14 Eylül 2020 Pazartesi

Peter Lauster - Olgunlaştırıcı Yönüyle Aşk Acısı

Peter Lauster - Olgunlaştırıcı Yönüyle Aşk Acısı

Sevdiğimiz ve sevildiğimiz sürece fazla düşünmeyiz. Kendimizi unutarak yaşamın zevkini çıkarırız.

(Aşk/ayrılık acısı) Bu konuda "belirlenmiş reçeteler" yoktur ve olamaz da; çünkü her insan bireysel olarak farklı bir tepki gösterir.

O senden ayrıldı.

(Onun) "Fikrini değiştirmeye" çalışma,

İstek söz konusu olduğu sürece bir şiddet şekli oluşur ve bu durum karşı şiddeti, karşı arzuyu davet eder.

İstek, meslek hayatında kişiyi başarıya götürür, fakat aşkta değil!

Aşk duygusal boyutta oluşur; buna karşın ilişki düşünsel boyutta gelişir.

Maneviyat yaşar; düşünce değerlendirir,

Korku ruhsaldır / ruhsal bir tepkidir.

Korku ortaya çıkar çıkmaz aşkı uzaklaştırır.

Yaşayan her şey, özgürdür / Fakat düşünce seyretmek istemez

Bu anda korku ortaya çıkar.

Düşünce yolu ile beyne kök salmış bir korku, aşkı tehlikeye sokar. Korku ve aşk birbiriyle bağdaşamaz.

Aşk, özenli bir yönelmedir. Korku kollayıcı bir terk edişe yol gösterir. Kişi yönelemez; yani açık olamaz ve aynı zamanda kapalı da olamaz, yüz çeviremez.

Ruh akmak ister, düşünce engeller ve bu akışı bloke eder. Ruh bir şey arzu eder, düşünce istemez; sen bir taraftan istersin, fakat başaramazsın.

…yaşamdaki ustalık, düşünceyi geri almak ve eğer seviyorsa, ruhu, akışına bırakmaktan geçer.

Düşünce şu soruları yanıtlayamaz: Neden seviyorum? Neden sevmiyorum? Bu sorular mantıklı olarak yanıtlanamaz.

Yaşanan zaman uzun veya kısa olabilir. Eğer zaman uçup gitmişse içinde bulunduğun zamanda kendini unutmuşsun demektir.

…aşk, korkudan arınmış bir şekilde, şimdiki zamanda oluşur. Bunun ötesinde -eğer aşk artık yaşanmıyorsa- düşünce tekrar ortaya çıkar. Yaşantı geçip gitmiştir ve otomatik olarak belleğe depolanır. Düşüncenin malzemesi, belleğin içindekilerdir.

Düşüncen, geçmişi geleceğe izdüşüm yapar. Geçmiş gelecekte de varolmalıdır.

…aşk acısı çekilen süreçte bir kez daha sevilir; çünkü yitirilenin kaybı, anıların berrak aydınlığı içinde kımıldanır.

Halbuki ben düşünce miyim? Hayır, düşünce benim bir parçamdır.

Geçmişi unut ve geleceği rahat bırak çünkü onun üzerinde hiçbir yaptırım gücün yoktur.

Düşünce geçmişi sıkıca tutmak ve onu tekrarlamak ister. Geçmiş melodi gibi belleğe depolanmıştır.

Düşünce, içinde bulunduğun bu zamanı senden çalar.

Çekingenlik ve yakınlık, zıt kutuplar olarak birbirleri ile salınım yapmak zorundadır; böylece bir ilişki işlevini yerine getirir ve aşk kendini geliştirebilir.

(bu anlatılan) İnsanların çoğuna / zor gelir. Doğrusu bunda bir kez başarılı olurlarsa, bu yakınlığı sıkıca tutmak isterler; böylece bir gerginlik, bir sinirlilik (tutukluk) meydana gelir. Şu halde yakınlığı tekrar serbest bırakabilmeli ve korkusuzca mesafeli olmaya doğru geri salınabilmelidir…

Aşk ilişkisinin çoğu, bu doğal ritimde bozulan bir ilgiden dolayı başarısızlıkla sonuçlanır. Biri yakınlaşmayı arzularken, diğeri şimdi doğrudan mesafeli olmak ister veya biri daha yakına doğru açılmak isterken diğeri daha şimdiden geriye salınım yapmaya başlar. Diğerinin ritmini hissetmek ve etki altına almadan onun ritmini kendi bireysel salınımına bırakmak için, çok fazla duyarlı olmak gerekir (s. 27-28).

Aşk acısı çekiyorsun. …düşüncenin bulduğu tüm stratejiler anlamsızdır. (çünkü) düşünce, aşkın sistemine yabancıdır.

Aşk ruhsaldır ve düşünceler ise mantıksaldır. Şu halde mantık, ruhu yönlendirmeye çalışırsa, başarısızlığın kökeni buradadır.

Ayrılık, bir düşünce sorunu değildir.

Ruhsal alanda hiçbir şey yanlış ve doğru değildir.

Düşünceden dolayı başarısız oluruz; çünkü düşünce genellikle yaratıcı değil, aksine yıkıcı ve tahrip edici bir etki yapar.

Tüm yaşam enerjisi ile gücümüz, ruhumuzdan kaynaklanır. Ne zaman düşünce bu enerjinin hizmetinde olursa, ancak o zaman aşkta yapıcı olur.

…mantığı ruhun hizmetine ver

…eğer kendimizi tüm bu gerçek olmayan kimlik arayışlarından kurtarır ve gerçekten kendimizi bulursak, duyarlılığımızda yani benliğimizde, ruhumuzda olursak, o zaman açık olur ve böylece başkalarına da yakınlaşma fırsatını elde ederiz.

Açıklık, birbirine benzemek demektir. Ne kadar açık olursam sen de o kadar açık olursun ve birbirimize o kadar daha yakın oluruz.

…hislerimizi paylaştığımız oranda birbirimizle yüz yüze gelebiliriz.

Çok konuşulur. Sözlü düzeyde ne kadar çok psikolojiye girersek, yakınlaşacağımıza birbirimizden uzaklaşırız.

…sözel düzeyde aşk gelişemez.

Aşk sözlü düzeyde oluşmaz. Aşk, beden, ruh ve zekânın buluşması ile oluşan bir bütündür. Zekâ yolu ile, yani sadece sözcüklerle bu bütünlüğü yeniden canlandıramazsın. Konuşma, ayrılığın üstesinden gelmekten ziyade, ayrılığın daha da derinleşmesine neden olur.

Var olan bir aşkı canlı tutan bir yöntem nasıl mevcut değilse, bitmiş bir aşkı geri getirecek bir yöntem de yoktur.

Düşünce ne kadar çok yapmak isterse, o kadar çabuk yıkar.

Özgürlük, mutsuzluğun derinliklerinde de olsa kendi haline bırakılmalıdır.

Eğer unutulup kaybolmuşa, aşk duygularından bir daha söz edilemez.

 

…duygusallığı sözcüklerle ifade etmek çok zordur.

…hiçbir beklentin olmamalıdır. Güven duyularak aşk duyguları beklenemez.

«Seni seviyorum» dediğinde beklenti ortaya çıkar.

Aşk duyguları, yaşanan özgürlükte oluşur.

Düşüncenin mantığı, ilişki bekler. Mantık sorumluluk altına sokar, bir sistem ister.

Özgürlük iyileştirir, bağımlılık aşağılar, gücendirir.

Tutkunluk, aynı zamanda melankoli yaratır ve kalp atışlarına neden olur. Her ne kadar zekâ bunun gerçek olduğunu kabul etmese de biz bunu manevi olarak derinden hissederiz: Bu şarkıyı söylememe izin ver; bu sihirden, bu cazibeden öleyim, fakat beni sorumlu tutma.

Aşk özgürlükle oluşur ve bu nedenle nerede ve ne zaman isterse sona erer.

Fani, geçici olana güvenilmez.

…aklın kavrama olasılığı olmayan şeyi, ruh olanaklı hale getirir. Bu noktadan hareketle, alışkanlıklara, kurallara değil, yaşama ve varolmana güven.

Gelip geçici şeye sıkıca sarılmak onu tahrip etmek anlamına gelir.


Dikkatlice bakar ve can kulağı ile dinlersen sözcükler önemini yitirir ve gördüğün manzara karşısında anlamlarını kaybeder. Düşünceler çözülerek ayrışır ve dikkatlice bakarak şimdi ne olup bittiğini kavramaya başlarsın.

Aşk, ancak bir bütün olarak orada olursan gelişebilir.

…duyguların da kendine ait bir dünyası vardır.

Sözcüklerin olmadığı bir dünyada yaşarsın.

Sözcüklerin olmadığı ruhsal alanda bir şey oluşur ve daha sonra dil bunu ifade eder: «Başlangıç buradadır ve bitiş orada.»

…tekrar tekrar şunu söylüyorum: Duyguların hakkında o kadar çok konuşma.

Kesin olan şudur: Gerçek olan nesnedir, sözcükler değil; onlar eşlik eder.

Fakat sen sözcüklerle analiz etmeye başladığın an, nesneleri sözcüklerin içerisine sokmaya çalışırsın; o vakit nesneler bu sözcüklerle hareketsiz hale gelir ve sessizleşir. Nesneler sözcüklerin örtüsü altında asılı kalır ve burada tıkanarak ölür.

Eğer aşk hareketsizse, sessizse, sözcüklerle onu tekrar yaşama döndüremezsin, canlandıramazsın. Gerçi nesnelere dokunursun; fakat onlar daha da sessizleşir ve hareketsiz hale geçer.

Korku ve bağımlılık aşkın değil, kıskançlığın nedenleridir.

Kendini bağımlı hale getirme. Özgür ol. Salınım ancak bu özgürlükte gelişebilir.

Nefes almak ve nefes vermek kendiliğinden oluşur; doğa bunu sağlamış, yoluna koymuştur

Onu sevgiye, aşka uygula. Düşünmekten, planlamaktan ve kendini yoğunlaştırmaktan vazgeçebilirsin. Nefes almak ve kalp atışı gibi kendini yaşama ver.

Sahip olmayı arzulamak ve bununla ortaya çıkan korku bağımsızlığı, aşkın nasıl bir sinyali değilse; aynı şekilde arzu ve buna bağlı olan korku da aşk değildir. Aşk bunun öbür tarafındadır.

…yitirme korkusu olmadan ve sahiplenmeyi istemeden seversen o zaman senin aşkın gerçek olur.

…eğer kendin için hiçbir şeye sahip olmayı istemez, fakat sahip olduğun her şeyi vermeye hazır olursan ancak o zaman sevebileceğini fark edersin.

Neden hiç çekinmeden beni terk etti?

Kendine olan değer duygusu anlamında, kendine olan güvenin zedelenmiştir. Sevilmek, kendine olan değer duygusunu arttırır.

Aslında neye üzülüyorsun?

Aşk ateşi tutuşur tutuşmaz kendimize olan değer duygusu araya girer.

Melankolik ol. Hüzün ve acınla ne kadar yoğun bir şekilde tanışırsan kim olduğunu daha iyi anlarsın.

Genelde sadece fonksiyonel olduğumuz, bir rol üstlendiğimiz, başkaları tarafından nasıl bekleniyorsa öyle davrandığımız, kendimizi gönül hoşluğu ile nasıl görmek ve nasıl göstermek istiyorsak öyle sergilediğimiz doğru değil mi?

Bu çok yüzeysel bir davranıştır.

Baskı ve arzularına uyarak aşka layık olmaktansa, reddedilmek daha iyidir.

 

Türkçeleştiren: Turan İnceayan

Doruk Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1999

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder