Vladimir
Nabokov - Sebastian
Knight'ın Gerçek Yaşamı
Roman, hayali bir karakter olan
Sebastian’ın hayat hikâyesinin yine hayali bir karakter olan üvey kardeşin
kaleminden anlatımıdır.
Sebastian Knight bir yazardır. Anlatıcı, roman
boyunca Sebastian’ın yazdığı romanlar ve o romanlardaki olay ve karakterlere
atıflar yapar.
Anlatıcı ilk önce kardeşi hakkında hatırladıklarıyla başlar
anlatmaya. Daha sonra araştırmayı derinleştirir; çocukluklarında onlara hizmet
veren bir mürebbiyeyi bulur, onun anlattıklarıyla devam eder anlatısına. Goodman’la
olan bir görüşmesinde Sebastian’ın sevgilisi Clare’ın kocasına ulaşır. Goodman’ın
Sebastian hakkındaki biyografisinden de istifade eder; sık sık oradaki
yorumları değerlendirir. Kitabı beğenmez. Clare’den bilgi alamaz.
Hatırladıkları üzerinden Sebastian’la Clare’in ilişkisi hakkında anlatısına devam
eder. Şair Sheldon’ın tanıklığıyla bu ilişki hakkına daha fazla bilgi edinir. Sebastian,
Clare’den ayrıldıktan sonra Rus bir kadınla ilişkiye girmiştir. Anlatıcı bu
kadının peşine düşer. Elindeki tek ipucu 1929 yılında kaldıkları oteldir.
Otelden bilgi alamaz. Devreye dedektif Silbermann girer. Dedektif, kadına ait olduğunu
düşündüğü muhtemel adresleri anlatıcıya verir. Adreslerden biri Berlin’de diğer
üçü ise Paris’tedir. Paris’te aradığı ilk adresten sonuç alamaz; Helene adında bir kadına ait olan diğer adreste
Madam Lecerf’le karşılaşır. Madam Lecerf, Sebastian Knight’ın 1929’da otelde
birlikte olduğu kişinin Helene olduğunu söyler. Helene o sırada evde değildir.
Madam Lecerf bildiklerini anlattıktan sonra anlatıcıyı yazlık evine davet eder.
Davete icabet eden anlatıcı anlar ki kardeşinin birlikte olduğu kadın Helene
değil Madam Lecerf’tir ve asıl ismi de Nina Rechnoy’dur.
Romanın sonuna doğru anlatıcı,
Sebastian’dan hasta olduğu ve hastanede yattığı bilgisini içeren bir mektup
aldığını söyler. Kalkıp hastaneye gider (!). Kaldığı odayı bulur. Odadaki kişi
Sebastian değildir. Sebastian, o daha yoldayken ölmüştür (!). Nabokov kimin kim
olduğunu iyice birbirine karıştırarak bitirir romanı.
Notlar
Sebastian Knight 1899 yılının 31 Aralık
günü, yurdumun eski başkentinde dünyaya geldi.
…bir şeyin peşine düşülmediği sürece
talihin insanın yoluna neler çıkaracağı hiç bilinmez. (s. 7)
Ben de altı yıl sonra aynı evde dünyaya
geldim.
Babası 1913’te düelloda aldığı yaranın
etkisiyle ölmüş.
1918 Kasım’ında annem Sebastian’ı ve beni
de alarak Rusya’nın tehlikelerinden kaçmaya karar verdi.
Kesin olarak bildiğim bir şey varsa o da
yaşamım boyunca sürgünlüğümün özgürlüğünü anavatan denen o berbat soytarılığa
değişmeyeceğimdir. (s. 29)
İnsan ölümü denen garip alışkanlığın aramızdaki
her türlü iletişim olasılığını ortadan kaldırdığı şu anda, Sebastian’a
kitaplarını ne kadar çok sevdiğimi söylememiş olmanın derin pişmanlığını
duyuyorum. (s. 37)
Sebastian’ın ölümünü izleyen günlerde ilk
görevim onun eşyalarını bir an önce derleyip toparlamaktı.
Geçmişi şimdinin dudaklarından
öğrenebileceğine çok güvenme! Tefecinin en dürüstünden bile kuşku duy! (s. 57)
Bay Goodman’ın Sebastian Knight’ın
Trajedisi adlı kitabı basında büyük ilgiyle karşılandı. (s. 67)
Neden bazı kişiler başkalarını kendi
zamandizimsel kavramlarını paylaşmaya zorlarlar hiç anlamam. (s. 68)
Aynı zamanda (…) mutlu ve rahatsız…
İç beninin ritmi öbür kişilerden çok daha
zengindi, bunun farkına varmıyordu sadece.
Sebastian çalışma odasında yerde kolları
iki yana açık uzanmış yatmaktadır. Clare ise masadaki daktilo edilmiş kâğıtları
derleyip toplamaktadır.
Sebastian: “Ölmedim. Bir dünya kurmayı daha
yeni bitirdim, Tanrı gibi yedinci günde dinleniyorum.” (s. 96)
Günümüzde ün denen şey, övgüyü gerçekten
hak eden bir kitabın saçtığı tükenmez pırıltıyla karıştırılacak kadar sıradan
bir şey. (s. 108)
Kişi kesin olarak bilemeyeceği şeyleri
tartışmamalı.
Birlikte sürdürdüğümüz yaşamda ses uyumu
vardı; artık paylaşamayacağımıza göre ölüp gidecek olan bitin o küçük şeyleri
düşündükçe sanki biz de ölüp gitmişiz gibi geliyor. Kim bilir, belki de
öyledir.
Dostlar kavga eder, birbirlerinden
uzaklaşırlar, yakın akrabalar da öyle, ama aşka yapışıp kalan bu yürek sızısı,
bu duygu yükü, bu ölümcüllük yok mu… Dostlukta bu lanetlenmiş surat yoktur hiç.
Neden, nedir aşktaki şey? Seni sevmekten vazgeçmedim ama o hayal meyal, sevgili
yüzünü öpmek artık elimden gelmediği için ayrılmamız gerek, ayrılmak
zorundayız. Niye böyledir bu? Bu ısrarlı kendine özgüllük nedendir? Kişinin binlerce
dostu olabilir ama aşk yoldaşı sadece bir tanedir.
Bir tek gerçek sayı vardır; bir. Ve galiba
bu benzersizliğin en güzel imgesi de aşktır. (s. 119)
…bütün çağdaş kitapların beş para etmez
olduğunu, sırf başkalarının duyumları ve düşünceleriyle uğraşamayacak kadar
kendininkilerle uğraştığı için çağımızın bütün genç insanlarını budala olduğunu
sanan adamlardan biriydi. (s. 166)
Sebastian 1936’nın başında öldü.
…suyun dibindeki solgun renkli kumun
üzerinde bir mücevher parlar gibidir, kolunuzu sokar çıkarırsınız, avucunuzda
bulacağınız şey bildiğimiz güneşte kururken adi bir çakıltaşını andırır ama
aslında o ganimet mücevherin ta kendisidir. (s. 200)
Kalabalık kompartıman karanlık, havasız ve
bacaklarla doluydu.
Yaşamın sıradan akışı içinde dinle pek
ilgisi olmayan çoğu insanın yaptığı gibi ben de alelacele, gözyaşlarımın buğusu
ardına gizlenen sıcacık, yumuşacık bir Tanrı kurdum, yalan yanlış bir dua
fısıldadım. (s. 204)
Sebastian’ın maskesi yüzüme yapışıyor,
benzerlik silinip gitmeyecek. Ben Sebastian’ım ya da Sebastian ben ya da belki
ikimiz ikimizin de tanımadığı bir başkasıyız.
---
The Real Life of Sebastian Knight
Türkçeleştiren: Fatih Özgüven
İletişim Yayınları
2003
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder