11 Ocak 2017 Çarşamba

Türkiye'de Sosyoloji: Erken Cumhuriyet Döneminde Türk Sosyolojisi

Erken Cumhuriyet Döneminde Türk Sosyolojisi
Türk modernleşme sürecinde Cumhuriyetin ilanı ile başlayan yeni dönem ve hareketler literatürde “Türk Devrimi” olarak adlandırılır. Bu hal bir “kopuş”u işaret etmektedir.
Düşünürler öncelikle neden geri kaldığımıza yoğunlaşmaktadırlar. Gecikmiş bir modernleşme sürecine nasıl intikal edilmesi gerektiği ise nasıl Batılaşacağımıza verilen cevaplardır.

Celal Nuri “Türk İnkılabı” (1926) adlı eserinde devrimi manalandırmaya, Avrupa/Batı ve Asya/Doğu uygarlıkları arasındaki farklılıkları formüle etmeye, Batılılaşmanın nasıl gerçekleştirileceğine dair yollar önermeye, neden geri kaldığımızı açıklamaya çabalamaktadır. Devrim, Osmanlı ve Doğu geçmişimizden kopuş ve Avrupa medeniyet dairesine girişimizdir.

Türk Devrimi’ni anti-emperyal bir millî kurtuluş savaşı biçiminde ve iktisadi boyutu öne çıkararak anlamlandıran, erken Cumhuriyet döneminde devletçi politikaların savunucusu ve devrim sürecinde seçkin-aydın grubunun ideolojik rolünü formüle eden Şevket Süreyya Aydemir’dir. İnkılap ve Kadro (1932) adlı eserinde devrimin ideolojik-fikirsel sisteminin olmadığını ifşa etmiştir. Devrim hem anti-emperyalist bir mücadele hem de içerde yeni ve sınıfsız bir millet yapısının tohumlarının atılmasıdır. Aydemir’in görüşleri 1960’larda Doğan Avcıoğlu’nun Millî Demokratik Devrim söylemi kanalı ile günümüz ulusal sol düşüncenin temellerini atmıştır. Türk sosyolojisinde daha sonra Behice Boran ve Mübeccel Kıray gibi Toplumsal Yapı ve Değişim çalışan sosyologların Marks’tan ilham alarak toplumsal ilişkileri toplum-doğa ve insan-insan ilişkileri şeklinde ikiye ayırma tutumu Aydemir’de de vardır. Aydemir de Marks ve diğerleri gibi teknik gelişimlerin toplumsal yapı gelişimlerini belirlediğini söylemektedir
Türk Devrimi sömürgeciliğe ve sınıf kavgalarına karşı yapılmış bir millî Kurtuluş Hareketi’dir. Aydemir, dönem içinde devrimi bir iktisadi kurtuluş hareketi biçiminde alt-yapısal olarak değerlendiren tek isimdir. Diğer ideolog ve düşünürler üst-yapısal ve siyasi temeller üzerine devrimi manalandırmaktadırlar. Aydemir’de Batılılaşmak sanayileşmek şeklinde tezahür etmektedir. Geriliğimizin nedeni yarı sömürge olan Osmanlının tekniğe sahip olamayışıdır.

1935’te yayınlanan İnkılap Dersleri adlı eserinde Recep Peker, Türk Devrimini Türk milletini yokluktan varlığa, düşkünlükten üstünlüğe çıkaran evrensel bir hadise olarak telakki eder. Peker’e göre Osmanlı Türkleri ezmiştir. Devrim ve istiklal kavramlarını birleştiren Peker’e göre, devrim bir ulusun için köklü değişimler yapar istiklal ise ulusun varlığını ve hayatını korur. Bu itibarla devrim ve istiklal birbirini tamamlar.


Peyami Safa Türk İnkılabına Bakışlar (1938) adlı eserinde temelde iki konu üzerinde yoğunlaşır: Türk Tarih Tezlerinin ruhuna uygun olarak ancak tek farkla TTT’leri İslam’a asla vurgu yapmaz, Batı uygarlığının temellerinin İslam ve Doğu kaynaklı olduğu ve Osmanlının son dönem siyasi-fikirsel hareketleri ile Cumhuriyet’in temel umdeleri arasında kısmi süreklilik bulmak.
Öncelikle Doğu ve Batı medeniyetlerini dayandıkları kaynaklar açısından farklılaştırır. Buna göre Avrupa medeniyetinin kaynakları; Grek-Latin kültür, Rönesans ve Hristiyanlıktır. Doğu medeniyetinin kaynakları ise Arap-Acem kültürü, Rönesans’ı idrak edememe ve İslam’dır. Türk düşüncesi ise bu iki medeniyet arasında sıkışmıştır.
Safa kendinden önce Türk Devrimi’ni ele alan çalışmaların din, kültür, medeniyet üzerinde durmadan sadece hukuki ve siyasi boyuta vurgu yaptıklarını söyleyerek, Türk Devrimini anlama çabalarının eksikliğine gönderme yapmaktadır. Ona göre, Türk düşüncesi kendine Batılı filozofların aynasından bakmaktadır. Ona göre, Atatürk Devrimi II. Meşrutiyet döneminde ortaya çıkan Avrupalılaşma hareketlerinden ilham almıştır. Türk düşüncesindeki yavanlığın, kıtlığın sebebini; fikirlerin nazarilikten aksiyona, yani siyasetin içine girmesine bağlamaktadır. Batı medeniyeti ve Batı emperyalizmini ayırmaya çalışır. İstiklal Savaşı tecrübesinden sonra Garp emperyalizmine olan kin Garp medeniyetine yönelmiştir. Safa, Lozan ile bu kinin sona erdiğini müjdeler.
Safa, Atatürk İnkılabının değişmez iki prensibinin Milliyetçilik ve Medeniyetçilik olduğunu belirtir. Safa’ya göre Kemalizm ne din ne de gelenek düşmanıdır. Kemalizm dinden batıl inançları atmış ve dini millileştirmiştir.
Avrupa medeniyeti, Avrupa kafasıdır ve bu medeniyet üç büyük tesir ile meydana gelmiştir; Yunan, Roma ve Hristiyanlık. Bu üç büyük tesir Avrupa’da üç disiplin yaratmıştır: Yunan’ın zekâ disiplini, Roma’nın toplum disiplini ve Hristiyanlığın ahlaki disiplini. Doğu ise bunun tam tersidir.
Avrupa medeniyeti Avrupa kafası, düşüncesi olduğuna göre Türk milleti Avrupalılaşabilir mi? Evet. Çünkü Türk milletinin içinde olduğu İslam-Şark medeniyeti Akdenizlidir, kökleri aynı coğrafyadadır.

Türk aydınlarının Batılılaşmaktan umdukları sanayileşmektir. Batı’nın diğer değerleri özgürlük, demokrasi vb. tali hatta sakıncalı görülmektedir. Erken Cumhuriyet döneminde Türk aydını Batı karşısında özgür olmanın (nesne olmamak) ve tekrar özne olmanın çelişkilerini aşmanın gayreti içindedir.

1940’LARDA KÖY MONOGRAFİ ÇALIŞMALARI
Köy monografi çalışmalarının ilki DTCF hocalarından Niyazi Berkes’e ait olan ve 1942’de basılmış “Bazı Ankara Köyleri Üzerinde Bir Araştırma” adlı eserdir. Diğeri ise Hilmi Ziya Ülken’in öğrencileri ile birlikte gerçekleştirdiği ve 1943’de Sosyoloji Dergisi’nde yayınlanan “Garbi Anadolu Köy Monografileri”dir.
Niyazi Berkes, bir köy topluluğunu ele alan sosyoloji ile diğer sosyal bilimlerin ele alış tarzlarını karşılaştırarak, sosyolojinin özgünlüğünü vurgulamaktadır. Asıl dikkat tüm maddi ve manevi kurumların toplumsal bütünlüğe nasıl katkıda bulunmak için rol ifa ettikleridir. Berkes, dış dünyadan belirli bir metodoloji ile elde edilmiş sistemli veriye dayanmayan zihinde inşa edilen bir “Türk toplumu” ideali çerçevesinde kelam eden Durkheimcı-İçtimaiyyat ekolünü eleştirmektedir.
Berkes, Toplumsal Yapı ve Değişmeyi sosyolojinin temel araştırma konuları olduğunu söyler. Buna göre, sosyal yapı çalışması bir kurumun toplumsal bütünlüğe yaptığı katkı, yani işlevi itibariyle inceler.
Köy monografilerinde söz konusu sosyologların çalışmaları yapıdan ziyade değişmeye odaklıdır.

Niyazi Berkes, köy topluluğunun içinde yaşadığı coğrafyayı ve köy yerleşkesinin topografisini inceleyerek çalışmasına başlar. Daha sonra köyün nüfusu üzerinde durulur. Dinsel-manevi değerler ile üretim ve ekonomik süreçler arasında bağ kurar. Berkes’e göre bir topluluğun üretim sistemini anlamak için o topluluğun öncelikle zamanı nasıl ölçtüğünü görmek gerekmektedir. Topluluğun karmaşıklığı arttıkça zamanı daha küçük birimler halinde bölme ve ölçme de artmaktadır. Zamanın bölümlenmesi ve ölçülmesi, işlerin yapımı ile ilgili, yani üretim süreci ile ilgilidir.
Berkes’in çalışmasında Türk Devrimi’nin henüz toplumsal değişme üzerinde görünür bir şekilde etkili olamadığı anlaşılmaktadır.

Garbi Anadolu Köy Monografileri’nde Bilecik ve Edremit civarından köyler incelenmiştir. Köylerin görünüşü, üretim biçimleri, iş bölümü, nüfus, ticaret öncelikle yer almaktadır


Bu dönemde yapılan monografi çalışmalarının esas amacı toplumsal değişme yani modernleşme/Batılılaşma yolunda ne kadar ilerlediğimizi tespit etmektir.
---
TÜRKİYE’DE SOSYOLOJİ
Editör: Prof. Dr. Çağatay Özdemir
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2638
2. Baskı, Nisan 2013, Eskişehir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder