9 Mayıs 2020 Cumartesi

Türkiye'nin modernleşme serüveninde bir simge Şapka inkılȃbı


Tuğba Erduğan - Türkiye'nin Modernleşme Serüveninde bir Simge Şapka İnkılabı
(Özet gibidir)

modernizm ve modernite
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında bu kavramın etkisi ile inkılâpların gerçekleşmesini sağlanarak, toplumda sosyal, siyasal, hukuki ve eğitim gibi birçok alanda Türk kimliği inşa sürecine girmiştir.

Çalışmanın birinci bölümünde Tanzimat döneminde, Avrupa’dan ithâl edilecek yeniliklerin ne kadar alınacağı, Osmanlı Devleti’ne nasıl uygulanacağı, tartışma konusu olmuştur.
Çalışmanın ikinci bölümünde Tanzimat Döneminde başlayan bu tartışmaların Mustafa Kemal’in önderliğinde kurulan yeni devlet anlayışında da devam ettiği ortaya konulmuştur.
Çalışmanın üçüncü bölümünde Şapka İnkılâbının halk nezdinde tanıtılması, kabul görmesi, meclis tarafından kanunun onaylanma sürecine yer verilmiştir.
Çalışmanın dördüncü bölümünde ise Şapka İnkılâbının sadece bir dış görünüş değiştirmeden ibaret olmadığına vurgu yapılarak toplumun değerini, örf ve âdetini, gelenek ve göreneklerini değiştirmenin toplumda oluşturduğu psiko-sosyal travmalara, toplumun devlete küstürülmesine gidecek kadar etkilere neden olduğu üzerinde durulmuştur.

1. Tanzimat Dönemindeki Modernleşme Tartışmaları
Modern terimi, modo’dan (son zamanlarda) gelen modernus, hodiernus (bugün) modelinden hareketle Latinceden gelmektedir. İlk zamanlar Hz. İsa’dan sonra 5. yy.’ın sonlarında antiquus’un zıt anlamlısı olarak, Hıristiyanlık dönemi olarak geçen zamanları Romalı ve Pagan döneminden ayırmak için kullanılarak, 10. yy.’ın sonlarında modernitas (modern zamanlar) ve moderni (bugünün insanları) teriminin kullanılması yaygınlık kazanmıştır (s. 4).

Modernlik teriminin karşısında yer alan gelenek terimi tradition / Fransızcadaki karşılığı olan tradicion Latince vermek, teslim etmek anlamına gelen tradere kökünden türetilmiş olan traditionem’e dayanmaktadır.

Gelenek bir toplumun köklerine ait izler taşımakta ve tarihi hafızasını oluşturmaktadır.

(Rönesans, Sanayi devrimi gibi hadiseler nedeniyle) Batılı olmak zamanla modern olmakla eş tutulmuştur.

Osmanlı'da ilk ciddi yenileşme hareketleri 3. Selim zamanında gerçekleştirilmiştir.
Eğitim, askeri, ekonomik, kültürel yenilikler beklenildiği gibi başarılı olamamıştır.
2. Mahmut’un otuz yıl süren saltanat döneminde, devletin eğitim, askeri mülki, idari, iktisadi ve toplumsal birçok alanında önemli reformlar yapmıştır.

Tanzimat döneminin önde gelen Türk- İslâm ilim âleminin önemli kişilerinden olan Ahmet Cevdet Paşa, Osmanlı kurumlarında gerçekleşen yenilikçi düşüncelerin hâkim olduğu bir dönemde, Türk- İslâm- Doğu kültürü ile yenilikçi Batı kültürünü sentezlemeye çalışmıştır.
Cevdet Paşa medeniyeti; toplum hayatının gereği olarak kabul etmektedir. O’na göre insan doğası gereği medeniyete yatkındır (s. 9).

Ona göre başka medeniyetler için uygun olan medeniyet unsurları bir başka toplum için zararlı olabilir bu yüzden batıdan alınacak yenilikler İslâm Şeriatına uygun olmalıdır.

Ahmet Mithat Efendi Tanzimat döneminde Osmanlının kurtuluşu için çareler aramış, Batının felsefi düşüncesine, bilimini yakından incelemiştir. Batı'dan alınan bilimsel çalışmaları ve felsefi öğretilerini İslâm inancına göre uygulamaya çalışmıştır.
Batı’nın ahlâki değerlerini eleştirerek bilim ve tekniğinin ivedilikle alınmasının Osmanlı’yı kurtaracağına inanmıştır (s. 12).

İbrahim Şinasi Batı medeniyetinden ithâl edilen yeniliklerin akıl ve kanuna dayandığına dikkat çekerek yeni değerler sistemi oluştuğuna inanmaktadır.
Tanzimat Döneminin getirdiği yeni içtimai hayatın akıl ve adalete dayandığına inanır.
Batılı kurum ve kuruluşların Osmanlı Medeniyetine dâhil edilmesini yararlı görmekte, Batılı kurumların Osmanlı medeniyetini de ileriye taşıyacağına inanır.

Batı'ya karşı izlenen teslimiyetçi tavra karşı olan Celal Nuri modernleşmenin teknik kısmının üzerinde durmuştur.
Celal Nuri Batı’nın bilim ve tekniğinin kayıtsız şartsız alınması gerektiğini savunurken, Batı’dan ithâl edilen mânevî değerlerin karşısında durmuştur (s. 14).

Namık Kemal Türk toplumunun içtimai, iktisadi, hukuki, siyaset ve kültür meseleleri üzerinde durmuştur.
İslâmiyet'in hayatiyetine inanan Namık Kemal, İslâm prensiplerinin medenileşmenin ve ilerlemenin tezat bir ilişki olmadığını savunmaktadır.
…tek arzusu milli kimlikten uzaklaşmadan modernleşmektir.
Namık Kemal, medeniyet yolunda ilerlemenin zorunlu olduğunu, aksi durumda Osmanlının yıkılmaya mecbur olduğunu savunmaktadır.
Osmanlı Devleti'nin eski ihtişamına kavuşabilmesi için ilk olarak meşrutiyeti kabul ederek, anayasa ve kanunlarını şeriata uygun hâle getirerek ulaşılabileceğini belirtmektedir.

Dinlerin ilerlemeye engel olmadığı tezini savunan Said Halim Paşa, Batı medeniyetinden istifade edilirken taklitten kaçınılmasını ve Batı medeniyetini millileştirerek alınması gerektiğini savunmuştur.
Müslümanların Batı dünyasından geride kalma sebeplerinden birini de Şeriat hükümlerini yanlış olarak yorumlamaya bağlamaktadır.
Said Halim Paşa, toplumun kendi değerlerinden uzaklaşması yıkımı kaçınılmaz kıldığına inanmaktadır.
Said Halim Paşa’nın millileştirme anlayışına göre; modernleşme sağlanırken toplumsal değerler korunursa, hem ilerleme sağlanacak hem de toplumsal ihtiyaçlara cevap verilecektir.

Türkiye'nin modernleşmesini isteyen Ziya Gökalp, geleneklerin korunmasını ve reformların belirli bir kotadan geçirilerek alınmasından yanadır.
Gökalp milleti oluşturan değerlerinin başında dil birliğinin, kültürel paylaşımın ve din olgusunun geldiğine inanmaktadır. Toplumun içinde bulunduğu gidişata bir çözüm yolu olarak geliştirdiği bu değerlere kültür milliyetçiliği adını vermiştir.
Gökalp’in modernleşme anlayışı, halk ruhunun Kızıl Elma diye aradığı vaat edilmiş vatana kavuşmasıdır (s. 15).

Ziya Paşa Fransız İhtilâli’nin fikri önderlerin tesirinde kalarak meşrutiyet yanlısı bir tavır sergileyen önemli düşünürlerdendir.
…modernleşme fikrinin gelenek ve görenekleri değiştirmeden öze sadık kalınarak yapılmasını istemektedir.

Abdullah Cevdet İttihat ve Terakki Cemiyeti adını alacak İttihad­ı Osmani Cemiyeti'nin ilk kurucuları arasında yer almaktadır.
…muhafazakâr bir aileye mensup olmasına rağmen öğrencilik döneminde edindiği çevrenin etkisiyle materyalist fikirlere yönelmiştir.
Osmanlı'nın kurtuluş reçetesini Batı’nın önderliğinde modernleşme düşüncesinde görerek, Batı'yı terakkinin, ilmin, irfanın, kuvvetin, gücün beşiği olarak tanımlamıştır.

İsmet İnönü, Batı’yı gelenek ve görenekleri ile donatılmış bir medeniyet olarak görmektir.
Cumhuriyet Dönemi’nde gerçekleştirilen ıslahatların Osmanlının bir devamı olarak değil kalıcı ve kökten ıslahatlar olduğuna inanmaktadır.

Mustafa Kemal’in isteği ile siyasete yönelen Kılıçzâde Hakkı, Milletvekilliği sırasında genellikle dini konuların devlet hayatı içinde yer almaması için mücadele etmiştir.
Kılıçzâde Hakkı, on dört asırdır âhiret inancının konuşulması için yeterli olduğunu bunun yerine artık dünya sorunlarına değinilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir. Artık Müslümanların hayali bir dünyadan uzaklaşarak hakikatlere yönelmesini tavsiye etmektedir.

Osmanlı Devlet geleneklerinin bir kenara bırakıldığında modern bir medeniyete kavuşacağına inanan Kılıçzâde Hakkı, Osmanlı Devleti'nin çöküşüne zemin hazırladığını düşündüğü softalık, dervişlik ve batıl itikatlarını eleştirmiş, bu dönemde Türk kadınlarının tesettürden kurtulmasını, cuma hutbelerinin Türkçe okunmasına yönelik makaleler kaleme almıştır.

Mustafa Kemal'in batılılaşma anlayışı tam mânası ile batı olmaktır.
O’na göre Batı medeniyeti muasır medeniyettir.

Yusuf Akçura Batı'nın üstünlüğünü kabul etmiş, Batı'nın sadece tekniğini alarak ilerlemenin sağlanamayacağını, fikir sisteminin de alınmasını istemiştir.
1904 yılında Rusya'da kaleme aldığı Üç Tarz-ı Siyaset başlıklı makalesinde Akçura, Osmanlı İmparatorluğumun parçalanmasını önleme çalışmalarını üç unsura dayandırmıştır. Osmanlıcılık fikri ile bir Osmanlı ulusu meydana getirme; İslâmcılık düşüncesiyle İslâmcılığa dayalı bir devlet yapısı oluşturma ve Türkçülük fikri ile de Türk siyasal bir ulus oluşturma düşüncelerini anlatmıştır
Türkçülük siyaseti izlemesi, Osmanlı Devleti'nin Asya Devleti olması ile neticelenecektir (s. 35).

2. Abdülhamid'in tahttan indirilmesini sevinçle karşılayan Mustafa Sabri Efendi, Milli Mücadele hareketine şiddetle karşı çıkmış, ulusal hareketin lehine çalışan müftüleri görevinden alarak, ulusal mücadele zamanında kurulan Teali-i İslâm Cemiyetini yöneticileri arasında yer almıştır.
Osmanlı Devleti'nin gerileme sebeplerini dini prensiplerden uzaklaşmaya bağlamıştır.
Mustafa Sabri, toplum değerlerini sarsan her türlü yeniliğin karşısında durmuştur.
Fesin yasaklanarak yerine şapka giyilmesini emreden kanuna şiddetle karşı çıkan Mustafa Sabri, bunu hem dini hem de milli bir küfür olarak değerlendirmektedir.

2. Cumhuriyet Dönemi Modernleşme Tartışmaları
1. Meşrutiyet yıllarına bakıldığında İslâm Birliğini temel alarak, kültürel değişikliklerin halka bırakıldığı bir dönem olmuş fakat Tanzimat döneminde yaşanan fikir çatışmaları devam etmiştir. 2. Meşrutiyet döneminde ise Türk aydınları pozitivist düşüncenin hâkimiyeti altına girmeye başlamıştır.

(Cumhuriyet seçkinleri nazarında) Osmanlı kimliğinin tamamen yok saymak modernleşme yolunda atılan en büyük adım olarak görülmüştür.
Cumhuriyet seçkinleri Batılı güçleri memnun eden yeni lâik bir devlet düzeni oluşturulmuştur.

Kemalizm, Mustafa Kemal önderliğinde Türk inkılâplarının milli egemenlik, ulusal bağımsızlık ve modernleşme hareketinin adı olarak anılmaktadır. Kemalizm’in amacı ise kurulan yeni devletin çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmaktır.

TBMM'nin birinci döneminde Her milletvekili Misakı Milli'yi benimseyerek inanmaktadır.
Meclisin şekil ve mahiyeti hakkında 18 Ağustos 1920’de gerçekleşen görüşmelerde Halkçılık programının gündeme gelmesi farklı grupların oluşmasına sebep olmuştur.

Mecliste ilk olarak oluşan grup İstiklâl Grubu’dur. Bu grup faaliyetleri bakımından Mustafa Kemal’i memnun eden atılımlarda önder olmaması sebebiyle Mustafa Kemal, kendisine bağlı milletvekillerini etrafında toplamaya başlamıştır.
Bu grup 9 Eylül 1923'te Halk Fırkası'nın kurulması ile siyasal partiye dönüşmüştür

Anayasada, halifelik ve padişahlık konusunda açıklık olmaması Mecliste bulunan tutucu çevrelerde Bolşevikliğin ilk adımı olarak kabul edilmiştir.

1. Grubun içerisinde oluşan komitenin varlığı, mecliste alınacak kararların önceden belirlenmesi, meclisin feshi ve bazı milletvekillerinin uzaklaştırılacağına dair söylentilerin etkisiyle 2. Müdafa-i Hukuk Grubu şeklinde adlandırılan grubun oluşmasına sebep olmuştur.

2. Grup’un esas amacı Mustafa Kemal'in kişisel egemenlik kurmasına karşı çıkmaktır.

Meclis yaşanan bu olaylar neticesinde 16 Nisan 1923 yılında dağılır ve Mustafa Kemal isim listesini bizzat hazırlayarak seçimlere katılır. Bu hareketle Meclis'e teşkilatlı bir karşı grubun girmesi engellenmiş olur.
2. Grup 1923 seçimleri ile tasfiye edilerek, ülke Tek Parti dönemi olarak adlandırılan döneme girer.

Seçimlerin CHF tarafından kazanılmasının akabinde muhalefeti tamamen susturmak amacıyla 1924 Anayasası hazırlanmıştır.
Meclisin halk adına hareket ettiği vurgusu yapılarak, oluşan her türlü muhalif yapılanmaların susturulması için dayanak oluşturulmuştur (s. 51).

3. Şapka İnkılâbı
Selçuklular döneminde geleneksel olarak giyilen cepken ve gömleğin yanında Arapların entari ve hırkası yer almaya başlamıştır.
Osmanlı Devleti’nde ilk zamanlar başlığın tipi ve rengi konusunda farklılıklar görülmemektedir.
Başlık zamanla dini, ekonomik, kültürel, idari kimlikleri ifade eden bir sembol haline gelir.
2. Mahmut Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdıktan sonra yeni kurduğu ordunun başına Şabara’yı getirmiştir.
Fes kullanılması için 2. Mahmut döneminde kavuğun yasaklanması halk nezdinde tepkilere neden olmuş lakin ilerleyen zamanlarda ise, halkın kabul etmediği fes; Müslümanlığın alâmeti, milletin işareti, dindarlığın göstergesi olarak görülmüştür.

Kaptanı Derya Hüsrev Paşa Kaptanı Derya görevinde iken gemilerde askerlerine Tunus’tan getirdiği fesleri giydirmiştir. Bâb-ı Serasker meydanında bu tabura, 2. Mahmut huzurunda talimler yaptırarak, fesin tanıtılması sağlanarak, fesin orduya yayılması sağlanmıştır. Bu gelişmelerin ardından 1828 yılında fes, resmi serpuş olarak kabul edilmiştir.
Tanzimat döneminde fes artık bir Osmanlı simgesi haline gelmiştir.

Şapka İktisası hakkındaki kanun çıkarılmadan önce büyük vilayetlerdeki memurlardan başlayarak okur-yazar grupları arasında şapka kullanımı yaygınlaştırılmıştır.
25 Kasım 1925’te 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun kabul edilir.

Kanun metni şöyledir; "Türkiye Büyük Millet Meclisi azaları ile idare-i umumiye ve hususiye ve mahalliyeye ve bilümum müessesata mensup memurin ve müstahdemin Türk milletinin iktisa etmiş olduğu şapkayı giymek mecburiyetindedir. Türkiye halkının da umumi serpuşu şapka olup buna münafi bir itiyadın devamını hükümet meneder." Bu kanuna muhalefet eden kişiler hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunun 222. maddesi gereği aykırı davranışlar suç sayılmıştır (s. 66).

Din görevlilerinin kıyafetini düzenleyen kararnamede dini kıyafetlerin sadece Diyanet İşleri Başkanı, Diyanet İşleri Başkanlığı Danışma Kurulu, İl ve İlçe Merkezlerinde bulunan Müftüler, Diyanet İşleri Başkanlığınca atanan hatipler, vazifeli vaizler, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından atanmış olan köy hocalarının giyebileceği vurgulanmaktadır. Şekil olarak ise beyaz sarık ve siyah latadan oluştuğu görülmektedir (s. 64).

Bursa Mebusu Nurettin Bey'in Şapka İktisası hakkında vermiş olduğu bir önergede mebusların memur olmadığını, kanunun Teşkilat-ı Esasiye Kanunun, 3. maddesindeki: "Hâkimiyet bilakaydü şart milletindir", 68. maddesinde yer alan: "Her Türk hür doğar, hür yaşar" maddesini ileri sürerek kanunun geçersizliğine vurgu yapmıştır. 75. maddesindeki: "Hiçbir kimse mensup olduğu din, mezhep, tarikat ve felsefi içtihadından dolayı muaheze edilemez. Asayiş, adabı muaşereti umumiye ve kavanine mugayir olmamak üzere her türlü ayinler serbesttir" ve 103. maddesinde geçen: "Teşkilat-ı Esasiye Kanunun hiç bir maddesi hiç bir sebep ve bahane ile ihmal veya tadil olunamaz." kanun maddelerini göstererek kanuna eleştirilerde bulunmuştur
Konya Mebusu Refik Bey, Nurettin Bey'in bu önergesi üzerine, milletlerin geleceği için gösterdiği çabalardan birinin şapka inkılâbı olduğunu, uygar ve çağdaş davranışların en küçük parçasının dahi alınmasının gerekliliğinden bahsetmektedir (s. 65).

Şapka ihtiyacı karşılanmadığı için Avrupa’dan şapka ithâl edilmeye başlamıştır.

14 Kasım'da Sivas'ta, 22 Kasım'da Kayseri'de, 24 Kasım'da Erzurum'da, 25 Kasım'da Rize'de, 26 Kasım'da Maraş'ta ve 4 Aralık'ta Giresun'da şapkaya karşı eylemler gerçekleştirilmiştir.

İstiklâl Mahkemelerinde görev alan kişiler çeşitli meslek gruplarında yer almaktadır.
İstiklâl Mahkemelerinde hâkim koltuğunda yer alan kişinin sorumluluğu yoktur. Kararlar verilirken muhakeme yapılmaz, cezalar verilerek infazlar gerçekleştirilir.
…yargılananların temyiz, tebdil, itiraz, erteleme ve avukat tutma hakkı bulunmamaktadır.

Cumhuriyet Döneminde kurulan İstiklâl Mahkemeleri 1923-1927 yılları arasında faaliyet göstermiştir.

İskilipli Atıf Hoca ve Şapka Risalesi
Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı Kitabın içeriğine bakıldığında Müslüman ve gayrimüslimler arasındaki ayrımın şapka ile sağlanarak, zina ve hırsızlığın şapka giymekle eşit olduğunu ifade ile şapkanın Batının bir taklidi olduğunu vurgusu yaparak taklit esasının şeriata uygun olmadığını belirtmektedir.

İstiklâl Mahkemeleri İskilipli Atıf Hoca’yı Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı eserinden dolayı ve aynı zamanda halkı ayaklanmaya teşvik etmesi nedeniyle yargılamıştır.
Ankara İstiklâl Mahkemesi Rize de yaşanan ayaklanmaların sonucunda Frenk Mukallitliği ve Şapka adlı eserin yazarı İskilipli Atıf Hoca ve arkadaşlarının da içerisinde yer alan gizli bir örgüt tarafından yönetildiği hükmüne varmıştır.
Mahkeme Atıf Hoca'nın idamına karar verilmiş ve 4 Şubat 1926'da idam edilmiştir.

Erzurum'da Şapka Hâdisesi ve Hacı Galip Efendi
Erzurum'da bir topluluk Kabalak veya Ağniye denilen bir serpuşu giymek için ısrar ederek önce Vilayet binasına sonra da Kolordu komutanlığına yürüyüş yapmışlardır. Garnizon kumandanı Hasan Paşa yürüyüş yapan grubun üzerine ateş açmış ve ona yakın kişi ölmüştür (s. 73).

Erzurum'da halkın bir kısmı çarşıyı kapatıp, Vali'nin evi önünde "Biz gâvur memur istemeyiz" diyen topluluk ve polisin uyarılarına uygun hareket etmeyen yirmi yedi kişi tutuklanmıştır.
…davaya Erzurum'da İstiklâl Mahkeme'sinin olmayışı nedeniyle Sıkıyönetim Mahkemesi bakmış ve suçlu bulunanlar idam edilmiştir.

Rize'de Hamidiye Hâdisesi
Rize’de şapka giyilmesine karşı olan halkın bir kesimi sarığımıza, sakalımıza ve cübbemize dokunulmasın diyerek jandarma karakoluna yürümüşlerdir. Halkın büyük kesimi bu yürüyüşe katılınca olay büyümüş, Rize Valisi Mehmet Hurşit Bey durumu Ankara’ya bildirerek, Valiliğin haberi üzerine Hamidiye kruvazörü Rize açıklarına gelip dağları topa tutmuştur.

Yargılanmalar neticesinde olayın Rize'nin Botaniye olarak bilinen bölgesinde İmam Şaban Koliva, Muhtar Yakup ve arkadaşları çevre köyleri ve dağlarda bulunan eşkıyaları Ulucami önünde toplayarak şapkayı bahane edip hükümet aleyhinde protesto etmişlerdir. Halk bu ayaklanmayı kışkırtan İmam Şaban Koliva ile Muhtar Yakup kendilerine katılan silahlı eşkıyaları yanlarına alarak Botaniye Karakolu'nu basmış ve altı jandarmayı esir almıştır. İmam Şaban Koliva şeriatın korunması için Rize'yi basıp yağmalamayı, Hükümet Konağı'nın ele geçirilmesini, hapishanenin boşaltılmasını teklif ederek buna katılmayanların ve kaçanların öldürüleceğini söylemiştir (s. 75).

İstiklâl Mahkemesinin 11 Aralık'ta başlayan Rize olayları ile ilgili yargılanmaları üç gün devam etmiştir. Yüz kırk üç sanık halkı şapka aleyhine teşvik suçundan yargılanmıştır. 14 Aralık'ta açıklanan karara göre Asliye Mahkemesi Başkanı Hafız Osman ve kardeşi Avukat Hulusi, İmam Şaban Koliva, Muhtar Yakup, Vaiz Farahçıoğlu Sabit, Peçeli Mehmet, Güneysulu Arslan Peçe, Bekçi Kadir Kokize idama, on dört sanık on beşer, yirmi iki sanık onar, on dokuz sanık da beşer yıl hapse mahkûm edilmiştir.

Sivas'ta Şapka Hâdisesi
Dörtyol mevkiinde Taşkan duvarına 14 Kasım'da bir beyanname yapıştırılmış ve bu beyanname de özellikle şapka inkılâbına ve Mustafa Kemal'in aleyhinde ifadeler yer almıştır.

Ankara İstiklâl Mahkemesi 26 Kasım 1925 yılında Sivas'a gelerek, sorgulamaya başlamıştır.
…araştırmalar sonucunda Çil Mehmet'in beyannameyi yazdığı bu yüzden Ceza Kanunu'nun 55. Maddesine göre cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Karar neticesinde Çil Mehmet'in idamına, Şekeroğlu, Evliya Efendi, Gani Bey'in on beş yıl küreğe, Ziya Bey, Sabuncuzade Ahmet, Aziz Bey, Baytarzade Hakkı Bey onar yıl küreğe mahkûm edilmiştir. Belediye Başkanı Abbas Bey, Şeyh Ömer, Abdürrahim Efendi yedi buçuk yıl, Nalbandzade Ali Bey, Emir Bey üç sene sürgüne ve diğer tutukluların serbest bırakılmasına karar verilmiştir.

Kayseri’de Şapka Hâdisesi
Kayseri'de halka zorla sarık kullanmaya teşvik eden, Şafi mezhebine ve Nakşibendi tarikatına mensup Ahmet Efendi ve dört arkadaşı, Sivas'ta sarık lehine büyük bir ailenin halkı uyarması ve Kayseri halkından da bazılarının bu uyarıya kulak vermesi sonucu kırk-elli kişi sarık kullandıkları için tutuklanmıştır.
Kayseri'ye gelen İstiklâl Mahkemesi derhal göreve başlamış, dini siyasete alet etme ithamıyla, 1. Dünya Savaşı'nda da şüpheli davranışlarıyla dikkat çeken Mekkeli Ahmet Efendi'yi yargılamıştır.

İsmet İnönü Dönemi Şapka Uygulamaları
1930 - 1946 yılları Tek Parti Dönemi olarak isimlendirilmiştir.
Mustafa Kemal'den sonra Cumhurbaşkanı olan İnönü, kendi ekonomik, kültürel, siyasi politikalarını yönlendirecek kadroları belirlemek için harekete geçmiş Kâzım Karabekir, Rauf Orbay, H. Cahit Yalçın gibi isimlerin meclise girmesini sağlamıştır (s. 78).

İnönü döneminde Kılık - Kıyafet İnkılabının eksiksiz uygulanması için güvenlik güçleri büyük çaba göstermiştir.

Çok Partili Hayatta Şapka Uygulamaları
DP dönemi toplum ve devlet yakınlaşması yaşanmış, tek parti döneminde yaşanan gerginlikler azaltılmaya çalışılmıştır.
DP döneminde kılık kıyafet için devlet nezdinde baskıcı bir tutum sergilendiği görülmemektedir.

Erkeklerin şehirde gezinirken şalvar giymeleri Atatürk inkılâplarına aykırı oluğu gerekçesiyle Şalvar Yasağının yeniden uygulanmaya başlaması için basından öneriler geldiği görülmüştür.

Ülke genelinde yayın yapan gazetelerden Cumhuriyet; Kadın ve Moda başlıklı köşelerinde kadının kılık kıyafeti, moda anlayışı, hayat tarzının nasıl olması gerektiği gibi yazılar yayınlanarak batı tarzı bir kadın imajı oluşturmaya çalışmıştır.

4. Şapka İnkılâbına Farklı Bir Bakış: Toplumsal Etkiler
Modernleşme sağlanırken toplumsal değerlerin ihmali ve yerine batı medeniyet değerlerinin monte edilmesi hatta toplumun bu gelişmelerde yok sayılması halk nezdinde inkılâpların tepki ile karşılanmasına sebep olmuştur.

Şapka Kanununa göre fesle dolaşmayı yasaklama kararı, vatandaşların onayı alınmadan yapılmış bir girişimdir.

3 Mart 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabul edilmesinin akabinde, Osmanlı döneminde 6 yıl eğitim veren ilkokullar, 5 yıl olarak değiştirilmiştir. İlkokullarda verilen Kuran-ı Kerim ve Din Dersleri ise 1930’da hazırlanan programla müfredat dışı bırakılarak sadece 5. Sınıfta eğitim gören öğrencilerin ebeveynlerinin izinleri alınarak yarım saatlik ders haline getirilmiştir. Şehir okullarında isteğe bağlı olarak okutulan Din Bilgisi dersi ise 1933 yılında kaldırılmıştır (s. 87).

1970’lerden sonra İslâmî geleneğe sahip partilerin siyasi sistemde yer almaya başlaması siyasi kutuplaşmalara neden olmuştur. Çok Partili hayata geçilen dönemde DP’nin İslâmî söylemleri ardından 1970’lerde Milli Selamet Partisi onun akabinde Milli Nizam Partisi, 1980’lerde aktif olarak siyasi sitemin içinde yer alan Refah Partisi ve sonrasında muhafazakâr liberal geleneğe sahip Adalet Kalkınma Partisi bu programın taşıyıcısı olmuştur (s. 89).

Aralık 1982 yılında YÖK, kıyafet genelgesi ile dershanelerde başörtüsünü yasaklamış, ardından yasağı tekrar kaldırmıştır. Dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in “Türkiye’de irtica tehlikesi var” demesi ile 1987 yılında başörtüsü tekrar yasaklanmıştır. 25 Ekim 1990’da ise Anavatan Partisi başörtüsünü serbest bırakan kanunu çıkarmış ve 1997’ye kadar bu uygulama devam etmiştir.
28 Şubat 1997 tarihinde kamu alanı ve üniversitelerde başörtüsü yasağı süreci başlamıştır.
2010 yılında yapılan referandum ile üniversitelerde başörtülü kadınların kıyafetlerinden taviz vermeden özgürce eğitim hakkını icra etmesi sağlanmıştır.

Sonuç ve Öneriler
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde beka meselesi ana tartışma konularından biri olmuştur.
Cumhuriyet döneminde Osmanlı Devleti’ne ve İslâm Medeniyetine ait olan birçok sembol çıkarılmaya çalışılmıştır.

Şapka kanunun kabul edilmesinin ardından şapkayı giyme aşaması sancılı olmuştur.

Ülke genelinde 18 ayaklanma çıktığı gözlenmiş ve bu ayaklanmalarda suçlu olduğu tespit edilen kişiler olağanüstü mahkemelerde yargılanmaya başlamıştır.
İstiklâl Mahkemeleri inkılâplara karşı çıkan veya uygulanmasını engelleyen kişileri yargılamış, yargılamalar neticesinde birçok kişi idam edilmiş, sürgüne gönderilmiş, kürek mahkûmu olmuş ve çeşitli cezalar almıştır.

Yüksek Lisans Tezi, Bartın Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bartın- 2019

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder