Aile İçi Şiddet
AİLE
KURUMU
Aile, toplumda birtakım fonksiyonları
yerine getirmektedir. Toplum geliştikçe, bu işlevler
farklı kurumlara ayrılmaktadır. Endüstri öncesi toplumlarda aile aynı zamanda
bireylerin eğitim ve iş gereksinimlerinin karşılanmasından da sorumluydular.
Endüstriyel gelişmenin devamı sonucu aile, eğitim ve iş fonksiyonunu diğer kurumlara
bırakmıştır. Modern aile çocukların sosyalleşmelerinden sorumludur.
Geniş
aile, endüstri öncesi toplumlarında
ve günümüzde de tarım toplumlarında olan bir aile yapısıdır. Geniş ailede
ebeveynler, çocuklar ve diğer akrabalar bir arada yaşarlar.
Endüstrileşme ve toplumsal hareketlilik
sonucu geniş ailenin yerini çekirdek
aile almıştır. Modern aile anne, baba ve çocuklardan oluşur.
Endüstrileşme, kentleşme ve modernleşmenin
beraberinde getirdiği değişimden en çok aile kurumu etkilenmiştir. Geniş
aileler küçülerek çekirdek ailelere dönüşmüştür.
Endüstri öncesi toplumunda aile hem
üretici, hem tüketici iken; endüstri toplumunda aile tüketicidir.
Toplumlarda cinsiyete dayalı bir işbölümü
vardır. Üretim ile cinsiyet arasındaki
ilişkiye baktığımızda kadınların erkeklere oranla dezavantajlı oldukları bir
gerçektir.
Şiddet
Şiddet, kanuna uymamak, kişiye zarar vermek,
hakaret etmek, onurunu kırmak, sükûnet ve huzura son vermek; birbirinin hakkını
çiğnemek, hırpalamak, incitmek, canını acıtmak için zor kullanmak; yakıcı aşırı
davranışlarda bulunmak ve aşırı derecede öfke ifade etmek şekillerinde kendini
gösteren davranışlara denir. Bazı davranışlara belli kültürlerde olumlu belli
kültürlerde olumsuz anlamlar yüklenebilir. Dolayısıyla şiddet içeren eylemleri
tanımlarken kültürel kalıpları da göz önünde bulundurmak gerekir.
KADINA
YÖNELİK ŞİDDET
Toplumumuzda gün geçtikçe yaygınlaşan,
adeta ata sporu haline gelen bir vakıadır. Şiddet kadınlar üzerinde birçok olumsuz
sonuçlar doğurmaktadır. Bunların başında kadınların ‘ben’ duygusunun ortadan
kalkması, kimlik ve düşünce gelişimlerinin zorlaşması ve girişimci yapılarının
azalması gelmektedir.
Kadın hareketlerinin ana çerçevesi ‘toplumsal
eşitlik’ ve ‘siyasal haklar’ etrafında oluşmaktadır. Kadının statüsünü gerek aile içinde, gerekse toplumda
yükseltmenin ön koşulu kadının eğitim düzeyinin geliştirilmesidir.
Kadına yönelik şiddeti haklı kılan
nedenlerden biri de geleneksel kültürümüzdür.
Evlilik yaşı küçüldüğünde, şiddete maruz
kalma da artmaktadır.
Sosyo-ekonomik yönden yaşanan olumsuz koşullar,
bireyleri toplumsal alanda sinik bir hale getirmektedir. Sürekli sinik yaşayan
insanlar, ortamını bulduklarında patlamaktadırlar. Aile içi şiddete maruz kalan
kadınların çoğunun ekonomik bağımsızlıklarının olmadığı ve eşlerine bağımlı
oldukları bir gerçektir. Aile içi şiddete maruz kalan kadınların çocuklarına şiddet
uyguladıkları ortaya çıkmıştır.
Şiddet mağdurlarının ben duygusu azalmakta,
kimlikleri kaybolmakta, sağlık yönünden ise sorunlu hale gelmektedirler.
Kadına karşı şiddete başvuran erkeklerin çoğunda
aşırı güvensizlik duygusu göze çarpmaktadır. Bu erkekler bu duyguyu bilinçaltında
tutmak için maço görünürler, aşırı saldırgan davranırlar; her şeyi bildiklerini
iddia ederler; her zaman özerkliklerine tecavüz edileceği korkusunu yaşarlar.
Aşırı bağımlıdırlar. Eşlerinin bakımına muhtaçtırlar.
En küçük bir ayrılma, boşanma tehdidi bu erkeği paniğe sokar.
Ailede
Şiddetin Başlıca Nedenleri
• Ailenin kalabalık olması
• Çocukların kendilerine ait odalarının
olmaması
• Engelli bir kardeşle birlikte büyüme
• Şiddet içeren video oyunları oynama
• Aileye yönelik kararların alınmasında katılımın
olmayışı
• Ailede ‘bencil’ ve ‘gururlu’ değer yargılarının
bulunması
Kadınların kamusal ve özel alanda uğradığı şiddetin
ortadan kaldırılması ve kadınların erkeklerle eşit yaşam koşullarına sahip
olabilmesi için uluslararası çalışmalar da yapılmaktadır. Bu amaçla “Birleşmiş
Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi”
1981 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye ise sözleşmeyi 1985 yılında imzalamış
ve sözleşme 19 Ocak 1986 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Kapitalizm gelişme dönemindeyken kadınların
ikinci sınıf insan muamelesi görmesinden fayda sağlıyordu; çünkü iş gücünün
neredeyse tamamı erkeklere dayalıydı. Bu sistem içinde kadının rolü evinde
kocasıyla ve evin işleriyle ilgilenmekle sınırlıydı. Sermaye birikimi merkez
ülkelerde kadınların da iş gücüne katılmasına imkân verir hale geldikten sonra
kapitalist sistem, iş gücü olarak kadınların emeğinden de fayda sağlayabildiği
için, kadınlardan yana söylemler geliştirmeye başladı. Nihayetinde toplumsal
değişmeye yön veren sadece paradır.
---
Suç Sosyolojisi
Editör: Prof. Dr. Aytekin Geleri
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın no: 2886
Ocak 2013, Eskişehir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder