Suç Korkusu
Korku her zaman fiziksel, psikolojik ve sosyal
sonuçlara yol açar. Korkunun, insanların düşünme
ve davranış yeteneklerini sınırlamak suretiyle davranışlar üzerinde önemli bir
etkisi vardır. Suç korkusu, bireyin bir suça
ya da suç ile ilişkilendirdiği sembollere karşı geliştirdiği duygusal endişe
veya korku tepkisi olarak tarif edilebilir.
Suç korkusu üzerinde gerçek riskten ziyade
algılanan risk seviyesi daha etkin rol oynamaktadır.
Bireyler sadece suç sayısı ve yoğunluğu ile
değil aynı zamanda günlük yaşamlarında karşılaştıkları sosyal ve fiziksel yozlaşma
belirtilerinin etkisiyle de içinde bulundukları sosyal ve fiziksel çevrenin yaşanabilirliğini
ve komşuluk ilişkilerini sorgulamaya başlamaktadır.
Suç korkusunu, bireysel ve çevresel faktörler
dikkate alınmak suretiyle, üç temel teori ile açıklamak mümkündür:
• Güvensizlik kaygısının, suç eyleminin algılanma
ölçüsüne dayalı olarak ortaya çıkıp geliştiğini ileri süren hassasiyet
teorisi,
• Güvensizlik kaygısına, suçun kendisinin
neden olduğu görüşünü savunan doğrudan veya dolaylı mağduriyet teorisi,
• Güvensizlik kaygısını, bireylerin yakın
çevrelerinde resmi ve gayrı resmi kontrolün azalması ile açıklayan sosyal
kontrol teorisi.
Suç korkusunun ölçülmesinde vatandaşlarla yapılan
anket ve mülakat yöntemi ağırlıklı olarak kullanılmaktadır.
Suç korkusu kavramının çok yönlü ve farklı
anlamları olması nedeniyle bu olgunun ölçülmesi çok zordur. Fattah ve Sacco suç korkusunun ölçümü konusunda bilişsel,
duygusal ve davranışsal ölçümler olarak üç kategori geliştirmiştir.
Suç korkusu bireysel güvenliğe ilişkin bir
duygu hali iken suç mağduriyeti kaygısı ise suç mağduriyetine ilişkin bilişsel
bir kaygı durumudur. Suç korkusunu incelerken
bir diğer ayrım noktası da gerçek korku ile algılanan korku arasındadır.
“Gerçek korku”, bireyin günlük yaşamında karşılaştığı
olaylar, geçirdiği deneyimler ve gözlemlediği işaretlerle ilgili bir şiddetli kaygı
halidir. Anket çalışmasına katılan bir bireyin bu duyguyu yaşaması, hissetmesi
ve o oranda yansıtması pek de mümkün değildir.
Suç korkusunu etkileyen faktörler genelde
savunmasızlık ile ilişkilendirilen sosyo-demografik ve çevresel faktörler
üzerinde yoğunlaşmaktadır. Suç korkusu, bireylerin algıladıkları savunmasızlık
hissi ile yakından ilgilidir.
Savunmasızlık ile ilgili faktörler kapsamında
üç temel grup yaşlılar, kadınlar ve fakirlerdir.
Suç mağduru olma korkusunun oluşumuna yol
açan etmenler bireysel ve çevresel faktörler olarak ayrılabilir. Çünkü suç mağduriyeti
büyük ölçüde bireyin kişisel karakteristikleri, yaşam tarzı ile iş ve ikamet
çevresinin yapısı ile ilişkili olarak meydana gelmektedir. Suç mağduru olma
korkusu yaş, cinsiyet, iş durumu, sosyal çevre, yaşam biçimi, ikamet yeri, daha
önce mağdur olup olmama ve benzeri diğer birtakım değişkenlere bağlı olarak farklı
seviyelerde ortaya çıkar.
Savunmasızlık teorileri kapsamında yaş, suç korkusu çalışmalarında genel
olarak anlamlı bir değişkendir.
Araştırmalar ve suç istatistikleri yaşlıların
gençlerden daha az suça maruz kaldıklarını göstermektedir. Eşlerinden ayrı ya da boşanmış kişilerin, azınlıkların,
büyük kentlerde yaşayanların ve evlenmemiş kişilerin suç mağduru olma oranlarının
daha yüksek olduğu yönünde çok sayıda araştırma sonucu bulunmaktadır.
Suç korkusu yaşlılarda suçun kendisinden
daha büyük bir sorundur. Bazı yaşlıların suç korkusunun etkisiyle kendilerini dış
dünyadan soyutladıkları ve eve hapsettikleri yönünde veriler bulunmaktadır.
Gençler arasında genelde şiddet içeren
suçlara karşı bir korku hali öne çıkmaktadır.
Erkekler, kadınlardan daha fazla suç mağduru
olmaktadır. Suç mağduriyeti riski daha düşük olmasına rağmen kadınların suç mağduru
olma korku seviyelerinin erkeklerden daha fazla olduğu görülmektedir.
Bireylerin eğitim ve ekonomik durumları
iyileştikçe suç mağduru olma riskleri de azalmaktadır. Eğitim seviyesi yüksek olan bireyler suç, suçluluk, suç
önleme ve mağduriyet konularında daha duyarlı ve bilinçli hareket etmektedir.
Kişisel korku daha önceden maruz kalınan
suç mağduriyetleriyle çok yakın bir ilişki içindedir. Suç mağduriyeti güvensizlik kaygısını olumsuz yönde
etkilemektedir.
Suç korkusu kentsel yaşamın doğal, ayrılmaz
bir unsurudur. Büyük kentlerden küçük kentlere ve kasabalara gidildikçe
suçlarda azalma meydana gelmektedir.
İnsanlar her ne kadar günlük yaşamlarında
suça maruz kalmasalar da, suç mağduru olabilme düşüncesi onların hayatlarını
olumsuz yönde etkilemekte ve bu yönde ciddi bir endişe ve korku yaşamaktadırlar.
Yaşanılan çevredeki toplumsal bütünleşme
suç oranını ve suç korkusunu azaltmaktadır.
Medeni olmayan davranışların suç korkusu üzerinde etkisi söz konusudur.
Bakımsız, düzensiz bir çevrede yaşayanlar, iş yapanlar veya farklı nedenlerle geçip
gelenler buralarda kendilerini çok daha güvensiz hissetmektedir.
Suç korkusunun oluşması ve artmasında,
medyanın suçlara ilişkin haber verme yöntemleri rol oynamaktadır. Suç
haberlerinin her gün geniş bir şekilde yazılı, işitsel ve görsel medyada yer
almasının bireyler üzerinde olumsuz etkisi olduğu ifade edilmektedir.
SUÇ
KORKUSUNUN OLUMSUZ ETKİLERİ
Suç korkusu bireysel çerçevede sıkıntı,
endişe veya korku şeklinde doğrudan veya suç mağduru olmaktan kurtulmak amacıyla
sosyal aktivitelerin kısıtlanması gibi olumsuz etkileri de içerecek davranış kalıplarının
benimsenmesi türünde olabilir.
---
Suç Sosyolojisi
Editör: Prof. Dr. Aytekin Geleri
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın no: 2886
Ocak 2013, Eskişehir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder