7 Mart 2017 Salı

Homi K. Bhabha – Kültürel Konumlanış

Homi K. Bhabha – Kültürel Konumlanış

(Sömürgeci sömürgecidir, bu değişmez. Sömürülen de sömürülendir, bu da değişmez. İngilizleşmeye çalışan biri asla İngiliz olamaz, o her zaman İngilizleşmeye çalışan biridir. Sömürülen coğrafyada yaşayanlar her zaman sömürülenler olarak kalır. Kimlikteki bu içerik değişmez. Bhabha sömürgeci yazın/söylem üzerinde incelemeler yapıp geleneğin (sömürgeci gelenek) bugüne uzanan hatta bugünkü durumu mümkün kılan etkilerini gösteriyor. Derrida, Lacan ve E. Said’e çok sık atıf yapıyor. Yazı tarzı dikkat çekiyor: daha kötü yazabilen birini bulmak kolay değil; Bhabha, kötü yazmak konusunda gıyaben ödüllendirilmiş bir akademisyendir ayrıca.

Taklitçi, bu niteleme etrafında yazdıkları ilginç: Sömürülen coğrafyada gönüllü olarak veya zorla tedrisattan geçirilen insanların içinden taklitçi bir gurup ortaya çıkar. Bunlar sömüren kültüre benzemeye çalışırlar (İngilizlerin Hindistan’da yaptıklarından örnekler veriyor; İngilizleşmeye çalışan bir kısım Hindular, Hindularla İngilizler arasında seperatör, hatta tampon, oluyorlar, Hindular arasında sömürenlere karşı oluşan direnişlerde ilk önce bu taklitçiler hedef haline getiriliyor). Türkiye’deki batılılaşma çabalarını bu çerçevede okumak eğlenceli olabilir; batılılaşmaya çalışıp da varabileceğimiz en son yer yine batılılaşmaya çalışan ülke olacak, bu da zaten başlangıç noktamız…)

Notlar
Bhabha; kimlik (…) kültürel melezlik teorisi sunar.

Kültür meselesini, ötenin alanına yerleştirmek çağımızın kinayesidir.

“öte” ne yeni ufuktur ne de geçmişi geride bırakmaktır.

Öte, ilerlemeye işaret eder, geleceği vaat eder.

Yuvasızlık evsiz olmak değildir.

Bir bilgi ancak agnostik bir süreç aracılığıyla siyasi olabilir.
…uyuşmazlık, başkalık ve ötekilik siyasallaştırılmış bir öznenin veya kamusal hakikatin dolaşımı ve tanınması için gerekli diskursif şartlardır.
…hakikatlerin rakipleri bulunmasaydı rakipleri tahayyül etmek vazgeçilmez olurdu.

Varoluş, bir dış nesneye vasıl olma talebidir.
Bu talebin talep ettiği nesnenin yeriyle ilişkisi, özdeşleşmenin temelini oluşturur.

Siyahlardan farklı olmak, siyahı beyaz yapar.

İmge ancak ve ancak otorite ve kimliğe bir eklentidir
Kimlik imgesine ulaşmak, ancak ve ancak özgünlüğün veya tamlığın herhangi bir anlamı olumsuzlamakta mümkündür.

Sömürgeci söylemin önemli bir özelliği, ötekiliğin ideolojik inşasında sabitlik kavramına dayanmasıdır.
Sabitlik; katılık ve değişmeyen düzene ve yine düzensizliğe, yozlaşmaya ve şeytanî tekrara delalet eder.

…sömürge klişesine revaç kazandıran, müphemliğin gücüdür.

Sömürgecilik tarih adına gücü alırsa, otoritesini maskaralık figürleriyle tekrar tekrar icra eder.

Taklit, etkili olmak için sürekli kayışını/çarpıklığını, aşırılığını, farklılığını üretmelidir.

Hindistan’da şirket idaresinin genişlemesi –Grant’in dediği gibi, bir âdâb-ı muaşeret reformu- sömürgeye bizim bildiğimiz şekliyle bir şahsi kimlik hissi verecek bir tebaa oluşturma sistemi gerektirmektedir.
Sömürge tebaalığının bilhassa uygun bir biçimini inşa edecek olan şey, Hıristiyanlık’ın kısmi yayılışı ve ahlakî ıslahın kısmî etkisidir. Bununla teklif edilen şey, tehlikeli siyasi ittifakları önlemek için Hıristiyan doktrinlerinin bölücü kast uygulamalarıyla işbirliği yapabileceği bir reform sürecidir.
Kısmi reform, İngiliz âdâb-ı muaşeretinin taklidinin boş bir biçimini üretecek ve bu biçim de onları (sömürge tebaasını) bizim korumamız altında kalmaya kandırıp ikna edecektir.
…büyük Avrupa hümanizm geleneğinin elinden ancak kendi kendiyle alay etmek gelmektedir.

İngilizleşmek, kesinlikle İngiliz olmak değildir.

İngilizler ben anlamına gelen “I” işaret zamirini her zaman büyük harfle yazarlar.

Onlara İngiliz dilini öğretmenin başlıca usulü ezberlemeleri için çevirileriyle birlikte İngilizce ibareler ve cümleler vermek şeklinde olacaktır. Bu cümleler onlara öğretmenin seçeceği duyguları öğretmek üzere düzenlenebilir (…) Böylece Kâfirlerin kendileri, kendi dinlerini yıkmanın ve onun yıkıntılarında Haç sancaklarını dikmenin araçları yapılabilirler. (s. 210)

Hindistan bir vaat değil, sadece bir cazibedir.

Benedict Anderson: Modern ulusun anlatısı ancak, işaretin keyfiliği fikri Ortaçağ dünyasının kutsal ontolojisini ve hakim görsel ve işitsel tahayyülatını çatlattıktan sonra başlayabilir.
Bu arada (the meanwhile) anlatısı, enlemesine, çapraz-zamana izin verir.

“Bir âh hâlâ bir âhtır
Zaman geçerken
Temel şeyler geçerlidir.”

Pis zenci! Ya da basitçe, bak, bir Zenci!
Bu sözcükler (…) ne zaman söylenirse söylensin (…) her ne zaman ki “Pis Zenci” veya “bak, bir zenci!” sözleri hiç söylenmez, ama sen onları bir bakışta görebilirsin…

Sömürgeci zaman aralığı olmaksızın, modernite söylemi bana göre yazılamaz; yansıtıcı geçmiş ile modernite söylemi, tarihsel bir değişiklik anlatısı olarak yazılabilir. Bu anlatı, henüz gerektiği gibi temsil edilemeyen toplumsal husumet ve zıtlık biçimlerini, oluşturma sürecindeki siyasi kimlikleri, melezlik fiilindeki, kültürel farklılıkları çevirme ve yeniden değerlendirme sürecindeki kültürel ifadelendirmeleri keşfeder.

Ölüm benim nabzımdır.

---
Kitaptan bazı örnek cümleler
Özgürleştirici diskursif bir strateji olarak ifadelendirme şimdisi hakkındaki teorik vurgu hakkında çarpıcı olan şey onun şu önerisidir: Yeni ortaya çıkan kültürel kimliklenmeler, kimliğin eşikteki ucunda, şu keyfi kapanışta, dil metaforunun çok açık biçimde sahnelendiği “tırnak içindeki… birlik”te (Hall) ifadelendirilir. Sömürge sonrası ve siyahi eleştiriler, ikili karşıtlık siyasetini silme eyleminde güçlendirilen mücadeleci öznellikler biçimleri, bir ters çevrilmiş karşı-siyaset kutuplulukları (Gates) önerir. (s. 326)

Söylentinin diskürsif görünüşü, bir yanda çok fazla anlam diğer yanda belli bir anlamsızlığı bir bulaşıcı kararsızlık, bir “(aynanın içinde ayna onun içinde ayna… şeklinde) sonsuza dek iç içe geçme / uçurumsal örtüşme (abyssal overlapping)” olarak üretir. (s 364)

(Fredric Jameson hakkında yazıyor) …Başka hiçbir Marksist eleştirmen böylesine cesur bir şekilde materyalist diyalektik hareketini devlette merkezileşmesinden ve idealleştirilmiş estetik ve disiplinsel kategorilerinden uzaklaştırmış ve şehir manzarasının aksi, keşfedilmemiş alanlarına yönlendirmiştir. (s. 383)

…ben daha ziyade arada olanı açığa vuran, katman ve kırışıkların dokusal akışkanlığında ısrar eden, “istikrarsız bağlantı unsuru” olan ve arada olanın belirlenimsiz zamansallığı haline gelen “yabancı” unsurla meşgulüm. (s. 404)

---
Türkçeleştiren: Tahir Uluç
İnsan Yayınları
2016



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder