Geleneksel Modern ve Postmodern Toplumlarda Din / İşlevsel
Dönüşüm
Ferdinand Tönnies geleneksel toplum
tiplemesi yapmış ve bunu Gemeinschaft olarak nitelemiştir. Bu toplum tipinde yüz yüze birincil ilişkiler belirleyicidir
ve toplum bir cemaat toplumudur. Cemaat yapısı içinde din kutsallaşır, metafizik
bir anlam kazanır. Gesellschaft adı verilen modern toplumda birincil ilişkiler
yerini büyük ölçüde ikincil ilişkilere bırakmış, cemaat çözülmüş ve insanlar
atomik bireylerden oluşan bir topluluğa dönüşmüştür.
İnsan her zaman bir geleneğin içinde doğar
ve gelişir. Geleneği tarihsel perspektifle ele aldığımızda din (ve daha birçok
şey) eskiye aitmiş gibi görünür. Modern toplum kendini gelenekten kopuş olarak
tanımlamak istediği için sözü edilen bu tarihsel algı hatası çıkar karşımıza.
Klasik sosyologlar geleneksel toplum ile
modern toplum arasında genellikle net bir ayırım yapma eğilimindedirler. Sanayi
devriminden sonra dünya çok hızlı birtakım değişimler yaşamaya başladı. Modernleşme
kuşkusuz geleneğe yapılan en şiddetli müdahale olmuştur. Komünist Manifesto’da
Marx kapitalist dünyanın eskiye ait bütün kurum veya alışkanlıkları önüne
katarak yok ettiğini, buharlaştırdığını anlatmak üzere “katı olan her şey
buharlaşır” der. Modernleşmenin ilk aşamalarında
gerçekten de dindarlıktan alabildiğine uzak bir toplumsallık gelişmiştir.
Geleneğin dünyası büyünün hâkim olduğu,
yani dünyada olup biten her şeyin dünya dışı bir etkene bağlandığı, her şeyin
dünya dışı bir faktörle açıklandığı bir âlemdir. Oysa modernlik, artık dünyada
olup biten hiç bir şeyin dünya dışı bir faktörle anlaşılmaya çalışılmadığı, her
şeyin görünür nedenlere bağlanmaya çalıştığı bir rasyonelleşmeye denk düşer.
Erken dönem sosyoloji çalışmalarının birçoğunda geleneğe ait birçok şey gibi
dinin de modern dönemde gücünü kaybedeceği öngörüsü karşımıza çıkar. Weber bu
konuda farklı tezlere sahiptir. Ancak modern dönemde, dinin etkisinin azaldığına
değil bilakis arttığına tanıklık ediyoruz (Tipik bir din devleti olan İsrail’in
kurulması modern dönemin ürünüdür).
POSTMODERN
DÜNYADA DİN
Post-modernizm, modernizm sonrasını işaret
eder ancak modern sözcüğü çerçevesi belli bir tarihsel dönemi işaret etmediği
için sona ermiş değildir. Post-modernizm, modernizmin özeleştirisi olarak
okunabilir.
Dinin modern dönemde yok olmayışı sosyoloji
çevrelerinde ciddi sıkıntılara neden oldu. Weber odaklı yeni çalışmalar ve dini
atıflarla dolu benzer çalışmalar bu rahatsızlık sonrasında artış gösterdi.
Sosyoloji dinin ölümünü beklerken modern
dönemde dinin etkisinin artmasını, varlığını daha fazla hissettirmesini Gilles
Kepel “Tanrı’nın intikamı” terkibiyle ifade eder.
Modern dönemde dinin etkisini ve önemini
artırdığından söz ederken küreselleşen dünyada din algısının sorunlar yaşadığını
ve yaşamaya devam edeceğini de göz ardı etmeyelim (özellikle standart belirleme
konusunda).
Meta-Anlatıların
Sonu ve Dine Yansımaları
“Meta anlatıların sonu” deyimi, ünlü Fransız
postyapısalcı düşünürlerinden, Lyotard’ın aynı zamanda postmodernizmi tasvir
etmek için kullandığı bir niteleme. Lyotard modernizmin bizi inandırmaya çalıştığı
o büyük itikatların geçersizleştiğini “postmodernizm” isimli eseriyle ilan
eder. Meta-anlatılardan kasıt modern dönemde geçerli olan ve dünya ölçeğinde işleyen
bazı büyük davalar, inançlar veya ideolojilerdir. Aslında bu süreci daha önce
Daniel Bell “ideolojilerin sonu” diye nitelemişti.
İnsanlar inandıkları gibi yaşayamadıkları
zaman yaşadıkları gibi inanmaya başlarlar. Maddi yaşam tarzının ürettiği yeni
inanç biçimi o yüzden bilgiyle ilgili değil daha ziyade psikolojiyle ilgilidir.
Postmodern dönemde dindarlığın yükselişi dinin veya dinî cemaatlerin kent ortamına
rağmen biraz da kendi maddi şartlarını yeniden yaratma yollarını bulmalarıyla
ilgili sayılabilir.
DİNİN
POPÜLER TÜKETİMİ
Postmodernizm tek bir büyük anlatıya bağlanmayı
ihtimal dışı bırakır. Buna rağmen, Turner’a göre, inancın sekülerleşmesi yalnızca
bilişsel veya entelektüel düzeyde cereyan etmez. “Salt rasyonel eleştirinin bir
sonucu olarak insanların artık Tanrıya inançlarının sona ermesi söz konusu değil,
daha ziyade inanç, kendisini ya alakasız veya imkânsız kılan gündelik yaşamdaki
dönüşümler tarafından kemirildiği zaman insanlar tanrıya inanmaktan vazgeçerler.”
Turner’a göre yaşadığımız dünyada bir sorun
hâline gelen dinsel fundamentalizm küreselleşmeye, çokkültürcülüğe ve postmodern
çoğulculuğa karşı bir tepki sayılmalıdır.
Dinî inancın veya dinsel mensubiyetin
küreselleşmiş postmodern bir toplumdaki en önemli sorunu, gündelik hayatın
metaların küresel mübadele sisteminin bir parçası hâline gelmiş olmasıdır.
Dinî yayınlarda yaşanan oransal patlama
herkesin kolaylıkla dinî bilgiye aracısız ulaşabilmesini sağlarken, dinî
otoritenin de demokratikleşmesini sağlamaktadır.
Görsel, yazılı veya sanal iletişim ağları
dinsel sosyalleşmeler ve etkilenimler için çok yeni ve farklı alanlar açmaktadır.
Bu alanlarda yeni dindarlık biçimlerinin oluşması ve beslenmesi de mümkün
olmaktadır.
Dolayısıyla, postmodernistlerin bir meta-anlatı
olarak dine kısa bir ömür biçen bütün gözlemleri popüler kültür ve tüketim
kültürünü bir gerekçe olarak gösterseler de bu popüler kültüre rağmen dinin
yükselişini, tabir caizse Tanrı’nın geri dönüşünü yeterince değerlendiremedikleri
söylenebilir.
---
Din ve Toplum
Editör: Prof. Dr. Yasin Aktay
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın no: 2991
Kasım 2015, Eskişehir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder