Erken Cumhuriyet
Döneminde Türk Sosyolojisi
Türk modernleşme sürecinde Cumhuriyetin ilanı
ile başlayan yeni dönem ve hareketler literatürde “Türk Devrimi” olarak adlandırılır.
Bu hal bir “kopuş”u işaret etmektedir.
Düşünürler öncelikle neden geri kaldığımıza
yoğunlaşmaktadırlar. Gecikmiş bir modernleşme sürecine nasıl intikal edilmesi
gerektiği ise nasıl Batılaşacağımıza verilen cevaplardır.
Celal Nuri “Türk İnkılabı” (1926) adlı
eserinde devrimi manalandırmaya, Avrupa/Batı ve Asya/Doğu uygarlıkları arasındaki
farklılıkları formüle etmeye, Batılılaşmanın nasıl gerçekleştirileceğine dair
yollar önermeye, neden geri kaldığımızı açıklamaya çabalamaktadır. Devrim,
Osmanlı ve Doğu geçmişimizden kopuş ve Avrupa medeniyet dairesine girişimizdir.
Türk Devrimi’ni anti-emperyal bir millî
kurtuluş savaşı biçiminde ve iktisadi boyutu öne çıkararak anlamlandıran, erken
Cumhuriyet döneminde devletçi politikaların savunucusu ve devrim sürecinde
seçkin-aydın grubunun ideolojik rolünü formüle eden Şevket Süreyya Aydemir’dir.
İnkılap ve Kadro (1932) adlı eserinde devrimin ideolojik-fikirsel sisteminin
olmadığını ifşa etmiştir. Devrim
hem anti-emperyalist bir mücadele hem de içerde yeni ve sınıfsız bir millet yapısının
tohumlarının atılmasıdır. Aydemir’in görüşleri 1960’larda Doğan Avcıoğlu’nun
Millî Demokratik Devrim söylemi kanalı ile günümüz ulusal sol düşüncenin
temellerini atmıştır. Türk sosyolojisinde daha sonra Behice Boran ve Mübeccel Kıray
gibi Toplumsal Yapı ve Değişim çalışan sosyologların Marks’tan ilham alarak
toplumsal ilişkileri toplum-doğa ve insan-insan ilişkileri şeklinde ikiye ayırma
tutumu Aydemir’de de vardır. Aydemir de Marks ve diğerleri gibi teknik gelişimlerin
toplumsal yapı gelişimlerini belirlediğini söylemektedir
Türk Devrimi sömürgeciliğe ve sınıf kavgalarına
karşı yapılmış bir millî Kurtuluş Hareketi’dir. Aydemir, dönem içinde devrimi
bir iktisadi kurtuluş hareketi biçiminde alt-yapısal olarak değerlendiren tek
isimdir. Diğer ideolog ve düşünürler üst-yapısal ve siyasi temeller üzerine
devrimi manalandırmaktadırlar. Aydemir’de Batılılaşmak sanayileşmek şeklinde
tezahür etmektedir. Geriliğimizin nedeni yarı sömürge olan Osmanlının tekniğe
sahip olamayışıdır.
1935’te yayınlanan İnkılap Dersleri adlı
eserinde Recep Peker, Türk Devrimini Türk milletini yokluktan varlığa, düşkünlükten
üstünlüğe çıkaran evrensel bir hadise olarak telakki eder. Peker’e göre Osmanlı
Türkleri ezmiştir. Devrim ve istiklal kavramlarını birleştiren Peker’e göre,
devrim bir ulusun için köklü değişimler yapar istiklal ise ulusun varlığını ve
hayatını korur. Bu itibarla devrim ve istiklal birbirini tamamlar.
Peyami Safa Türk İnkılabına Bakışlar (1938)
adlı eserinde temelde iki konu üzerinde yoğunlaşır: Türk Tarih Tezlerinin ruhuna
uygun olarak ancak tek farkla TTT’leri İslam’a asla vurgu yapmaz, Batı uygarlığının
temellerinin İslam ve Doğu kaynaklı olduğu ve Osmanlının son dönem siyasi-fikirsel
hareketleri ile Cumhuriyet’in temel umdeleri arasında kısmi süreklilik bulmak.
Öncelikle Doğu ve Batı medeniyetlerini
dayandıkları kaynaklar açısından farklılaştırır. Buna göre Avrupa medeniyetinin
kaynakları; Grek-Latin kültür, Rönesans ve Hristiyanlıktır. Doğu medeniyetinin
kaynakları ise Arap-Acem kültürü, Rönesans’ı idrak edememe ve İslam’dır. Türk
düşüncesi ise bu iki medeniyet arasında sıkışmıştır.
Safa kendinden önce Türk Devrimi’ni ele alan
çalışmaların din, kültür, medeniyet üzerinde durmadan sadece hukuki ve siyasi
boyuta vurgu yaptıklarını söyleyerek, Türk Devrimini anlama çabalarının eksikliğine
gönderme yapmaktadır. Ona göre, Türk
düşüncesi kendine Batılı filozofların aynasından bakmaktadır. Ona göre, Atatürk Devrimi II. Meşrutiyet
döneminde ortaya çıkan Avrupalılaşma hareketlerinden ilham almıştır. Türk düşüncesindeki
yavanlığın, kıtlığın sebebini; fikirlerin nazarilikten aksiyona, yani siyasetin
içine girmesine bağlamaktadır. Batı medeniyeti ve Batı emperyalizmini ayırmaya
çalışır. İstiklal Savaşı tecrübesinden sonra Garp emperyalizmine olan kin Garp
medeniyetine yönelmiştir. Safa,
Lozan ile bu kinin sona erdiğini müjdeler.
Safa, Atatürk İnkılabının değişmez iki
prensibinin Milliyetçilik ve Medeniyetçilik olduğunu belirtir. Safa’ya göre Kemalizm ne din ne de gelenek
düşmanıdır. Kemalizm dinden batıl inançları atmış ve dini millileştirmiştir.
Avrupa medeniyeti, Avrupa kafasıdır ve bu medeniyet
üç büyük tesir ile meydana gelmiştir; Yunan, Roma ve Hristiyanlık. Bu üç büyük
tesir Avrupa’da üç disiplin yaratmıştır: Yunan’ın zekâ disiplini, Roma’nın
toplum disiplini ve Hristiyanlığın ahlaki disiplini. Doğu ise bunun tam
tersidir.
Avrupa medeniyeti Avrupa kafası, düşüncesi olduğuna
göre Türk milleti Avrupalılaşabilir mi? Evet. Çünkü Türk milletinin içinde olduğu
İslam-Şark medeniyeti Akdenizlidir, kökleri aynı coğrafyadadır.
Türk aydınlarının Batılılaşmaktan umdukları
sanayileşmektir. Batı’nın diğer değerleri özgürlük, demokrasi vb. tali hatta
sakıncalı görülmektedir. Erken
Cumhuriyet döneminde Türk aydını Batı karşısında özgür olmanın (nesne olmamak)
ve tekrar özne olmanın çelişkilerini aşmanın gayreti içindedir.
1940’LARDA
KÖY MONOGRAFİ ÇALIŞMALARI
Köy monografi çalışmalarının ilki DTCF
hocalarından Niyazi Berkes’e ait olan ve 1942’de basılmış “Bazı Ankara Köyleri
Üzerinde Bir Araştırma” adlı eserdir. Diğeri ise Hilmi Ziya Ülken’in öğrencileri
ile birlikte gerçekleştirdiği ve 1943’de Sosyoloji Dergisi’nde yayınlanan “Garbi
Anadolu Köy Monografileri”dir.
Niyazi Berkes, bir köy topluluğunu ele alan
sosyoloji ile diğer sosyal bilimlerin ele alış tarzlarını karşılaştırarak,
sosyolojinin özgünlüğünü vurgulamaktadır. Asıl
dikkat tüm maddi ve manevi kurumların toplumsal bütünlüğe nasıl katkıda bulunmak
için rol ifa ettikleridir. Berkes, dış
dünyadan belirli bir metodoloji ile elde edilmiş sistemli veriye dayanmayan
zihinde inşa edilen bir “Türk toplumu” ideali çerçevesinde kelam eden Durkheimcı-İçtimaiyyat
ekolünü eleştirmektedir.
Berkes, Toplumsal Yapı ve Değişmeyi sosyolojinin
temel araştırma konuları olduğunu söyler. Buna
göre, sosyal yapı çalışması bir kurumun toplumsal bütünlüğe yaptığı katkı, yani
işlevi itibariyle inceler.
Köy monografilerinde söz konusu sosyologların
çalışmaları yapıdan ziyade değişmeye odaklıdır.
Niyazi Berkes, köy topluluğunun içinde yaşadığı
coğrafyayı ve köy yerleşkesinin topografisini inceleyerek çalışmasına başlar.
Daha sonra köyün nüfusu üzerinde durulur. Dinsel-manevi
değerler ile üretim ve ekonomik süreçler arasında bağ kurar. Berkes’e göre bir
topluluğun üretim sistemini anlamak için o topluluğun öncelikle zamanı nasıl
ölçtüğünü görmek gerekmektedir. Topluluğun karmaşıklığı arttıkça zamanı daha
küçük birimler halinde bölme ve ölçme de artmaktadır. Zamanın bölümlenmesi ve
ölçülmesi, işlerin yapımı ile ilgili, yani üretim süreci ile ilgilidir.
Berkes’in çalışmasında Türk Devrimi’nin
henüz toplumsal değişme üzerinde görünür bir şekilde etkili olamadığı anlaşılmaktadır.
Garbi Anadolu Köy Monografileri’nde Bilecik
ve Edremit civarından köyler incelenmiştir. Köylerin
görünüşü, üretim biçimleri, iş bölümü, nüfus, ticaret öncelikle yer almaktadır
Bu dönemde yapılan monografi çalışmalarının
esas amacı toplumsal değişme yani modernleşme/Batılılaşma yolunda ne kadar
ilerlediğimizi tespit etmektir.
---TÜRKİYE’DE SOSYOLOJİ
Editör: Prof. Dr. Çağatay Özdemir
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın No: 2638
2. Baskı, Nisan 2013, Eskişehir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder