Ece
Temelkuran – Devir
80 darbesi bu ülkenin kapanmayan
yaralarından biri.
Temelkuran’ın kitabı iki çocuğun (Ayşe ile
Ali) gördükleri üzerinden 80 darbesine giden günleri anlatıyor.
Çocuklar, devrim mücadelesi veren bir
çevrede yaşıyor. Çocukların masumiyeti romanın her sayfasında hemen her cümlede
hissediliyor. Çocukların Kuğulu Park’taki kuğuları kurtarmak ve kelebekleri
meclise sokmak gibi olağanüstü hayalleri var! Bu bakımdan darbeye karşı naif
bir form içinde en sert darbeleri vuruyor bu roman.
Romandaki karakterler Ankara’da yaşıyor. Kuğulu
Park ve parktaki kuğular romanda önemli bir motif hatta metafor olarak
kullanılıyor. Parktan uçup gitmesinler diye kuğuların kanatlarından bir parça
kesiliyor ve bu yüzden kuğular bir daha uçamıyor, dahası uçmayı denemiyorlar
bile! Askeri darbelerin de insanların özgürlük mücadelesi üzerinde benzer bir
etkisi var: darbe olur insanlar ezilir, hayalleri ezilir, umutları ezilir,
katledilir. Dikta, bir daha denemesinler diye elinden geleni yapar. Birçok
insan tıpkı kuğuların uçmaktan vazgeçtiği gibi başka bir hayat düşüncesinden
vazgeçer… Temelkuran’ın romanı, bu bağlamda nelerin unutulmaması gerektiğini hatırlatıyor!
Roman, mekânı Ankara merkezli olmakla
beraber çeşitli karakterler aracılığıyla, o dönemde ülkede olan bitenlerden
bizleri haberdar ediyor.
Roman fazla uzun: Neden fazla diyorum;
çünkü çocuklar (çocuk oldukları için) sürekli olarak kendilerini tekrar
ediyorlar (kuğuları kurtarmak ve yanlarında yaşadıkları büyükleriyle ilgili
gözlemleri neredeyse aynı cümlelerle tekrar ediliyor). Dönemin panoramasını
vermeye çalışan roman bir tür haber kataloğu haline geliyor. O dönemde
yaşananları okurlarına hatırlatmaya çalışan yazar romanın olay örgüsünü verdiği
haberler etrafında kuruyor. Dolayısıyla “Devir” bizim nazarımızda zayıf bir
“roman” fakat önemli bir “belge” oluyor.
---
Notlar
Ankara’nın tam ortasında
Parktaki küçük havuzda kuğular yüzer
Hiçbir yere gitmez ve hiçbir ses
çıkarmazlar
(Ayşe)
“Acaba ölsem beni daha mı çok severler
belki?”
…bunlar Osmanlı’yı kurarken Balkanlar’dan,
şuradan buradan doğan oğlanları devşirmişler ya, anasından danasından koparıp
hani… Devleti bu öksüzlere kurdurmuşlar…
Bence bu anasını sattığımın memleketinin
dibinde o kimsesiz çocukların laneti var.
(Sevgi) Öpmüyor muydu beni yanağımdan?
Öpmüyormuş demek. Hiç sevişmeden de sevgili olunuyormuş demek… Önder nasıl
sevişiyor acaba? Düşünme, Düşünme…
Bülent Ersoy da kırmızı ruj sürmüş. İyice
şorolo oldu çıktı bu çocuk!
Bir fotoğrafı bile yok dayısının. Yangında
o da gitti işte. Birkaç damla kan lekesi kaldı yadigâr (Ali’nin tüm yakınları
gecekonduda çıkan yangında ölmüşler).
Ölmenin kıymeti mi var artık!
…bütün kış yalayıp yutmuşlar küpteki
pekmezi. Pek bir tatlıymış pekmez. O kadar ki bitmeye yakın devirmişler küpü,
sonunu akıtmak için. Bir bakmışlar ki…
Dibinde bir sıçan!
Jale’anım Teyzelerin evi Tipitip sakızı
kokuyor.
Bak Ayşe, buraya yazılan her şeyi koyuyoruz
ki sen büyüyünce, bütün çocuklar büyüyünce, öğrenin ne yaptığımızı!
Hatırlamanız için yani. Unutmayın diye.
Caddede adamlar yürümeye başladı.
“Ya Allah bismillah Allahu ekber!”
Babam Cumhuriyet’i katladı, cebine koydu.
(s. 105)
Bu çocuklar başka şeyler hatırlayacak,
unutturmamaya çalıştıklarımızı değil. Ölümü hatırlamaz insan, hayatı hatırlar
Aydın. Durmadan ölümü hatırlarsan sen de ölürsün, anladın mı Dedektif?
Kuğulara ne yapmışlar Hüseyin Abi?
...bize ne yapıyorlarsa onlara da onu
yapmışlardır Ali.
(Hüseyin)
“Şimdi şöyle Birgül… Faşist diktatörlük
geliyor, kesin artık. Bugün yarın. Bizim merkez komite de partileşsek mi, seçim
olursa Adana’dan mı bağımsız aday çıkarsak yoksa Ankara’dan mı, onu konuşuyor.
Sanki bizi Meclis’e sokarlarmış gibi… Bizim ufaklık var ya Ali, bana diyor ki,
‘Hüseyin Abi kelebekler Meclis’e nasıl sokulur?’ Bizimki de o hesap. Yok Birgül,
bu örgütte gövde, başa büyük geliyor gerçekten. Halkımız daha çoğunu istiyor,
halkımız ‘haydi’ denecek diye bekliyor. Biz oturmuşuz, oradan kaç delege çıkar,
efendim bilmem ne… Yetmiyoruz halka Birgül. Yeterince kadro yetişmedi.
Yetişemedik bu işe. Çok iş var Birgül, bin türlü iş. Yeni Çeltek’teki direnişçi
madencilere para lazım, git Mimarlar Odası’nın çay ocağını çalıştır para kazan,
onlara yolla. Çorum’daki saldırı Maraş Katliamı’na benzemesin diye koş oraya
desteğe, koş gel geri, burada ekmek direnişi var, onu örgütle. Yazarlara,
aydınlara koruma lazım, başlarına ikişer adam dik. Gazi’de devrimci liselileri
dövüyorlar, koş oraya, Cebeci’de çatışma var, koş oraya. Uyuma, bildiri yaz.
Mandalina kasalarında mermi yollanmış Ege’den, git haldeki adamlarla işi
örgütle. TEKEL işçilerine tek dal dağıtılan sigaraları topla, arkadaşlara dağıt
ki satsınlar da, oradan efendim İç Anadolu’daki devrimci öğretmenlere savunma
için silah lazım, onlara yolla. Kars’taki kadrolara bot lazım, Yeni
Karamürsel’i ikna et. Yetişilmiyor Birgül. Bir su birikti de, bizim
beklediğimizden daha fazlası birikti hatta, nereye akacağını bilmiyor. Suyu
idare edemiyoruz Birgül! Adamı göndermişler Adana’nın bilmem neresine, yekten.
Kendi kendine örgütlemiş ilçeyi aylarca, bizim komite unutmuş onu orada. Adam
diyor ki, ‘Biz burada 40 kişi olduk, iki ev, şu kadar para da var, ne yapalım?’
Bizimkilerden cevap yok. Kızları göndermişler İskenderun’a liselileri
örgütlesinler diye, kızlar örgütlemiş, zımba gibi bit kitle. Ne yapılacak o
liselilerle, bilen yok. İnsanları öyle gönderiyorsun, ‘Git şurayı örgütle, git
burayı örgütle.’ Yapıyorlar. Adam orada –ne bileyim- Malatya’da, Antalya’da bu
ülkede olmayan bir ülke icat ediyor! Anladın mı Birgül! Bizim çocuklar yeni bir
ülke icat ediyor. Hiç yoktan yani. Ama, ‘E haydi ne yapıyoruz?’ deyince: ‘Acaba
Meclis’e iki mebus mu soksak?’ Keser mi bu halkı! Senin vaadin bu mu bir kere?
Adama devrim demişsin, cenneti vaat etmişsin. Sonra diyorsun ki, ‘İki vekil
sokalım…’ olmaz yani! Senatör var bir tane. Bizimkilerle görüşmek istemiş,
merkez komiteden biri gitmiş konuşmaya. Adam sormuş, ‘Darbe geliyor ne
yapacaksınız?’ ‘Direniriz’ demiş bizimkiler. ‘Direnir misiniz?’ diye bir daha
sormuş adam. Bak adam da emin olmak istiyor! Senatör yani bu! E direneceksin de
arkadaş, neyle direneceksin? Öte tarafta, ‘Darbe geliyor, macera aramayalım,
beraber bir şey yapalım,’ diye haber yolluyorsun öteki guruplara. Cevap: ‘Vay
pasifist misiniz?’ ‘Direniş komitelerini yaygınlaştıralım, geliyor bu darbe,’
diyorsun. Adam şahsiyet meselesi yapıyor: ‘Yok olmaz, o sizin fikriniz!’ E
babam, bu Lenin’in fikri zaten! Ertesi gün onların paçaları tutuşuyor bu sefer,
‘Gelin konuşalım’ diyorlar, bu sefer bizimkiler, ‘Vay siz bize pasifist
dediydiniz!’ Ondan sonra yine patinaj! Kitle yoruldu Birgül. Bak işte bin beş
yüz kişiyle yaptığın toplantıyı şimdi üç yüz kişiyle yapıyorsun. Bak nöbete
çıkmak istemiyor adam… Yıllardır kavga dövüş, insanlara artık illallah geldi
Birgül… Ben Çorum’a gideceğim yarın, gidip dönmemek var…”
Birgül Abla ayağa kalktı:
“Sen bana ne diyeceksen desene Hüseyin?”
Hüseyin Abi de ayağa kalktı.
“Diyeceğim o ki… Evlensene sen benimle.” (s. 148-150)
Ecevit konuşurken göbekli olan adamlar
gülüyor, zayıf olan adamlar alkışlıyorlar.
Bu memleketin halinin nedeni zaten bu ahlaksızlık!
Annem içeri girince teyzeler artık Bülent
Ersoy konuşmadı.
Ama bizim önce kelebekleri Meclis’e
sokmamız lazım.
Onlar açısından korkutucu olan yani
nihayetinde, öldürmek değildir, insanlara başka bir hayatın mümkün olduğunu
göstermektir. Faşizmin en korktuğu şey devrimci şiddet değildir, hayattır en
temelde. (s. 163-164)
Yapamadınız şu devrimi be çocuklar!
Sakın yanlış anlama küçükhanım. Sonunda bu
iş olacak elbette ama şimdilik büyükler yeterince çalışmadı. Sıra sana gelince
sen daha iyisini yapacaksın.
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın
belediyeden talebi üzerine belediye yetkilileri, parktaki diğer kuğuların
uçmasını önlemek için gerekli operasyonun yapılması isteğinde bulunmuşlardır.
Operasyona bağlı olarak
Kuğudaki uçma arzusunun da oradan kalktığı
gözlemlenmiştir.
Demek ki diktatörlük gelince bütün kuğulara
böyle yapacaklar. (s. 228-229)
Milletimizin Yüksek Sağduyusu
“Sıkalım kafasına gitsin!”
Mum yanınca her yer daha karanlık oldu.
…terör olayları sebebiyle dördü çocuk yirmi
dokuz kişi hayatını kaybetti. Şimdi hava durumu…
Hüseyin Abi! Birgül Abla!
Balkonun demirlerine çıktı ikisi
Pata pata pata…
Hüseyin Abi ile Birgül abla uçmaya başladı.
(s. 415)
Eğer kuğuları kurtaramazsak çok fena olur.
Ali pamuğu gagasına tuttu kuğunun. Kuğu
başını kaldırdı. (s. 427)
Parlamento ve hükümet feshedilmiştir.
Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.
Kapandı kapı. Daha da açılmadı. (s. 430)
Can Yayınları
Şubat 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder