Mahmud Shelton –
Yüzüklerin Efendisi ve Simya
…efsane ve mitler büyük oranda hakikatten oluşur…
…uzun zaman önce belirli hakikatler ve bu türden tarzlar
keşfedilmişti ve bunlar yeniden ortaya çıkarılmalıdır. (Tolkien)
Orta-dünyanın batısında bir kara parçasının batışı… Tolkien buna Númenor ya da Númen ya da Batı
Ülkesi adını verir ve batışından sonra bu Númenor ayrıca ve dikkat çekici bir
biçimde Atalantë diye adlandırıldığından, Tolkien’in çağlar silsilesi ve
Númenor’un batışı Klasik mite tekabül eder. (s. 10)
…imgeler arasından hayal gücümde en derin yer edineni, budur
(Atlantis).
Kralın Dönüşü, tufanda hayatta kalan bir soyun eski mevkiini
kazanmasıyla ilgilidir.
Simya, muvafık olarak Hermetizm denilen şeyin uygulanmasıdır
ki…
Simya, sadece bâtınî bir çalışmanın zahirî bir ifadesi
olarak tabiî materyalin dönüştürülmesiyle meşguldü. (s. 11)
Bizzat Hermetizm, “üç kere büyük” anlamına gelen
Trismegistos lakabı verilen Hermes’e kadar uzanır; ona böyle denmesinin nedeni
İslâm’da onun üç biçimde kabul edilmesidir. İlki, Kitab-ı Mukaddes’te Hanok
[Enoch] olarak bilinen tufan öncesi yaşayan, yüksek bir mertebeye sahip,
Sema’ya bedenen yükseltilmiş olan İdris peygamberdir; ikincisi, İlyas ya da
Elyesâ olarak, “ateşin atı” üzerinde benzer şekilde göğe yükseltilir; üçüncüsü,
ona, hermetik bilimlerin üstadı Hermes denilir. (s. 12)
Gandalf Moria Madeni’nde …ifritle mücadelesinde ölümle
karşılaşır ve Ak Gandalf olarak dirilir. Burası, simyasal çalışmanın, ilkin
“kararma” ya da ölüm evresi ve sonra da “beyazlama” evresi diye bilinen
evrelerinin betimlenmesidir.
İran’da ortaya çıkan Mitra güneş kültü, inisiyasyon
törenlerinde ölümü ve dirilmeyi temsil eder; üstelik bu törenler, mağaralarda
gerçekleştirilir. Mitraizme ait tuhaf ikonografik bir figür, elinde bir kılıç
olan, ayakları bir yılanla bağlanan, kanatlı, aslan başlı bir adam olan
Aeon’unun figürüdür. Bu unsurların hepsi de Gandalf’ın Balrog’la Moria
mağarasında karşılaşmasında mevcuttur. (s. 17)
Karanlıklar Efendisi’nin yalnızca Göz olarak ortaya çıkması,
bunun onun nişanesi ve damgası olması manidardır; çünkü İslâm Geleneği’nde
Deccal en ayırtedici damgası, onun benzer şekilde tek göze sahip olmasıdır.
Bir asa etrafında dengelenen iki yılanıyla, “caduceus”… (s.
26)
Yedi Sema
…geleneksel kozmolojide, her bir bölge, yedi velinin
birisinin yetkisi dahilindedir ki bu veliler de Semavî düzen de yedi
peygamberin birini temsil eder. Bu velilerden her birisi, diğerleriyle iletişim
halindedir ve hepsi de, İdris peygamberi temsil eden yedi’nin liderinin yetkisi
altındadır. Palantír’in Elendil’in ve oğulları vasıtasıyla konumlandırılışı,
dünyanın yönlendiren ve muhafaza eden bu manevi idaresine olan inancın elle
tutulur bir ifadesidir. (s. 31)
“emaneh”; bu, varis olunan ve mukaddes “emanet”i işaret eden
ve özellikle peygamberlerin mirasıyla ilgili olan bir kelimedir. İslâm
dünyasında, halife, kelimenin tam anlamıyla Peygamber’in “temsilcisi”dir ki bu
nedenle “Emanet el-Mukaddes” ya da “Mukaddes Emanet” adı verilen bir hazine
miras almıştı. (s. 39)
[Ahit Sandığı’nın] içeriğine dair sayısız yorumda
bulunmuştur; fakat Yüzüklerin Efendisi bağlamında, Musa’nın ve Harun’un
Asa’sının ve hatta Süleyman’ın Yüzüğü’nün onda içerilmiş olması önemlidir.
Mekke’deki Hacer’ül Esved ile birlikte, İslâmî kaynaklara
göre Cennet’ten bir hazinedir o, Âdem’den beri gelen bütün peygamberlerin
imgelerini içererek, nesilden nesile intikal eden bir şey olmuştur.
İbrahim peygamberin zamanında, bu iki kalıt oğulları
arasında bölündü: İshak’tan gelen peygamberler çizgisi –Yahudi peygamberler- Sandık
ile içerdiklerini muhafaza edecekti; İsmail neslinden olan yüksek Arap
soyluları da Nur-u Muhammedi’yi alacaktı. (s. 40)
(Entler ve Ağaçsakallar) …bir rivayet …konuşma bahşedilmiş
ağaçların, eskatolojik savaşta müminlere
yardım edeceğini anlatır. (s. 41)
Aragorn, “umut” ve “yenileyen” olarak bilinir ve “her gezgin
yitirmemiştir yolunu” ifadesiyle tanıtılır; başka bir ifadeyle “yol
gösteren”dir o. “El-Mehdi” de kelime anlamı olarak “yol gösteren” demektir. (s.
44)
Mithras isminin sayısal değeri, güneş takviminin gün sayısı
olan 365’dir.
Kitab-ı Mukaddes’te gerçekte İdris olan Hanok’un yeryüzünde
365 yıl yaşadığı zikredilir (Tekvin, 5:23). (s. 56)
[Minas Tirith]
…Roma’yı yedi duvarlı bir kentle birleştiren dikkat çekici
bir imge vardır: Şeyh-ül Ekber Muhyiddin İbn-i Arabi ekolünün “Kent Tılsımı”.
Bu tılsım Mehdi’nin fethettiği büyük kenti ve bu nedenle eskatolojik Roma’yı
temsil eder. Çembersel “surları”nın her birisi, bir “kapı” içerir ve Tolkien’in
Minas Tirith’i betimlemesi gibi, onun surlarının kapıları bir çizgi gibi değil
bir labirent gibidir. (s. 60/61)
Minas Tirith
Tolkien’in kenti özenle yapılandırmasında, yukarıya doğru
yükselen yedi döngüsel sur dizisi, açıkça, geleneksel kozmolojideki Sema’nın
yedi katını hatırlatır.
İslâmî kozmolojide, mukaddes Tuba ağacı, Kevser kaynağının
ve havuzunun etrafında betimlenmiştir. (s. 63)
Osman Gazi’nin rüyasında, ay, onun sinesine girer ve buradan
bir ağaç yükselir; bu ağaç da benzer şekilde aya aittir ve üstelik İstanbul’a,
Doğu Roma’ya doğru yönelir. (s. 65)
Ragor Bacon’un Simya çalışması…
…Arapça bir kitabı keşfetmesiyle başlamıştır. (s. 68)
…İslamî kaynaklara göre, Yakut Tablet, “Tılsımlar Ustası”
Tyanalı Apollonius tarafından, bir yer altı odasında, doğrudan Hermes’ten
alındı ve tablet, onu Büyük İskender’e veren Aristo’ya geçti.
Şeyh ül-Ekber
…ilginç bir ismi olan dikkat çekici bir eser daha yayınladı:
Ankâ’u Muğrib fi Hatmi’l Evliyâi ve Şemsi’l-Mağrib
Bu eser, Batı ışığına ya da daha ziyade Halife el-Mehdi’nin
Batı Güneşi’nin hakikatine adanmıştır.
Bu eser, Minas Tirith’in yapısıyla karşılaştırılan Kent
Tılsımı’nın kaynağıdır. (s. 69)
Filozof Taşı, Simya’nın diline aittir ve Büyük Eser’de açığa
çıkan sırrı işaret eder. (s. 73)
Yeşil taşla ilgili olarak Orta-dünya’nın daimî olan Kâse
(Grail) denilen bir başka gizemi vardır. Bu gizemin kökenine dair bir anlatı,
Kâse’yi, Lucifer’in kovuluşunda başından ya da tacından kopan bir zümrüt olarak
tanımlar. (s. 83)
Rohan Kralı Théoden’in sarayıdır ki Kral Arthur’un sarayını
çağrıştırır…
Arthur’un yönetiminin barbarlığa karşı Roma düzenini
muhafaza etmesi gibi, Rohan muhafızları da Gordor devriyelerinde aynı şeyi
yapar. Kuşkusuz, Gandalf’ın krala danışmanlık yapması Merlin’i hatırlatır. (s.
91)
René Guénon, haklı olarak, İsa’nın iki inişinin, onun
Merküre ait ve Güneşe ait yönleriyle ilgili olabildiği görülecektir diye
belirtir; çünkü, gerçekte, İsa’nın rolünün tamamlanması, Semavî otoritesi için
kraliyet boyutunun restore edilmesiyle, onun İkinci Gelişi’nde olacaktır.
İdris’in, melekler arasında, Mitatrun’un rolüne tekabül eden bir rol olan ve
Nûr-u Muhammedî ya da Hakikat-i Muhammedî’nin güneş düzeyine kozmik vekili olan
rolüne daha önce değinilmişti (Mitrarun, tıpkı Hz. Muhammed’in Hulefa-i
Râşidin’in merkezinde olması gibi, dört büyük meleğin merkezindedir. Bu konuma
Arapçada “el-Rüknü’l-erkan”, “sırların sırrı” denilir ve beşin anlamıyla
ilişkilidir). Öyleyse, şaşırtıcı olmayan bir biçimde, İsa’nın İkinci Gelişi,
İsa’nın, İslâm’ın en büyük eskatolojik işaretlerinden birisi olarak “Güneşe
ait” yönüyle Hakikat-i Muhammedî’yi teyid etmesi için geri gelmesi anlamına
gelir. İslâmî eskatolojiye dair rivayetlerde, İsa, Mehdi’nin takipçileri ibadet
etmek için hazırlık yaparken “iki meleğin kanatlarıyla desteklenen” Sema’dan
iner ve imamlık Meryem oğluna önerilse de o reddederek bunun Hz. Muhammed’in
cemaatine ait olduğunu ilan eder. İsa’yı görür görmez Deccal “tuzun suda
çözülmesi” gibi çözülmeye başlar ve ardından peygamber Deccal’i katlederek
şövalyece gücünü sergileyerek “mızrağındaki kanı gösterir.” Daha sonra gelen
çağ tam anlamıyla bir Altın Çağ’dır; onun yönetimi altında dünya çapında bir
“Yeryüzü’nde Gökyüzü Krallığı”dır. (s. 110)
İslâm Peygamberi’ne göre, “Meryem oğlu İsa, Şam’ın Ak
Kule’sine [minaresine] inecek”tir. Bu nedenle, Suriye’deki Şam Camii’nin
minaresine ve yerleşim yeri Roma’dan hayli uzak olsa da, “Suriye” kelimesinin
uzun zamandır “Güneş Ülkesi’yle özdeşleştirildiğine dikkat çekmek
gerekmektedir. (s. 112)
Şam kenti bir veliler ülkesidir, abdalların karargâhıdır ve
Şeyhü’l-Ekber Muhyiddin İbn Arabî’nin yattığı yerdir. Deccal’in şerrinden emin
olunacak mekânlar arasında sayılmıştır; benzer şekilde, Minas Tirith kenti de
kelime anlamıyla Sauron’un güçlerine karşı Muhafaza Kulesi’dir.
Şam Camii, Vaftizci Yahya’nın başının yattığı yerdir. (s.
112)
İslâm Peygamberi ve Ebu Bekir es-Sıddık, Nakşibendî
tarikatının manevî silsilesinin kaynağıdır; bu, Hicret’te iki dostun
sığındıkları mağarada Sekine’nin inmesiyle oluşan bir silsiledir. Bu tarikata
önceleri, Hz. Muhammed’in en iyi dostu ve ilk halifesi izlenerek, “Sıddıkıyyun”
denilmekteydi. Diğer bütün tarikatlar ise, silsilelerini, Peygamber’in dördüncü
halifesi, ilk Ehl-i Beyt imamı, Zülfikar kılıcının taşıyıcısı Ali’ye kadar
uzatırlar. Nakşibendî tarikatının bu silsilesi İmam Cafer-i Sadık aracılığıyla
aktarılmıştır ve Cafer-i Sadık her iki silsileden de ışık aldığından Nakşibendî
silsilesi, Altın Silsile olarak bilinir. İmam Cafer-i Sadık, simyacı Cabir İbn
Hayyan’ın da manevî üstadıdır. (s. 119)
[Hâce Ahrar, s. 120/121]
Oxford Üniversitesi’nde yaptığı bir konuşmada Şeyh Nazım
(Hakkani), Tolkien’in Üçüncü Çağ’ın batışına dair görüşünü çağrıştıran bir
biçimde zamanın doğasını şöyle betimler:
“Şimdi bilim aracılığıyladır ki şeytanlar insanlığın her
şeyini kontrol ediyor. Yalnızca semavî bilgi barış getirebilir. İnsanlık şimdi
semavî bilgiyi reddetmektedir. Barışı da reddetmektedir. Semavî kitaplardan,
semavî bilgiden edinmezlerse, yeryüzünde barışı hiçbir zaman elde
edemeyecekler. … Zikredilmektedir ki, yeryüzünde son günler geldiğinde ve
Diriliş Günü yaklaştığında, iyi nitelikli insanlar dünyanın kontrolünü
kaybedecekler ve kontrol semavî olan, yani Eski, Yeni ve Son Ahit’te belirtilen
her şeye karşı çıkan kötü nitelikli kişilerin elinde olacak.” (s. 124)
“Hakikati savunacak kadar hakiki insanlar arıyorum” (Şeyh
Nazım Hakkani) (s. 125)
“(Arabistan’da) büyük bir mağara var. Bu mağaranın içinde
melekler tarafından inşa edilen Saadet Kubbesi var. Mehdi alyhisselam ve doksan
dokuz halifesi de oradadır. Ortaya çıkmak için Allah’ın emrini beklemektedirler.”
[dipnot]
The Secret Behind the Secrets Behind the Secrets … Başka
dikkat çekici bir ifade, Elhamra’daki Aslanlı Avlu’nun eskatolojik önemiyle
ilgisiz görülmeyebilir: “Mehdi (aleyhisselam) geldiğinde, (yalnızca evliyaların
bildiği) batıdaki beş ülkeden yirmi bin asker gelecek. Bu yirmi bin asker,
hakiki imanın bir işareti olarak, her zaman ilâhî güçlerle temas halindedir.
Her zaman muhkemdir onlar, yüzlerini hiçbir şart altında Allah’tan çevirmezler.
Onların bakışlarıyla ordular küle dönüşür. Efendimiz Ali’nin torunlarıdır onlar
…” (Mercy Ocean, 1980, s. 39) (s. 125/126)
Regnabit’te yayınlanan Guénon’un yazılarından birisi, Kutsal
Kâse üzerineydi; burada Kâse, Lucifer’in [İblis’in] düşüşünün zümrüdü yanında
kitap simgeciliğiyle özdeşleştirilmekteydi ve Aslî Geleneğin “dönem dönem
insanlar arasında muğlaklaşan, ama hiçbir zaman tamamıyla kaybolmayan şeyin
bilinci” olduğu şeklindeki beyanıyla sona ermekteydi. Aynı döneme ait başka bir
dergi de, Regnabit’in yazarlarının da yazdığı Atlantis’ti; gerçekten, Guénon
için, kadim Atlantis, bu Aslî Geleneğin özel bir gelişmesiydi. Üstelik,
Guénon’a göre, Atlantis’in çöküşü, dünyevî güçlerin temsilcilerinin Sema’nın
rehberliğine karşı isyanına müteakip olmuştur ve kabul edilmelidir ki bu,
Tolkien’in Atalantä anlatısı ile Aman’a karşı Ar-Pharazôn savaşının tastamam
anlamıdır. (s. 128/129)
“Simya … Tabiat’ın güzelliğinin aşkıyla bireyin varoluşunun
hapsini kırarak, bireyin ruhunun hayalini kozmik boyutlara doğru genişletir.
Bireyin ruhunun hayali, Dünya’nın Ruhu’nun hayali olur. Nihayette … simyacı
farkeder ki kozmosu hayal eden kendisi değil, ama evrenin İlahî İlkesi’dir.”
(Nasr) (s. 134)
Türkçeleştiren: Ahmet Demirhan
İnsan Yayınları, Aralık 2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder