Dostoyevski
- Beyaz Geceler
Birinci Gece
Sevgili okuyucum, o öylesine güzel bir geceydi ki, böylesini
ancak gençliğimizde görebiliriz!
Sabahın ilk saatlerinde bunaltıcı, tuhaf bir can sıkıntısı
doldurmuştu yüreğimi.
Benim gibi yalnız bir adamı, herkes terk ediyormuş, herkes
benden kaçıyormuş gibi bir duygu vardı içimde.
…nerdeyse, sekiz yıldır, yaşadığım şu Petersburg kentinde
bir tane bile tanıdık edinemedim.
Petersburg'da herkes ya yazlıklarına gitmişti, ya da yeni
gidiyordu.
…o kadar çok gezdim, dolaştım ki, sonunda her zamanki gibi,
nerede olduğumu unutarak birdenbire kendimi kentin çıkış kapısında buldum.
Petersburg kırlarında insana dokunan, ama ne olduğu
anlaşılmayan bir şey vardır. Bazen yalnızca acıyarak bazen de hiç farkına
varmadığımız, cılız, hastalıklı bir genç kızı, ama bir gün, beklemediğimiz bir
anda, birdenbire değişerek anlaşılmayan bir güzelliğe bürünen bir kızı
anımsatır Petersburg kırları.
…eve yaklaştığım sırada saat 10'u gösteriyordu. Eve giden
yol kanalın kıyısından geçer, bu saatte burada in cin top oynar.
Yürürken bir yandan da şarkı söylüyordum, çünkü mutlu
olduğum zamanlar kendi kendime bir şeyler mırıldanırım. Hiçbir dostu, arkadaşı
olmayan, sevinçli anlarında sevincini kimselerle paylaşamayan herkes aynı şeyi
yapmaz mı? Birden beklemediğim bir şey çıktı karşıma. Rıhtımın korkulukları ve
korkuluklara yaslanmış duran bir genç kız vardı önümde…
Ayak seslerimi işitmemişti, soluğumu tutup yüreğim küt küt
atarak yanından geçtiğim halde dönüp bakmadı bile. "Tuhaf, ne kadar da dalmış"
demeye kalmadı, kızın boğuk hıçkırıklarını işiterek yerimde donakaldım.
Hemen ona doğru dönüp tam "Hanımefendi!" diye
konuşmaya başlayacaktım ki, bu sözün Rus yüksek sosyetesini anlatan romanlarda
binlerce kez kullanıldığını anımsayarak dilimi tuttum.
Karşı kaldırımda, yabancı kadının biraz gerisinde, frak
giymiş oturaklı bir adam belirdi,
Adamın bir anda ileri doğru atılmasıyla, burnunun doğrusuna
kızın arkasından seğirtmesi bir oldu.
Kendimi bir anda karşı kaldırımda buldum.
- Koluma girin, dedim kıza. Artık sataşmayı göze alamaz.
Korkudan, heyecandan titreyen kolunu bana verdi. Ey, belalı adam! O anda sana
ne kadar dua etsem azdır.
Hâlâ çekingenliğim geçmedi. Düşte gibiyim, bir kadınla
konuşacağımı düşümde bile görsem inanmazdım.
- Nasıl! Siz ne diyorsunuz!
- Peki, peki! Söyleyin bakalım, benim... Nasıl söyleyeyim,
dostluğa ve ilgiye değer bir kız olduğumu nerden anladınız?
- Niçin mi? Çünkü yalnızdınız, o adamın gözü dönmüştü,
üstelik geceydi. Bunun benim yönümden bir görev olduğunu kabul edin...
- Ama hayır, daha önce, yolun karşı kaldırımında... Daha
orada bana yaklaşmak istemiştiniz, öyle değil mi?
- Yarın buraya geleceğim. Beni bağışlayın, bunu sizden
istiyorum...
Yarın buraya, hem de tam buraya, tam bu saatte geleceğim…
Ne olur, lütfen şimdi söyleyeceğimi yapın, size bütün
içtenliğimle bildiririm: Sakın bana âşık olmayın.
Kızın küçücük elini yakaladım.
- Yemin ederim!
Sözünüzü tutacaksınız, değil mi?
İkinci Gece
Size karşı küçük bir kız çocuğu gibi, toycasına davrandım.
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki, bütün bunların nedeni yüreğimin yufka
oluşudur.
…bu yanlışımı düzeltmem için sizi inceden inceye öğrenmeye
karar verdim. Sizi bir başkasından soramayacağıma göre de, kendinizi bana siz
anlatacaksınız…
Yaşamöykünüzü bir an önce dinlemek istiyorum.
- Yaşamöykümü mü? Benim öyle bir şeyim yok...
- Yaşamöykününüz olmadığına göre nasıl yaşadınız öyleyse?
- Yaşamımda anlatılacak ne olabilir ki! Ben kendi kendime,
yalnız yaşamış bir adamım. Evet, yalnız, yapayalnız... Siz "yalnız"ın
ne demek olduğunu bilir misiniz?
- Dinleyin, benim nasıl bir adam olduğumu öğrenmek ister
misiniz?
- İsterim ya...
- Peki öyleyse, ben bir tipim.
Tip, herkesten farklı, gülünç adam demektir.
Hayale dalmak bazen çok iyi şeydir.
Kızın yüzü birden durgunlaştı:
- Ama her zaman değil, dedi. Hele insanın düşünecek şeyi
olursa.
Adım Nastenka.
Bir hayalciyi eni konu tanıtmak istersek, ona cinsiyeti
olmayan yaratık da diyebiliriz. Çoğunlukla insan ayağı değmeyen kuytulara
yerleşir hayalci, gün ışığından kaçıyormuş gibi bir hali vardır.
Yedi mühürlü bir küpün içinde bin yıl hapis kaldıktan sonra
mühürleri sökülüp dışarı salınan Hazreti Süleyman'ın ruhunu taşıyormuşum gibi
bir duygu içindeyim. Uzun bir ayrılıktan sonra size kavuşunca (çünkü, Nastenka
sizi çoktandır tanıyorum, çünkü böyle birini yıllardır arıyordum; aradığım
kimse sizsiniz, karşılaşmamız alnımıza yazılmış), ruhumda birdenbire binlerce
kapak açıldı ve şimdi konuşma seli halinde boşalıyorum, yoksa boğulurum,
sevgili Nastenka.
…beni anlayacak bir kimsenin çıkacağını sanmadığım için,
söyleyeceklerimin hepsini kitaptan okur gibi anlatmaya karar vermiştim. Ama
şimdi kendimi tutamayarak boşuna içimi dökmüştüm. Ne tuhaftır, Nastenka'dan ses
çıkmıyordu. Biraz sonra yavaşça elimi sıktı, ürkek bir ilgiyle sordu:
- Bütün yaşamınızı gerçekten hep böyle mi geçirdiniz?
- Evet, Nastenka, hep böyle... Sonuna kadar da böyle gidecek
gibime geliyor.
Hayaller içinde geçirilen gecelerden sonra ayılmanın, gerçek
dünyaya dönmenin ne kadar korkunç olduğunu bilemezsiniz.
…karanlığın, düşüncenin tutsağı olan hayal bıktırıcıdır,
uçup gitmeye hazır oluşu yanında, aşağılık bir tekdüzeliği vardır.
Hayalci, boşu boşuna külleri karıştırarak köz arar gibi,
soğuyan yüreğini ısıtacak ateşi yakmak için eski hayalleri arasında bir
kıvılcım arar.
…ruhumu okşadığı için anımsamayı sevdiğim şeylerin eski
duygularımın -kısır, saçma hayallerimin- yıldönümlerini kutluyorum artık.
Arada bir kendime "Hayallerin nerede?" diye
sorarım. Ama başımı sallayıp, "Yıllar ne çabuk geçiyor!" demekten
başka çarem olmaz.
"Peki, yıllarını ne yaptın? Hayatının en iyi yıllarını
nereye gömdün?.. Yaşadın mı, yoksa yaşadığını mı sanıyorsun?" İçimden bir
ses yükselir: "Bak çevrende her şey nasıl gittikçe soğuyor?
Nastenka'nın Öyküsü
- Öykümün yarısını, yani bir ninemin olduğunu
biliyorsunuz...
Bana Fransızca öğretti, öğretmen tutup ders aldırdı.
Bir keresinde ninemi kandırmak istedim. Fiyokla'yı yerime
oturttum. Fiyokla hizmetçimizdir, kulakları işitmez. Neyse, kadın iskemleme
oturdu. Ninem koltuğunda uyuklarken ben de yakınımızdaki bir kız arkadaşımı
görmeye gittim.
O gün işittiğim azarları bir ben bilirim.
…yeni kiracımız genç bir adamdı.
Ninem her şeyi öğrenmek istiyordu.
"Peki, görünüşü nasıl? Yakışıklı bir adam mı?"
Ben gene doğruyu söyledim:
"Evet, nineciğim, yakışıklı.."
"Demek daha çekeceklerim varmış! Bak, kızım, sonra
'ninem söylemedi' deme, sen beni bil, bu adama gönül verme!
Bir gün kiracımız Fiyokla ile haber gönderdi. Fransızca bir
sürü kitabı varmış,
"Walter Scott'un romanları hepsi de nineciğim."
"Walter Scott'un romanları mı? Bunda bir dalavere
olmasın?
Bugün operaya, Sevil Berberi için loca aldım. Arkadaşlarla
gidecektik ama işleri çıkmış, gelemiyorlar. Bilet elimde kaldı."
Ninem sevinçle:
"Sevil Berberi mi?" diye sordu.
"Bu gece gitmek ister misiniz? Biletlerim yanmasın
bari."
Ninem kabul etti:
"Hay hay, gidelim.
Kiracımız temsil boyunca, bana öyle okşayıcı gözlerle
bakıyor, öyle güzel konuşuyordu ki, gündüz bana operaya gitmeyi yalnızca beni
tanımak için önerdiğini hemen anladım.
O geceden sonra bize sık sık geleceğini sanıyordum, oysa hiç
de öyle olmadı. Neredeyse gelip gitmeyi iyice kesecekti. Ayda bir, o da bizi
operaya götürmek için kapımızı çalıyordu.
Sonunda öyle zayıfladım ki, neredeyse yatağa düşecek duruma
geldim.
Tam geçen yılın mayısında kiracımız bize gelerek, nineme
buradaki işlerini bitirdiğini, bir yıllığına Moskova'ya gideceğini söyledi.
Peki, şimdi ben ne yapacaktım! Düşündüm, taşındım, en
sonunda kararımı verdim.
Bütün giysilerimi birkaç kat çamaşırla birlikte bir bohçaya
koydum, bohçayı elime alarak yukarı, kiracının odasına doğru yürüdüm.
İki gözüm iki çeşme ağlamaya başladım. Bir anda her şeyi
anlamıştı.
"Bakın, Nastenka", diye başladı konuşmaya,
"Ben yoksul bir adamım. Ne param pulum, ne de doğru dürüst bir işim var.
Evlenirsek size nasıl bakarım?
…isterse onunla birlikte Moskova'ya gelebileceğimi söyledim.
Onsuz yaşayamayacağımı da ekledim.
"Sevgili Nastenka, benim iyi yürekli kızım; dinleyin
beni. Size yemin ederim, bir gün evlenecek duruma gelirsem, yaşamımın biricik
mutluluğu siz olacaksınız. Şimdi Moskova'ya gidiyorum, orada bir yıl kadar
kalacağım. İşlerimi düzene koyacağımı umuyorum. Döndüğüm zaman beni unutmamış
olursanız evlenir, mutlu oluruz. Ama şimdi olmaz…”
Bunları söyledikten sonra da ertesi gün çıktı gitti.
Bir yıl doldu, kendisi tam üç gündür burada.
- Hâlâ da ortalarda yok! Hiçbir haber alamıyorum.
Sonunun böyle bitmesini hiç beklemiyordum.
Ürkek, sıkılgan bir sesle:
- Nastenka, Tanrı aşkına ağlamayın, dedim. Nereden
biliyorsunuz, belki daha gelmemiştir...
- Hayır, biliyorum, o burada. Gitmeden önceki gece
sözleşmiştik. Neler konuştuğumuzu anlattım size. İşte o gün buraya, tam bu
rıhtıma gezmeye çıkmıştık. Bu kanepede oturuyorduk, saatin onuydu.
- Ah, benim iyi yürekli Nastenkam! diye sözünü kestim. Doğru
düşünmüyorsunuz. Madem size söz vermiş, öyleyse onu aramaya hakkınız var.
Öyleyse sıcak bir mektup yazın.
O anda da elime bir zarf tutuşturduğunu hissettim. Önceden
yazılıp hazırlanmış, zarfının ağzı kapatılmış bir mektuptu bu.
Rosina!
Üçüncü Gece
Bugün yağmurlu, iç karartıcı, kederli bir hava var, tıpkı
gelecekteki yaşlılığım gibi.
Boşu boşuna bekledikten sonra adam gelmeyince, Nastenka
somurttu, ürktü, korkuyla içine kapandı.
Benden tam bir saat önce gelmişti.
İlkin her şeye, her sözüme kahkahalarla gülüyordu. Bir
aralık sustuğumu görünce:
- Niçin bu kadar sevinçli olduğumu biliyor musunuz? dedi.
Size bakmak neşemi artırıyor. Sizi bugün öyle seviyorum ki!
- Öyle mi? dedim.
Yüreğim hızla çarpmaya başlamıştı.
- Bana âşık olmadığınız için çok seviyorum sizi.
Ben evlendikten sonra gene dost, kardeşten daha yakın iki
dost olacağız. Sizi hemen hemen onun kadar seveceğim...
O anda korkunç bir hüzün duydum, gene de, nedense içimden
gülmek geldi.
- Size bugün neler olduğunu anlatayım mı? diye başladım.
- Önce, verdiğiniz işi yaptım. Ahbaplarınıza gidip mektubu
bıraktım.
- Bakın, size ne söyleyeceğim: Bana âşık olmadığınız için
biraz üzülüyorum. İnsanoğlu ne anlaşılmaz yaratık, değil mi?
- Sizi düşünüyorum da, ne kadar iyi bir insan olduğunuzu
anlamamak için taş olmak gerek, dedi. Biliyor musunuz, aklıma ne geldi?
Aranızda bir karşılaştırma yaptım. Niçin o siz değilsiniz? Niçin o size
benzemiyor?.. Onu daha çok sevmekle birlikte, siz daha iyisiniz.
Yanıt vermedim.
(Nastenka) Niçin insanlar birbirlerine karşı açık yürekli
davranmıyorlar? Neden en iyi insan bile karşısındakinden bir şeyler gizliyor,
bütün düşündüklerini açıklamıyor? Sözlerimizin yabana atılmadığını bildiğimiz
zamanlar bile neden içimizden geçenleri olduğu gibi söylemiyoruz? Neden herkes
olduğundan sert görünmek istiyor? Duygularını hemen açığa vurursa altta
kalacakmış, küçük düşürülecekmiş gibi bir korkuya kapılıyor?
- Söylemek istediğim şu ki, bana karşı beslediğiniz
duygulardan dolayı size müteşekkirim... Tanrı sizi mutlu kılsın!
Bir gün severseniz, sevgilinizle mutlu olmanızı dilerim.
Seveceğiniz kız için böyle bir dileğim yok, çünkü sizinle nasıl olsa mutlu
yaşayacak. Bunu bilerek söylüyorum, ben de bir kadınım, öyleyse sözlerime
inanın...
- Evet, anlaşılan bugün gelmeyecek! Vakit oldukça geçti,
dedi.
İnandırıcı, kesin bir sesle:
- Yarın gelir, dedim.
Aydınlık gözlerini gözlerime dikerek elini uzattı.
- Artık her zaman birlikte olacağız, değil mi?
Ah, Nastenka şu anda duyduğum yalnızlığı bir bilsen!
Dördüncü Gece
Tanrım, her şey böyle mi bitecek, sonunda bu mu olacaktı?
Yanına iyice sokulduğum halde fark etmedi beni.
- Eh, ne yapalım! Yapılacak bir şey yok, dedi. Demek benden
yüz çevirdi.
- Nastenka! Nastenka! diye haykırdım. Bana işkence
ediyorsunuz! Yüreğimi parçalıyor, ölüm azabı çektiriyorsunuz! Her şeyi içime
atamayacağım artık! İçimde birikenleri konuşmadan edemeyeceğim. Bunları
söyledikten sonra yerimden doğruldum. Nastenka elimi eline aldı, yüzüme şaşkın
şaşkın bakıyordu.
- Size ne oldu? dedi en sonunda.
- Neymiş o söyleyecekleriniz?
- Olmayacak bir şey, ama sizi seviyorum Nastenka! İşte hepsi
bu kadar!
- Ne olmuş ki? Bir şey mi var bunda? Sizin beni sevdiğinizi
çoktandır biliyor, ama böyle derinden değil de, biraz sevdiğinizi sanıyordum...
Demek durum bambaşka!
- Baştan da öyleydi, Nastenka, fakat şimdi, şimdi... Sizin
ona bohçanızla gittiğiniz zamanki gibiyim ben de. Hatta daha da kötü, Nastenka.
- Şimdi ne yapayım, Nastenka? Hadi siz söyleyin! Suçlu
olduğumu biliyorum. Güveninizi kötüye kullandım. Ama hayır, Nastenka, suçlu
değilim ben.
Belki benim de size söyleyeceklerim var. (Sizi hiç aldatmak
istemem), onu hâlâ sevmeme karşın, madem beni bıraktı, unuttu... Evet madem...
şey... Bana yanıt verin: Diyelim, ben de sizi sevmiş olsaydım…
Onu seviyorum, ama geçer bu, geçmesi gerek, geçmemesi
olanaksız.
Sonra, siz beni onun gibi yüzüstü bırakmadınız. Çünkü beni
seviyorsunuz, ama o sevgi nedir bilmedi. Ben de, ben de seviyorum sizi. Hem de
sizin beni sevdiğiniz kadar... Size önce de söylemiştim; ondan daha iyi, daha
soylu olduğunuz için seviyorum sizi. Çünkü o...
Zavallı kızın heyecanı son derecesini bulmuştu. Sözlerini
bitirmeden başını omzuma, sonra göğsüme koydu; acı acı ağlamaya başladı.
- Sakın beni hoppa, gelgeç gönüllü bir kız sanmayın. Bu
kadar kolay unutup ihanet edeceklerden değilim.
Beni her zaman şimdiki gibi severseniz, yemin ederim,
şükranım... Şey... Aşkım sizin aşkınıza layık olacaktır. Elimi kabul ediyor
musunuz?
Yarın siz hemen bize taşınmalısınız.
Göğe bakın, Nastenka. Yarın çok güzel bir hava olacak,
gökyüzü masmavi, ay pırıl pırıl.
Ama Nastenka buluta bakmıyordu. Konuşmadan, taş gibi
kaskatı, yanımda dikiliyordu. Biraz sonra ürkek, çekingen bir hareketle bana
sokuldu. Elimde tuttuğum eli titremeye başladı. Bana daha çok yaslandı.
O sırada önümüzden genç bir adam geçmekteydi. Genç adam
hizamıza gelince birden durdu, yüzümüze dikkatle baktı, sonra birkaç adım daha
attı.
- Kim bu adam, Nastenka, diye sordum.
Bana iyice sokulmuştu, zangır zangır titriyordu.
- O... diye fısıldadı.
- Nastenka! Sen misin, Nastenka? dediğini işittim.
Aynı anda genç adam bize doğru birkaç adım ilerledi. O ne
çığlıktı Tanrım!.. Ya Nastenka'nın ürpermesi, kollarımdan sıyrılarak adama
doğru atılması! Olduğum yerde kaskatı kesilmiş, onlara bakıyordum.
Sabah
Gecelerim o sabah bitti.
- Postacı sana bir mektup getirdi, bey.
- Mektup mu? Kimden?
Bir düş, bir hayaldi bu. Bugün sizi düşündükçe içim
parçalandı. Beni bağışlayın!
…
Türkçeleştiren: Mehmet Özgül
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder