir, Thou üzerinde değil. BEN, SEN’inle karşı karşıya olduğum zaman, Tanrı vardır. Fakat gözümü SEN’den başka tarafa çevirirsem, Tanrı’yı ihmal etmiş olurum. SEN'i, yalnızca tecrübe ettiğim veya kullandığım müddetçe, Tanrıyı inkâr etmiş olurum. BEN, SEN’inle karşılaştığı zaman, Tanrı ile karşılaşır (s. 27).

Modern insan, iyi okumayı aslâ öğrenmemiş, doymak bilmez bir okuyucudur. Rahatsızlığın bir bölümü, saçma şeylerin, yani okunmaya pek değmeyen şeyleri okumanın öğretilmesidir.

(Kitap) Kelime oyunları ile doludur

Ben ve Sen (I And Thou)
Martın Buber
İnsan davranışının iki boyutluluğuna uygun olarak, insanın dünyası da iki boyutludur.
Konuşabildiği iki temel kelimeye uygun olarak, insanın davranışı da iki boyutludur.
Temel kelimenin biri, BEN-SEN kelime çiftidir.
Diğer temel kelime, BEN-O kelime çiftidir…

Temel kelimeler (…) bir varoluş biçimi tesis ederler.
BEN-SEN temel kelimesi, ancak, kişinin bütün varlığıyla söylenebilir.
BEN-O temel kelimesi, hiçbir zaman, kişinin bütün varlığıyla söylenemez.

Ben…
Bir insanın hayatı, bütün bunlardan ve benzerlerinden ibaret değildir sadece.
Bunlar ve benzerleri, O âleminin temelidir.
Fakat SEN âleminin, başka temeli vardır.

SEN diyen kimse, objesi olarak, bir şeye sahip değildir.

…insanın kendi dünyasını tecrübe ettiği anlatılır.
…dünyayı insanlara getiren, sadece tecrübeler değildir.
Zira, insana tecrübelerin getirdiği şey; sadece, (…) O’dan ibaret bir dünyadır.

Tecrübe eden kimseler, dünyaya iştirak etmezler. Zira tecrübe, ‘onların içinde’dir, onlarla dünya arasında değil.
Tecrübe dünyası, BEN-O temel kelimesine aittir.
BEN-SEN temel kelimesi ise, ilişki dünyasını kurar.

Tabiat ile hayat. Burada, (…) dil dışında kalanı, temel kelime dünyasına nasıl dahil edebiliriz?

İlişkinin anlamını hafife almaya çalışmamalıdır: İlişki mütekabiliyettir.

…ilişkiyi tersine çeviren kişi, gerçeği tahrif etmiş olur- tıpkı bunun gibi, kendisine SEN diyeceğim insanı BİR ZAMAN ve BİR MEKÂNDA bulamam. Onu oraya yerleştirebilirim ve bunu tekrarlamalıyım, o, derhâl bir “O” hâline gelir ve artık benim SEN’im kalmaz.
SEN’in semâsı benim üzerimi kapladığı müddetçe, sebep-sonuç fırtınaları ayaklarımın dibinde çırpınır ve kaderin hızlı dönüşü donup kalır.
Tecrübe, SEN’den uzaklıktır (s. 52).

SEN, lütuf olarak benimle karşılaşır -aramayla bulunamaz.
SEN, benimle karşılaşır. Fakat ben onunla, doğrudan ilişki içinde olurum.
BEN olmak için, bir SEN’e gerek vardır; ben, BEN olmak için, SEN der.

SEN ile ilişki, aracısızdır. Hiçbir kavram, evvelki hiçbir bilgi ve tasavvur, BEN ve SEN arasına giremez.

Varlık, fânî ve gelip geçici olan değil, bizimle karşılaşan, bekleyen ve varlığı devam eden şeydir.

Sevgi, bir BEN’e; SEN onun, sadece ‘muhteva’sı veya objesi imiş gibi sımsıkı sarılıp bağlanmaz; o, BEN ve SEN arasındadır. Bunu bilmeyen, onu kendi varlığıyla bilmeyen kimse, her ne kadar tecrübelerle, zevklerle ve sözlerle yaşadığı duyguları ona atfetse bile, sevgiyi bilmez. Sevgi, kozmik bir güçtür

İlişki, mütekabiliyettir. Benim SEN’im, benim üzerimde etkilidir; BEN onun üzerinde etkili olduğu gibi. Öğrencilerimiz bize öğretir, çalışmalarımız bizi şekillendirir.

Nefret, tabiatı icabı, ‘görmez’ olarak kalır; bir varlıktan ancak kısmen nefret edilebilir.

İnsan, bir SEN’den dolayı bir BEN olur.

O-dünyası, mekân ve zamana bağımlıdır.
SEN-dünyası, mekân ve zamana bağımlı değildir.

Beşerî tezahürüyle ruh, insanın kendi SEN’ine cevabıdır.
Ruh, BEN’de değil, BEN ile SEN arasındadır. İçimizde dolaşan kan gibi değil, teneffüs ettiğimiz hava gibidir. İnsan, SEN’ine cevap verebildiği zaman, ruh içinde yaşar.
Ancak ilişki kurma gücü sâyesindedir ki, insan, ruh içinde yaşayabilir (s. 74).

Kurumlar, bir kimsenin; çalıştığı, görüşmeler yaptığı, etkilediği, üstlendiği, yarıştığı, organize ettiği, yönettiği, görev yaptığı, ibadet ettiği, her türlü amaçla zamanını geçirdiği yerde ‘orada olan’dır
Duygular, yaşanan ve kurumlardan geri alınan, ‘burada, içeride’ olan şeylerdir.

Evlilik, bütün hakikî evliliklerin her zaman kaynağı olan şey (yani iki insanın, birbirlerine SEN’i ifşâ etmesi) dışında aslâ yenilenemez. Bunun içindir ki, BEN olan SEN’den hiçbiri, bir evlilik kuramaz.

SEN’in varlığı, su yüzeyindeki ruh gibi, O-dünyası üzerinde yüzer.

Kader ve hürriyet, birbirlerine bağlıdırlar. Kaderle, ancak hürriyeti gerçekleştiren kimse karşılaşır (s. 84).

Hürriyet ve kader nasıl birbirine bağlı ise, kapris de kötü kadere bağlıdır.
Kaprisli olmadan isteyen insan, hürdür. Bu insan, gerçeğe inanır, yani BEN ve SEN’in gerçek düalitesinin gerçek birlikteliğine inanır. Alın yazısına ve aynı zamanda, onun da kendisine ihtiyaç duyduğuna inanır. Alın yazısı kişiyi sürüklemez, kişiyi bekler.

Kaprisli insan, inanmaz ve karşılaşmaz. Birlikteliği bilmez, o, sadece dışarıdaki heyecan veren dünyayı ve onu kullanmak üzere kendi ateşli arzusunu bilir.
SEN dediği zaman, SEN, benim kullanma yeteneğimdir, demek ister! / s. 89-90
Ondan çok söz etmekle beraber, fedakârlık konusunda kabiliyetten tamamen mahrumdur ve siz bu durumu, onun hiçbir zaman somut olmamasını fark ederek anlarsınız.

İki çeşit insanoğlu yoktur, fakat iki insanlık kutbu vardır.
Hiçbir insanoğlu, ne salt kişi ne de salt egodur
Her biri, iki boyutlu bir BEN içinde yaşar.

Bir insanın ne ölçüde bir kişi olduğu, temel kelime BEN-SEN’in BEN’inin, insan düalitesinin BEN’i içinde ne ölçüde kuvvetli olduğuna bağlıdır.
Onun BEN deme tarzı -BEN dediği zaman, demek istediği şey- bir insanın nereye ait olduğunu ve nereye doğru gittiğini gösterir. ‘BEN’ kelimesi, insanlığın hakikî parolasıdır (s. 94).

İlişkilere ait çizgiler uzatıldığında, ezelî-ebedî SEN’de kesişir. Her tek SEN, bunun bir anlık görünüşüdür. Her tek SEN aracılığıyla temel kelime, ezelî-ebedî SEN’e (eternel You) hitap eder.
Bütün varlıkların SEN'inin aracılığı, bizim onlarla ilişkilerimizin olgunluğundan ve bunu yerine getirmenin eksikliğinden sorumludur.
Kemâle, sadece, tabiatı icabı O olamayacak SEN ile doğrudan ilişki içinde erişir.

Dünya içinde kalınırsa, Tanrı bulunmaz; dünya terk edilerek Tanrı bulunmaz. Kim SEN’ine doğru bütün varlığıyla atılır ve dünyanın bütün varlığını ona taşırsa, onu aramadan bulur.

Tanrı, kâinatı kuşatır, ama kâinat değildir; tıpkı, Tanrı’nın, beni kuşattığı, fakat bizzat ‘ben’ olmadığı gibi. Bundan dolayı, herkesin kendi dilinde dediği gibi, ben de kendi dilimde: SEN diyebilirim. Çünkü buna hürmeten, BEN SEN vardır,

Dünyadaki her gerçek ilişki, dışlayıcıdır; öteki, onun alanına, onun dışlamasından intikam almak için zorla girer. Kâinatın, sayesinde idrak edildiği yegâne ilişki, şartsız dışlayıcılık ve şartsız kapsayıcılığı içine alan Tanrı ile olan ilişkidir.

İlişki dünyasının kurulduğu üç alan vardır.
Birincisi: tabiatla ilişkili hayat, ilişki burada dil eşiğine takılır.
İkincisi: insanla ilişkili hayat, burada dil işin içindedir.
Üçüncüsü: manevî varlıklarla ilişkili hayat, burada dil yoktur, onu kendisi yaratır.

Bu üç âlemden, bir tanesi farklıdır: İnsanlarla ilişkili hayat. Burada dil, bir gelişim süreci takip ederek tamamlanıp, söz ve cevap hâline gelir.
Türkçeleştiren: İnci Palsay
Kitabiyat Yayınları
2003, Ankara


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder