1 Kasım 2022 Salı

Rize'de Asayiş - (1806-1876)

Özay Yıldırım - Rize'de Asayiş - (1806-1876) – Atatürk Üniversitesi

Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Doktora Tezi, Erzurum

 

Osmanlı Devletinin taşra kesiminde / sarayın dışında otorite zayıflığı hissedildiği dönemlerde yönetimde bozukluklar görülmüş (tımar sisteminin bozulması ve yerine ikame edilen ayan sistemi) ve bundan cesaretle suçlarda artış görülmüştür. Eşkıyalar ve isyan hadiseleri de böyle dönemlerde artış göstermiştir.

Osmanlı Devleti’nde, başkentin emniyet ve muhafazası yeniçeriler tarafından sağlanırken, taşra sipahiler vasıtasıyla kontrol ediliyordu.

1834’te hazırlanan nizamnameye göre kentlerde Redif teşkilatının kurulması ve her sancakta subaylarıyla beraber 1400 kişilik Redif Taburu konuşlandırılmıştır.

1840 yılında vilayetlerde Asakir-i Zabtiye tabur ve alaylarının oluşturulması yönünde karar alındı.

1844’te Zabtiye birlikleri oluşturulmaya başlanmıştır.

 

Ayanlık bir kurum olmaktan ziyade zamanla bulundukları bölgenin önde gelen kimseleri anlamında da kullanılmış çünkü ayanlar sorumlu oldukları işlerden ziyade kendi şahsi menfaatleri doğrultusunda faaliyetler yürütmüşlerdir. / zamanla eşkıyaları kendi iktidarları adına kullanmaya başlamışlardır.

 

1808’de imzalanan Sened-i İttifak ile Padişah’ın kendisi dahi onların taşradaki otoritesini tanımak zorunda kaldı.

 

Rize Kazasında Asayişi Etkileyen Faktörler

19. asırda Rize kazası Trabzon’a 35 mil mesafede bir iskeledir. …dağlık ve ormanlık bir arazi yapısına sahiptir. …bölgede tarıma elverişli arazi oldukça sınırlıdır. Bu nedenle bölge halkı arasında sıklıklı tarla zaptı ve sınır anlaşmazlıkları gibi asayiş sorunları yaşanmıştır.

 

Rize’de Görülen İsyan Hareketleri

“bağy” kelimesi meşru devlet başkanına ve devlet düzenine karşı silahla karşı koyma anlamına gelen bir fıkıh terimidir.

Dinî ve hukukî anlamlarda isyan eden kimseye bâgī veya âsi denir.

 

Tuzcuzade Memiş Ağa’nın başlattığı isyan hareketi, Memiş Ağa’nın oğlu Ahmet Ağa ile devam etmiş ve en son olarak da Memiş Ağa’nın kardeşi Osman Ağa’nın oğulları Abdülkadir, Tahir ve Abdülaziz ağaların isyan hareketleri eşliğinde aralıklarla yaklaşık on yedi yıl sürmüştür (s. 11-12).

 

Hopa Eşrafından Hamdi Bey’in oğlu ve Erzurum Valisi Ahmed Paşa’nın yeğeni olan Tuzcuzade Memiş Ağa tahminen 1715’te Hopa’da doğmuştur.

Ayanlığı döneminde Faş kalesi muhafızlığını da ifa etti.

1800 yılında Kapıcıbaşılık rütbesiyle bu göreve devam etmesi tartışıldı.

1806’da kale muhafızlığına getirildi. Görevi sırasında kaleyi onardı. 1809’da Ruslar kaleyi kuşattı fakat Memiş Ağa kaleyi başarıyla müdafaa etti.

Memiş Ağa’ya bu hizmetlerine karşılık Kapıcıbaşılık rütbesiyle Tire ve Rize ayanlıkları verildi.

Aynı dönemde Trabzon Valisi olan Hazinedarzade Süleyman Paşa ile arasında güç çatışması ve husumet başladı. Süleyman Paşa saraya sık sık Memiş Ağa aleyhinde şikâyetler iletmeye başladı. Şikâyetlere ilave olarak Memiş Ağa’nın idamını ve servetinin devletçe zabtını istemiştir.

…kendisiyle aynı fikirleri paylaşan Trabzon kadısının i‘lâmını da Sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşa’ya arz etmiştir.

Padişah (2. Mahmut) durumdan şüphelenerek tahkikat yaptırmış. Nihayet idamı istenen Memiş Ağa’nın Kapıcıbaşılık rütbesi kaldırılmıştır.

Süleyman Paşa şikâyetlerine devam etti. Israrları sonuç verdi ve önce sadrazamı ardından da sultanı ikna etmeyi başardı: Memiş Ağa hakkında idam emri verildi (Aralık 1815). Hammamizade Emin Efendi bu göreve memur tayin edildi.

 

Süleyman Paşa ilk olarak Trabzon kaymakamı olan kayınpederi Çeçenzade Hacı Hasan Ağa’ya gizlice mektuplar göndererek Memiş Ağa’yı devlet meselesini konuşmak üzere Trabzon’a çağırıp idam etmesi suretiyle meseleyi kolay yoldan halletmeyi tasavvur etmiştir. Memiş Ağa kurulan tuzağı öğrenip Sürmene’deki konağında beklemiştir.

Süleyman Paşa, Kara Numan ve Şatırzade Osman beyleri Memiş Ağa üzerine gönderdi. …yörenin önde gelen ayanları da Memiş Ağa’nın yardımına koştu.

Memiş Ağa, Rize’de yaşanan çatışmalarda Kaymakam Hasan Ağa’nın kuvvetlerine üstün gelince namı iyice yayıldı ve bu başarısından sonra sayıları gittikçe artan destekçileriyle beraber Trabzon’u zapt etmek üzere harekete geçti.

Mübaşir Mehmet Emin Efendi, iki ay kadar devam eden çatışmalardan bahisle Süleyman Paşa’nın kuvvetlerinin yeterli olmayacağını, Rize ve çevresindeki askerin Memiş Ağa’ya karşı cenk etmeyeceğini bildirerek görevden affını istedi.

(Çatışmalar başladığı sırada Acara taraflarında bulunan Süleyman Paşa sürekli Acara’dadır; bölgeden uzak durmakta/kalmaktadır.)

Süleyman Paşa elindeki kuvvetin yetersizliğinden bahisle saraydan fırkateyn ve başka savaş gemileri, top, mühimmat, asker ve para istedi.

İsyancılar 18 Ağustos 1816’da Trabzon’u ele geçirdiler.

Mehmet Emin Efendi’nin yerine mübaşir tayin edilen Tahir Ağa, donanmadan sefinelerle birlikte Trabzon’a doğru hareket etti. Bu aşamadan sonra isyan, saray lehine seyretmeye başladı. Asiler iç kesimlere çekildi. Kıyı kesimi boşalınca Kasım ayı sonlarında Trabzon şehri asilerden kurtarıldı.

Memiş Ağa’ya destek veren asilerin pek çoğu Süleyman Paşa’dan af dilemeye başladı.

O sırada Rize’de bulunan Memiş Ağa denizden karadan kuşatıldı fakat Of tarafında geçmeyi başardı. Süleyman Paşa, Erzurum Valisi, Bolu ve Kastamonu Mutasarrıflarından destek kuvvet istedi.

25-30 bin kişiyi bulan hükümet güçleri Of’ta harekete geçti. 25 Eylül 1817’de Memiş Ağa, bulunduğu mahalde kuşatılmış, çıkan çatışmada vurularak öldürülmüş, Dersaâdet’e gönderilmek üzere başı kesilmiştir.

 

İsyan sonrası Memiş Ağa ile işbirliği yapan ağalardan bazılarının iskân yerleri değiştirilmiştir. Bunlardan; Tonyalı Hacısalihzade Ali Trabzon’da, Trabzonlu Kalcıoğlu Osman da dört bin kişilik maiyetiyle birlikte Sürmene’de iskâna tabi tutulmuştur.

 

Ahmet Cevdet Paşa, Memiş Ağa’yı kendi menfaatini düşünen birisi olmasına rağmen devlete faydalı bir ayan olarak görmekte ve bu meselede Süleyman Paşa’yı ve bir şekilde Padişahı etkileyen Halet Efendi’yi suçlu bulmaktadır.

Süleyman Paşa Faş muhâfazasına memur olduğunda Memiş Ağa’dan senet ile bir defasında yüz bin ve iki defa da yüz elli bin kuruş borç aldıktan sonra defaten iki yüz elli bin kuruş daha istemiştir. Memiş Ağa bu sonraki iki yüz elli bin kuruşu vermeye muktedir olmadığı beyanıyla özrünü bildirmiştir. Süleyman Paşa ise buna gücenip bundan sonra Memiş Ağa’nın idamına teşebbüs eylemiştir (s. 32).

 

Münir Aktepe Memiş Ağa’nın Rize, Of, Sürmene ve Hopa havalisini adeta kendi idaresi altına aldığını ve ahali üzerinde baskı kurarak devletin emirlerini hiçe saydığını ifade etmiştir.

 

Memiş Ağa’dan geriye kalan mal ve mülkün tespiti Süleyman Paşa’nın mübaşiri Mustafa Ağa aracılığıyla tahrir edilip defterdar tarafından kaydedilmiştir.

Memiş Ağa’nın destekçisi olduğu halde iskan yeri değiştirilenler bu karara itiraz etti ve vilayet yeniden karıştı. Babıâli bu kez Süleyman Paşa’yı Alaiye sancağına atayarak yeni bir gaile oluşmadan meselenin halli yoluna gitmiştir.

Trabzon valiliğine getirilen Hüsrev Mehmet Paşa da ağaların memleketlerine geri dönme taleplerini reddetti.

Kalcıoğlu Osman Ağa Hacısalihoğlu ile güçlerini birleştirip isyan hareketlerini başlattılar (Ocak 1819). Çatışmalarda isyancılar dağılıp Bayburt tarafına çekildi ancak karışıklıklar devam etti. …asilerle mücadelede yetersiz görülen Hüsrev Paşa azledilerek yerine Salih Paşa Trabzon valiliğine getirildi. İsyancıların idam edilmesini isteyen valiye karşılık olarak saray sulh yoluyla meselenin hallini istiyordu (Yunan ve İran meseleleri nedeniyle). 1821 yılına gelindiğinde Memiş Ağa’nın oğlu Ahmet Ağa da isyan ederek, eniştesi Kalcıoğlu Osman’a katılmıştır.

Asilere karşı Kapıcıbaşı Mehmet Ağa bölgeye gönderildi. Tetkikleri neticesinde toplanan ağır vergilerden dolayı ahalinin asilere destek verdiğini gördü. Nasihat yoluyla ve vergi indirimiyle gönülleri kazanılan bölge halkı asilere olan desteklerini bırakmışlardır. İsyanı darpsız ve gailesiz bir şekilde başarıyla sonlandıran Mehmet Ağa ise Trabzon mütesellimliğine getiril

 

1822 yılında Hafız Ali Paşa vezirlik rütbesiyle Trabzon valiliğine atandıysa da bu sırada Doğu Ordusu’nda görevli olduğu için Trabzon’a gelemedi. Trabzon’u Şatıroğullarından Mütesellim Osman Ağa yönetti. İleri tarihlerde göreve getirilen yeni Vali Hazinedarzade Osman Paşa, Tuzcuzadelerden Memiş Ağa’nın kardeşi Osman Ağa’nın oğulları olan Tahir Ağa’yı Rize mütesellimliğine, kardeşi Abdülkadir (Kadri) Ağa’yı ise Çürüksu kaymakamlığına tayin etti.

Bu dönemde Yeniçeri ocağı tasfiye edildi. Yeni ordu için asker toplama emri bölgeye ulaştı. Tahir Ağa ve Kadri Ağa bu vesile ile asker topladılar. Çürüksu’da fesat çıkaran Kadri Ağa daha sonra Gönye sancağına saldırdı. Hemen ardından Livane’yi zapt etti. Ekim 1832’de Çıldır Beylerbeyi Ahmet Paşa isyancıların üzerine kuvvet sevk etti ve olaylar kontrol altına alındı.

İsyanın müsebbibi Kadri Ağa donanmada hizmetli olarak İstanbul’a gönderildi. İstanbul’da yaklaşık sekiz ay kaldıktan sonra özel izinle Rize’ye geri döndü. Rize havalisinde vergilerin ağırlığını bahane ederek bir kez daha başkaldırdı. Yaklaşık 10 bin kişilik kuvvet topladı.

18 Mart 1834 tarihinde karadan ve denizden yapılan umumi taarruz sonucu Kadri Ağa kuvvetleri bozguna uğradı. Aynı zamanda Şatırzade Osman Paşa kuvvetleri de Sürmene’de Tahir Ağa’yı yenilgiye uğrattı. Teslim olmayan Kadri Ağa yakalandıktan sonra idam edildi.

Tuzcuzadelerin isyankâr takımı ve maiyetleri 1834 yılı sonunda Ruscuk ve Varna’ya sürüldü. Ocak 1843’te Kastamonu’ya dönmelerine izin verildi. İlerleyen tarihlerde ailenin büyük kısmının Rize’ye dönmesine izin verildi.

 

Tuzcuoğulları Mahmut Ağa 1881’de Rize belediye reisi olmuş (“Tuzcuoğulları”, TDV İslâm Ansiklopedisi, C. 41, TDV Yay., İstanbul 2012, 452.)

 

Rize’de Eşkıyalık Faaliyetleri

Tanzimat Fermanı’nın ilanından sonra uygulama evresinde yaşanan zorluklara bir de Kırım Harbi’nin yarattığı ekonomik sorunlar ve güvenlik açığı eklenince ülke genelinde eşkıyalık olayları artış göstermiştir.

Bu eşkıyaların başında Fitozoğulları, Evliyaoğulları ve Ekşioğulları gibi Rize yöresinin önde gelen ailelerinin üyeleri bulunmaktadır.

 

Ekşioğlu Ali Ağa faaliyetlerini İspir kazası havalisinde yürütmüştür (s. 171).

Evliyaoğulları Karadere nahiyesinde eşkıyalık yapıyor (1850 civarı).

Evliyanınoğlu’nun, kendisine katılıp destek olanları askerlikten kurtarmayı vaat etmesi…

 

Rizeli eşkıyalardan suçlu bulunan otuz kişi Tersâne-i Âmire’ye sevk olunarak burada hapsedilmiş / 1857

 

Rizeli meşhur eşkıyalardan Evliyanınoğullarının yakın ahbapları olan Fitozoğlu

Deli Mehmet

1865 yılına kadar Rize ve çevresinde eşkıyalık faaliyetlerine devam etmiştir. Kendisi Rize’nin Erikliman nahiyesine bağlı Pelaymanoz karyesi ahalisindendir.

babası Fitozoğlu Yusuf, iki zabıtayı katletmiş

1863 / Filandoz iskelesinde Hacı Tayyaroğlu Ahmet Yazıcı’nın kahvehanesini yakmış

Malpet iskelesinde Karahasanoğlu Ömer Kaptan’ın kahvesini ateşe vermiş

Cimil yaylalarına çekildiği sırada yolda tasadüf eylediği Rize tüccarını gasp etmiş… / 1865’te hanesinde kıstırılmış ve çıkan çatışmada öldürülmüştür.

 

Rize’de Şahsa Karşı İşlenen Suçlar

1854’ten 1876 yılına kadar toplam on bir adet Rize şeriyye sicili bulunmaktadır. Bunlar sırasıyla; 1487, 1488, 1489, 1490, 1491, 1492, 1493, 1494, 1495, 1496 ve 1497 numaralı defterlerdir.

 

Had cezasını gerektiren suçlar; yol kesme (kat‘-ı tarîk), isyan (bağy), zina, iffete iftira (kazf), hırsızlık (sirkat), içki içmek (şürb-i hamr) ve dinden dönme (irtidâd) olmak üzere yedi adettir (s. 98).

Kısas cezası ise kasten işlenen can alma, yaralama, kesme, koparma gibi müessir fiiller karşılığında öngörülen cezaları ifade eder.

Had ve kısas suçlarının cezaları bellidir ve hâkimin takdir yetkisi bulunmamaktadır.

 

Şer‘îyye mahkemelerindeki görevlilerin başında karar verme mercii olarak kadılar bulunmaktadır. Sicillerde kadı yerine daha çok “ hâkim ” veya “ hâkim-i şer‘ ” tabirleri kullanılmaktadır.

Muhzırlar davacı ve davalıları mahkemeye çağırmakla ve mahkeme sürecinde mahkemenin asayişini sağlamakla sorumluydular.

 

Maktulün mirasçılarından birisi dahi kısastan vaz geçmesi halinde katilin belirlenen bir sulh bedeli vermesi sonucu diyet uygulanmaktaydı (örnek vaka s. 109).

 

İslam hukukuna göre “darb u cerh” yani darp ve yaralama, kısas cezası gerektiren suçlar arasında yer alır. Bu cezaya göre faile işlediği suçun aynıyla karşılık verilmesi esastır. Mağdurun ailesinden birisinin faili affetmesi halinde ise belli miktarlardaki para karşılığında kan diyeti uygulamasına yer verilmiştir.

 

Hırsızlık İslam hukuku açısından ayetle sabit suç türlerinden biri olması hasebiyle had cezası gerektiren suçlar arasındadır.

 

Gasp suçuyla ilgili hüküm zorla alınan malın sahibine iade edilmesi ve gasıp hakkında şer‘î tenbihte bulunulması şeklindedir.

 

Küfür ve hakaret suçu sicillerde sövme ve küfretme anlamlarına gelen “şetm” kelimesiyle ifade edilmiştir.

 

Üzerinde “ihtilaf bulunan” mîrî araziler hakkında mahkeme kayıtlarında aynı anlama gelen “münâza‘ün-fiha” tabiri kullanılmaktadır.

 

Cemal Efendi Rize kazası müdürlüğüne tayin olmuş / Temmuz 1857 / s. 180 vd.

Cemal Bey’in uygunsuz hareketlerinden, ahaliye küfür ettiğinden ve rüşvet irtikâp ettiğinden bahisle kaza müdürlüğünden azli talep edilmiştir. / Eylül 1858

 

…yapılan soruşturma sonucunda arazi-i mahlûleden bir yerin bin kuruşa satılmış iken cânib-i mîrîye yedi yüz kuruş olarak gösterildiği ve eksik olan üç yüz kuruşun müdür Cemal Bey ile Mapavrili Hacı Yusuf Ağa ve sandık emini arasında paylaşıldığı ortaya çıkarılmıştır (s. 181).

 

Özellikle Kırım Harbi (4 Ekim 1853-30 Mart 1856) yıllarında Rize kazasında asker bakayalarının sayılarının arttığı gözlemlenmiştir. Bu asker kaçakları yine aynı dönemde tırmanışa geçen eşkıyalık faaliyetlerine de katılarak kazadaki asayişi olumsuz yönde etkilemişlerdir.

 

17 Aralık 1857 tarihli mahzara göre, Rize kazasında cahil takımından Ahmet Baba diye biri türeyip Kadirî şeyhi olduğu iddiasıyla ahaliden pek çoğunun aklını çelerek, müdürlük iddiasıyla etrafına iki üç bin civarında eşkıya toplamıştır (s. 188).

 

Rize halkının kan davası gütme geleneği de bölgedeki asayişi bozan en önemli etkenlerdendi.

…asayişi bozan bir diğer etken de asker kaçaklarının eşkıyalarca korunup suça bulaştırılmasıydı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder