23 Nisan 2020 Perşembe

Kur'an-ı Anlamanın Anlamı

 Dücane Cündioğlu - Kur'an-ı Anlamanın Anlamı

Hermeneutik Bir Deneyim I

 

Anlama ve Yorumlama’nın Mahiyeti

(Bu kitap) sadece nasıl anlaşılması gerektiğini değil, niçin öyle anlaşılması ve/veya anlaşılmaması lazım geldiğini de ele almaya çalışacaktır.

 

Mantık, Fıkıh, Belagat gibi ilimler Tefsir İlminin oluşmasına katkıda bulunmuşlar ve tabiatıyla, Kur’an müfessirleri için bu ilimlerde derinleşmek bir zaruret olmuş…

Kur’an’ın evvelemirde “dilsel bir metin” oluşuydu. Dilsel bir metni anlamak ve açıklamak, ister istemez dilin kendisine ait hususiyetleri bilmekle mümkün olabilirdi.

Kur’an Allah'ın kelâmı, O'nun konuşması, O'nun sözü olduğuna göre, evvelemirde dille alâkalıdır,

Kur'an Allah'ın kelâmı’dır, Allah'ın lisanı değil!

Kur’an, tarihi “tarih kitapları” gibi ele almaz.

Kur’an’da kullanılan dil, bu ilim dallarının dili değildir; zira Kur’an’ın hedefi bu ilimlerin hedefi değildir.

 

Anlama faaliyeti, ‘anlam’ın ortaya çıktığı süreçtir

Anlam, onu anlatan’ın ilettiği bir şey olduğundan, doğru anlam anlatılan’dan ibarettir; yani anlam, ancak anlatan’a sorularak doğrulanabilir.

 

Söz’ün sahibine “ne demek istiyorsun?” diye sorulamadığında, ister-istemez söz hakkında “Bu (söz) ne anlama geliyor?” suali sorulacaktır ki işte bu durumda doğru anlam’ı kur(tar)mak için söz’ün tabii bağlamına ihtiyaç var demektir.

 

İlk muhataplar da önemlidir ve doğru unlum onların anladıklarıdır; zira yanlış anlasalardı, anlatan özne buna müsaade etmez ve anlaşılanı doğrulamayarak onu yeniden ifade ederdi.

 

Anlama Faaliyetinin İstikameti

…Nasıl anladığımızı bilmiyorsak, ne anladığımızı da biliniyoruz demektir. Eğer “anlam benim anladığımdan ibarettir” (=ne olsa gider) diye düşünüyorsak, o zaman bu sualler —ve pek tabii ki cevapları da— önemli değildir.

…anlam ‘elde edilmek’ değil, ‘iletilmek’ istenen (bir şey) olarak ele alındığında, istikametin söylenen (şey)den muhataba doğru bir seyir izlediği, izlemesi gerektiği (böylelikle gerçek özne’nin varlığı) itiraf edilmiş olur ki anlatımda esas olan da budur…

…(doğru) anlam, anlatılan, yani söyleyenin murad ettiği anlam’dır.

 

“Farklı anlamlar” — sanılanın aksine— birbirlerini tamamlayan, müşterek anlam’ı kuran elemanlar olarak değil, birbirlerini iptal eden, yok etmeye çalışan virüsler gibi iş görürler.

“birçok anlama gelen bir söz, hiçbir anlama gelmez.”

 

…bir ayetin farklı şekillerde anlaşılabilmesi, onun farklı anlamlar vermek üzere vazedildiğini göstermez; yani farklılık anlaşılandadır, anlatılanda değil!

 

…lafz-ı müştereken umum ifade edip etmediği meselesi usûlcüler arasında çetin tartışmalara yol açmış…

 

Kelime cümle’nin içerisine dahil edilmeden önce — tabiri caizse— özgürdür. Onu cümleye dahil eden, artık onun ifade edeceği şeyi de tayin ermiş demektir.

…anlam tek tek sözcüklerde değil, sözcüklerden oluşmuş terkiblerde, söz’ün bütününde tezahür eder, kendisini dil’in bütünü içerisinde ifşa edip açığa çıkarır.

 

…ebced sıralaması, esasen “ebced, hevvez, hutti, kelemen, sa‘vez, karaşed” şeklinde İbranî alfabesini temsil eder. Arapça'ya has harfler, bu sisteme ‘sahez ve ‘dazığ şeklinde eklenmiştir.

İbranice, rakamları ifade etmek üzere özel karakterlere sahip değildir

 

Anlam sadece ibarelerin kendisinde değil, bazen, hatta hemen hemen ibarelerin durdukları yerdedir; Tıpkı herhangi bir taşın, tek başına iken bir anlam ifade etmeyip bir sınır göstermesi için konulduğu yerde bir anlam ifade etmesi gibi... Anlam taşın ‘kendisinde değil, ‘durduğu yerde ortaya çıkar.

 

…muhatab ortada olmadığında anlam da ortada değildir.

 

…kelâm-ı İlahî, zaman ve mekân değiştiği için değişen konuları ele aldığından dolayı değil, zaman ve mekânın değişmesiyle değişmeyen konulan ele aldığından dolayı aşkındır

 

Dil, bir sözden kastedileni anlamada bir vasıta olmakla birlikte, sözü kavramak, sözün muradı üzerinde tefekkür ve tedebbür etmek için elbette dilbilgisinden daha fazlası lazımdır.

 

Kur’an’ın nazil olduğu zamanı dikkate almadan yapılan yorumlar, anlama faaliyetinin henüz daha başında iken doğru anlamı elde etmede başarısızlığa mahkum olmuş yorumlardır.

...çünkü zaman, anlam’ın en kuvvetli bağıdır.

 

Ne söylendiği, niçin söylendiği, kime söylendiği, nerede ve ne zaman söylendiği önemli olmakla birlikte, bunlardan daha önemlisi, (bir şeyin) nasıl söylendiğidir

 

Kaknüs Yayınları

5. baskı, 2005

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder