Bilim, Toplum, Sosyoloji ve İletişim Bağı
BİLİM
VE BİLİMSEL AÇIKLAMA
Bilim, belirsizlikleri azaltarak bilme
girişimini işaret eder.
Elde hiç bilgi yoksa ilk yapılması gereken
tanımlama, adlandırmadır. Bunun ardından gruplandırma, ilişkiler kurma, tahmin
ve kontrol gelir.
Tanımlama bilerek veya bilgisizlikten ötürü
yanlış olabilir. Buna bağlı olarak da kurulan nedensellik bağıntıları da hatalı
olur ve dolayısıyla çıkarımlar, tahminler vs. tüm süreç hataya götürür.
Doğruyu/gerçeği belirleyen, bir şeyin ne olduğu
hakkındaki düşünceler, inançlar, hisler veya sağduyular değildir; çoğunluğun o
düşüncede olması da değildir. Doğruyu/gerçeği belirleyen o şeyin kendisinin taşıdığı
ve taşımadığı özelliklerdir (bir şeyin doğasıdır). Sosyal bilimsel açıklama bir
şeyin doğasını sadece o şeyin kendisiyle değil, aynı zamanda içinde bulunduğu
bağlamlarla açıklar.
Doğruluğun ölçütü, açıklanan şeyin içerdiği
ve içermediği özelliklerin geçerli bir şekilde belirlenmesinde ve bu özelliklerin
geçerli bir şekilde açıklamasında yatar.
Bilgi
Üretimi ve Kontrolü
Örgütlü insan yaşamı tarihine baktığımızda,
bilgi üretiminin ve iletişiminin topluma egemen güçlerin kontrolünde olduğunu
görürüz.
Batı’da, Ortaçağ boyunca bilgi, Kilise’nin
kontrolündeydi. Günümüzde ise bu kontrol kapitalizme aittir.
Sermaye, kendini korumak, ilerlemek
(çoğalmak) için bilgiye ihtiyaç duyar. Rekabet edebilmek için bilgiyi
saklamak/gizlemek ister (özellikle teknik bilgiyi saklamak ister).
Sermaye, üretim aşamalarında ürettiği ürünü
tüketecek kitleyi de üretmek ister (Moda).
Kitlelerin insan hakları, demokrasi
sözcükleri dillerine dolamaları sermaye çevrelerini memnun etmez; sömürüye açık
insanların üzerinde sermaye daha hızlı yükselir. Bu durum, sermaye çevrelerini
yönetim alanında da bilgilenmeye sevk etti (sosyolojinin tesisi de bu sürecin
ürünüdür).
Kapitalizmde, kapitalizm için işlevsel olan
birkaç tür bilgi üretir.
Birinci
Tür İşlevsel Bilgi: Bilim ve Teknolojinin Üretimi: Toplumları kontrol eden güçlerin çıkarlarına uygun bilimsel
gelişmeyi sağlayan bilginin üretimidir. Bu tür
bilgi değerlidir, dolayısıyla gizlidir. Eğer,
birisi gücün çıkarına aykırı olan bilgi üretirse, ya bilgi satın alınır, ya
marjinal duruma itilir ya bilgiyi üreten “intihar eder” ya da “kazaya kurban”
gider.
İkinci
Tür İşlevsel Bilgi: Yönetimsel Bilgi: Birbirine
bağlı birkaç temel üzerine inşa edilmiştir:
a) Örgütlenmiş din,
b) Örgütlenmiş ahlak,
c) Belirlenmiş bir düşman (terör, Batı
toplumları için radikal İslam)
d) Bireysel çıkar düşüncesi,
Bu tür yönetim öncelikle hem resmî eğitim
yoluyla hem de kitle iletişim araçları yoluyla yapılır. Bireyin hem ahlakı hem inancı hem de kendini düşünsel ve
duygusal olarak üretmesi elinden alınır; her şey örgütlü yapılarda yeniden
biçimlendirilir.
Bu tür işlevsel bilgiler, kitlelerin
toplumu, hayatı ve yaşamlarını doğru anlama ve düzenleme bağlamında, yanlış
yönlendirme işini görürler.
Biliş yönetimiyle ilgili ürünleri (örneğin,
sinema filmleri) ve faaliyetleri (örneğin, eğlenceleri, futbol oyunları ve
oyunlarla ilgili bilişleri) üretenler kapitalizm tarafından çok iyi
ödüllendirilirler.
SOSYALİ
BİLME VE SOSYOLOJİ
Sosyolojiyi “insanı ve toplumunu anlama”
olarak ele aldığımızda, örgütlü olarak yaşayan ve bu yaşam üzerinde düşünen
eski çağlardaki insanlara kadar gideriz.
Sosyoloji sosyal-psikolojiyle karışmış bir şekilde
bireysel ve çekirdek örgütlenmeyle oluşan mikro-seviyeden toplum yapısı ve değişimini
içeren makro seviyeye kadar çeşitlenen seviyelerde çalışır.
Tutucu
Gelenek
Tanrının ve dünyadaki temsilcilerinin yönetimi
temeli üzerine kurulmuş toplum anlayışı, Aydınlanma ile değişmeye başladı.
19. yüzyılda yoğunlaşan demokratik hak
talepleri kitleleri daha yoğun kontrol etme gereğini ön plana çıkardı. Bu
dönemde Batılı bilim adamlarının birçoğu kitlelere karşı düşmanca bir tutum
takınmıştır (Malthus, Lombroso, Le Bon, Freud).
Sosyologlar iktidarın dizinin dibinden
uzaklaşmamaya dikkat etmişlerdir. 1914’te Almanlar için savaştan yana olan
Weber, işlerin kötüye gittiği 1918’de Amerikan mandasından yana olmuştur.
Comte, endüstri toplumunu, toplumsal
evrimin en üst aşaması olarak kabul ediyor ve buna karşı olan kitlesel
hareketleri doğaya ve evrime aykırı görüyordu. Sistemi, işleyişi korumak
amacıyla düzen ve denetimin ilkelerini keşfetmeye çalışmıştır.
Darwin’in görüşleri de klasik dönem
sosyologlarının ufkunu örtmüştür; güçlü olanın ayakta kalması önermesini,
emperyalizmi ve bunun karşısında ezilenleri kuramsal bir düzleme taşımak üzere
kullanırlar.
Sosyologlar 20. yüzyıldan itibaren
toplumsal kontrol mekanizmaları üzerinde daha fazla kafa yordular. “Rızanın
üretimi” bu dönemin ürünüdür.
Amerikan üniversitelerinde 1960’a kadar egemen
yaklaşım Talcot Parsons’ın öncülüğünü yaptığı tutucu pozitivist yapısal işlevselcilik/görevselcilik
yaklaşımı oldu.
Pozitivist gelenekte pozitivizm iki temel
anlamda kullanıldı. Birincisi bilginin deneysel (deneye dayalı) yolla elde
edilmesidir. İkincisi ise pozitivizm negatifin karşıtıdır. Pozitivizm var olan sistemde, kurallarda ve değerlerde iyilik
yattığını belirtir.
“Functionalism/görevselcilik” kavramını ise
Durkheim kullanmıştır. Malinowski ve Radcliffe-Brown, Durkheim ile çağdaş
fonksiyonalizm arasında köprü kurmuştur. Fonksiyon,
birimler arasındaki ilişki setlerinden ve yapının sürekliliği bu birimlerin
etkinliğinden oluşur.
Toplum, tarihin akışında, sürekliliği
tehlikeye girmeden, yapısını değiştirebilir. Bu görüş üzerine inşasını yapan Parsons’a
göre sistem, en basit anlamıyla birimler ve birimler arası kalıplaşmış ilişkilerden
oluşur.
İletişim sosyolojisi, Amerikan
sosyolojisinin egemenliği altında gelişmiş ve dünyaya yayılmıştır. Medya
sosyolojisi; Lazarsfeld, Merton ve benzerlerinin önderliğinde 1930lardan beri,
izleyiciye ve etkiler üzerine eğilerek gelişti. Bu
gelenekte, kitlelerin kontrolünde birincil amaç, ekonomik amaçlar için sosyal
kontrolün (ekonomik yönetimden geçerek sosyal kontrolün) nasıl sağlanacağıydı.
Oluşum
ve Gelişme: Liberal-Demokrat Gelenek
Durkheim ve Spencer’in geliştirdiği ilerici
veya liberal gelenek sosyolojik düşüncede önemli yer alır.
Spencer toplumu biyolojik organizmaya
benzetir ve toplumsal değişimi evrensel bir süreç olarak tanımlar. Spencer’a
göre toplumlar askerî yapıdan endüstriyel yapıya doğru gelişir.
Durkheim, toplumu birbirine bağlı işlevsel
birimler olarak gören sosyolojik fonksiyonalizmin kurucusu olarak bilinir.
Toplumda kişinin altına girdiği denetim fiziki
değil, “ahlaki”, yani toplumsaldır. Durkheim
çağdaş toplumun “hastalıklarının” nedenini ahlakta bulur. Toplum ekonomik
yoksulluktan değil, “tehlikeli ahlak yoksulluğundan” acı çekmektedir. Durkheim’a göre, toplumsal
denetim kötü bir şey değildir.
Liberal-demokratik geleneği 20. yüzyılın başında
Dewey, Park, Cooley, Blumer ve Mead gibiler sürdürmüşlerdir. Bu yaklaşımda,
demokrasinin gereklerine uymak gereği savunulur.
Oluşum
ve Gelişme: Alternatif Yaklaşımlar
Karl Marx’ın “çatışma teorisi” toplum değişimini
toplumsal üretim tarzının ve üretim ilişkilerinin karakterine bağlar. Marx’ın
sosyolojik yaklaşımı, 20. yüzyılın başlarında Lenin, R. Luxemburg, G. Lukacs,
Gramsci ve Austro-Marxistler tarafından takip edildi/geliştirildi.
1950’lerin sonunda C. W. Mills’in çalışmalarından
yeni sosyoloji (new sociology) akımı doğdu. Bunun ardından eleştirel sosyoloji,
dönüşümsel sosyoloji, etnometodolojik ve yapısalcılıktan etkilenen yaklaşımlar
ortaya çıktı.
Bu yaklaşımlar/paradigmalar da pozitivizmi
ve Marksizmi zamanı geçmiş büyük teoriler (grand theory) olarak niteleyip
geçersiz saydılar. Ancak onlar da bireyi veya çeşitli kimlikleri ve
alt-kimlikleri öne çıkarıp yücelttiler. Bu da yine sistemin “böl ve yut”
politikalarına hizmet etmiş oldu.
1960’lardan itibaren kapitalizmin gerileme
emareleri göstermesi pozitivizmi gözden düşürdü. Amerikan sosyolojisi krize
çözüm olarak çatışma kuramlarına yöneldi. Dahrendorf’un çatışma teorisi
Marksist kuramdan çok yapısal fonksiyonalizme yakındır.
İLETİŞİM,
İletişim özellikle sosyoloji içinde oluşmuş
ve gelişmiştir.
Toplum insanların oluşturduğu yapay bir
örgütlenmedir. Örgütlü yaşamla birlikte örgütlü iletişim gelişmeye başlar.
Sözlü gelenekte deneyim ve bilgi aktarımı
için hatırlama önemlidir. İletişimin en eski ve egemen biçimi de budur.
Görsel iletişimin ilk örnekleri mağara
duvarı resimleri/çizimleridir. İlk örnekleri yaklaşık 50 bin yıl kadar önceye
uzanmaktadır.
Yazılı iletişimde ilk örnekleri Çin ve Maya
uygarlıklarında buluruz. İlk yazılı kayıtlar hesap işleriyle ilgilidir.
İnsan toplum içinde hem fiziksel hem de
toplumsal varlığını sürekli olarak üretir. Bunu yapabilmek için bazı
ihtiyaçlarını gidermesi lazımdır: doğal ihtiyaçlar başlığı altında beslenmek,
barınmak, korunmak gibi hayati olguları sayalım. Bir de üretilmiş ihtiyaçlar
vardır: bu nokta çok önemli, üretilmiş ihtiyaçlar moda vs. diye
geçiştirilebilir. Fakat kapitalist sistemin en kullanışlı kalıplarından biri
bu, yapay ihtiyaçları doğal ihtiyaçlara yaklaştırabildiği ölçüde kazanç elde
eden sistem bunu da iletişim olanaklarını kullanarak yapıyor.
İnsan doğal veya yaratılmış gereksinimler
hisseder, bu gereksinimler, gereksinimi giderme olasılıkları ve faaliyetleri
üzerinde düşünür, faaliyet ile gereksinimini gidermeye çalışır. Yaşam boyu
gereksinim giderme amaçlı yaptıklarıyla hem kendini hem de toplumunu
yeniden-üretir.
İhtiyaç / ihtiyaç üzerinde düşünme /
ihtiyacı giderme yollarını seçmek / ihtiyaç gidermeye yönelik faaliyeti
gerçekleştirebilme olanakları / ihtiyacı giderme
Toplumsal faaliyetler iletişim ağlarının
içerisinde gerçekleşir.
Yönetimsel iletişimde, güven sağlamak için
gönderici hakkında iyi imajlar yayılır; alıcı maddi değerler yerine manevi değerler
ile ödüllendirilir.
Geri besleme, bir konuşmada verilen yanıttır, bir ilişkide gösterilen
tavırdır.
Etkileşim
ortaklaşa, karşılıklı birbirini etkileme demektir.
İletişimde anlam hem (1) içeriği
örgütleyerek paketleyenin amacını hem de (2) o paketi kullananların amacını taşır.
Dolayısıyla, en az iki taraf ve iki amaç vardır.
Gürültü, iletişimin çökmesine neden
olabilir. Grev, iletişimin çökmesine örnektir.
Konu iletişim olunca, iletişimsizlik
sözcüğü anlamsızdır. İletişimsizlik de bir tür iletişimdir.
Empati örgütlü ekonomik, siyasal ve
kültürel yönetimde temel olarak iki amaçla kullanılır: (1) Hedefi bilme ve
kontrol etme; (2) Hedefe “empati yoksulluğu” duygusu ve suçluluğu işleyerek
yönetme.
İletişim
Sorunları
a) Biyolojik sorunlar
b) Psikolojik sorunlar (bunlar toplumsal
yapıyla ilişkilidirler)
c) Bilgi eksikliği, bilmediğini bilmeme
durumundan kaynaklanan sorunlar
d) Yanlışa rıza gösterilmesinden
kaynaklanan sorunlar (kişisel menfaatler söz konusu olduğunda takınılan
“nemelazım” tavrı).
e) İnsanların karakterlerinden kaynaklı
sorunlar (bencil ve açgözlü insanlarla iletişim kurmaya çalışmak…).
f) Egemen yapılarla kurulan ilişkilerde
yaşanan sorunlar (iktidar her zaman ve her koşulda haklıdır durumu…).
---
Medya Sosyolojisi
Prof. Dr. İrfan Erdoğan
Anadolu Üniversitesi Yayın no: 2832
Eskişehir, Ocak 2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder