9 Nisan 2023 Pazar

Mimarlık, İnşaat ve Kent Olgusunun Tarihsel Serüveni


Zeki Tez - Mimarlık, İnşaat ve Kent Olgusunun Tarihsel Serüveni

 

Tarihte Mimarlık Uğraşı Üzerine

Batı dillerinde "mimarlık" anlamına gelen İngilizce ve Fransızca "architecture" ya da Almanca "Architektur" gibi sözcükler Yunanca "arkhe" (başlangıç, köken, temel, ilk) ile "tekhne" (sanat, zanaat, el işi) ya da Latince "tectum" (bina) terimlerinin birleşmesinden oluşmuştur ve bu bağlamda "ilk zanaat': "ilk sanat" anlamına gelmektedir.

 

"Codex Vaticanus latinus 4929, fol. 149v"de / Latince "Septem Mira" (Yedi Harika) başlığı altında dünya harikaları listesi yer almaktadır. İÖ 2. yüzyıldan bir papirüs üzerine yazılmış Eski Yunanca bir metin parçası…

 

…eksiksiz ele geçen ilk liste, Yunan şair Sidonlu (Saydalı) Antipatros'un (İÖ 2. yüzyıl) İÖ 100 yılı dolayında yazdığı bir şiir derlemesinde (antoloji) yer alır. Heidelbergdeki "Bibliotheca Palatina'da korunduğu için Anthologia Palatina diye adlandırılır…

 

Babil'in-/ Semiramis'in Asmabahçeleri

Olympia'daki Zeus Heykeli

Rodos'taki Helios Heykeli

Keops Piramiti

…yüksekliği 146 metre ve zeminde dört kenarı yaklaşık 230'ar metredir.

"Halikarnassos Maussolleion" (Halikarnas Mozolesi

Ephesos'taki Artemis Tapınağı

İskenderiye Feneri (Pharos Feneri)

 

"Dünya Harikası" kavramı ilk olarak Romalı bilgin ve ansiklopedist Marcus Terentius Varro (İÖ 116-27) tarafından ortaya atılmış, / s. 28

 

Ocak 2006 - Haziran 2007 tarihleri arasında yürütülmüş, 1 00 milyondan fazla kişinin internetten ya da cep telefonu mesajı ile katıldığı oylamanın sonuçları, anlamlı 07.07.2007 tarihinde belirlenmiştir.

 

Belirlenen yeni yedi harika şunlardır:

1 - "Petra Antik Kenti": Bugünkü Ürdün'ün doğusunda yer alır ve Nebati ülkesinin başkentidir. Pembe kumtaşından yapılma kayalık anıtlarıyla ünlüdür.

 

2- "Çin Seddi": Hiong-nu'ların (Hunların ataları ya da düpedüz Hunlar) saldırılarından korunmak için inşa edilmiştir. İstihkam şeklindeki en eski bölümleri Zhou/ Chou hanedanı (İÖ 1122-İÖ 256) döneminde yapılmış, Çin Seddi'nin toplam uzunluğu 6. 700 km dolayındadır.

Surların genişliği üst tarafta 6 metre, zeminde 7 metre; ortalama yüksekliği ise 8 metredir.

 

3- "Kurtarıcı İsa'' ("Christo Redentor") Heykeli: Brezilyanın Rio de Janeiro kentinde 710 m yüksekliğindeki Corcovado Tepesi'nde ("Hörgüç Tepe"/ "Kambur Tepe"), kaidesiyle birlikte 38 m yükseklikte (yalnızca heykelin boyu 30 m), açık kollarının arasındaki uzaklık 28 m, 1.145 ton ağırlıkta dev boyutlu bir heykel olup 1931 yılında yapılmıştır.

 

4- "Machu Picchu" ("Eski Zirve") antik kenti: Peru'daki Eski İnka uygarlığından kalma bir saklı kenttir. Kentin kuruluşu 1460- 14 70 yılları arasına tarihlenir

 

5 - "Chichen Itza Piramiti": Meksika'da Yu­catan'daki Chichen Itza kentinde yer alır. İÖ 800 yılı dolayında yapılmış olup Mayaların dinsel merkezi niteliğinde idi.

 

6- "Colosseum" (Kolezyum): İtalya'nın Roma kentinde bulunmaktadır

 

7- "Tac Mahal" (anlamı: Hükümdarın Sarayı): Hindistan'ın Agra kentinde Müslüman Babürlü/ Hint-Moğol (İng. "Mughal") İmparatorluğu (1526-1858) döneminde 1632-1652 yılları arasında inşa edilmiştir.

 

Stonehenge ("Asılı Taş"), Güney İngiltere'de Salisbury ovasında, doğal olaylarla ilgili bir tür yıllık takvim düzenini sergilediği düşünülen dikili taşlar ("dolmen") topluluğu olup İÖ 3100-1500 tarihleri arasında üç farklı evrede kurulmuştur. Yıldızların hareketlerini önceden kestirmede kullanılmak üzere inşa edilmiş olup aynı zamanda bir tapınma alanıdır. / s. 36

 

Easter Island (Paskalya Adası), / burada, yalnızca baş ve gövdesi işlenmiş, kimileri devasa boyutlarda 550 dolayında taş heykeller bulunmuştur.

Adanın yerli dilindeki adı Rapa Nui'dir ve çoğu ayağa dikilmiş haldeki bu heykellere "Moai" adı verilmektedir. Heykeller, günümüzden 1.000- 1 .500 yıl kadar önce adadaki Polinezyalı yerleşmeciler tarafından yapılmış ve bu halk, günümüzden 600 yıl kadar önce Maori kökenli işgalciler tarafından yok edilmişlerdir.

 

İÖ 200'den İS 1100’e dek tüm büyük yapıların ana yapısal bileşenleri, yarım daire şeklinde kemerler olmuştur ve bunlar, Roma döneminden çok daha önce İran'da ve Mısır'da bilinmekteydi. / s. 54

 

Yunanlılık, İÖ 12. yüzyılda Dorların Yunanistan'a göçü ortaya çıkmıştır.

Yunan inşaat sanatının en önemli yapıları tapınaklardır ve bunun da en önemli yapı öğesi sütunlardır.

Yerleştirilen sütunlar arası uzaklık, bir sütunun 'Çap/ yükseklik" oranına bağlı olarak değiştiriliyordu.

Bir taş lentonun en geniş açıklığı, yaklaşık 6,1 m uzunluktadır.

Romalılar geniş açık uzaylı yapılar inşa ederken en geniş kemer açıklığını 42,7 m büyüklükte uygulamışlardır.

 

Tarih boyunca yeryüzünün en büyük ve en sağlam köprü ve su kemerlerini Romalılar ve Türkler ortaya koymuşlardır

 

Roma mimarisinde kemerler, tonozlar, kubbeler, beşik-tonozlar, tünel-tonozlar / gibi inşaat ilkeleri, Küçük Asya'dan gelmişe benzemektedir. Birçok Romalı mimarın Yunan kökenli olduğu da bilinmektedir.

 

Vitruvius'un, kent planlamasında, evlerin zemin katlarının yeterince güneş alabilmesi için bina yükseklikleriyle sokak genişliği arasında kurduğu bağıntı, hala geçerliliğini korumaktadır

Vitruvius'un anlattığına göre:

Karia halkı, Pers-Yunan savaşları sırasında Yunanistan'a karşı Perslerin tarafını tutar. Daha sonra / Yunanlılar / Karia halkına savaş açarlar. Kenti ele geçirerek erkekleri öldürür ve kadınları da köle olarak kaçırırlar. …dönemin mimarları, Karia halkının günah ve cezalarının, ardılları tarafından da bilinmesini unutturmamak için kamu yapılarına, bu kadınların yük taşıdıklarını sergileyen heykellerini yerleştirirler. Klasik mimaride bir yapı öğesi olan ve sütun işlevi gören "karyatid" adı verilen heykel görünümlü kadın figürlerinin öyküsü budur.

Sütun biçimindeki bu desteklerin erkek heykeli şeklinde olanlarına ise "atlant" denir.

 

…bir kent ya da askeri garnizon inşa edileceği zaman, insanlar önerilen arazide otlayan sığırlardan birkaçını kurban ederek karaciğerlerini incelerlermiş / Ciğeri sağlam ve diri kılan iyi su ve besinin varlığını çok sayıdaki benzer deneyler sonucunda kanıtlamadıkça, savunma alanlarının yapımına asla başlamazlarmış.

 

Kuleler yuvarlak ya da çok köşeli olmalıdır (aksi halde koç başı bu yapılara fazla zarar verir).

 

…inşaatta kullanılacak iyi kumun, elde ovuşturulduğunda çıtırdayan kum olduğunu söyler…

 

Kereste, sonbaharın başı ile "Favonius"un (batı rüzgarının) esmeye başladığı zaman arasında kesilmelidir.

 

Çok eski zamanlarda Mısır’da ve Roma'da kent inşa ustaları ve mühendisler rahip sınıfından ya da onlarla sıkı ilişki içindeydiler. Latince "pontifex" (köprü yapımcı) terimi başrahip anlamına da gelmekteydi

 

Eski Mısır'da güzellik ölçüleri: uzun uyluk, kısa gövde, geniş omuzlar, dar kalça ve ince belli…

…sol ayak daima bir adım önde durur. Alın çizgisi çok eğik, iri bir göz ile büyükçe bir kulak, küçük ağız ve ince dudaklar ile yuvarlak çene sergilenmiştir

 

Klasik devrin ünlü heykelcisi "Yaşlı" Polykleitos insan vücudunu incelemiş ve tarihte bilinen ilk artistik anatomi kitabını yazmıştır.

Polykleitos, modül olarak "el genişliği"ni seçmiştir. Ona göre ayak uzunluğu 3 modül, bacak uzunluğu 6 modül (dizkapağının üzerinde bir noktaya kadar), gövde uzunluğu ise 6 modüldür.

 

Vitruvius / tapınak ve yapıları tanımlarken, insan bedeninin oranları ile mimari eserler arasındaki ilişkiye değinmiştir. "Vitruvius karesi" olarak bilinen bu tanıma göre kollarını iki yana açmış durumdaki insan figürü, bir kare çerçevesine oturtulabilir

 

Psikolog Gustav Fechner (1801-1887) tarafından 1876 yılında binlerce aday üzerinde yapılan araştırmalarda, estetik olarak en beğenilen dikdörtgen şeklinin, en yüksek oy oranı olarak %35 oranla kenarları altın oranlı dikdörtgen ("altın dikdörtgen") olduğu anlaşılmıştır. / s. 98

 

Altın oran / = 1,61 8034 ... olarak bilinen tılsımlı bir sayıdır.

 

Çeşitli din ve kültürlerde yüksek dağlık yerler kutsal sayılmıştır. Kimi peygamberler, Tanrı ile ilişkiyi dağda kurarak vahiylerini orada almışlardır

Bu kutsal dağ olgusunun ortak kökeni, özgün adı "Esagila" ("Ulu Zirveli Tapınak'') olan Babil’deki ana Marduk tapınağı ile tapınak alanı içindeki "Etemenanki Zigguratı" ya da daha ünlü olan adıyla "Babil Kulesi" idi. / s. 112-113

 

Sözcük olarak "ziggurat': hem dağ tepesi hem de basamaklı piramit anlamına gelir.

 

Nemrud, Nuh'un oğlu Ham'ın oğlu Kuş'un oğlu; yani Ham'ın torunu olarak Tufan'dan sonraki ikinci kuşağa ait bir Sümer kralıdır

Kitab-ı Mukaddes'e göre Ham'ın oğlu Kuş ile birlikte Kuş'un kardeşleri Mizraim/ Masri, Put ve Kenan, sırası ile Kuş (Etiyopya), Musri (Mısır), Put (Libya) ve Kenan (Lübnan/ Fenike) ülkelerini kurmuşlardır

 

Camiler ilk kez 8. yüzyılda Emeviler zamanında Suriye’de ortaya çıkmıştır. Şam ve Kudüs'ün Emevi dönemi camilerinden sonra Batı’da 8. ve 10. yüzyıllarda yapılmış Kayrevan ve Kordoba camileri ile Mısır'da Tulunoğlu Camisi, El-Ezher Camisi ve Mısır fatihi Amr ibn el-As'ın (573-663) Fustat'taki Amr Camisi, en ünlüleridir.

 

İdrisiler (788-974) döneminde Fas'ın Fez kentinde kadın entelektüel Fatıma bint Muhammed el-Fahriye el-Kureyşi el-Fihri (ölm. 880) tarafından 841 yılında yapımı başlatılarak 859'da hizmete giren "Camiu'l-Fatıma: daha sonra "Camiu'l-Karaviyyin" adını almıştır. "Karaviyyin': "Kayravanlı" anlamına gelir ve Tunus'ta bir bölge adıdır. Caminin büyük bir bölümü 1 1 35'te tamamlanmıştır. El-Karaviyyin Camisi'ne bağlı medrese, UNESCO tarafından dünyanın kayıtlı en eski ve en uzun süre eğitim veren üniversitesi olarak kabul edilmektedir.

 

Mescid-i Aksa bağımsız bir yapı olmayıp Kudüs'teki Kubbetü's-Sahra, Kıble Camisi, Ağlama Duvarı vb. yapıların yer aldığı geniş bir alanın adıdır ve Müslümanların ilk kıblesidir.

 

Şam kentinde 10. yüzyılda halifenin dev sarayı ve bahçeleri, bunların yanında önceleri bir Roma tapınağı ve daha sonra bir Hıristiyan katedrali tarafından doldurulmuş olan bir alanın üzerinde, tüm İslam camilerinin en büyüğü olan Emeviye Camisi (Ümeyye Camisi/ Ulu Cami) duruyordu. Zemin tasarımı, mühendisliği ve süslemeleri Bizans'tan alınan bu büyük tapınağın yapımı için sekiz yıl boyunca 12.000 insan çalıştırılmıştır. Usta duvarcılar ilk kez burada, bir Müslüman yapısında at nalı kemer kullanmışlardır. Onun üç minaresinden biri, tüm İslam dünyasında ayakta kalan en eski minaredir. / s. 140

 

İslam sanatı, öncelikle yüzey süsleme sorunu ile ilgilenmiştir.

Ünlü matematikçi Ebu'l-Vefa el-Buzcani (940-997), Kitab fi ma Yehtac ileyh el-Sani min A'mal el-Hendese (Sanatkarın Gereksinim Duyacağı Geometri İşlemleri Kitabı) adlı eserinde mimar ve bezeme sanatkarlarının kullanımı için, "kes ve birleştir" yöntemiyle uygulanabilecek geometrik çizimleri ele aldığı "süsleme geometrisi"ne yer vermiştir. / s. 144

 

…İslam mimarlığında üç temel yapı türü vardır:

1 - Direkli/ sütunlu büyük salon ve üstü açık iç ya da yan büyük avlu (İsp. "patio") (klasik Müslüman Araplarda tipiktir);

2- Ayvan (büyük bir kare şeklinde, üzeri kapalı ve üç yanı çevrilmiş alan), kökeni Perslere uzanır ve ilk aşamada Selçuklular, Moğollar ve Timurlular tarafından kullanılmıştır;

3- Üzeri çok büyük bir kubbe ve yanı sıra çok sayıda küçük kubbelerle kaplanmış bir merkezi alan (Osmanlı mimarlığında tipiktir).

 

Mukarnas, İslam mimari ve süslemeciliğinin ayırt edici bir öğesidir ve "skalaktit tonoz" ya da "stalaktit kemer" diye de nitelenir. Hem duvar ile kubbe arasındaki geçiş bölgesini dolduran bir yapı öğesi, hem de bir süsleme öğesidir.

 

Bizans mimarlığı her yerde en uygun gördüğü yapı malzemesini en uygun biçimde işleyerek kullanmıştır. Bu bağlamda İstanbul’da kesme taş ve aralarda tuğla hatıllı yapı tekniğine karşılık, İç Anadolu'da ve hatta Trakya'da, yalnızca tuğlanın kullanıldığı görülür. Batı Anadolu'nun Akdeniz kıyılarının batı kesiminde eski yapılardan devşirme taşların gelişigüzel kullanılmalarına karşılık, Güneybatı Anadolu'da eski Likya'da doğal moloz taşların işlenmeksizin duvar örgülerine yerleştirildiği görülür. Oysa daha doğuda, eski Kilikya bölgesinde ana duvarlar küçük ölçüde kaba yontulmuş kesme taşlardan, kemer, tonoz gibi kısımlar ise daha düzgün ve daha iri taşlardan yapılmıştır. Kayseri dolaylarında ve Karadeniz'in doğu kesiminde ise yapılarda yalnızca düzgün işlenmiş kesme taşlar kullanılmıştır. / s. 163

 

Bizans yapı tekniğinde temel yapı malzemesi tuğla idi.

Bizans yapılarında harç bolca kullanılmıştır.

 

Dünyanın bilinen en eski sulama kanallarından biri olarak Van'ın Edremit ilçesi yakınında günümüzde hala kalıntıları bulunan yaklaşık 50 km uzunluktaki Şamran Kanalı (Şamiram Su/Semiramis Kanalı/Menua Kanalı), Urartu Kralı Menua (İÖ 810-785) tarafından Gevaş yakınlarındaki bir su kaynağını Van ovasına sevk etmek üzere inşa edilmiştir

 

Taş olarak, Ermenistan'da / volkanik tüf kullanılmıştır. Tüf pek çok açıdan inşaat için ideal bir malzemedir, hafif olup yontması kolaydır ve havayla temas ettikçe ve zaman içerisinde sertleşme özelliğine sahiptir. Ermeni kiliselerinin ikinci özelliği tavanların hep tonozlu olmasıdır. / s. 171

 

Mimarlık alanında çalışmalar yapan pek çok araştırmacı-yazar, Anadolu Selçuklu dönemi yapılarının piramit biçimli kubbe gibi en karakteristik özelliklerinin oluşmasında Ermeni ve Gürcü mimarisinin etkin rol oynadığını vurgulamaktadır.

 

Endülüs'te her yerde Mağribi ve Gotik mimarlık yan yana yer almıştır. Hıristiyan egemenliği altında mimarlıkta Arap biçemi tasarımlar, "müdeccen" nitemi altında tanınmıştır. Arapçadaki özgün karşılığı "ehlileştirilmiş, yerleşik" olan "müdeccen" nitelemesi, İslamdan sonraki Hıristiyan İspanyol krallıklarında yaşayan Müslümanlara özgü anlamına gelmektedir. Bu sanatta mimaride süsleme karakteri ön plandadır

 

Granada kentinde 1248- 1354 yılları arasında inşa edilen ünlü Elhamra Sarayı

("ahmer" ve "hamra”: aynı kökten gelip "kızıl, kırmızı" anlamındadır). İnşa edildiği toprağın yapısındaki demir cevherinin kırmızı renginden ötürü "kızıl saray" ya da "kızıl kale" anlamına gelmektedir

Bu saraydaki estetik ilkeler, ilk aşamada geometrik biçimlerin stilize edilmesine dayanmaktadır.

Elhamra külliyesi 740 metreyi aşkın uzunluğa ve 220 metre maksimum genişliğe sahiptir.

 

…kervansarayların kökeni, İslam dünyasında "ribat" adı verilen sınır karakollarıdır. Önceleri askeri amaçla inşa edilen bu yapılar, zamanla daha büyük boyutta inşa edilmeye başlanmış, hem dini amaçla (sınır tekkesi, tekke-kale olarak) hem de yolcuların konaklanmasında kullanılmıştır.

 

Anadolu Selçuklularında Mimarlık / s. 199 vd.

(bu dönemde) Mimarlıkta tuğla tekniği ile mükemmel süslemeler gerçekleştirilmiştir

 

Anadolu'daki en eski Selçuklu camilerinden biri, Diyarbakır'ın doğusundaki Silvan'da (eski adı Meyyafürikin) 1157'de inşa edilen Ulu Cami'dir.

 

Anadolu'da bilinen en eski cami, Sivas Ulu Camisi'dir ve Arap etkisi taşır. Eski Malatya Ulu Camisi ise İran etkisinde kalınarak yapılmıştır. Divriği Mengücekli Beyi Süleyman Şah'ın oğlu Divriği Meliki Hüsameddin Ahmed Şah (yön. 1 228-1252) adına 1228 yılında yapımına başlanan Divriği Ulu Camisi ile ona bitişik olan ve Ahmed Şah'ın eşi ve onun amcaoğlu Erzincan Meliki Fahreddin Behramşah'ın (yön. 1162-1225) kızı olan Melike Turan Melek adına yapılan Divriği Darüşşifası'ndaki taçkapıların oyma taş işçiliğinin bezeme ve mimarisinde olağanüstü bir düzeye erişilmiştir.

Divriği Ulu Camisi ve şifahane külliyesinin dört ana kapısından [Şifahane Taçkapısı; Cami Kuzey Taçkapısı; Cami Batı Taçkapısı; Şah Mahfili (Doğu) Taçkapısı] özellikle doğu, kuzey ve batı yönünde olanları, alışılmışın dışındaki taş oyma işçiliği ile görenleri hayrete düşürmektedir. / s. 207

 

Divriği Darüşşifası bir ara Mimar Sinan tarafından restore edilmiştir

Ermeni mimarlığında böyle zengin ve incelikli taş bezemesi örneği bulunmamaktadır. / s. 208

 

Osmanlı mimarlığı, Doğu mimarlığıyla Bizans mimarlığının bir yeni bireşimidir.

 

"Mühendis" sözcüğü Arapça "hendese'den (uzunluk ölçümü/ uzaklık ölçümü), o da Farsça "endaze"den (uzunluk ölçüsü birimi) gelmektedir. Ortaçağ İslam dünyasında "mühendis" sözcüğü mimar anlamına kullanılırsa da özgün anlamı "hendese bilen': "geometrici" ya da "saha ölçümcü" idi.

Erken Osmanlı döneminde mimarlar, inşa edecekleri binalar için "resim" (plan) ve "tasvir" (kroki) hazırlarlardı. Planlarda genellikle "bina arşını" ya da "zira-i mimari" denilen ve 75,8 cm'ye denk olan ölçü birimi kullanılırdı. / s. 215

 

Geometri bilimi, doğa yasalarının incelenmesinden ortaya çıkmıştır. Geometri kullanmaksızın hiçbir bina inşa edilemez

Anadolu Selçukluları ve Osmanlılarda mimar olarak yetişecek gençlerin üç boyutlu düşünmelerini sağlamak için önce marangozluk (neccarlık) öğrenmeleri, yanı sıra da sedefkarlık becerilerini geliştirmeleri sağlanırdı

 

Hassa Mimarları Ocağı

teşkilatın alt kuruluşları

Hassa Mimarbaşı'nın yönetiminde Hassa Mimarlar Kethüdası, kalem katibi, mimarlar, minareciler, mermerciler, taşçılar, sıvacılar, neccarlar (dülgerler, marangozlar), nakkaşlar, ayrıca gereksinim duyulduğunda "benna" (duvarcı), "mutalla" (sıvacı), "sengtraş" (taş yontucu), "harrat" (çıkrıkçı), "cassas" (kireççi), "hazzar" (biçici), "lağımger" (lağımcı/ kanalizasyoncu), "haddaa' (demirci), "camger" (camcı), "mülebbin" (kerpiççi), "sürbger" (kurşuncu) gibi zanaatkarlar da bulunurdu. / s. 217

 

Osmanlı ruhunu en iyi simgeleyen sanat dalı, imparatorluk gücünün 16. yüzyıldaki doruğunda en yüksek düzeyine erişen mimarlık idi.

 

Sinan'ın en büyük hedeflerinden biri, Ayasofya Katedrali'nin (elips şeklindeki kubbesinin ortalama çapı 31,5 m, kubbe yüksekliği 55,6 m) kubbesini aşacak bir cami inşaatı idi.

Selimiye Camisi'nin kubbesi, Ayasofya'nınkinden "6 kolboyu daha geniş ve 4 kolboyu daha yüksek"tir.

Süleymaniye Camisi ve külliyesini bitirdiğinde yaşı 70 dolayındaydı. Görkemli Selimiye Camisi'nin yapımı ise Sinan 84 yaşına geldiğinde tamamlandı.

...

 

Sultanahmet Camisi, Sultan I. Ahmed'in (yön. 1 603- 1617) emriyle 1609- 1616 yılları arasında Mimar Sedefkar Mehmed Ağa (1540-1618) tarafından yapılmıştır. Mehmed Ağa, asıl adı Nürnbergli Johann Wild olan bir esirken Yeniçeri olarak devşirilmişti.

 

Batı'da (…) büyük kentler, bir Hıristiyan manastırının çevresinde kurularak gelişmiştir.

"Cathedral" sözcüğü, "piskopos tahtı" anlamına Latince "cathedra"dan gelir ve belirli bir coğrafi bölgenin din işlerinden sorumlu olan piskoposun tahtına sahip kilise demektir.

 

"Gotik mimari" terimi, Rönesans hümanistleri tarafından, çirkin bulunup barbar bir halk olan Gotlara yakıştırılması sonucu ortaya atılmıştır

 

Ortaçağ insanı, 1 3. ve 14. yüzyıl minyatürlerinde Hz. İsa’yı elinde kocaman bir pergelle, evreni ölçmekte olan bir mimar-mühendis olarak betimlemiş, böylelikle de bu mesleğe verilebilecek en büyük onuru vermiştir / s. 242

 

Gotik katedrallerde yatay tavan ve onun ağırlığını alttan taşıyan sütunlar bulunmaz. Yapının içi, ince sütun gövdelerinden ve tavanı örten kaburgalardan bir ağ ile örülmüş gibidir. Duvarlar yer yer renkli camlardan oluşturulmuş vitraylı pencerelerle süslenmiştir.

 

En büyük taş kubbe rekoru Floransa'daki Santa Maria del Fiore Katedrali'nin 50 m yükseklikteki kubbesine (yapımcısının adıyla "Brunelleschi Kubbesi") aittir.

Brunelleschi 1417'de buranın mimarı olmuş

Rönesans mimarisini Floransa'da Brunelleschi yaratmış ve "yeni klasik mimarlık” Avrupa'ya bu kentten yayılmıştır

 

İtalyan Rönesansı'nın mimarlık kuramcıları

Örneğin Leon Battista Alberti, De re aedificatoria libri X adlı eserinde kemerli taş köprülerin ölçülerini vermiştir. Buna göre köprü ayağı kalınlığı (D), köprü yüksekliğinin (H) dörtte biri kadar olmalı; kemer açıklığı (L) ayak kalınlığının 6 katından küçük ve 4 katından büyük olmalı; kemer taşı kalınlığı ise kemer açıklığının en az onda biri kadar olmalıydı. / s. 260

 

Masonluk başlangıçta Ortaçağ Avrupa'sında katedraller ve diğer önemli inşaatlarda çalışan duvarcıların oluşturduğu kapalı örgütlerdi. Kilise ya da siyasi yetke (otorite) tarafından kısıtlanmamış bilgi arayışına değer veren Hür Masonluk, İskoçya'da ve İngiltere’de filizlenmiştir

 

"Barok" terimi ilk olarak 1746'da Fransız felsefecisi Noel-Antonie Pluche (1688-1761) tarafından Spectacle de la nature (Doğanın Gösterisi) (1746) adlı eserinde kullanılmış

Bu sözcük, Arapça "düzgün olmayan yüzey" anlamına "burga" sözcüğünden kök alarak, "biçimsiz inci" anlamına gelen İspanyolca "barroco" ya da Portekizce "barrocco" teriminden Fransızca'ya "baroque" şeklinde uyarlanarak oluşmuştur

 

Barok döneminde kocaman, devasa meydanların ve süslü katedrallerin yapıldığı, süslemeye aşırı önem verildiği görülür.

 

Rokoko (Fra./İng. "rococo") terimi, Fransızca "çakıl ve deniz kabuklarıyla yapılan bezeme" anlamına gelen "rocaille" sözcüğü ile "midye kabuğu" anlamına gelen "coquillage"den birleştirme yoluyla türetilmiş olup olasılıkla iç mekanları süsleyen ve kıvrımlı kabuğu andıran sıva işçiliğini anlatmak için geliştirilmiştir ve yaklaşık 1725- 1 775 arası dönemi kapsar.

 

"insan hizmetinde bir mimarlık" fikrini yaymak ve benimsetmek üzere en etkili çabayı ünlü Fransız mimar Le Corbusier göstermiş, mimarlıkta "perde-duvar"ı bularak ayırıcılık görevini basit camlı bölmelere, taşıyıcılık görevini de metal öğelere veren devrimci bir dönüşüm yaratmıştır.

 

Tarihte İnşaat Malzemesi ve Tekniği Üzerine

Toprak Yapılar

"Adobe" (kerpiç) ya da "mud-brick" (kerpiç-tuğla) evler İÖ 8000'den İÖ 6000'e uzanan dönemde Rusya Türkistanı'nda geliştirilmiştir

 

Bilimsel terimiyle "killi-kumlu gevşek toprak'' (İng. "loam") kil, çok ince kum, kaba kum ve çakıl karışımıdır. Elle hazırlanmış pişirilmemiş tuğlalardan söz edildiğinde ise kerpiç ("adobe") ya da kerpiç-tuğla ("mud-brick") anlaşılır. Sıkıştırılmış pişirilmemiş tuğladan söz edildiğinde, bunu karşılayan terim "toprak-blok''tur ("soil-block"). Bir kalıp içinde sıkıştırıldığında ise "sıkıştırılmış toprak/ kerpiç" ("rammed earth") diye adlandırılır." / s. 297-298

 

"Killi-kumlu gevşek toprağın'' olumsuz özellikleri

kuruduğunda büzülür / suya karşı dayanıklı değildir.

 

"Killi-kumlu gevşek toprağın'' üstün olduğu özellikleri

havanın nemini dengeler / ısıyı depolar / çevre kirliliğini azaltır / yeniden kullanılabilir / kirleticileri emer

 

Taş, Mermer, Tuğla ve Kereste

En az 5000 yıl önce Eski Mısırlılar / doğal taşları inşa ettikleri piramit ve tapınak kompleksleri gibi yapılarda duvar inşasında ve heykel yapımında kullanmışlardır.

 

…mermer en sık, Yunan yapılarında kullanılmıştır.

Romalılar, yabancı ülkelerden çok çeşitli renklerde mermerler de satın alırlardı.

 

"Yaşlı" Plinius (23-79), ahşap işçiliğinin bulucusunu Daidalos/ Daedalos ile özdeştirir ve testere, balta, çekül (Ar. "şakul") ve tutkal gibi ahşap işleme gereçlerinin icadını ona yakıştırır.

 

Köknar hafif bir odun olup eğmeye karşı dirençlidir. Meşenin sıkı bir dokusu vardır ve toprağın altında kalacak ahşap malzemede ve hatta iskele-rıhtım gibi yapılarda uygundur. Çam ve selvi ağaçları reçineleri, sedir ve ardıç ağaçları ise yağları açısından değerlidirler.

 

Kolombiya ve Kasta Rika'da bambu, çevresi beton harç ile sıvanarak depreme dayanıklı ev inşaatında ucuz ve etkili bir malzeme olarak başarıyla kullanılmakta

Bambunun, toprağı kararlılaştırmada ve toprak aşınmasını (erozyon) önlemede de aşırı derecede etkili bir malzeme olduğu kanıtlanmıştır. / s. 304

 

ilk pişmiş tuğla, İÖ 4. binyılda hazırlanmıştır.

92 m yüksekliğindeki efsanevi Babil Kulesi'nin (İÖ 600'lerde inşa edilmiştir) öncüleri olan ve İÖ 2000'lerde inşa edilen Ur, Eridu ve Uruk'taki (bugünkü Warka kenti) zigguratların basamakları, kısmen pişmiş tuğladan yapılmıştı.

 

oluk şeklinde dışbükey kiremitler, ilk olarak eski Yunan'da Korintliler tarafından yapılmıştır.

 

Tuğlacı nemli kili eline alıp ondan topak yapıyor ve açık havada kurutuyordu. Eğer topaklar kendi biçimini korur, yalnızca çok küçük çatlamalar olur ve elin izi, görünür şekilde kalırsa, büyük bir olasılıkla tuğla yapımında kullanılabilir nitelikte bir kildi. / s. 305

 

Kayaçların başkalaşması (metamorfoz) sonucu oluşan doğal bir malzeme olan balçık,

havada kurutulduğunda oldukça sert bir malzeme verir

Kerpiçin yapıldığı balçık, yeniden aynı amaçla kullanılabilen bir yapı malzemesidir

Havada kolayca kurur ve suda gevşeyip çözünebilir. Havanın nemini düzenleyerek ortam atmosferini uygun hale getirir. Aşırı nem olduğunda, kerpiç yapı nem aşırısını soğurarak kendi içine alır, aşırı kuru havada ise kendi nemini dışarı salar. Elektromanyetik radyasyona karşı koruyucudur. Zararlı maddeler içermez ve cildi tahriş etmez. / s. 307

Isıyı çok iyi depolayabilir. Sıcak ülkelerde balçıktan yapılma kerpiç yapılar, ev içinde uygun ve serin bir ortam sağlar. Öte yandan eğer dışarısı çok soğuk ise, kerpiç duvarlar içeriyi ılık tutar.

En eski kerpiç yapıya 9000 yıl kadar önce Mısır’da ve Türkistan'da rastlanmış olup günümüzde gelişmekte olan ülkelerde hala kullanılmaktadır.

 

kireç harcının hava ile temas ederek sertleşebilmesi için 7-8 yıl gibi uzun bir süre geçmesi gerekiyordu. Bu olumsuzluk, kısa sürede sertleşebilen alternatif bağlayıcıların aranmasına yol açmıştır. Kireç harcının sertleşmesine uzanan kimyasal süreçler açıklanacak olursa, kireçtaşının (CaCO) kavrulması ("kireç yakma'') sırasında yapısından karbon dioksit (C02) uzaklaşır ve geriye kalan kalsiyum oksite (Caü) "sönmemiş kireç" adı verilir; bunun su ile birleştirilmesi güçlü bir ısıveren tepkime olup bu "kireç söndürme" işlemi sonucunda "sönmüş kireç" adı verilen kalsiyum hidroksit [Ca(OH)2 ] ele geçer; bunun da kum ile karıştırılmasıyla oluşan "kireç harcı"nın içindeki kalsiyum hidroksit, zamanla havadaki karbon dioksiti soğurarak uzun bir süreç sonunda yeniden kalsiyum karbonata, yani başlangıçtaki kireçtaşı haline dönüşerek sertleşir ("karbonatlaşma''): Ca(OH)2 + H20 + C02 -> CaC03 + 2H20 / s. 310-311

 

En eski bağlayıcı, kesinlikle kil ve balçıktır. İnsanlar mağara ve kaya oyuklarında oturmadıklarında ilk evlerini, birbirine bağlanan ağaç dal ve dalcıklarının arasını, kolayca hazırlanabilen bağlayıcı toprakla sıvayarak inşa etmişlerdir.

 

Alçı (Lat. "argilla": çömlekçi toprağı), kalsiyum sülfat dihidrat (CaSO4 .2H2O) bileşimindeki alçıtaşının ("Maria camı': alabaster) 100°C dolayında hafif pişirimi ve öğütülmesiyle hazırlanır.

Alçıtaşı doğada sık rastlanan bir kayaç olup buharlaşan deniz suyundan çökelme yoluyla tortu (sediment) halinde oluşur. Ham alçıtaşının kızdırılmasıyla yapıdaki kimyasal bağlı su uzaklaştırılır ve yakma sıcaklığına bağlı olarak çeşitli alçı biçimleri oluşur.

 

Kireç harcı (Lat. "mortarium") uygar insanın en eski buluşlarından biridir

 

Beton, Roma İmparatorluğu'nda İÖ 100 - İS 350 arası dönemde geliştirilmiştir.

"Modern beton", yapay bir madde olup iri agregalar, ince agregalar, çimento ve su karışımından hazırlanır. "Roma betonu" ise iri agregalar, çimentolaşmış sönmüş kireç harcı, volkanik toprak ya da kum ile su karışımından ibarettir.

Avrupa'da arkeolojik kanıtlar, betonun en erken, Yugoslavya'daki Don Nehri kıyılarında ve yaklaşık olarak İÖ 5600'lerde kullanıldığını göstermiştir.

 

İnşaat Tekniği

"Tuğla" sözcüğünün kökeni Yunanca "tougla" olup Latince'ye "tegula': İngilizce'ye "tile", Almanca'ya "Ziegel" şeklinde geçmiştir

 

Uç uca eklemeyi kolaylaştırmak için, boruların bir ucuna doğru daralması gerekiyordu. Birleşme yerlerinin sızdırmazlığını sağlamak için Vitruvius, "zeytinyağı ile hazırlanmış sönmemiş kireç" önerir.

Boru hattı tamamlandığında ve ilk kez su verildiğinde, kaynak tarafındaki depoya bir miktar odun külü atmak gerekir. Kül, sistemdeki her türlü çatlak ve sızıntıyı bulur ve bunların tıkanmasını sağlayarak boruyu sızdırmaz kılar

 

Ağaç ve taş, Ortaçağ inşaat tekniğinin iki temel malzemesidir.

Fresko yapımında sıvada kullanılacak kireç için yakılan kömürün, taşkömürü değil odun kömürü olması gerekir. Aksi halde duvarda oluşacak güherçile, resim boyasının sıva içine emilmesine engel olur ve duvar kısa zamanda çatlar.

 

Eski dönemlerde inşaat ustaları tarafından harç ve sıvaların dayanıklılığını artırmak üzere içine kan, yumurta akı, süt ürünleri, reçine gibi organik ya da pişirildikten sonra kırılıp öğütülerek toz haline getirilen tuğla ya da kiremit gibi anorganik malzemeler katılmıştır. / s. 373

 

…horasan harcının hazırlanmasında önce pişmiş tuğla ve kiremit parçaları tokmakla dövülerek toz haline getirilir, elenerek ele geçirilen ince tozlar sönmüş kireç ve su ile karıştırılır, bu karışıma kimi zaman kum da katılırdı. Bu harç hamam, su haznesi, köprü, su künkleri gibi suyla temas halinde kalacak olan yapıların duvar ve kubbelerinde kullanılmıştır. Bu harcın içindeki, suyla hidratlaşmış haldeki kireç (sönmüş kireç) [Ca(OH)2], zamanla suyunu atarak katılaşır, ancak suyla temas ederse yeniden yumuşar. Bu nedenle inşaattan sonra bir süre kuru tutulmalıdır. Bu malzeme zamanla havadan emdiği karbon dioksitin etkisiyle kalsiyum karbonata (kireçtaşına) dönüşerek kalıcı sertlik kazanır. / s. 375

 

horasan harcı olarak adlandırılan harçlara Roma döneminde "cocciopesto': Hindistan'da "surkhi': Arap ülkelerinde "hamra" adı verilmiştir.

 

kargir/ kagir (Ermenice kökenli "kar u gir": "taş ve kireç"ten)

 

Tarihte Kent Olgusu

Kentler tarih boyunca taşımacılık yollarının kesişme noktalarında ya da ırmak ve deniz limanlarında olduğu gibi bir tür taşımacılığın diğer bir tür taşımacılık türüne aktarıldığı noktalarda kurulmuştur.

Dünyanın en eski kentlerinden Jericho (Eriha) İÖ 8000'lerde, Çatalhöyük ise İÖ 7000'lerde kurulmuştur.

 

İncirde "Erech" olarak geçen ve Güney Mezopotamya'nın en önemli kent-devletlerinden biri olan Uruk kentinin kent tanrıçası İnanna, en tanınmış kralı ise Gılgamış'tı (-İÖ 2750 dolayı).

 

Aramice ve İbranice "medina" sözcüğü, "adaletin yeri" anlamındadır. Bundan Arapça'ya "kent" anlamında geçen "el-medine"den "medeniyet' (uygarlık); "kent, hemşerilik, yurttaşlık" anlamındaki Eski Yunanca/ Latince "civitas" sözcüğünden ise "civilization" (uygarlık) deyişi türemiştir. İnşaat mühendisliğinin karşılığı olarak İngilizce'de kullanılan "civil engineering" deyişi, bu bağlantıyı hala taşımaktadır. / s. 390

 

İtalyan kabileler İÖ 1200'lerden itibaren İtalya'ya göç etmeye başlamışlardır. İÖ 900-800 arası dönemde Etrüskler, bugünkü Toskana bölgesine yerleşirler. Bu arada İÖ 814 yılında Fenike kenti Sur'un (bugünkü Lübnan'da) kolonisi olarak Kuzey Afrika'da Kartaca kenti kurulur. Roma kentinin ise, İÖ 21 Nisan 753 tarihinde kurulduğu söylenirse de çağdaş tarihçiler bu tarihi İÖ 625 olarak belirlemişlerdir. / s. 399

 

"Polis" ya da "urbs" şeklindeki kent kavramı, Yunanlılarda olduğu gibi Romalılarda da politik ve dinsel yaşamın merkezi idi.

 

Arap kentlerinin kökeni ve örgütlenişi konusunda gözüken en temel öğe, ekonomik ve özellikle de ticari işlemlerin belirleyici rolüdür.

 

İslam kentlerindeki ev mimarlığı, kendini özel bir alanda ("harim") koruma gereksinimini yansıtır

 

Kudüs kentindeki Süleyman Tapınağı Yahudilerce İbranice "Bet-ha-Mikdaş! Beth-Amikdaş" (Ar. "Beyt el-Makdis": "Kutlu Ev") adıyla nitelenmiştir. Hz. İsa bu kentte çarmıha gerilmiştir ve mezarı oradadır. İslam peygamberi Hz. Muhammed, burada göğe yükselmiş (Mirac) ve ilk kıble olarak bu kenti kabul etmiştir. Kudüs'teki Harem-i Şerif ya da Beyt el-Haram denilen bölgede, her üç tektanrılı dinde de kutsal sayılan ve "Sahra" (Kaya) adı verilen kutsal bir kaya ("Hacer-i Mukaddes") vardır. İnanca göre Hz. Adem'in Cennet'ten kovulduğunda yeryüzünde elinde "Hacerü'l-Esved'' (Kara Taş) ile buraya indiği, Hz. İbrahim'in oğlunu bu kaya üzerinde kurban etmeye kalkıştığı (Müslümanlara göre oğlu İsmail'i keserek, Musevilere göre ise diğer oğlu İshak'ı yakarak kurban etmek üzere), Hz. Süleyman'ın tapınağını burada inşa ettiği (yapımı İÖ 960), Hz. Musa'nın "On Emir"i (İbr. "Aserat a Diberot': Ar. "Evamir-i Aşere") burada aldığı, Hz. İsa'nın burada vaaz verdiği ve Hz. Muhammed'in de bu kaya üzerinden Mirac'a çıktığı kabul edilir. "Kaya': Musevilerde "Temel Kayası" adı ile anılır, çünkü Tanrı, Yaratılış'ın ilk gününde işe oradan başlamıştır. Kuran’da ise "Yer ile gök arasında asılı duran, Muallak Taş (Ar. "Hacer el-Muallaka"), ilk kıble, Kabe'deki Hacerü'l-Esved'in bir eşi" olarak yer alır. "Kaya''nın en yüksek noktasının hemen altında alçak tavanlı bir mağara ve 11 basamaklı bir merdiven bulunmaktadır ve mağaranın, Hz. Musa'ya gönderilen "On Emir"i içeren tabletlerin saklandığı yer olduğu söylenir. / s. 422

 

Byzantion ve Konstantinopolis'ten İstanbul'a

Yunanlı Dorlar tarafından Sarayburnu ve çevresinde kurulan "Byzantion" ("Byzas'ın yeri" anlamına Bizans; Latincesi "Byzantium") adlı kent, bugünkü İstanbul'un çekirdeğini oluşturmuştur

 

Byzantion kentinin simgesi, bizim ulusal simgemize benzer şekilde ay-yıldız idi.

 

Le Corbusier 191 1 yılında geldiği İstanbul'daki yapıları inceleyerek, ölümlü insanların evlerinin ahşaptan, camilerin, dinsel yapıların ve büyük devlet binalarının ise taştan yapıldığı şeklinde standart bir yapılanmadan söz etmiştir.

 

Ayasofya'nın mimarlık ve mühendislik sanatı açısından uygarlık tarihine yön veren en önemli özelliği, geniş ve yüksek kubbesidir. Kubbeyi duvarlar üzerinde değil sütunlar ve kemerler üzerinde taşıyan ilk yapıdır.

 

Doruk Yayınları

1. Basım: Temmuz 2022

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder