7 Mart 2017 Salı

İlber Ortaylı - İstanbul'dan Sayfalar

İlber Ortaylı - İstanbul'dan Sayfalar

İstanbul “Stinpolis – şehre doğru” deyiminden gelir.
…böyle bir şehir evrensel bir sorumluluk yükler sahiplerine.

Osmanlı toplumunda insanların asalet düşkünlüğü de, asalet kurumu da yoktu; bildiğini, öğrendiğini kaydedip saklama alışkanlığı da.

Fener (…) Rumların semtiydi.
Karagümrük (…) sefalet mahallesiydi.
Sulukule (…) Çingenelerin yeriydi.
Samatya, Kumkapı Ermeni mahalleleriydi.

İnsanları mahalle mahalle ayrı rafa dizdiren olay din ve dildi.

Şehir büyüdükçe kirlenme arttı.

Dil
15. yüzyılın İstanbul’unda Bizans mirası bir Musevi cemaat vardı. Romanyot diye bilinen bu gurup Yunanca konuşurdu.

15. yüzyıl sonunda Musevi mültecilerle dünya başkentine İspanyolca girdi. İstanbul Musevilerinin İspanyolcası (…) Kastilya lehçesidir.
Alliance mektepleri 1870’lerde eğitime başlayınca Musevi aydın sınıfı Fransızcayı tercih ettiler.

Başkentte Rumcadan Farsçaya kadar bir yığın dilde gazete çıkar, kitap basılırdı.

Mezarlıklar
Ölen bir kadın, hele genç bir loğusa ise çiçeklerle süslenen gelinbaşlı bir mezar taşı; kaleler fetheden bir vezirin kallâvi (…) sarıklı bir mezar taşı ilmiyye sınıfından önde gelen bir efendinindir.

İstanbul yangınları nice yazmanın, elişinin, sanat eserinin eridiği bir fırındı.

…günümüzde Siyasal Bilimler Fakültesi denen bina, ünlü Bekirağa Bölüğü’ydü. Osmanlı’nın siyasal mahbesinde şimdi ilm-i siyaset ve demokrasi kuramı öğretiliyor.

Ulema efendiler kızlarının zekâ ve yeteneğini değerlendirmek ve bilgilerini genişletmek konusunda hiç de tutucu davranmazlardı.

Tarihin yakasına sarılıp hesap sormak ilkel bir düşünce tarzıdır.

Midhat Paşa / Cevdet Paşa (…) Rumeli asıllı ailelerden gelirler.
Birinin adı Ahmet Şefik’ti; Babıali bürokrasisi ona “Midhat” mahlasını verdi. Öbürüne de “Cevdet” adını İstanbul’da medrese çevresinde verdiler.

Bu iki seçkin vezirin bir noksanları vardı; birbirlerine saygı ve tahammül.

Basın
Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu, basının devlet eliyle yaratıldığı iki ülkeydi.
Basın yönetimin sesi olarak kurulmuştu.

Beyoğlu
Beyoğlu, Beyoğlu olalı herkese kucak açan bir yerdi. Beyoğlu’nun argosu, bütün Akdeniz, Balkan dillerinin bir karışımıdır.
19. yüzyılda veba salgınları Beyoğlu’nu dehşet kasırgası gibi savurdu. …zührevi hastalıklar her liman gibi, burada da yaygındı.

Ramazan’da bir ay kapatılan İstanbul meyhanelerinin ünü ve zarafeti Beyoğlu’ndakilerden aşağı kalmazdı. Ramazan’ın bitiminde, yani arife günü meyhaneci gedikli müşterilerine özel bir davetiye gönderirdi. Midye yahut uskumru dolmalarından oluşan bu davetiyeye “unutma bizi dolması” deniyormuş.

Beyoğlu’nda Avrupalı tüccar ve girişimcinin sevildiği söylenemez.

Venedik
Akdeniz’in ve İtalya’nın bazı şehirlerinde Venedik Sarayları vardı, yani bir zamanların güçlü Venedik Cumhuriyeti’nin elçilikleri… Cumhuriyet’in koruyucusu Aziz Marco olduğu için; San Marco Cumhuriyeti, Adriyatik kraliçesi gibi unvanları da vardır bu tüccar cumhuriyetinin.
Venedik Sarayı bugün İtalya’nın İstanbul’daki elçilik evi olarak kullanılıyor.

Osmanlılar, Venedik elçilerine balyoz derlerdi, bu bailo’dan bozma bir deyişti. Cenova elçisine podesta denirdi.

Rusya
Rusya ile 1492’den beri elçilik ilişkileri içinde olduğumuz biliniyor. Ama İstanbul’da devamlı bir Rus elçiliği 18. Asır başında kuruldu.
1700 yılının Temmuz başında Rusya ve Osmanlı Devleti arasında imzalanan İstanbul Barış antlaşması ile imparatorluk başkentine ilk yerleşik elçi geldi. İstanbul, ünlü yazar Lev Tolstoy’un ceddi Pyotr Alekseyeviç Tolstoy ile böylece tanıştı.
1714’de Pyotr Tolstoy İstanbul’dan ayrıldı.

General Nikolai Pavloviç İgnatiev 1864’te geldiği İstanbul’da en etkili diplomatlardandı.
Sadrazam M. Nedim Paşa ile dosttu.
1877’de İstanbul’dan ayrıldı. Plevne’de Çar’ın karargâhında görev aldı.

Çarikov, Balkanları ve Osmanlı İmparatorluğu’nu iyi bilen bir uzmandı. Kader, ihtilal yıllarında onu İstanbul’a sürükledi.
Çar Rusya’sının son büyükelçisi Giers, 2 Kasım 1914’te İstanbul’u terk etti.

Tarihte Temmuz ayı devrimler ayıdır. 14 Temmuz 1776’da Amerikan kolonileri bağımsızlıklarını bir haklar bildirgesiyle açıkladılar.
1908 Temmuz’unda Makedonya’da patlayan ihtilalle II. Abdülhamit yönetimine dur denilmiş, parlamenter rejim yeniden uygulamaya girmişti.
14 Temmuz 1789’da Paris halkı Bastille Hapishanesini bastı.

15. yüzyıldan beri İstanbul’un Musevi cemaati Balat’da ve Haliç’in karşısında Hasköy’de oturuyor.
Endülüs’ten gelen Müslümanlar karşı kıyıya bugünkü Perşembe Pazarı civarına yerleştirildiler.

Fener’de Maria Mouhliotissa Kilisesi (…) Bizans’tan bugüne kiliseliğini olduğu gibi koruyan tek bina…

Sanayi medeniyeti, Osmanlı’nın klasik çağından beri bir tutkusudur.

Bir bölgeyi anlamak için ora ile ilgili adlî olaylara bakmak gerekir.

19. yüzyılın Eyüp’ü (…) karakter değişikliği geçiriyor.
Sanayi ve dini hayatın iç içe geçtiği bir semt ortaya çıkıyor.

Sulukule
Nakillere göre Fatih’in şehre girdiği Altınkapı bu semttedir.

1699 Karlofça Antlaşması Müslüman bir devletin Hıristiyanlarla ortak hukuk prensipleri üzerinde imzaladığı bir antlaşmaydı.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman etkisinin gelişimini bence üç aşamada ele almak ve bu üç aşamayı da üç kişide ifade etmek mümkün.
İlki Prusyalı subay Moltke’nin Türkiye’deki danışmanlık yıllarıdır.
İkinci aşamayı temsil eden von der Goltz Paşa (…) Türk dostu falan değildi.
Üçüncü adım ise Baron von Wangenheim (…) Büyükelçi, Osmanlı’yı savaşa sokanların başında gelir.

Kitap
Okumayı seven bir toplum değiliz.

Bizim toplumumuzda dün ve bugün okumak olayına ve okuyana karşı her yerde görülmeyen teatral bir saygı gösterilir. 

Meral Alpay’ın rakamlarına göre Süleymaniye 65 bin kadar yazma ve 35 bin kadar eski harfli basma esere sahip, Topkapı’da ise 15 bin kadar değerli yazma var.

Ünlü hafız-ı kütübümüz İsmail Saib Bey… (s. 196-197)

İçki
Toplumumuz ezelden beri içkiyi sevmiş ve de pek gizlememiştir.

Türk-Arap ve İran şiiri meyhaneye saygı ile karışık bir muhabbet duyar.

Türk toplumunun alkolden çürüyen bir toplum olmaması için meyhane kültürünün yaşaması lazımdır.

Başka İstanbul Yok
…evlerini yapsatçıya veren İstanbullular yıkılan ahşap yapı yerine, şekli şemaili daha güzel, çirkin renklerle bezenmemiş bir bina çıkılmasını müteahhidden isteyebilirlerdi, istemediler…

---
İletişim Yayınları

6. Baskı, 2004

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder