10 Mart 2020 Salı

Muharrem Kaya - Ömer Seyfeddin'in Eserlerinde Halk Kültürü

Ömer Seyfeddin'in Eserlerinde Halk Kültürü

Muharrem Kaya, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, 1994
(sayfa içeriği, tezin özetidir)

Önsöz
Ömer Seyfeddin'in hikâyeleri Bilgi Yayınevi'nce 1970'te baskısı yapılan 11 kitaplık Bütün Eserleri serisinden ve Muallim Halit Kitabevi'nin 1940'ta yapılan 2 ciltlik külliyâtından okunmuştur.

Giriş
Osmanlılık politikasına rağmen, ondokuzuncu yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki çeşitli milletlerin, emperyalist ülkelerin de yardımıyla kendi millî devletlerini kurdukları isyanlar ve savaşlarla sona ermişti.
Balkanlar'daki milliyetçiliğe tepki olarak özellikle orduda Türkçülük akımı kendini gösterdi. Zira Türk subayları cephede millî devletlerini kurmak idealini taşıyan insanlarla savaşıyorlardı (s. 3).

Ömer Seyfettin’e göre “milliyet muhabbetinden vatan muhabbeti, vatan muhabbetinden de lisân muhabbeti" doğar. Manevî vatan olan lisânın istiklâli, millî vatanın istiklâlinden daha önemlidir. "Çünkü vatanını kaybeden bir millet eğer lisânına ve edebiyatına hâkim kalırsa mahvolmaz, yasar ve yine bir gün gelir siyasî istiklâlini kazanır."
…ona göre bir milletin varlığı dil, edebiyat, âdetler ve an'anelerle belli olur.
Bu noktada batı1ılasmaya dikkati çeker. Batı1ılasmanın en büyük zararı, millî kıymetlerin, örfün, âdetlerin, dilin inkâr edilmesi hatta Batı'dan çeşitli "mefkureler" alınmasıdır (s. 3).

"Yeni Lisân" makalesi ile dil üzerine tekliflerini sıralamıştır:
1. Arabî ve Farisî kaideleriyle yapılan bütün terkipler terkolunacak.
2. Türkçe cem edatından başka katiyyen ecnebi cem edatları kullanılmayacak.
3. Diğer Arabî ve Farisî edatları da atacaksınız!
4. Farisî kelimeleri, Arapça mastarları, Türkçemizdeki mânâlarına göre isim veyahut sıfat telakki edeceğiz.
5. Farisî ve Arabî nisbet mânâsını ve edatını hâiz olan kelimelere umumiyetle sıfat diyeceğiz.
6. Lisânımızda yalnız Türkçe kaideleri hükmedecek…
7. Yeni lisânla İlmî', fennî', edebî' yazılar yazacağız
8. Arabî' ve Farisî kelimelerin imlâları şiddetle, dinî taassubla muhafaza olunacak.
9. Çalısmalıyız. En muğlak mevzûlardan yeni lisânla tercümeler yapmalı, yazılar yazmalı, manzumeler vücuda getirmeliyiz."
10. "Menekşe, karga, kalabalık gibi Türkçelesmis Arabî ve Farisî kelimeleri söylendiği gibi yazmak ve onları tamamen benimsemek."
11. "İstanbul şivesini nazımda ve nesirde bedaete mikyas add(etmek) ve yine bu şiveyi bütün Turan'a edebî, mümtaz ve umumî bir edebiyat lisânı olmak üzere kabul ettirmek."
12. "ilmî, fennî ve edebî ıstılahlara şimdilik dokunamayız. (...) Biz onları bir kelime gibi kabul edeceğiz." (25)
13. "Arapça, Acemce terkip kaideleri gibi aruz vezini terk ile şiirleri (...) millî aruzumuz olan hece vezniyle yazmak (...)"
14. "Millî Türk sarfının hâkimiyeti ve tamamiyeti altında, hangi lisândan olursa olsun aldığımız yabancı kelimeleri, selîkamıza, tecvidimize, zevkimize uydurarak kullanmak."
15. Ömer Seyfeddin, Türkçe, lügat ve kafiye lügati olmadığını; Türkçe'nin grameri üzerine bir kitap yazılmadığını belirtir fakat bunları bir teklif haline getirmez.
16. "Millî ve tabiî lisânlar değil, hatta milliyet cereyanları bile sevk ve idare edilmeden ilerleyemez."

BİRİNCİ BÖLÜM
Ömer Seyfeddin'in Eserlerinde Halk Dili Unsurları
Deyim: Genellikle gerçek anlamı dışında kullanılan, anlatım gücünü arttıran, bir kavramı, bir durumu belirten, cümle içinde çekimlere girebilen kalıplaşmış söz gruplarıdır. Deyimlerde de mutlaka bir mecaz anlam vardır.
Ömer Seyfettin’in hikâyelerinde kendisinin “Türkiyyet” dediği ve başkalarınca “argo” diye tabir edilen, halka malolmuş deyimler de mevcuttur.

Ömer Seyfeddin'e, hikâyelerinde kahramanlarının ruh durumunu yansıtmak için deyimler epey yardımcı olmuştur. Can sıkıntısıyla ilgili deyimler daha fazla kullanılmıştır. Bu da yazarın ruh durumunu yansıtır (s. 16).

Atasözleri cümle şeklindedirler. Fiil bakımından daha çok 3. şahıs eklerini alırlar veya 2. şahıs emir kipindedirler.

Ömer Seyfeddin'in Hikâyelerindeki Deyimlerden Seçmeler
Ağzı burnu yerinde olmak,
Ağzına bakmak,
Alı al moru mor kesilmek,
Arpa ekerken darı biçmek,
Ayakları kesilmek,
Aynaroz papazı gibi çileye girmek,
Boynuz dikmek,
Cebi para görmek,
Dirsek çürütmek,
Elifi görse mertek sanmak,
Fincancı katırlarını ürkütmek,
Fink atmak,
Gözleri açılmak,
Hangi çamlar bardak oldu,
Hanya'yı Konya'yı anlamak,
İyot gibi açıkta kalmak,
Kavuk sallamak,
Kırkından sonra saz çalmak,
Köpeksiz köyde sopasız gezmek,
Lök gibi dikilmek,
Lügat paralamak,
Pöstekiyi kurtarmak,
Tepesine kulplarından kopmuş kaynar su dolu bir kazan devrilmek,
Ver aşağı tut yukarı,
Yüz sürmek,

Atasözleri
Türk atasözlerinin tarihi, Türkçenin en eski yazılı metinleriyle başlamaktadır. Tanzimat'tan sonra ise atasözlerini derleme faaliyetleri hız kazanmıştır. Bu dönemde ilk çalışma Vâcid Bey'e aittir. Fakat bu şahsın çalışması pek bilinmemektedir.

Atasözleri hayattan alınan deneyleri özlü bir biçimde söyler ve halk felsefesini bir vecize olarak belirtir. Bir yönüyle de atasözleri o toplumun tarihî, sosyal, kültürel değerlerini yansıtır. Geleneklerin, göreneklerin, törelerin, inanışların izlerine atasözlerinde de rastlayabiliriz.

Akşamın hayırı, sabahın şerrinden beterdir
Ar dünyası değil kâr dünyası
Az tamah çok ziyan getirir
Çirkefe taş atma üstüne sıçrar
Deli pazarı bok pazarı
Domuz derisinden post gavurdan dost olmaz
Elden vefa zehirden şifa
Nadanla sohbet etmek âkıla cehennem ateşinden beterdir

Argo
Bir toplumda geçerli genel dilden ayrı, ama ondan türemiş olan, yalnızca belirli çevrelerce kullanılan, toplumun her kesimince anlaşılmayan, kendine has kelime, deyim ve söyleyiş özelliklerinden oluşan özel dildir.

Afi
Anafordan düşürmek
Cebellübe atmak / cebellezi etmek
Cicoz (Yok bitti anlamında)
Hampur çekmek (Hile yapmak)
Kokot (Aşüfte)

İKİNCİ BÖLÜM
Ömer Seyfeddin'in Eserlerinde Halk Edebiyatı Unsurları
"Basını Vermeyen Şehit" hikâyesinin konusunu Peçevî'nin tarihinden almıştır. İsmet Parmaksızoğlu, "Forsa"nın konusunun Tuhfetü'1-kibar'dan alındığını belirtir. Yine kendisinin tespitine göre, "Topuz" hikâyesinin konusu da Silahtar Fındıklı Mehmet Ağa'nın Nusretnâme'sinden alınmıştır. Fakat oradaki olay, 18. yüzyılda bir Osmanlı kethüdasının, kendisinin orada devleti temsil ettiğinin farkında olup karsısında iki büklüm kalan Eflâk Beyini azletmesi seklinde cereyan eder. Hikâye ise bir masal havası içinde anlatılır.

Kırgızlar'ın millî destanı Kırk Kız'ı aynı adlı şiirinde kullanmıştır.

Ömer Seyfeddin'in kişiliğindeki, hayata bağlılıktan kaynaklanan bu mizaha düşkünlük hikâyelerine hatta fıkralarına da akseder.

Fıkra kısadır. Hikâyeci fıkranın yapısını alır, genişletir, birtakım ayrıntılar ekler.

Milletlerin ülküleri, seciyeleri masallardan çıkartılabilir.
Ali Cânib'in annesinin anlattığı Kurumuş Ağaçlar masalını hikâyeleştirmiştir.

"Birdenbire" hikâyesinde ise hikâye kahramanlarından Yumuk'a göre hakiki aşkın kaynağı ruhtadır, uzviyetle ve hayatla ilgisi yoktur. Aşk yavaş yavaş doğar, insan sanki deli olur fakat birdenbire ölür. Saygı, takdir olmayınca aşk birdenbire soğur. Yumuk, Ahter'e aslında kendi başından geçmiş bir olayı, masal
üslûbu içinde yer yer tekerlemeler kullanarak, öğrenilen geçmiş zaman kipiyle anlatır.
"Lokanta Esrarı" adlı hikâyede ise bir masal, hikâye kahramanının ağzıyla anlatılır.
"Herkesin içtiği Su" hikâyesini ise bir Çin masalından almıştır.

Pertev Nailî Boratav, Ömer Seyfeddin'in hikâyelerinin konusunu halk hikâyelerinden alanlarını "Binecek Şey", "Kurumuş Ağaçlar", "üç Nasihat", "Yüz Akı" olarak belirtir.
İlhan Başgöz'ün ve Rıza Filizok'un işaret ettikleri gibi "Yüz Akı", fıkra; "Kurumuş Ağaçlar" ise masal kaynaklıdır. "Binecek Şey" ise bir Bektaşî fıkrası olduğunu düşündürmektedir.

Ömer Seyfeddin'in "Yasasın Dolap" adlı kısa oyununun bir meddah hikâyesinden alındığı Rıza Filizok tarafından belirtilir.

"Mermer Tezgâh", Dama Tasları", Makul Bir Dönüş", "Acaba Me İdi?" hikâyelerinin baş kahramanı Câbi Efendi, irfanı, konuşması ile bir çeşit Pişekâr'dır.

Ömer Seyfeddin'in şiirlerinin varlığı, Ali Cânib'in, İbnü'l-Emin Mahmut Kemal'in ve Nüzhet Hâşim'in onun birkaç şiirini yayınlamaları ile ortaya çıkar. Daha sonra Fevziye Abdullah Tansel'in titiz çalışmaları ile hem Ömer Seyfeddin'in kullandığı takma adlar, hem de 77 tane şiiri gün ısılına çıkartılmış olur.
…ilk şiirleri ağır bir dille ve bol sanatlı bir ifadeyle yazılmış, çoklukla aşk şiirleridir. Servet-i Fünûn şiirinin etkisi açıkça görülür.

1908-1914 yılları arasındaki şiirlerinde tabiat ve sosyal hayatla ilgili unsurlar yer alır.
1914'ten sonra yazdığı şiirleri ise millî ve sosyal konuludurlar.
Bu şiirlerde Türklükle övünme, bir ülküye bağlanmanın vereceği manevî kuvvet, miskinlikten kurtulma gibi fikirler ele alınır.

1901'den 1908'e kadar yazdığı şiirlerin hepsinde aruz vezni kullanmıştır. 1905'te yazdığı "Gurbet illerinde" baslığıyla yayınlanan "Yalnızlık" ve "Kârvân" şiirlerinde ise hece veznini tecrübe etmiştir. 1914'ten sonraki şiirlerinde ise tamamiyle hece veznini kullanmıştır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Ömer Seyfeddin'in Eserlerinde Halk Kültürü Unsurları

Gelenek, bir toplumda eskiden beri devam ettiği için saygın tutulan, kuşaktan kuşağa iletilen kültür kalıntılarıdır, göreneğe göre daha kapsamlı bir kavramdır. Göreneğin esasını ise görüldüğü gibi yapma alışkanlığı teşkil eder.

"Eleğimsağma" hikâyesinde on yaşına giren Ayşe'ye "cara girmek" için baskı yapılır.
Mevlid okutmak dinî kaynağa sahip bir gelenektir. Tos hikâyesinde mevlide yer verilir.
"Boykotaj Düşmanı" hikâyesinde de süt anneliği âdeti siyasî tenkid için bir malzeme olarak kullanılmıştır.
"Şimeler" hikâyesinde "yüz görümlüğü" âdeti işlenir. Hikâyede, komik tip olan "gayet büyük adam"ın barıştırdığı iki dostuna verdiği sefirlik, banka yöneticiliği gibi vaatler "yüz görümlüğü"ne benzetilmiştir.
"Yeni Bir Hediye" adlı hikâyede ise sünnet olan çocuklara hediye vermek âdeti yer almaktadır.
"Hürriyete Lâyık Bir Kahraman" hikâyesinde ise isim koyma geleneği kullanılır.

Ömer Seyfeddin'in eserlerinde görülen halk inançları
"Eleğimsağma" hikâyesinde geçen, gökkuşağının altından geçen çocukların cinsiyetinin değişeceği inancı

"Bahar ve Kelebekler" hikâyesinde torununun torununu gören yaşlı bir insanın ölünce cennete gideceği inancı (ima yoluyla yer alır)…
Aynı hikâyede geçmişte olan ancak yeni nesillerin terk ettiği pek çok adetler anlatılır.

"Müjde" hikâyesinde; Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı'nın yenilgisini sezen yazar bu hikâyede kuskusunu dile getirir. Zira herkes gökte oluşan beyazlığı "fethü'l -karîb" diye okurken, anlatıcı, bunu göktaşının dumanı olarak açıklar.

"Deve" hikâyesinde devenin mübarekliği anlatılır.

"Yalnız Efe"de ise namazgâh ve Yalnız Efe'nin sırrolduğu yer gibi kutsal mekânlarda sigara içilmez. Bu saygı ve sevgiden kaynaklanır.

"Bir Hayır" hikâyesinde ise canla ilgili bir inanış kullanılmıştır. Can nefestir, insanın ağzından, burnundan uçup gider. "Göğsünde, boğazının biraz aşağısında, sıcak bir ürperme vardı. Galiba iste bu candı. Nefes alırken ya ağzından, ya burnundan uçuverecekti."

"Hatiften Bir Sadâ" ve "Yalnız Efe" hikâyelerinde geçen intihar etmenin dince yasaklanması…

And içmek, "And" hikâyesinde çocuklar arasında bir dayanışma bağı ve bunun töreni olarak gösterilmiştir.

"Gizli Mâbed" hikâyesinde nazarla ilgili şu bölüm yer alır: "Frenk evlerimizin üzerindeki "Maaşallah" levhalarını millî bir sigorta şirketinin işaretleri, saçaklarımızda sarkan nazarlık pabuçlarını damdan dama kaçan hırsızların oralara takılıp kalmış ayakkabıları zanneden meşhur milletdaşı gibi bir an durdu, düşündü."

İslâm'a göre kabirleri ziyaret etmek câizdir. Fakat bunlara körü körüne inanmak da "Kerâmet" hikâyesinde olduğu gibi üç kâğıtçıların, hırsızların isine yarayabilir.

"Türbe" hikâyesinde de Ömer Seyfeddin, bâtıl inançların boşluğunu karikatürize ederek anlatır. Namazında niyazında bir kadın olan Şefika Molla, o kadar hayattan kopmuştur ki belediye abdesthânesini türbe zannedip dualar okur.

"Nezle" hikâyesinde de Masume Hanım evlenebilmek için bazı kutsal yerlere gider.

"Pireler" hikâyesinde yazar, Doğu insanının muskaya, üfürüğe yönelmesinin yanlışlığını bir İtalyan doktorun ağzından verir…

"Namus" hikâyesinde köpeklerin çiftleşmesine bakan ailesini tek tek öldüren "namus şehidi" Çingene, idam sehpasında son arzusu olarak erkek köpeğin iğdiş edilmesini ister.

"Tuhaf Bir Zulüm" hikâyesinde ele alındığı şekilde dinî inanç millî çıkarları mahveder. Hikâyede bir Bulgar diplomatı olan Kostanof'un Türkleri Bulgaristan'dan sadece domuza olan taassupları yüzünden nasıl çıkarttığından, Türklerin siyasî fikirleri, idealleri olmadığından bahsedilir.

"Kerâmet" hikâyesinde, mahalleli, yanan türbenin içinden sandukanın altında, çamdan, seccade ve yazma Kur'an'la çıkan hırsızı, evliyanın kerâmeti karsısında kaldıklarını zannedip yakalayamazlar.

"Kurumuş Akaçlar" hikâyesinde de kurumuş akaçlar birdenbire yeşerir. Ömer Seyfeddin, burada kerâmeti, bâtıl inançların boşluğunu göstermek için değil; tam tersine olumlu bir motif olarak kullanır. Namuslu bir kadını kötülemek için yazılmış bir mektubu götürmekte olan yolcuyu öldüren hikâye kahramanının günahlarından arındığı bu kerâmetle anlaşılır.

Başını Vermeyen Şehit" hikâyesinde, kesilen basını kurtaran şehidi görmenin, bu kerâmete şahit olmanın anlamı ise onu görenin de şehit olacağıdır.

"Pamuk İpliği" hikâyesinde Alevîlere atfedilen "mum söndü" inanışına değinilmekte ve bu durum bir Hıristiyan genç kızın bakısıyla tabiata, tabiîlik, doğru atılmış bir adım, ilerleme seklinde gösterilmektedir.

"Mehdi" hikâyesinde milliyetçi şuurdan uzak bir beyefendi, dini İslâm olan milletlerin ilerlemeyişinin sebebini İslâmî inançlar ve hurafeler olarak gösterir.

"Açık Hava Mektebi" hikâyesinde de eskilerin resim yapmak üzerine olan taassupları tenkid edilir.

“Perili Köşk" hikâyesinde ise, insanların bâtıl inançlarını kullanarak sömüren Hacı Niyazi Efendi'nin bunlara inanmayan bir zihniyet karsısında düştüğü durum sergilenir.

"Bahar ve Kelebekler" hikâyesinde, yaşlı bir kadının ağzı ile bâtıl inançların sadece bizde değil Batı'da da görüldüğünü belirtir.

Köy ve Köylü Unsurları
Şive unsurları açısından da "yaperi, ideri gibi muhacir sigaları" ve Rumeli ağzı özellikleri görülür.
"Beynamaz" hikâyesinde Savur Ali köylülere "Arnavutluk'ta öğrendiği kabadayı şivesiyle küfrünü basar.
"Hürriyete Layık Bir Kahraman" hikâyesinde işinde gücünde olan halkın Efruz Bey gibi birdenbire hürriyet kahramanı kesilenlerin karsısındaki tavrını göstermek açısından Bolulu aşçıbaşı küçük bir motif olarak kullanılır.
"Dama Tasları" hikâyesinde tımarhânenin kapısındaki kapıcı da ağız özellikleri korunarak konuşturulur.
"Çakmak" ve "Külah" hikâyelerinde de çıkar oyunları üzerine kurulu köylü dünyaları anlatılır.

Sonuç
Ömer Seyfeddin'in Ziya Gökalp'in etkisiyle, millî edebiyatın kaynağı olan halk kültürünü, eserlerinde kullandığı görülür. Bu çabalar Türkçülük hareketinin kültürel yönünü oluşturur.
Ziya Gökalp'in hars-tehzib konusundaki düşünceleri ile halk edebiyatına ve diline yönelme, Türk milliyetçiliğinin temellerinden biri olarak görülür. Bu yüzden Ömer Seyfeddin, hikâyelerinde deyimleri, atasözlerini, külhanbeyi argosunu, destanları, masalları, fıkraları kullanmıştır.
Hikâyelerinde bir hayli deyim kullanan Ömer Seyfeddin bunları üslûbuna mal etmeyi başarmıştır.
Atasözleri de hikâyelerde o anki durumu açıklayıcı mahiyettedir

Ömer Seyfeddin'in hikâyelerine akseden epik ton onun milliyetçi bakış açısından kaynaklanır. Destanî mahiyetteki hikâyeleri ve şiirleri kahramanlısı yüceltir; insanlara ideal tiplerin örneklerini sunar (s. 88).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder