7 Mart 2017 Salı

Din ve Toplum: Dinin Toplum ve Diğer Kurumlarla İlişkisi

Dinin Toplum ve Diğer Kurumlarla İlişkisi

18. yüzyılda İngiliz aydınlanma düşünürü D. Hume, dini “korku” ile tanımlıyordu. İnsanın değişik varlıklardan korkması onu, bunların üstesinden gelebilecek bir varlık tasarımına götürmüş ve böylece Tanrı inancı doğmuştur.
Feuerbach’a göre din, insanın kendi sınırlılığını ideal bir varlıkla karşılama eğiliminden doğan bir projeksiyon sistemidir.
Durkheim’a göre din toplumun ürettiği kutsallıktan doğmuştur. Dinin tasarıları, toplumların karakterini temsil eden birer sembolden, Tanrı veya kutsal fikirleri de topluluğun kişileşmesinden başka bir şey değildir.
Marx dini toplumsal şartlardan biri olan ekonomiye bağladı.

Batıda Latince “Religio” kökünden religion (din), bağlanma, korkma anlamlarına gelirken Arapçada din, yargı, yol, ödev, borç karşılıklarında kullanılmaktadır ki İslam’ın ana kaynağı olan Kur’an’da da bu manalarda geçmektedir.

Din ve toplum arasında etkileşim vardır. Zerdüşt dini bir ziraat toplumuna geldiğinden, ekip biçmenin, hayvanlara iyi muamelede bulunmanın önemi üzerinde durmuştur ama aynı dinin Hind kolu, çalışmaksızın Ganj kıyılarında pasif bir düşünme yolunu seçmiştir.
Weber’e göre de dinlerin başlangıçtaki pratikleri bile, dayandıkları hâkim zümreye göre şekil kazanmıştır. Mesela hiyerokrasinin hâkim olduğu yerlerde din, bireysel ruhi tatmine; siyasi makam sahiplerinin egemen olduğu yerlerde şekil ve kuralcılığa bürünmüştür.

Dinler farklı ilkelere göre, ilkel-gelişmiş, evrensel-ulusal, gibi farklı şekillerde sınıflandırılagelmiştir. Bu sınıflamaların en önemlilerinden birisi dinleri beşerî ve ilahi dinler olarak ayıran sınıflamadır. Beşerî dinler toplumların zamanla kendi şartları içinde oluşturdukları dinlerdir. İlahi dinler ise toplumüstü vahiy gibi bir kaynağa dayalı dinlerdir.

DİNİN DİĞER SOSYAL OLGU VE OLUŞUMLARLA İLİŞKİSİ
Sosyal aktörler: sosyal kişiler, gruplar/örgütler ve kurumlar/kuruluşlardır. Kültürel olması bakımından din, şüphesiz kurumsal olgularla daha bir yakından ilgili olmuştur.
Bireysel ve sosyal davranışlarımız belli aşamalardan geçerek gerçekleşmektedir. Sıradüzeni soyuttan somuta, değerler, normlar, kurumlar ve nihayet eylemler zincirinden oluşmaktadır.
Ahlak, eyleme yüklenen değerlerle ilgilidir. Dini dayanak gösterilerek önerilen eylemlerin etki gücü de fazla olur. Hiçbir kurum dinin meşruiyet sağlayıp içselleştirme işlevini yerine getiremez.
Dinlere dayanan, İslam hukuku (Fıkıh), Hristiyan hukuku (Credo), Yahudi hukuku (Talmut) gibi sırf dinî hukuklar vardır. Ahlaki ve hukuksal, normların önemli bir kısmı bizzat dinden doğmuş veya ondan ilham almıştır.

DİNİN KURUMLARLA GENEL İLİŞKİSİ
Günlük dilde genellikle kurumsal bir işlevi yerine getiren “kuruluş”lara kurum denmektedir. Sosyoloji açısından ise kurum kültürün bir kısmıdır, insanların yaşam tarzlarının örüntüleşmiş bir parçasıdır.
Kurumlar, gurup ve örgütlerle karıştırılabilir. Gurup her şeyden önce bir insan birlikteliğine tekabül eder ve dolayısıyla somut bir varlığa sahiptir. Örgüt ise bir gurubun belli bir kategorisiyle ilgili rollerinin yönetmelik, tesis, teknik, vb. gibi maddi bir dayanağa bağlı olarak düzenlenmesidir. Kurum ise süreklilik kazanmış ilişki sistemleri, davranış örüntüleridir.
Kurumların başlıca işlevleri
Kurumlar insan değirmenleri gibi çalışır. Toplumun belli bir karaktere ulaşması kurumlar yoluyla mümkündür ve bireyler, içine doğdukları toplumda belirli davranışları bu kurumlar aracılığıyla öğrenirler.
Her toplumda asgari bir düzey/seviye gözlenir. Bu seviyenin artı veya eksi yönündeki davranışlar yine toplumsal kurumlar yoluyla engellenir. Bu engelleme olumlu olabileceği gibi olumsuz da olabilmektedir. Zira toplumsal müşterek kendi devamlılığını gözetir.

Sosyoloji, kurumları temel kurumlar ve yardımcı kurumlar olarak ikiye ayırır. Temel kurumlar: insan soyunu sürdürme, fiziksel varlığını sürdürme, aşkınla bağ kurma, düzen sağlama, bireyi topluma uyarlamadır. Bu işlevleri yerine getiren kurumlar: aile, ekonomi, din, siyaset ve eğitim kurumlarıdır.

AİLE VE DİN
Aile ile din arasında sıkı bir ilişki var; politeist dönemlerde aile yapısı inanışlara şekil veriyordu. Yüksek tipli dinlerde ise inanış aileyi şekillendirmektedir.
Dinin, kandaş ve çekirdek, iki aile tipinden kandaş aileye daha yakın durduğu söylenebilir. Çünkü törenselliği, toplulukla yapılan ritüellere daha müsaittir. Nikâh, düğün, doğum, sünnet ve ölüm gibi pek çok olgu içerisinde dini motifler vardır hatta bazıları dini kurallara göre yapılır.
Tek Tanrılı din mesajı ulaşmamış bu toplumlarda aile, kendi yapısına uygun bir kült oluşturmuş, buna uygun bir din geliştirmiştir.

EKONOMİ KURUMU VE DİN
Ekonomik olarak insanlar, üretir, tüketir ve dağıtırlar. Dünden bugüne toplumlarda bu eylemlerin kendilerine özgü az çok farklılık arz eden kalıpları vardır. Ekonomiyi sosyolojik kılan da bu toplumsal bağlantıdır.
Ekonomik davranış altta belli ahlaki tasarımlara dayanır. Weber bu konuyu çokça eşelemiş ekonomik tarz ve modelleri belirleyip yönlendiren en önemli dinamiklerden birisinin, ahlakın ekonomi alanındaki şekli olan “iktisat ahlakı” olduğunu göstermiştir. Dinin ahlaki ilkeleri toplumdaki ekonomik şartlarla birleşerek bir tutum ahlakı oluşturmaktadır. Weber’e göre modern kültürün biricik ekonomik modeli olan kapitalizm dinin Protestan yorumu olan, Allah için çok çalışma ama israf etmeme ilkeleri arasında toplanan servet ile doğmuştur.
Dinin ekonomik tüketim kalıpları üzerinde de önemli bir etkisi vardır. Yiyecek diyetleri ve yasakları, bu kapsamdaki ürünlerin ekonominin dışında kalmasını sağlayabilir. Ekonominin de din üzerinde etkili olduğunu göz ardı etmeyelim, Weber’in önermesini tersten okumak da mümkündür: kapitalim, Protestanlığı doğurmuştur.

SİYASET VE DİN
Siyasetin temel işlevi yönetim işlerinin yürütülerek kamu düzeninin sağlanmasıdır. “Siyaset”, Arapça kökenli bir kelimedir ve sözlük karşılığı eğitmek, yetiştirmek, düzenlemek anlamlarına gelir (Ölüm cezalarının infaz edildiği yere de siyaset denir). Sözcüğün Batı dillerindeki karşılığı politikadır ve Grekçe şehir yönetimi, kamu düzeni anlamlarına gelen “police”den türetilmiştir.
Dini çevreler, en azından bu dünyada daha rahat hareket edebilme bakımından güçten bir pay almak için siyasete, siyaset ise kendisi için mutlak ihtiyaç duyduğu meşruiyeti elde edebilmek için dine yönelmiş ve böylece arada zorunlu bir ilişki doğmuştur. Günümüzde din, siyaset için rant/oy kaynağı, siyaset ise dini görünümlü cemaatler için maddiyat kaynağıdır.

EĞİTİM KURUMU VE DİN
Eğitim gayriresmî olarak evde ve genel kültür olarak çevrede, resmî olarak da toplumun karmaşık eğitimsel düzenlemelerinde gerçekleştirilen sistemli bir sosyalizasyon sürecidir.
Eğitim olgusunun üç temel özelliği:
A-Eğiten ve eğitilen ayrımı.
B- Planlı ve bilinçli olması.
C- Toplumsal oluşu.

Eğitimin sosyalliğinin en belirgin görüntülerinden birisi onun öğrenilip aktarılabilir ve değişebilir olmasıdır. Değişme toplum bağlantılı olarak eğitimin en önemli niteliklerinden birisidir.

Eğitim dinin doğasında vardır. Özellikle yüksek tipli dinlerin en önemli olgularından birisi olan vahy bir bilgilendirme ve davranış kazandırma sürecidir.

---
Din ve Toplum
Editör: Prof. Dr. Yasin Aktay
Anadolu Üniversitesi Yayını, Yayın no: 2991
Kasım 2015, Eskişehir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder