25 Nisan 2016 Pazartesi

Mantığın Gelişimi - Ortaçağda İslam Coğrafyasında Mantık

Ortaçağda İslam Coğrafyasında Mantık
Bu coğrafyada ilk mantık çalışmalarını yapanlar, Büyük İskender’in (MÖ 356 - 323) doğu seferi sonrasında Yunan kültürü ile tanışan Hıristiyan Süryanilerdir. Süryaniler, mantıköğretimine dini eğitimin bir parçası olarak yer vermekteydi. Sergius (ölümü 536), Paulus Persa (6.yy.) ve Severe Sebokht (7.yy.) bu dönemin güçlü mantıkçılarıdır.
Süryanilerin Yunan düşüncesiyle tanışması, Büyük İskender’in Doğu seferi sonrasında gerçekleşmiştir. İslam coğrafyasında ilk mantık çalışmaları, İskenderiye Okulunu izleyen Süryaniler tarafından gerçekleştirilmiştir.
Süryanilerin önde gelen mantık okulları
1. Urfa Okulu: Edessa olarak da bilinir. Urfa’daki okulun kapatılmasından sonra Nusaybin Nastûrîliğin dini merkezi olmuştur.
2. Cundişâpûr Okulu: Nastûrîler tarafından kurulmuştur.
Süryanilerin mantık çalışmaları, bu coğrafyada bir mantık geleneğinin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Yunanca mantık metinlerini Arapçaya çeviren ilk kuşak çevirmenler bu okulda yetişmiştir.
3. Antakya Okulu: 3. yüzyılın sonunda kurulmuştur. Aristoteles’in Süryaniceye ilk olarak Probus tarafından bu okulda çevrildiği düşünülmektedir.
4. Nusaybin Okulu: Urfa okulunun kapatılması üzerine Nastûrîler tarafından Nusaybinde 326 yılında kurulmuştur.
5. Kınnesrin Okulu: Eski Halep olarak da bilinen ve Kuzey Suriye’de bulunan Kınnesrin şehrindedir.

İSLAM COĞRAFYASINDA MANTIK
Abbasi döneminin 7. halifesi Me’mûn (713-833 tarihleri) tarafından Bağdat’ta kurulan Beyt’ül-Hikme’de (Bilgelik Evi) farklı inançlardan pek çok iyi yetişmiş çevirmen çalışmıştır.
Bağdat okulunda bir yandan çeviri etkinliği devam ederken, bilinen mantık yapıtlarının Arapça yazan mantıkçılar tarafından yorumları (şerhleri) yapılmaya başlamıştır. Bu yorumlar uzunluğuna göre üçe ayrılmaktadır: muhtasar, telhîs ve tefsir.
10. yüzyıldan itibaren Müslümanlar mantık konusunda Süryanilerin sağladığı çeviri ve yorumlarla yetinmemiş, bağımsız çalışmalara yönelmişlerdir.
Fârâbî, Bağdat Okulunun bir temsilcisi olarak, Aristoteles’in mantığını, yine onun metinlerine bağlı kalarak İslami bir anlayışla yorumlamış ve yeniden inşa etmiş, İbn Sînâ ise daha bağımsız kalarak bir mantık sistemi oluşturmuştur.

Fârâbî
Bağdat okulunun en güçlü temsilcisidir. Bağdat’ta Yunan felsefesi yorumcusu ve çevirmeni Ebu Mişr Matta’nın yanında eğitim gördü. Fârâbî daha çok Aristoteles yorumlarıyla ünlüdür.
Fârâbî sadece Aristoteles mantığını yorumlamakla kalmamış, bunun dışında mantık öğreten kitaplar da yazmıştır.

Sözdizimci, terimlerin birleştirme (terkip) kurallarına göre birbirleriyle ilişkisini belirlemeye çalışır. Mantıkçının belirlemeye çalıştığı ise, kavramların yükleme (Arapça: haml, İngilizce: predication) ilişkisine göre birbiriyle ilişkisidir.
Sözdizim kuralları, dilden dile farklılık gösterir. Oysa mantık kuralları, her dilde akıl yürütme için geçerli olmalıdır.
Fârâbî’ye göre mantık hataya düşülmesi olanaklı her konuda akıl yürütme yetimizi doğru yönde tutmaktadır.
Fârâbî mantığı, tasavvurât (kavramlarla akıl yürütmeler) ve tasdîkât (önermelerle akıl yürütmeler) olarak iki kısma ayırmıştır. İlkinde amacın tanımlara ulaşmak olduğunu, ikincisinde ise tasımlara ulaşmak olduğunu belirtmiştir.

İbn Sînâ
İbn Sînâ mantık çalışmalarının önemli bir kısmına ‘Kitâbu’ş-fiifâ’ başlığı altında derlediği ansiklopedik çalışmasında yer vermiştir.
İşaretler ve Tembihler adlı kitabı İslam Dünyasındaki Mantık geleneğine damgasını vurmuştur.
İbn Sînâ’nın İslam mantık tarihi içindeki en önemli özelliği Aristoteles mantığının sorunlarını bağımsız bir mantık anlayışı içinde çözümleme ve çözmeye yönelmesidir. İbn Sînâ bu özelliğiyle İslam dünyasında bağımsız bir mantık geleneği oluşmasının yolunu açmıştır.

İbn Sînâ bir kavramın tanımında, onunla göreli olan bir kavrama başvurulmaması gerektiğini savunmaktadır. Tanımın şartlarından biri, tanımda kullanılan kavramların tanımlanan kavramdan önce bilinmesidir.

Aristoteles Organon’unda kipli önermeler ve kipli tasımlar konusunun bazı kısımlarını karanlıkta bırakmıştır. İbn Sînâ bunun farkında olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.
Aristoteles kipli önermelerin tek biçimde anlaşılabileceğini kabul etmektedir.
Bir başka deyişle, Aristoteles kipli önermelerin (kipin önermenin tümünü etkilediği) de dicto (De dicto = söylenene ilişkin) okunuşunu tercih eder görünmektedir.
1. De dicto okumada ‘Her A zorunlu olarak B dir’ önermesi aslında ‘Zorunludur ki her A B dir’ önermesidir.
2. ‘Her A B dir’ önermesi ‘Bazı B A dır’ önermesine döndürülebilmektedir.
3. ‘q’ önermesi ‘p’ önermesinden çıkıyorsa ‘Zorunludur ki p’ önermesinden ‘Zorunludur ki q’ önermesi çıkar.
4. Sonuç olarak, ‘Zorunludur ki her A B dir’ önermesinden ‘Zorunludur ki bazı B A dır’ önermesi çıkar.
De dicto okumada döndürme geçerlidir ancak Aristoteles’in diğer isteği, yani yukarıdaki ilk karma tasımı kabul edip ikinciyi reddetmek, gerçekleşmemektedir. Çünkü bu durumda birinci tasım biçimi de geçersiz olur.
İbn Sînâ’nın bu soruna yaklaşımı onu kipli önermelerin yorumlanmasında, Latin mantığında olmayan, öze göre (zâtî) ve nitelemeye göre (vasfî) okuma ayrımı yapmaya götürmüştür:
1. Öze göre okumada ‘A zorunlu olarak B dir’ önermesi ‘A öznesinin gösterdiği varlık varolduğu sürece B olma özelliğini taşır’ anlamına gelmektedir.
2. Nitelemeye göre okumada ‘A zorunlu olarak B dir’ önermesi ‘A, A olduğu sürece, B olma özelliğini taşır’ biçimine dönüşür.
İbn Sînâ’nın yaptığı bu ayrıma göre, ‘Yürüyen zorunlu olarak hareket eder’ önermesi öze göre (zâtî) yorumlandığında yanlış olur. Çünkü yürüyen varlığın varolduğu sürece hareket edeceğini söylemek doğru değildir. Aynı önerme nitelemeye göre (vasfî) yorumlandığında ise doğru olur. Çünkü yürüyen bir insan, yürüdüğü sürece, hareket etmektedir.

İbn Sînâ, tasımlar konusunda kendinden önceki mantıkçıların kullandığı yüklemli tasım-bileşik tasım ayırımı yerine, Kıyasta iktirani-istisnai tasım ayrımını yapar. İktirani tasım, sonucun ya da sonucun çelişiğinin öncüllerde açık olarak bulunmadığı kıyastır. İstisnalı tasım ise, sonucun ya da sonucun çelişiğinin öncüllerde açık olarak bulunduğu kıyastır.

İbn Sînâ’nın mantık anlayışına göre yazılan ‘bağımsız’ mantık eserleri arasında özellikle öne çıkan el-Kazvînî el-Kâtibî (1220-1280) tarafından yazılan Şemsiyye risalesidir.

Gazâlî
10. yüzyıldan sonra mantık ve felsefenin Müslümanlar arasında yaygınlaşması karşısında Müslümanlar arasında mantık ve felsefeye karşı tutum konusunda farklı düşünceler daha yüksek sesle ifade edilmeye başlamıştır. Mantık taraftarı görüşün en etkili savunucusu Gazâlî’dir.

Gazâlî, tasımları kullanılan öncüllerin bilgi değeri bakımından ele almaktadır.
1. Doğuştan öncüller (evveliyât): Aklın duyular yardımı olmaksızın ulaştığı bilgilerdir. Matematik doğruları, ‘Bütün parçadan büyüktür’ gibi en temel metafizik doğrular bu türdendir.
2. Duyu öncülleri (mahsûsât): İnsanın iç ve dış duyum ile edindiği bilgilerdir.
3. Deneyim öncülleri (mücerrebât)
4. Sezgi öncülleri (hadsiyyât)
5. Kendinden öncüller (fıtriyyât): Aklın hemen bir orta terime varıp bu terim aracılığı yaptığı bir tasımla ulaştığı bilgilerdir. ‘İki sayısı altı sayısının üçte biridir’ önermesi bu türden bir bilgiyi ifade eder.
6. Aktarılmış öncüller (mütevâtirât): Akla dayanarak güvenilir olduğuna karar verilen bir topluluğun sözü ile elde edilen bilgilerdir.
7. Yaygın öncüller (meşhûrât): Toplumda yaygın olarak kabul edildiği, sık tekrarlandığı için doğru kabul edilen önermelerin ifade ettiği bilgilerdir. ‘Adalet gereklidir’ önermesinin bilgisi bu türdendir.
8. Yetkinlik öncülleri (makbûlât): İlgili konudaki bir uzman gibi güvenilir bir kaynağın sağladığı bilgidir.
9. Sanı (zan) öncülleri (maznûnât): Çelişiğinin doğru olma olanağını ortadan kaldıramadığımız halde, doğru kabul edilen önermedir.
10. Ara öncüller (müşebbihât): Akıl bilgisine de, deneyim bilgisine de, yaygın bilgiye de benzeyen ama bunlardan hiçbiri olmayan bilgilerdir.
11.Uzlaşım öncülleri (müsellemât): Tartışma sırasında karşı tarafın kabul ettiği ya da taraşarın karşılıklı olarak kabul ettiği, genel kabul görmüş önermelerin ifade ettiği bilgilerdir.
12.Kuruntu öncülleri (vehmiyyât): İnanmak için geçerli bir neden olmadan insanın yaradılışı gereği doğru kabul ettiği önermelerin ifade ettiği bilgilerdir.
13.İmge öncülleri (muhayyelât): İmgelemin (düşgücünün) ürünü olarak insanın kabul ettiği önermelerin dile getirdiği bilgilerdir. Hoşa gitmeyen birinin adını taşıdığı için, bir insandan sakınmak gerektiğini bildiren öncül bu türdendir.

Kabul ettikleri öncüller bakımından tasımın yer bulduğu beş sanat ayırt edilmektedir:
1. Tanıtlama (burhan)
2. Diyalektik (cedel)
3. Retorik (hitabet)
4. Poetika (şiir)
5. Yanıltmaca (sofizm, mugalata)
Bunlardan ilk altı türde olan bilgiler kesindir (yakini). Kesin öncüllerle yapılan tasım ise tanıtlamadır (burhani kıyas). Tartışmada (diyalektik, cedel) öncüller yaygın önermelerden oluşur. Yanıltmacada doğru olmadığı halde doğru gibi görünen öncüllerden hareket edilir. Retorikte yetkinliğe veya sanıya başvurulur. Poetik tasım, imgeye dayalı öncüllerle kurulan tasımdır.

İbn Rüşd
İbn Rüşd Bağdat Okulu anlayışına dönerek, Aristoteles mantığını metinlere bağlı kalarak yeniden yorumlamaya girişmiştir.
İbn Sina’yı ve Gazâlî’yi eleştirmiştir.

İslam Dünyasında Mantığa Yöneltilen Eleştiriler
Mantıkçıların dayanağı olan, tümellerin zihin dışındaki varlığı, kelam bakımından geçersizdir. Mantıkçıların başvurduğu ilke ve tasımların çoğu kelama göre geçersiz olduğuna göre bunların iman ve din konularında kullanılması kabul edilemez.

Gazâlî ve Râzî’nin çabalarıyla mantık kurallarının din kurallarına aykırı olmadığı kabul edilmiştir. Gazâlî sonrasında mantığa karşı şüpheci tutumun en dikkat çekici örneğini İbn Teymiyye (1263-1328) vermektedir. İbn Teymiyye’ye göre din konularında nasıl akıl yürütüleceği Kur’an’da ortaya konmuştur.
---
Mantığın Gelişimi
Doç. Dr. İskender Taşdelen
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın Nu: 2424
Ocak 2013, Eskişehir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder