21 Ocak 2016 Perşembe

Yay ve Lir

Octavio Paz - Şiir Nedir? - Yay ve Lir


1. Şiir ve Şiirsel Eylem
Şiir bilgidir, kurtuluştur, güç ve terk ediştir.
…doğası gereği devrimcidir.
Yolculuğa davet, yuvaya geri dönüştür.
…insan, sadece bir ölümlü olmadığının bilincine kavuşur. (s. 9)

Şiir eyleminin bütünlüğü ancak ve ancak şairin kendisiyle kurulabilecek aracısız ilişkiyle kavranabilir.

Şiir, şiirselliği kapsayan, onu harekete geçiren ve açığa çıkartan canlı bir varlıktır. Biçim ve öz aynıdır onda. (s. 11)

Her tür yaratıcı çabanın başlangıç noktası biçemdir.

Şair bir biçem kazandığında ise artık şair olmaktan çıkar ve edebiyat malzemeleri üreten bir işçiye dönüşür.

Ressamlar, heykeltraşlar ve diğer sanatçılar özünde şairin kullandığından çok farklı olamayan araçlar kullanırlar. Dilleri farklı olmakla birlikte sonuçta hepsi birer dildir. (s. 18)

Biçem yardımıyla bir şiiri bir risaleden, bir tabloyu eğitici bir resim baskısından, bir mobilyayı bir heykelden ayırt edebiliriz. Bu ayırt edici unsur şiirselliktir.

(Sanat eserindeki anlam taşkını, o eseri şiir yapar.)

…şiir saf zamana ulaşmanın yolu, varoluşun gerçek sularının derinliklerine dalıştır. Şiir, sonsuza dek yaratıcı zaman ve ritimden başka bir şey değildir. (s. 25)

2. Dil
İnsan başlangıçta dile güvendi; nesneler ve onları temsil eden işaretler birbirlerinin aynısıydı.
Konuşmak, işaret edilen nesnenin yeniden yaratılmasıydı.
…yüzyıllar sonra insan, eşyalarla onların isimleri arasında bir uçurumun açılmış olduğunu gördü.
Düşüncenin ilk görevi sözcükler için tek ve kesin anlamlar oluşturmaktı.
Ancak (…) sözcükler tanımlanmaya karşı direnirler.
Bütün bunalım dönemleri dilin eleştirisi ile başlar. (s. 27)

…sözcükler kokuşup; anlamları belirsizleştiğinde hareketlerimiz de belirsiz hale gelir. Bütün felsefi eleştiriler dil çözümlemesiyle başlar. (s. 28)

Sözcükler olmadan insan kavranamaz. İnsan sözcüklerden oluşur, sözcükler de insandan.
İsimlendirilmemiş olanı bilemeyiz.
Sessizlik de bir şey söyler, çünkü işaretlere gebedir sessizlik. (s. 29)

Sözcükler gösterirler, bildirirler ve birer isimdir onlar.

Konuşma, şiirin özü ve yaşam kaynağıdır fakat şiirin kendisi değildir.
Şiir, dilin kendisini aşma çabasıdır.
İnsan kendi bilincini kazanır kazanmaz doğal dünyadan uzaklaşıp onun yerine kendisine bir dünya yaratmıştır.
…çünkü insanlarla şeyler arasında (…) insanla onun varlıkları arasına insanın bilinci girer.
İnsan, kendisini dışsal gerçeklikten ayıran uzaklığı sözcüklerin köprüsüyle aşmaya çalışır.
Ancak bu uzaklık insan doğasının bir parçasıdır.
Onu yok sayabilmesi için insanın ya doğal dünyaya geri dönerek ya da koşulların onun çevresine çizdiği sınırları aşarak, insanlığını terk etmesi gerekir.
Her iki yönelim de insanın kendi koşullarına başkaldırı anlamı taşır. İnsanı değiştirmek, insan olmaktan vazgeçmek demektir.
İnsanlık ikinci büyük atılımını yapabilirdi. İlki ile doğal dünyayı terketti, hayvanlıktan kurtulup ayakları üzerinde doğruldu.
İkinci adımı atarak, bilincini yitirmeden ve onu doğanın gerçek temeline yerleştirerek asıl birliğine geri dönebilirdi.
…bu çaba bütün insanlara açık bir yoldur ve tarih için bir anlam veya bir amaç olabilecek saygınlıkta bir çabadır. (s. 34-35)

Yabancılaşmanın sonu dilin de sonudur.

Dili harekete geçiren insandır.

Bellek ve irade gibi kavramları ruhsal beceriden bağımsız ve ayrı kavramlar olarak göremeyiz.
Bedenle ruh arasındaki sınırları ayırt edebilmek nasıl olanaksızsa, arzu ve isteklerin nerede bittiğini ve saf hareketsizliğin nerede başladığını görebilmek de öylesine olanaksızdır. (s. 36)

Arzunun gücü, hiçbir şeyin kendisini harekete geçirir.
Hareketsizlik
Özneyle nesne arasındaki ikiliği yok etmeye yönelik bir irade deneyimini gerekli kılar.
Boşluk bütünlüktür. (s. 37)

Şiir (…) dile saldırı olarak başlar.
Sözcükler önce tahrip edilir.
Şair onları alışılmış bağlantılarından kopartıp alır.
İkinci aşama sözcüklerin geri dönüşüdür.
Şiiri yaratan şairse eğer, onu yeniden yaratan da insanlardır.
Bu gidiş gelişin orta yerinde bir kıvılcım parıldar: Şiir. (s. 38)

Ölü bir dille şiir yazılamaz.
Çünkü şiir anca katılımla gerçekleşebilir.
Okuyucusu olmayan şiir yarım kalmış bir şiirdir. (s. 39)

İnsanlara gitmek,
Ama artık ortada insanlar yok, örgütlenmiş kalabalıklar var.
Şairler artık memurdur. (s. 40)

Akilleus ve Odisseus salt iki kahraman olmanın çok ötesinde, kendisini yaratan Yunanistan’ın yazgısıdırlar.
Şiir üzerimizde örtüyü kaldırıp bize ne olduğunu gösterir ve bizi gerçekte olduğumuz şey olmaya çağırır.
İletişim yollarının kapanmasıyla şair kendisini yaslanabileceği bir dilin dışında buldu ve insanlar da kendilerini yeniden bulmalarını sağlayacak imgelerden yoksun kaldılar. (s. 41)

Halklar büyük ordularla ve yenilmez liderlere sahip oldukları anda büyük şairler ortaya çıkar. (s. 43)

Bunların yanı sıra, bunalım ve çöküş dönemleri de büyük şairler doğurur.

Şair, kitaplıklara giderek, eski veya yeni sözcükler seçen değil, her zaman gerçekten ona ait olan sözcükler arasında kararsız gezinen kişidir.
Şair, sözcüğün kendisidir.
Şiirin her bir sözcüğü biriciktir.
Şiirin bütününü yaralamadan (…) bütünlüğü bozmadan bir tek virgülün yerini değiştirmek olanaksızdır.
Şiir (…) bir canlıdır.
Şairin zenginliği ölü sözcüklerde değil, yaşayan sözcüklerdedir. (s. 46)

3. Ritim
…dilbilgisi dili, durağan bir şeymiş gibi, sözcükleri de dilin en basit birimi olarak görür.
Oysa (…) dil bölünmez bir bütündür.
Diğerleri ile ilişkisini yitiren sözcük anlamlı bir bütün oluşturma olanağından yoksundur. (s. 51)

Yani konuşmanın en basit birimini oluşturan şey sözcük değil, cümledir.
…bir cümle, yalnızca dilbilgisi çözümlemesinin saldırısı ile parçalanabilir.
…sözcüklerimiz dilbilgisi kurallarına göre değil düşüncemizin buyruğuna göre sıralanırlar. (s. 52)

İmgeler ırmağında bizler saf varoluşun kıyılarına ulaşırız.
…nihai buluşmamızda tanrısal birlik durumuna erişiriz. (s. 54)

Hem insanlardan ayrı hem de tanrılara karşı olan büyücü yalnızdır.

Mallarmé, o sessizliği önceleyen sessizliktir.

Şiir, ritim üzerine kurulmuş bir ifadeler bütünü, sözel bir düzendir.

Ritim bir beklentiyi harekete geçirir, bir arzuyu uyandırır.
Kesildiğinde rahatsız oluruz.
Bizi bir bekleme durumuna sokar.
…ritim içi boş bir ölçü değil, bir yönelme, bir anlamdır. (s. 60)

Zaman bizleriz ve geçip gitmekte olan da yıllar değil kendimiziz.
Ritim önümüzden akıp giderken içinden biz, kendimiz de geçeriz. (s. 61)

Yaşadığımız dünyanın kültürü üçlü ritimlerden oluşur.
Ana-baba-çocuk; tez-antitez-sentez…

Akilleus, Helen’i zamanın dışında buldu.
Daha doğrusu asıl zamanda. (s. 68)

Biz doğanın neye benzediğini (…) bilmiyoruz.
Yüzyıllar var ki, insan doğallığını kaybetti.
Tarih ve doğa (…) birbirleriyle baştan sona karşıt iki kavrama dönüştü. (s. 69)

Doğa artık bize modellik edemez, çünkü bu kavram bütün anlamını kaybetmiştir.

Şair bir arzular insanıdır.
Ancak bu arzu (…) imge olmayabilirin değil, olanaksızın arzu edilmesidir.
Arzu her zaman uzaklıkları yok etmek ister. (s. 79)

4. Dize ve Düzyazı
Valery düzyazıyı yürüyüşe, şiiri de dansa benzetir.

Modern İngiliz şiirinin yenilenmesi iki şaire ve bir romancıya dayanır; Azra Pound, T.S. Eliot ve James Joyce. (s. 81)

Çorak Ülke, ruhsal bir dirlik özlemidir.
Merkezi cennet, yeryüzü ve cehennem arasındaki evrensel benzeşim ve çağrışım olan Hıristiyan değerlerinin ortadan kalkmasıyla insana düşünce ve imgelerin rastlantısal çağrışımlarından başka hiçbir şey kalmadı.
Modern dünya anlamını yitirmiştir.
Eliot’ın kahramanı modern insandır.
Her şey onun yabancısıdır.

Pound
Eliot’ın ustasıdır.
Her iki şair de tarihi güncelleştirdiler.
Eliot, İsa’ya geri dönerek onu yeniden kurmak ister.
Pound ise geçmişi geleceğin bir başka biçimi olarak kullanır. (s. 84-85)

Şiddet, aldatmaca, sahtekârlık ve pişmanlıklar içinde yaşarız, çünkü geçmişten kopmuşuzdur.

Birleşik Devletler geçmişini değil, geleceğini yitirmiştir.

Baudelaire
Bu tuhaf şair klasik dönemin ahlaki ve metafizik temellerini sarsar. (s. 90)

Fransız serbest dizelerini öteki dillerden ayıran şey (…) farklı uzunluktaki hecelerin birleşiminden meydana gelmeleridir.
Bu yüzden de Claudel ses benzerliklerine, Saint-John Perse de içsel uyak ver ses tekrarlarına başvurmuştur.
Modern Fransız şiiri romantik düzyazının doğuşuyla başlar, öncüleri ise Rousseau ile Chateaubriand’dır. (s. 91)

Evrenin tanrısal birliği ritmin içindedir.
Müzikte renkler, ritimle düşünceler arasındaki, görünmeyen gereklilikle uyakların dünyası arasındaki gezinti. Tam orada kadın durur: baştan çıkarıcı bir gül, açtığında her şey varolur. (s. 102)

Cesedinin içine girdi bütün dünya.
Modernizmde…

Huidobro-Neruda ikilisi efsanevi önder Dario’nun çözümüdür. (s. 107)

Dizenin ne olduğunu bize sadece ritmik bir bütün olan ve anlam taşıyan imgeler söyleyebilir. (s. 108)

5. İmge
İmge, insanlık durumunun bir anahtarıdır.

Karşıtlıkların birliğini dile getirdiğinde imge düşüncemizin temeline saldırır.
Şiir olanı değil olabileceği söyler.

İmge hem diyalektiğe karşı bir şok ve bir meydan okumadır hem de düşüncenin yasalarına karşı bir saldırı.

Heidegger
…bulmak istediği varoluş yüksek bir taş duvara çarptı.
Heidegger, şiire döndü.
Heidegger’in gözünde Batı’nın tarihi bir hatalar ve yanlış yollara gidişin tarihi olarak görülebilir.
Kendimizden uzaklaştırdığımız dünyanın içinde yolumuzu kaybetmek.
Her şeye yeniden başlayabilir.
Karşıtlıkların birliği ilkesi, en eski Hindu yazılarında açıkça gösterilmiştir. (s. 113)

O sensin

Batı düşüncesinin Parmenides’le başladığı gibi bütün Doğu düşüncesinin tarihi de bu en eski sözle başlamıştır. (s. 114)

Öğrenme bilginin birikmesi değil, bedenle ruhun arasındaki uyumdur.
Meditasyon bize öğrenmiş olduğumuz her şeyi unutmak gerektiğinden başka hiçbir şey öğretmez.

Hegel

Önce, Hindular boşluk durumunu varlığa katılma anı olarak tanımlamışlardır. En yüksek düzeye, zihnin hiç hareket etmemesiyle ulaşılır.
Düşünmek, soluk almaktır.
Soluğun tutulması, düşüncenin dolaşımını durdurur.
Varlığın ortaya çıkabilmesi için bir boşluk oluşturmak… (s. 115)

Doğu geleneklerinde hakikat kişisel deneyimler sonucu elde edilebilir ve bir başkasına aktarılamaz.

Chuang Tzu
“Tao ifade edilemez”
“Bilen kişi konuşmaz. Konuşan kişi ise bilmez.”
B yüzden bilge sözsüz anlatır. (s. 116)

Soldaki bir sıfırla sağdaki bir sıfır aynı anlamı taşımaz; sayıların anlamları bulundukları yere göre değişir.

Anlam (…) bir dil özelliği değil aynı zamanda da gerçeğe bağlanıştır.

Şairin söylemeye çalıştığı şey o diyor ki değildir.
Şiirin anlamı şiirin kendisidir.
Sözcükler, asıl olan belirsizliklerini yeniden kazanmışlardır (şiirle).

Şiir dili aşar.
Şiir, dildir.

İmgenin asıl biçimi kavramsal olarak aktarılamaz, çünkü o kendisinin dışında hiçbir şey tarafından ifade edilemez. (s. 125)

İnsanın kendisi, doğduğu andan itibaren ikiye bölünmüş olan insan imgeye dönüştüğünde, bir başkası olduğunda kendisiyle barışır.

Şiir insanı kendisinin dışına çıkartır ve aynı anda asıl varlığına, kendi kendisine geri götürür.
İnsan kendisinin imgesidir (şiir bunu ona şerh eder).
Şiir varlığa giriştir.

---

Türkçeleştiren: Ömer Saruhanlıoğlu
Era Yayınları

Eylül 1995

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder