26 Nisan 2020 Pazar

Viktor E. Frankl - İnsanın Anlam Arayışı


Viktor E. Frankl  - İnsanın Anlam Arayışı

Dr. Frankl, şöyle veya böyle çeşitli acılar içinde kıvranan hastalarına-bazen “Neden intihar etmiyorsunuz?" diye sorar.
Bir hastada, onu yaşama bağlayan çocuklarına yönelik sevgi söz konusudur; bir başkasında kullanılacak yetenekler; bir üçüncüsünde belki de sadece korunmaya değer canlı anılar. Parçalanmış yaşamın bu ince ipliklerinden sağlam bir anlam ve sorumluluk örgüsü dokumak, çağdaş varoluşçu analizin Dr. Frankl’e özgü yorumlanışı olan logoterapi'nin konusunu ve hedefini oluşturmaktadır.

Freud, bu can sıkıcı rahatsızlıkların kökenini, çatışan bilinçdışı güdülerin neden olduğu kaygıda aramaktadır.
Frankl ise acı çeken kişinin, varoluşunda bir anlam ve sorumluluk duygusu bulmayı başaramayışına bağlamaktadır.

1945 yılında Kitabı dokuz günde yazmış ve kesinlikle isimsiz yayınlanmasına karar vermiştim.
İstediğim tek şey somut bir örnek yoluyla okura, yaşamın, her durumda, hatta en acınası durumlarda bile potansiyel bir anlam taşıdığım anlatabilmekti.
Mutluluğun kendiliğinden olması gerekir, aynı şey başarı için de geçerlidir: Ona aldırış etmeyerek, kendi kendine olmasına izin vermeniz gerekir.

1. Bölüm
TOPLAMA KAMPI DENEYİMLERİ
Bu kitap, gerçeklere ve olaylara ilişkin bir açıklama olma iddiasında değildir,

Bu kamplardan birisinde kalmış olanlar için kitap, orada yaşananları günümüzün bilgileri ışığı altında açıklamaya çalışacaktır.

…zamanımın çoğunu demiryolu hatları için kazı yaparak ve ray döşeyerek geçiriyordum.

SS subayı beni yavaş yavaş sağa çevirdi, böylece sağa yöneldim.
Bir süredir orada bulunan tutsaklara, meslektaşım ve arkadaşım P’nin nereye gönderilmiş olabileceğini sordum.
“Sol tarafa mı gönderildi?”
“Evet,” diye cevap verdim.
“O zaman onu orada görebilirsin,” dedi birisi.
"Nerede?” Bir el, Polonya'nın gri gökyüzüne alev saçan, birkaç yüz metre ötedeki bir bacayı gösterdi. Bacadan uğursuz bir duman bulutu yükseliyordu (s. 27).

Tiksinti, dehşet ve acıma: Bu olayı izleyen bir tutuklu artık böyle şeyler hissetmez. Birkaç haftalık kamp yaşamından sonra acı çekenler, can çekişenler ve ölümler öylesine sıradan şeyler olur ki, bunlar, tanıklık eden bir tutukluyu artık etkilemez olur (s. 36).

Tutuklunun ruhsal tepkilerinin ikinci evresinde ortaya çıkan semptomlar, duygu yitimi (apati), yani kişinin hissetmeyi göze alamadığı coşku ve duygularım köreltmesiydi; bu da sonunda tutukluyu, her gün ve her saat karşı karşıya olduğu dayağa karşı duyarsızlaştırıyordu (s. 38).

(Kâbus gören koğuş elemanı hakkında) O anda, ne kadar dehşet verici olursa olsun hiçbir rüyanın, bizi çevreleyen ve kendisini sarstığım takdirde adamın uyanacağı kampın gerçeklerinden daha kötü olmadığının, yoğun bir şekilde bilincine vardım (s. 44).

İnsanın özleyebileceği nihai ve en yüksek hedef, sevgidir.
Dünyada hiçbir şeyi kalmayan bir insanın, kısa bir an için de olsa, sevdiği insana ilişkin düşüncelerle ne kadar mutlu olabileceğini anladım (s. 52).

…başhekim içeri dalıp tifüslü hastaların bulunduğu başka bir kampta tıbbi yardım için gönüllü olmamı istedi.
Çalışma grubunda kısa sürede öleceğimi biliyordum. Ama öleceksem, hiç olmasa bunun bir anlamı olmalıydı. Bir ot gibi yaşayıp sonunda o zamanlar olduğu gibi verimsiz bir işçi olarak ölmektense, bir doktor olarak yoldaşlarıma yardım etmeye çalışmanın elbette daha anlamlı olacağım düşündüm (s. 64).

…anlamlı olan sadece yaratıcılık ya da zevk değildir. Eğer yaşamda gerçekten bir anlam varsa, acıda da bir anlam olmalıdır. Acı da yaşamın kader ve ölüm kadar silinmez bir parçasıdır. Acı ve ölüm olmaksızın, insan yaşamı tamamlanmış olmaz (s. 82).

Geleceğe olan inancın yitimi…

Yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasılsa katlanabilir.
Yaşamında hiçbir anlam, amaç, hedef göremeyen ve bu nedenle sürdürmeyi anlamsız bulan kişinin vay haline!
Yaşından ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu (s. 92).

2. Bölüm
GENEL İLKELERİYLE LOGOTERAPİ
…psikanalizin özünün ne olduğunu anlatabilir misiniz?
Psikanaliz sırasında, hastanın divana uzanıp, bazen söylenmesi hiç hoş olmayan şeyleri anlatması gerekir.
Logoterapide ise hasta dik oturabilir, ama bazen duyulması hiç hoş olmayan şeyleri duyması gerekir.

Logoterapi daha çok gelecek üzerinde, yani hasta tarafından gelecekte yerine getirilecek anlamlar üzerinde odaklaşır (s. 112).

İnsanın anlam arayışı, içgüdüsel itkilerin “ikincil bir ussallaştırması” değil, yaşamındaki temel bir güdüdür (s. 113).

Her çatışma zorunluluk gereği nevrotik değildir; bir ölçüde çatışma normal ve sağlıklıdır. Benzer bir şekilde acı çekmek her zaman için patolojik bir olgu değildir; acı, nevrotik bir semptom (belirti) olmaktan çok, özellikle varoluşsal engellenmeden kaynaklanıyorsa, insanca bir başarı da olabilir. İnsanın kendi varoluşuna anlam bulma arayışının, hatta buna yönelik kuşkusunun, her durumda bir hastalıktan kaynaklandığını ya da böyle bir hastalığa yol açtığım kesinlikle reddediyorum (s. 116).

Kuşkusuz insanın anlam arayışı içsel denge yerine içsel gerilim yaratabilir. Ne var ki, ruh sağlığının vazgeçilmez ön koşulu da işte bu gerilimdir (s. 118).

…ruh sağlığının, belli bir gerilim ölçüsüne, kişinin ulaşmış olduğu şeyle ulaşması gereken arasındaki ya da o anda ne olduğuyla olması gereken arasındaki gerilime dayandığı görülebilir.

İnsanın gerçekte ihtiyaç duyduğu şey, gerilimsiz bir durum değil, daha çok, uğruna çaba göstermeye değer bir hedef, özgürce seçilen bir amaç için uğraşmak ve mücadele etmektir.
Bir mimar eski bir kemeri güçlendirmek istediği zaman kemerin üzerindeki yükü arttıracaktır, çünkü böylece parçalar daha sağlam bir şekilde birleşir (s. 119).

Varoluşsal boşluk temel olarak kendini can sıkıntısı durumunda dışavurur.

Hastanın, yaşamın anlamının ne olduğunu sorması halinde ne yapabileceğimize bir bakalım (s. 122).

Tek kelime ile her insan yaşam tarafından sorgulanır ve herkes, sadece kendi yaşamı için cevap verirken yaşama cevap verir; sadece sorumlu olarak bunu yapabilir. Bu nedenle logoterapi insan varoluşunun özünü, sorumlulukta görmektedir (s. 123).

…logoterapistin rolü, bir ressamdan çok bir göz uzmanının oynadığı roldür. Ressam bize, dünyayı kendi gördüğü haliyle aktarmaya, göz uzmanı ise dünyayı gerçekte olduğu gibi görmemizi sağlamaya çalışır (s. 124).

Kişi, hizmet edeceği bir davaya ya da seveceği bir insana kendim adayarak ne kadar çok kendim unutursa, o kadar çok insan olur ve kendim de o kadar çok gerçekleştirir (s. 125).

Sevmediği sürece hiç kimse, bir başka insanın özünün tam olarak farkına varamaz (s. 126).

Anlam bulmak için acı çekmek kesinlikle gerekli değildir. Ben sadece acıya rağmen anlamın olası olduğunu -elbette acının kaçınılmaz olması koşuluyla- vurgulamak istiyorum.

Haz, bir yan ürün ya da yan etkidir ve öyle kalması gerekir ve kendi içinde bir amaç yapıldığı ölçüde yok edilmiş olur.

“Çelişik niyet” adı verilen logoterapi tekniği,
Bu yaklaşımda fobisi olan hastaya, bir an için de olsa, kesin olarak korktuğu şeye niyetlenmesi söylenir (s. 138).

…“nihilizm” öğretisinde, yapısal bir tehlike söz konusudur. İnsana ilişkin bu görüş, nevrotik bir bireyin, zaten inanmaya yatkın olduğu şeye, yani dış etkilerin ya da iç koşulların kurbanı olduğuna inanmasını sağlar (s. 144).

3. Bölüm
TRAJİK BİR İYİMSERLİK TARTIŞMASI
“Trajik bir iyimserlik”
Kısaca bu, insan varoluşunun (1) acı, (2) suçluluk, (3) ölümle tanımlanabilecek yanlarından oluşan ve logoterapide “trajik üçlü” adı verilen şeye karşın, insanın iyimser olduğu ve böyle kaldığı anlamına gelir (s. 149).

Birisinin gülmesini istiyorsanız, ona bir neden sunmanız, örneğin bir fıkra anlatmanız gerekir. Onu gülmeye zorlayarak ya da kendim zorlamasını sağlayarak, gerçek bir kahkaha yaratmak kesinlikle olanaksızdır.
Logoterapide bu tür bir davranış yapısına “aşırı niyet" denilmektedir.
…“haz ilkesi” denilen şey daha çok bir neşe yok edicidir.

Anlamsızlık duygusunun nedenine gelince, aşın basitleştirme de olsa, insanların yaşamalarını sağlayacak çok şeyin bulunmasına karşın, uğruna yaşayacakları bir şeyin olmadığı söylenebilir; insanlar araçlara sahip, ama amaçlan yok (s. 152).

Logoterapi, bilinci, belli bir yaşam durumunda ihtiyaç duyulduğunda takip etmemiz gereken yönü gösteren bir yönlendirici olarak değerlendirir.

Logoterapinin de ortaya koyduğu gibi, kişinin yaşamda bir anlama ulaşmasının üç temel yolu vardır. Bunlardan ilki bir eser yaratmak ya da bir iş yapmaktır. İkincisi bir şey yaşamak ya da bir insanla etkileşime girmektir; başka bir deyişle sadece işte değil, sevgide de anlam bulunabilir (s. 157).

Üçüncü yol: Değiştiremeyeceği bir kaderle yüz yüze gelen umutsuz bir durumun çaresiz kurbanı bile kendini aşabilir ve böylece kendini değiştirebilir. Kişisel bir trajediyi bir zafere dönüştürebilir.

…dünya kötü bir durumda ve her birimiz elinden geleni yapmadığı sürece her şey daha da kötüye gidecek.

Türkçeleştiren: Selçuk Budak
Okuyanus Yayınları
3. Baskı, 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder