8 Nisan 2020 Çarşamba

Cemal Tukin - Boğazlar Meselesi


Cemal Tukin - Boğazlar Meselesi
 
Boğazlar Meselesinin Yeni Basımı Üstüne Birkaç Söz
Moııtreux Sözleşmesi kolaylıkla değiştirilebilecek bir hukukî metin değildir. 1936’nın çok özel şartları altında imzalanmıştır ve bu şartların yakalanıp yakalanmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Türkiye’nin düşeceği bir zamanlama hatası bile Montreux rejiminin bize tanıdığı avantajları elimizden kaçırmamıza yol açabilir.

Montreux’nün Türkiye’ye tanıdığı en büyük avantaj yabancı savaş gemilerinin boğazlardan geçişini düzenleme yetkisini belli sınırlar çerçevesinde Ankara’ya bırakmış olmasıdır.
Boğazların çok sözü edilen stratejik önemi de zaten bu yetkiden kaynaklanmaktadır.
Prof. Tukin’in kitabı her şeyden önce bu yetkinin sınırlanmasının tarihidir. Ama ondan da önemlisi, Osmanlı diplomasisinin boğazlar kozunu kullanmasının ayrıntılı bir dökümüdür.
Dr. Mensur Akgün, Ağustos 1996

Önsöz
…stratejik durumu dolayısile, dünya siyaseti bakımından pek önemli bir su yolu olan Türk boğazları (…) batı ile doğu ve kuzey ile güney arasında bir çarpışma konusu oldu…

…boğazlar meselesiyle Tuna üzerindeki seyrüsefer meselesi zarurî bir bağlılık münasebeti içinde bulunageldi…

İlk ve Orta Çağlarda Boğazlara Genel Bir Bakış
Çanakkale ve Karadeniz boğazlarının çok eski devirlerine bir göz atacak olursak (…) ilkinin İkinciye göre çok daha önemli olduğu anlaşılır. (Truva harbi, Med ve Peloponez harpleri)
(Roma döneminde Akdeniz’in önemi arttı. Boğazların yeniden önem kazanması için Rusların Karadeniz’e indiği 18. yüzyılı beklemek gerekti)

I. Bölüm
Boğazların Kesin Olarak Türk Egemenliğinde Bulunduğu Devre
(Osmanlı beyliği Bizans üzerine akınlar yaparak Rumeli’ye adım atmasından sonra Boğazları tehdit etmeyerek o dönemde donanması güçlü devletler olan Venedik ve Ceneviz ülkelerini karşısına almaması başarılı bir stratejidir).
Yıldırım Bayezid’in ilk İstanbul kuşatması o sırada Macarların ve Ulahların kralı olan Sigismund’un büyük bir ordu ile Osmanlı topraklarında ilerlemesi üzerine kaldırıldı. Niğbolu zaferinin ardından ikinci defa İstanbul’un kuşatılması için hazırlıklar yapıldı. Güzelcehisar kalesi inşa edildi. Bu defa da Timur çıkageldi.
II. Murat döneminde başlatılan kuşatma Düzme Mustafa isyanı üzerine kaldırıldı.

II. Mehmet Rumelihisarı’ndaki kaleleri inşa ettirdi ve bu yere Boğazkesen adını verdi.
Fatih, İstanbul’u aldıktan sonra stratejik durumu dolayısile İmroz, Semendre ve Limni adalarına ve Enez’e hükmeden Midilli adasını zaptetti.
Çanakkale ve Kilitbahir kalelerinin yapılmasını tamamladı (s. 29)

Karadeniz’de Trabzon imparatorluğunun, Cenevizlilerin Amasra ve Kırım yarımadasındaki Kefe sömürgelerinin alınmalarında ve nihayet Kırım hanlarının Türk hâkimiyetini kabul etmelerinde görüldü.
Azak ve diğer kaleler alındıktan sonra II. Bayezid döneminde Kili ve Akkerman gibi kaleleri alınarak Karadeniz tamamen kontrol altına alındı.

Bu tarihten itibaren (1484) buraya hiçbir yabancı kuvvetin serbestçe girmesine müsaade etmediler. Karadeniz bir Türk içdenizi oldu ve yabancı gemilerin seferlerine Karadeniz’in kapalı tutulması prensibi Osmanlı imparatorluğunun genel hukukunun esas kaidesi olarak kabul edildi.

Boğazların alınmasından hemen sonra Venedik Ceneviz ülkelerine Karadeniz’de serbestçe ticaret yapabilmeleri için imtiyazlar tanınmıştır.
(İlerleyen asırlarda) …yabancı devletlerin ticaret gemilerinin Karadeniz’de serbestçe dolaşıp ticaret yapabilecekleri kaydı açık bir şekilde belirtildi ise de, bu müsaade nazariyatta kaldı ve hiçbir zaman fiilî sahada gerçekleşemedi.
Avrupa devletlerinin ticaret gemileri hakikatte ancak İstanbul’a kadar gelebildiler ve buradan ileri gidemediler.
1740 kapitülasyonuyla Fransa Karadeniz’de de ticaret yapmak hakkını aldı ise de, adı geçen denize gidip gelmelerine izin ve ruhsat asla verilmedi (s. 34).

İngiltere devleti de 1675’te Karadeniz’de ticaret yapabilmek hakkını ilk defa elde etmiş gibi görünüyor ise de, fiiliyatta bu devletin gemileri de İstanbul’dan daha ileri gidemediler (s. 34).

İkinci Viyana bozgunu sonrasında 1683’ten itibaren Papalık teşviki ile oluşturulan Haçlı ordusu ile yaklaşık 16 yıl mücadele edildi. Tam bu sırada Ruslar, Osmanlılara karşı ilk saldırılarına başladılar.

…nasıl Avrupa bir zamanlar kendini Roma’nın varisi sandı ise, Rusya da öylece kendisini Bizans’ın varisi ve hattâ öç alıcısı olarak görmekte idi.

Ruslar Azak kalesini elde tutmak için 1633 yılında Azak’ın karşısında yapılmış olan Lutina (Ljutik) hisarını kuşatarak zapt etti, Azak’ın karşısında Don nehrinin öteki kıyısında yeni bir kale inşa edilerek Petropolis adı verildi.
Hemen sonra Taganrok (Taygan) limanı inşa edildi.

Rus elçileri 1699’da Çarigrad adını taşımakta olan bu kalyonla Osmanlı imparatorluğunun başkentine vardı.
Karadeniz’de Rus gemilerinin serbestçe gidip gelmeleri müsaadesini istedi. Bu istekler reddedildi.
…iki devlet arasında uzlaşmağa varmak imkânı hasıl oldu ve 3 Temmuz 1700’de iki taraf murahhasları arasında on dört madde üzerine parafe edilmiş olan barış muahedesi imzalandı.
Rus gemileri Karadeniz’de dolaşma imtiyazı alamadı, bunda Fransa ve İngiltere’nin de etkili olduğu bilinmektedir.
Ruslar kendi gemileri için Karadeniz’de sefer imtiyazı alamadılar fakat Çar Petro Azak Denizinde kurduğu liman ve tersanelerde gemi inşasına hız verdi.

Çar Petro 1711’de Padişaha bir tehdit mektubu gönderdi: Poltava bozgunu sonrasında Osmanlı topraklarına sığınmış olan İsveç Kralı 12. Karl’ın ülkesine gönderilmesini isteyen Çar, aksi halde Lehistan’la birlikte Osmanlılara saldıracağını bildiriyordu.
Çar’ın bu küstahlığına harb ilanıyla cevap verildi.
Baltacı Mehmet Paşa kısa bir zaman içinde Rus ordularını Prut nehri kenarında kuşatarak barışa mecbur etti.
Muahede yapıldı ve fakat Çar Petro söz verdiği şartlara uymadı, bunun üzerine yeniden Harb ilan edildi. Böylece Prut savaşı sonrasında yapılması gereken muahede 2 yıl gecikmeyle yapılabildi. Azak kalesi ve Taygan limanı Ruslardan alındı (s. 64).

Prut muahedesile maruz kaldığı hakir durumu bir türlü unutmayıp hazmedemiyen Çar Petro, (…) o sırada Venedik ile harp halinde bulunan Osmanlı devletinin bu sıkışık durumdan faydalanarak (…) itibarlı bir durum sağlayabileceğini (…) zannetti. İstanbul’a bir elçi gönderdi amacı ilkin daimi bir elçilik elde etmekti ve sair isteklerde de bulundu fakat taleplerine iltifat edilmedi. Çar Petro bir süre aynı taleplerle başka bir elçi gönderdi ve bu denemeler 1-2 yıl sonunda sonuç verdi.

Ruslar 1731’de Terek ve Kuban nehirleri bölgesinde yaşayan Kabartaylar üzerinde hâkimiyet hakkını ileri sürdü. İki ülke arasında gerilim büyüdü ve nihayet savaş çıktı. Bu savaşa son veren 1739 tarihli Belgrat muahedesiyle Ruslar daha önce elde ettikleri bazı imtiyazları dahi kaybettiler.
Rusların Karadeniz ve hattâ Azak denizinden uzaklaştırılmalarında şüphesiz Fransa’nın önemli bir rolü oldu. Fransız elçisi bu hizmetlerine karşılık Fransız ticaretine yeni imtiyazlar sağladı. Fakat Karadeniz yabancı gemilere bermutad kapalı kalmakta devam etti (s. 73).

Kaynarca Barışı
II. Katerina’nın Lehistan işlerine karışması nedeniyle başlayan gerilim sonucunda Osmanlı devleti 1763’te Rusya’ya harp ilan etti. Savaşın sonunda Osmanlı devleti mağlup oldu ve Rusya ile 12 Temmuz 1774’te Kaynarca barış muahedesini imzalandı. Osmanlı Devleti Kaynarca antlaşmasıyla Kırım’ın istiklalini, Eflak Boğdan’ın özerkliğini, Karadeniz’deki hakimiyetini ve Boğazlardaki haklarından bazılarını kaybetti.
Rusya böylece Karadeniz’de ilk defa ticaret ve harp gemilerinin dolaşabilmeleri imkânını yüz yıla yakın bir zaman süren mücadeleden sonra nihayet elde ediyordu.

Avusturya imparatoru II. Jozef ile işbirliği yapan II. Katerina Osmanlı topraklarının da daha geniş bir ölçüde paylaşılması sebeplerinin araştırmağa ve hazırlamağa çalıştılar.
Bu sırada İngiltere ile Fransa Atlantik’in batısında güç mücadelesi içindeydiler.
II. Katerina onların bu savaştan yorgun çıkmalarından faydalanarak müttefiki Avusturya ile birlikte birçok isteklerini ve bu arada Kırım bölgesinin ilhakını Osmanlı devletine kabul ettirdi.

Ziştovi ve Yaş barış muahedeleri
II. Katerina Osmanlı’dan toprak elde etmenin verdiği rehavetle daha fazlasını istemekten geri durmadı.
Osmanlı bu dönemde tehdit altında olduğunu fark ettiği Boğazları tahkim etmeye çalıştı.
Bu dönemde İngilizler de Boğazlar bölgesiyle ilgilenmeye başladılar. Gerilen ilişkiler savaşa neden oldu. Osmanlı Devleti Ruslara harp ilan etti. Aynı sırada Rusların müttefiki Avusturya Devleti de Osmanlılara karşı harp ilan etti.
Savaşın sonunda 1792’de imzalanan Yaş antlaşmasıyla Ruslar Karadeniz’in kuzeyinde hakimiyet alanlarını genişlettiler.

1798 Türk-Rus ittifakı
Fransa’da 1789 yılında patlak veren büyük ihtilâl, boğazlar meselesinin gelişmesini hızlandırdı.

Napolyon Bonapart’ın Osmanlı devleti ile İngiltere’ye karşı güttüğü doğu siyaseti Osmanlılarla Ruslar arasında bir yakınlaşmayı husule getirdi. İşbirliği teklifi Ruslardan geldi. II. Katerina’nın ölmesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin harp çizgisinin berisine taşınmasında etkili oldu.
Napolyon’un Mısır’a saldırması, Rus-Osmanlı ittifakının önündeki tereddütleri ortadan kaldırdı.

Rusya ittifakın imzalanmasını beklemeden bir an evvel harp gemilerini boğazlardan geçirmeğe kalkıştı.
Amiral Uchakow’un başkanlığında İstanbul’a gelen Rus donanması Büyükdere koyunda demirlemişti (Eylül 1798).
Yapılan muahede Osman devletinin müttefiki sıfatile yalnız Rus harp gemilerine boğazlardan serbestçe geçmek hakkını sağlamakta idi.
…bu muahede muayyen, maksatla bir prensip olarak değil, fakat sekiz yıllık bir müddet için, belli bir maksatla yapılmıştı.
Fakat Ruslar Osman devletinin müşkil durumundan ve zaafından faydalanarak yavaş yavaş bu geçici müsaadeyi daimi bir hak şekline sokmak istediler.

Osmanlı-Rus ittifakını birkaç gün sonra Babıâlı ile İngiltere arasında imzalanan korunma paktı takip etti,
İngiltere bu sıkı işbirliğinden faydalanarak aynı yılda ticaret gemilerine Karadeniz’de serbest dolaşabilmek hakkını sağlamak için teşebbüse geçti.

II. Bölüm
Boğazlarda Türk Egemenliğinin Tek Taraflı Muahedelerle Tahdit Edildiği Devre
1809 Kale-i Sultaniye muahedesi
1805 yılında Ruslarla yapılan ittifakın tasdiknameleri BabIâli’de Rus elçisile mübadele olunmasından bir gün sonra İstanbul’da Napolyon’un Rus ve Avusturya ordularını Austerlitz’de yendiği haberi alındı.

Osmanlı Devleti yükselen Fransa ve gerileyen Rusya karşısında yeni bir müttefik arayışlarına girişti. Osmanlı topraklarının paylaşımı konusunda Fransa ve Rusya’nın birbirleriyle anlaşmaları Osmanlıları İngilizlere yakınlaştırdı.
5 Ocak 1809 yılında Çanakkale’de Boğazhisar kalesi civarında İngiltere ile 12 maddelik bir barış antlaşması imzaladı.
Bu antlaşma boğazlar meselesi tarihinde önemli bir merhale teşkil eder: boğazların yabancı donanmalarına kapalılığı hususundaki kadim kaide İngilizler için de geçerli olmakla birlikte Osmanlı Devleti, İngilizlere diğer devletlere karşı da Boğazların kapalı tutulacağına dair taahhütte bulundu. Böylelikle Boğazların kapalılığı ilkesi devletler hukuku meselesi halini aldı.

İngiltere’ye karşı şimdi girişilmiş olan bu taahhüt mutlak ve daimî bir mahiyet arz ediyordu.

Edirne barışı ve Karadeniz’in tekmil yabancı devletlerin ticaret gemilerine açılması
Çar Nikola’nın Osmanlı Devletinden toprak ve taviz kopararak kendi halkı nezdinde itibar elde etmek istemesi iki ülke arasında gerilime neden oldu. Rusların verdiği ültimatomlara karşılık Osmanlı devleti harbe girmek istemedi ve bu şartlar altında 1826’da Akkerman muahedesi imzalandı.
Ertesi yıl Yunan isyanları nedeniyle Avrupa genelinde diplomatik ilişkiler gerildi. İngiltere, Fransa ve Rusya bu dönemde Navarin’de Osmanlı donanmasını imha etti. Hemen ardından Ruslar zayıf durumundan istifade etmek isteyerek Osmanlı’ya harb ilan etti. Avrupa devletlerinin müdahaleleri neticesinde Eylül 1829’da Edirne muahedesi imza edildi. Muahede maddeleri ticari gemilerin Boğazlardan geçişini düzenlemiş ve ayrıca tüm yabancı devletlerin Karadeniz’de ticaret maksadıyla dolaşabilmesine izin vermiştir.
Karadeniz bu madde ile bundan böyle bir Türk-Rus denizi olmaktan da büsbütün çıkarak beynelmilel ticarete konu olmuştur.

Hünkâr İskelesi muahedesi - Temmuz 1833
Mısır valisi Mehmet Ali’nin isyanları döneminde Rusya ilk ve son defa olarak Karadeniz ve boğazlarda nüfuzunun en yüksek zirvesine ulaştı.
İsyancı ordusunun padişahın tahtı üzerindeki tehdidini savuşturan Ruslar, Boğazlara bu kadar yaklaşmışken geri çekilmek istemediler.
Rus donanması ancak Osmanlı devletiyle muahede yaptıktan sonra Boğazı terk etti. 
İttifak muahedesine göre her iki devlet, topraklarının güvenliği için birbirlerine yardım taahhüt etmiş, Osmanlı devleti başka bir devletin saldırısına uğradığı taktirde Rusya’nın müdafaasına sığınmıştır.
Bu antlaşma başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupa ülkelerini rahatsız etti.
Osmanlı-Rus antlaşmasının siyasî alanda doğurduğu bu huzursuzluk ve karışık durum Mısır valisi Mehmet Ali’nin Babıâli’ye karşı ikinci bir defa ayaklanmasına kadar sürdü.

III. Bölüm
Boğazlarda Türk Egemenliğinin Çok Taraflı Muahedelerle Tahdit Edildiği Devre
1841 Londra Boğazlar sözleşmesi
Mısır valisinin Osmanlı toprakları üzerindeki hırsları bitmemişti. 1839 yılında beklenen buhran ayyuka çıkınca Rusya, bir önceki isyandaki tutumuna kıyasla gevşeklik gösterdi. Boğazlar bölgesine asker göndermesi durumunda Avrupa devletlerinden en az biriyle daha savaşa girmesi gerekeceğinden dolayı endişe ediyordu.
15 Temmuz 1840’ta Avusturya, İngiltere, Prusya ve Rusya ile Babıâli arasında Londra’da Mehmet Ali’ye karşı alınacak zecrî tedbirlerden bahis bir protokol imzalandı. Protokolde Devlet-i Aliyye’nin asi valisi ile savaşta bulunduğu bir sırada hünkâr tarafından dört âkid devlete yardım istemek üzere başvurulduğu önemle belirtiliyordu.
Mısır meselesi Mısır eyaletinin veraset yoluyla Mehmet Ali’ye tevcih edilmesi üzere halledildi ve bunun akabinde Boğazlar konusunda ilgili devletler yeni bir protokol düzenlediler.
13 Temmuz 1841’de Londra’da Çanakkale ve Karadeniz boğazlarının kapalılığına dair Babıâli ile beş büyük devlet arasında genel bir mukavelename imzalandı.
Bu antlaşma ile Osmanlı devletinin hükümranlık hakları son derece daraltılmıştır.
İngiltere devleti bu muahede ile evvelce 1809 yılında Osmanlı devleti ile boğazlara dair yaptığı tek taraflı antlaşmayı çok taraflı bir Avrupa muahedesine çevirmeğe muvaffak oldu.

1856 Paris muahedesi
Muahedeye sebep Kırım harbidir.
Yapılan muahedeye göre Türkiye ve Rusya ne Karadeniz’de ne Azak denizinde harp gemileri bulunduramayacak, bu denizlerdeki limanlar yalnız ticaret gemilerine mahsus olacak. …muahedenin şartlan ihlâl edilirse Fransa, İngiltere ve Avusturya’nın donanmaları Karadeniz’e girecekler…
Büyük devletler tarafından doğu meselesinin ilk defa olarak etraflıca ele alınıp bir düzene konulduğunu gösteren bu muahede (…) 1841 tarihli Boğazlar sözleşmesinin esaslarını muhafaza etmiştir.
Muahede Türkiye’nin gelecekte herhangi bir suretle tehdid edilmesini önlemek için Karadeniz’de Rusya’nın tam bir silahsızlanmasını sağlamağa çalıştıkları görülmektedir.

1871 Londra Boğazlar Antlaşması
1856 Paris muahedesi yürürlüğe girdiği andan itibaren Rusya bir taraftan tekrar Asya’ya dönerek doğu istikametinde hâkimiyetini genişletmeğe çalıştı. Diğer taraftan da Karadeniz’de uğradığı kısıtlamadan kurtulmanın yollarını aradı.
Karadeniz’in tarafsızlığından Osmanlı Devleti de memnun değildi, netice itibariyle Boğazlar konusuyla birlikte Karadeniz’in siyasi durumunu görüşmek üzere yeni bir konferansın toplanması gerekli oldu.
Mart 1871 tarihinde imzalanan Boğazlar sözleşmesiyle Karadeniz’in tarafsızlığı ilkesi kaldırıldı.
1871 Londra Boğazlar sözleşmesini bundan evvelki 1841 ve 1856 muahedelerinden ayıran esaslı fark da, Osmanlı devletinin boğazları artık yalnız sefaretler hizmetlerindeki hafif harp gemilerine değil -Paris muahedesi hükümlerini korumak suretiyle lüzum gördüğü halde- dost ve müttefik devletler harp gemilerine de açmak hususunda 1841 yılından beri kaybettiği salâhiyeti yeniden kazanmış olmasıdır.

1878 Berlin muahedesi
Karadeniz’de donanma bulundurma serbestisini geri kazanan Rusya, yayılmacı siyasetine Balkanlardaki Osmanlı toprakları yönünde hız verdi. 93 Harbi arifesinde Avrupa devletleri Boğazların Rus hakimiyetine geçmesi tehlikesine karşı diplomatik girişimlerde bulundular.
Berlin’de imzalanan antlaşma Osmanlı Devletinin Ayastefanos antlaşmasından kaynaklı zararlarını hafifletti.

Osmanlı devletinin birinci cihan harbine girişine kadar boğazlar meselesi
Bundan sonra harp gemilerinin boğazlardan geçit hakkının tefsiri hususunda İngiltere ile Rusya arasında sık sık siyasi çarpışmalar eksik olmadı (s. 394).

Boğazlar meselesi Fas buhranı ve Trablusgarp savaşı esnasında yeniden ortaya çıktı. Ruslar bu dönemde Boğazları ele geçirmek üzere açık ve gizli diplomatik temaslarda bulundular. 

Birinci cihan savaşında itilaf devletleri arasında İstanbul ve boğazlara dair yapılan gizli anlaşmalar
1914 Ağustos’unda İngiliz devlet adamlarile “Megalo Idea”, yani büyük bir Yunanistan kurmak hülyası peşinde koşan Venizelos arasında müzakereler yapılmağa başlanmıştı.
Bunun üzerine Rus dışbakanı daha evvel bu küçük Balkan devletinin ne cenubî Trakya ne de boğazların yakınında hiçbir toprak tazminatı isteğinde bulunmıyacağına dair bir taahhütte bulunmasını talep etti.
Ruslar, bu taleplerine iltifat edilmeyince 4 Mart’ta Petersbug’daki İngiliz ve Fransız büyükelçilerine çar tarafından da tasvip edilmiş olan şu muhtırayı verdi: “İstanbul ve boğazlar meselesi artık kat’î ve nihaî olarak Rusya’nın tarihî arzularına uygun bir surette çözülmelidir…”
Sir E. Grey Petersburg’daki İngiliz elçisi Buchanan vasıtasile Rus hükümetine sunduğu 6 Mart 1915 tarihli cevabî notasında boğazlardan herhangi bir kısmının Yunanistan’a katılması asla bahis mevzuu olmadığını bildirdi

Rusya’daki ihtilalden sonra Ruslar gizli anlaşmaların icrasından vazgeçildiğini bildirdiler.

İngiltere telaşa düştü. 5 Ocak 1918’de İngiliz başbakanı İngilizlerin Türkiye’yi Türklükle meskûn Trakya ve Asya’daki yerlerinden ve İstanbul’dan mahrum etmek için harbetmediğini açıkladı. Lloyd George’un aynı zamanda, boğazların milletlerarası bir duruma konulmasını teklif eden bu açıklamasını Wilson’nun üç gün sonra (8 Ocak) Amerika Birleşik Devletleri kongresi huzurunda verdiği bir söylev takip etti.
Merkezî Devletler kayıtsız ve şartsız teslim olunca İngiliz hükümeti tekrar gizli anlaşmalar prensibine döndü.

Sevr muahedesinde Türk boğazlarının açılmasını ve milletlerarası bir duruma konulması prensibini kabul ettiler.

IV. Bölüm
Boğazların Milletlerarası Bir Duruma Konulmak İstenmesi
Sevr muahedesinde boğazların milletlerarası duruma konulması ve bu muahedenin Türk istiklâl savaşile hükümsüz bırakılması
Mondros mütarekesinin birinci maddesi mucibince Osmanlı devleti Çanakkale ve Karadeniz boğazlarının açılmasına, Karadeniz’e geçişin teminine ve her iki boğazdaki istihkâmların müttefik devletler tarafından işgaline muvafakat ediyordu.

İngiltere hükümeti biri 1918 yılının son, diğeri 1919 senesinin ilk aylarında olmak üzere iki defa boğazlar ve İstanbul mandasının kabulünü şimalî Amerika Birleşik Devletleri’ne teklif etti.

…galip devletlerden hiçbiri diğerinin İstanbul ve boğazlara, tek başına hâkim olmasına razı olamıyordu, o halde bunun biricik hal çaresi kalıyordu. O da İstanbul’un Osmanlı devletinin elinde kalması keyfiyeti idi.
İngiltere hükümeti daha ziyade ticaret ve harp gemilerinin boğazlardan tam bir serbestlikle geçebilmesini temin etmek ve bu geçitleri milletlerarası bir kontrol komisyonunun emri altına koymak-planını güdüyordu.

…üç büyük devlet arasında 24 Nisan 1920’de, San Remo konferansında boğazlar rejiminin ana hatları üzerinde bir anlaşma vukua geldi. Mağlup Osmanlı devletinin düşüncesini sormağa bile lüzum görmeden ve boğazlara ait maddeleri de içine alan Sevr barış şartlarını 11 Mayıs’ta Osmanlı murahhaslarına sundular.

Pan Yayıncılık, 1999
Kitabın ilk baskısı: 1947, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü yayını

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder